23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 21 Aralık 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY Köşemen Mersin Kenti Edebiyat Ödülü Doğan Hızlan’ın “Türkiye’nin tek kent edebiyat ödülü” Mersin Kenti Edebiyat Ödülü. Ülkemizde ve Mersin’de edebiyat ilgisini geliştirmek ve ulusal ölçekte bir verime dönüştürmek, edebiyat okurlarının dikkatini nitelikli örneklere çekmek üzere yapıtlarıyla Türk edebiyatının gelişmesine katkıda bulunmuş kişileri onurlandırmak, daha yaygın okunmalarını sağlamak için veriliyor. Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın düzenlediği (MTSO) Mersin Kenti Edebiyat Ödülü 10. kez verildi. Daha önce Nezihe Meriç, Tahsin Yücel, Osman Şahin, Latife Tekin, Leyla Erbil, Ahmet Oktay, Demir Özlü, Metin Cengiz ve Cevat Çapan’a verilmişti. Sina Akyol, Celâl Soycan, Ogün Kaymak, Metin Cengiz ve Cemal Sakallı’dan oluşan jüri bu yıl ödülü Doğan Hızlan’a verdi. Törende konuşan MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Şerafettin Aşut “Bence Sayın Hızlan’a ödül verilme gerekçesi kendisinin bizi bilgiyle, evrensel değerlerle buluşturması ve dünya insanı olma kültürünü oluşturmasıdır” dedi. Ödül gerekçesinde çok güzel açıklandığı gibi gerçekten de Doğan Hızlan, 60 yılı aşan edebiyat yaşamını başta edebiyat olmak üzere sanatın, kültürün geniş kitlelere ulaştırılıp yaygınlaştırılmasına adamıştır. Mensubu olduğu 50 Kuşağı’nın eleştirmen tek üyesidir. Edebi ürünler vermemiş ama yazdığı yazılar, çıkarttığı dergiler, yönettiği sanat sayfaları, editörlüğünü yaptığı yayınevleri, hazırladığı radyo ve televizyon programları ile her zaman anahtar rol oynamıştır. Gerçek anlamda bir “edebiyat adamı”dır. Kültür adamıdır. Mersin Kenti Edebiyat Ödülü Doğan Hızlan’ın bu emeğini ödüllendirmiş oluyor ama törendeki konuşmalarda belirtildiği gibi aynı zamanda Doğan Hızlan da ödüle değer katıyor. Mersin’e onur veriyor, ödüle ve Mersin’e dikkati çekiyor. Törende jüri üyeleri Metin Cengiz, Sina Akyol söz alıp Doğan Hızlan’ın kültür, sanat ve edebiyatımız içindeki önemine değindiler. Celâl Soycan da ödülün veriliş nedenini açıklayarak “Mersin ve edebiyat özdeş kavramlardır” dedi. “Biz Mersin’de konuşur, birbirimizi dinleriz, bu nedenle birçok amansız boğuşmanın izi bile olmaz. Her yerde herkes birbiriyle konuşuyor denilebilir. Evet herkes konuşuyor ama kimse kimseyi dinlemiyor” diyerek Türkiye’de yaşanan sorunların temelinde insanların karşısındakini dinlememesinin yattığını dile getirdi. Mersin çokkültürlü, çok renkli bir kent. Dillerin, dinlerin, kültürlerin buluştuğu önemli bir Akdeniz şehri. Ortadoğu’daki gelişmelerden her zaman etkilenmiş. Göçler almış. Bu göçlerin de kentin kültürel yapısındaki çok renklilikte olumlu ya da olumsuz etkisi olmuş. Kültüre ve sanata her zaman büyük önem verilmiş. Çok önemli sanat ve edebiyat insanları yetiştirmiş. Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nün yanı sıra Uluslararası Müzik Festivali, kitap fuarı gibi sürekli etkinlikler yapılıyor. Mersin Devlet Opera ve Balesi, 1992’den beri bale, opera, operet, konser etkinlikleri gerçekleştiriyor. Mersin Devlet Klasik Türk Müziği Korosu 1993’te kurulmuş. Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin Şehir Tiyatrosu, Halk Dansları Topluluğu bandosu gösterilerini sürdürüyor. Mersin Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Mersin Büyükşehir Belediyesi’nin Türk Sanat Müziği ve Türk Halk Müziği bölümlerinden oluşan konservatuvarı eğitim veriyor. Ama Mersinliler bu sanat faaliyetlerini yeterli bulmuyor, hızlarının azaldığını düşünüyorlar. Mersin Kenti Edebiyat Ödülü yemeğinde yaptığımız sohbette Mersinliler Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan başta olmak üzere Mersin milletvekillerinin ve tabii Mersin Valisi’nin ve Büyükşehir Belediye Başkanı ile ilçe belediye başkanlarının alınan göçlerle şehrin değişen kültürel yapısını güçlendirecek, Mersin’in çokdilli, çokdinli, çokkültürlü yapısını koruyacak, çok renkliliği sürdürecek yatırımlara, projelere ihtiyaç olduğunun yazılması gerektiğini söylüyorlar. 21 ARALIK 2016 SAYI: 33313 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.44 06.27 06.48 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08.19 13.09 15.25 08.00 12.54 15.13 08.18 13.16 15.40 Akşam 17.47 17.35 18.03 Yatsı 19.14 19.01 19.27 Önce Dolmabahçe’deki 44 ölümlü terör eylemi, tam bir hafta sonra 14 can yitirdiğimiz Kayseri katliamı... Oh demeye kalmadan hafta Ankara’da Rusya Federasyonu’nun Büyükelçisi Andrey Karlov, katıldığı bir sanat etkinliğinde suikasta uğruyor. Katil, Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı 22 yaşında bir çevik kuvvet polisi. Öyle günlerdeyiz ki kimin, ne zaman, nerede, ne tür bir silahla hayatına son verileceği belli değil. PKK’lisi, TAK’lısı, FETÖ’cüsü, IŞİD’cisi birbirine karışmış... Biraz olsun soluklanmak için televizyonun yabancı kanallarında dolaşıyorsunuz; o kanallarda da benzer haberler... Berlin’de Pakistanlı bir mülteci çaldığı bir TIR’la kentin en büyük Noel pazarına, kalabalığın arasına dalıyor: 12 ölü, 50’ye yakın yaralı. Bir başka kanalda haber spikeri İsviçreZürih’te çoğunlukla Somalili Müslümanların gittiği bir camiye silahlı saldırı yapıldığını, üç yaralı olduğunu duyuruyor. Dünyanın dört bir yanında dehşet günleri yaşanıyor. Ölümler, ölümler, ölümler... HHH İnsan bir kez geldiği, doyamadan gideceğini bildiği bu dünyada sağlıklı, rahat, huzurlu bir hayat sürmek istiyor. Eğer kendinizden başkasını düşünmeyenlerdense Dehşet günleri niz, zamansız ölümleri, başkalarının acılarını kanıksamışsanız, vurdumduymazsanız ve biraz da şansınız varsa rahatı da mutluluğu da huzuru da tadabilirsiniz. Eğer başkalarının acılarına ortak oluyorsanız, başkalarının ölüm hüznünü yüreğinizde duyuyorsanız ne yapalım ne edelim de bu dehşet günlerine son verelim diye düşünenlerdenseniz hayatınız zehir oluyor. Her zamansız ölümün ardından “bellerini kıracağız”, “köklerini kazıyacağız”, “birlik, beraberlik, kardeşlik” teranelerini dillerinden düşürmeyen egemenler, eğer yorum 13 kendileri gibi düşünmeyenlerdenseniz sizi susturuyorlar. Televizyonlarınızı, radyolarınızı, gazetelerinizi, dergilerinizi kapatıyorlar. Bir adım daha atacak olursanız gideceğiniz yer belli, demir parmaklıkların ardı... HHH Oysa günlük hayatlarımıza dair, mutlaka dile getirilmesini, duyurulmasını önemli bulduğumuz sorunlar var. Göz göre göre derelerimiz, göllerimiz kurutuluyor. Denizlerimizi canlı kılan biyolojik ortam iğdiş ediliyor. Kentler bir keşmekeş. Yalnızca Kadıköy’de kentsel dönüşüm kapsamında 17 bin konutu içine alan hummalı bir inşaat faaliyeti var. Hafriyat kamyonları haftada üç, beş can alıyor. Daha birçok örnek var. Ülkede güzel şeyler de oluyor. Yeni filmler, tiyatro oyunları, resim sergileri, müzik konserleri... Olan biten olumsuzu da olumluyu da dile getirmekte zorlanıyoruz. “Bunca büyük sorun, bunca ölüm varken şimdi sırası mı” sorusundan tedirgin oluyoruz. Hayat akıyor... Ama bizim topraklarımızda kötüye akıyor. Almanya olsun, İsviçre olsun başlarına gelen kötülüklerle baş edebilecek yapıda ülkeler. Biz ise terör belasıyla, kronikleşen kötülüklerle baş etmenin yolunu yordamını kırk yıldır bulamadık. Bulamıyoruz... Ama yine de iş bize, bizlere, bizim başımıza düşüyor. Ne olursa olsun korkmayalım, yılmayalım, susmayalım diyerek... Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN posta@cumhuriyet.com.tr İşçilerin işçi başkanı FARUK PEKİN Eski DİSK Genel Başkanlığı Baş Danışmanı DİSK’in 2. Genel Başkanı Abdullah Baştürk’ü 21 Aralık 1991 günü daha 62 yaşındayken yitirmiştik. 25. ölüm yıldönümünde onu sevgiyle, saygıyla, özlemle anıyoruz. Eski Genelİş Sendikası Genel Başkanı, Uluslararası Kamu Çalışanları Federasyonu PSI Yönetim Kurulu’nun eski üyesi, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ASK/ ETUC Yönetim Kurulu’nun eski üyesi, üç dönem milletvekili, Halkın Emek Partisi (HEP) kurucusu Abdullah Baştürk’ün eksikliğini 25 yıldır acı bir biçimde yaşıyoruz. Türkiye sendikacılık hareketine değerli katkılarından sonra, Türkiye işçi sınıfının demokrasi, özgürlükler ve sendikal haklar savaşımına daha da önemli katkılar sağlayacağı bir dönemde kendisini yitirdik. Ortaöğrenimini tamamlayamadan işçilik hayatına atılan Baştürk, daha genç yaşlarda örgütçülüğünü kanıtladı. Genelİş Sendikası bir yerde onun ürünüydü. Yaklaşık 30 yılda, binlerden başlayan bir sendikal yapıyı yüz binlerin üstüne taşıdı. O dönemin belediye başkanlarına sendika gerçeğini öğretti. Belediye işçileri işyerlerinde onunla kimlik kazandı, saygınlık gördü, farklı olanı yaşadı. Yılgınlık bilmezdi Türkİş’te bugünlere kadar yansıyan muhalefetin en önemli unsurlarındandı. Bu muhalefetin ilkelerini belirleyen Dörtler Raporu, Onikiler Raporu, aynı zamanda Türkiye’deki sendikal mücadele sürecinin önemli noktalarını sergiliyordu. Türkİş’teki uzun muhalefet yıllarından sonuç alamayınca, mücadelesini DİSK ile bütünleştirdi. 27 Aralık 1980’de DİSK’in 5. genel kurulunda DİSK Genel Başkanlığı’na seçildi. 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’ndeki faşist katliam üzerine ilk kez Türkiye’de iki saatlik bir “genel grev”i başlatan oydu. 1 Mayıs 1977 katliamının getirdiği yılgınlık, 1 Mayıs 1978’de onunla aşıldı. Tutukluluğu ilk kez 1961’de Balmumcu’da yaşamıştı. Ardından 1 Mayıs 1979 ve 1 Mayıs 1980 tutuklulukları geldi. İşkenceyi söyledi 12 Eylül darbesinin ilk hedefi DİSK ve Abdullah Baştürk oldu. Ama gözlerinde korkunun zerresini göremediler. İşkence yaptılar. Horlamak istediler. O, inatçı ve bilge duruşuyla dimdik durdu. Geriye adım atmadı. Arkadaşlarını kucaklayarak yoluna devam etti. Davutpaşa ve Metris hapishanelerini gördü. Direttiği için, “Evet, işkence yaptınız” dediği için, mahkemede askeri hâkimi reddettiği KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK DİSK’in efsane başkanı Baştürk, üç dönem de miletvekilliği yapmıştı. için, Sultanahmet ve Metris cezaevlerinin hücrelerini de yaşadı. Daha darbeden birkaç ay sonra, yılgınlığın kol gezdiği bir ortamda, sıkıyönetim yargılamasından önce, Bakırköy’de görülen “DİSK’i Kapatma Davası” sırasında tok bir sesle darbenin hukuk dışılığını tüm dünyaya ilan ediyor, “zaman DİSK’i ve bizleri haklı çıkaracaktır” diyordu. Ünlü DİSK davası İdamla yargılandığı sıkıyönetim askeri mahkemesindeki sorgusu, dünyanın gelmiş geçmiş en uzun sorgularından biri olarak 109 günde 21 celsede tamamlandı. DİSK davası sırasındaki kararlı tavrıyla halkımızın ve dünya halklarının saygısını kazandı. DİSK davasında yaptığı savunma kitaplaştırılıp “Yargı Önünde Savunma” adıyla basıldı (Cumhuriyet, Çağdaş Yayınları). PSI tarafından İngilizceye çevrilerek tüm dünyaya dağıtıldı. Abdullah Baştürk, 12 Eylül öncesinde Türkiye’de ve uluslararası sendikal harekette bilinen bir kişilikti. Ama onu asıl “büyük” kılan, 12 Eylül hücrelerindeki, hapishanelerindeki, mahkemelerindeki tavrı oldu. Mahkemede yalnızca kendi dönemine değil, alınmasından sorumlu olmadığı kararlara da, kaleme alınmalarından haberli olmadığı yayınlara da sahip çıktı. Korkarak yurtdışına kaçan sendikacılara hiçbir gönderme yapmadan DİSK’in tüm geçmişinden sorumluymuş gibi DİSK’i sahiplenerek, DİSK’e ait ne varsa tek tek savundu. Önceleri uluslararası düzeyde belli bir tanınmışlığı vardı. Ancak 12 Eylül sonrasında DİSK davasındaki savunması, tutarlı ve kararlı tavrıyla Batı’da devleşti. Bazı yabancı sendikacılar 1985’te onu Lech Welesa behicak@yahoo.com.tr ile bir tutuyor, Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermek istiyorlardı. 1987’de İsveç Sendikal Hareketi’nin verdiği “Özgürlük Ödülü” ile Mandela’dan sonra ödüllendirilen ikinci kişi oldu. Goley yani kolay 1978 başından itibaren 14 yıl boyunca Abdullah Baştürk’ün en yakınında olan kişilerden biriyim. Bu süre içinde onun danışmanlığını yaptım, tüm konuşmalarını, demeçlerini, savunmasını hazırladım. Yurtdışında yıllarca çevirmenliğini yaptım. Hayatta hiçbir şeyi zor görmedi. Engel tanımadı. En zor anlarda meşhur deyişiyle “goley” (yani kolay) derdi. Yürür giderdi. Zamanın askeri savcısı daha ilk günlerde “İdam edileceksiniz” deyince kendisine “Siz benim ancak ceketimi asarsınız” demişti. İşçi sınıfının kurtuluşunun siyasi mücadeleyle olacağına, bu mücadelenin de bağımsız bir sınıf partisiyle ve işçi sınıfı ideolojisiyle yapılacağına inanıyordu. Vizyonu, gelecek sezgisi, siyasi feraseti olağanüstüydü. “Beşer nisyan ile maluldür” derler. Zaman geçince unutulur. DİSK’lilerle birlikte hapis yattığım ve hapishanedeki DİSK davası savunması mimarlarından biri olduğum için rahatlıkla söyleyebilirim ki, o olmasaydı, DİSK davası bu düzeyiyle sona ermezdi. DİSK davasının kaderini belirleyen ilk 21 celse kahramanca savaştı. Tüm DİSK’e sahip çıkarak, hiçbir şeyi inkar etmeden, dobra dobra konuşarak, zaman zaman ince alaylara girişerek. Bilge kişiydi Birlikteki son altı ayımız DİSK’in yeniden inşasını, tıkanan sendikacılığı aşma yöntemlerini tartışmakla geçmişti. Ayazağa’ya taşınma, şeffaf sendikacılık, çağdaş yardımlaşma sandıkları, araştırma enstitüleri, işçi okulları, hatta işçi üniversitesi, DİSK Vakfı, DİSK Radyosu, genç işçilerin ve özellikle emeklilerin sorunlarını aşma, yeni toplusözleşme görüşme yöntemleri geliştirme... Beyin kanaması geçirmesinden birkaç gün önce arkadaşlarımızla birlikte içki içerken de bu konular gündemimizdi. İşçilikten gelme bir işçi lideriydi. Sendikacı ve siyasetçi kişiliğinin ötesinde öncelikle güzel bir insandı. Sendikacılık dünyasında bir bilge kişiydi. Özellikle 12 Eylül sonrasında yaşadığı ihanetleri bu bilge kişiliğiyle aştı. Onda karamsarlığa yer yoktu. Her zaman pozitif enerjiyle doluydu. Çevresinde gördüğü karamsarlara söylediği söz “Güzel bak, güzel” olurdu. Onca yoğun işler arasında her zaman ailesiyle, dostlarıyla paylaşacak, dostlarının sorunlarını çözmeye ayıracak bir zaman bulurdu. Hâlâ yol gösterici 1991 sonrasında, genel olarak her alandaki küreselleşme, neoliberalizm yaklaşımları, kamunun tasfiyesi, özelleştirmeler, sosyal devletin daraltılması gibi olumsuzlukları yaşayan dünya koşullarında ve ihracata dönük birikim modelinin zorunlu kıldığı sendikasızlaştırma, düşük ücret, yedek işçiler ordusunu ve kayıt dışı istihdamı genişletme, işçilerde sınıf bilincinin doğmasını engelleyecek yoğun ideolojik saldırı uygulamalarını içeren Türkiye koşullarında, DİSK yöneticileri ne yazık ki gerekli “yeniden yapılanma”yı gerçekleştiremedi. İşçilere yönelik her türlü saldırının artırıldığı, herkesin susturulmak istendiği, gazetecilerin bile hapse atıldığı günümüz koşullarında Abdullah Baştürk’ün vizyonu, kararlı, direnişçi, mücadeleci tavrı hâlâ işçilere, DİSK yöneticilerine yol gösterebilir. Bugün adı, “Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı Ödülleri”nde yaşıyor. ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Berkin Elvan’ın iddianamesi kabul edildi Gezi Parkı eylemlerine ilişkin Okmeydanı’nda çıkan olaylarda 16 Haziran 2013’te kafasına gaz kapsülü isabet eden ve 269 gün sonra tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın öldürülmesine ilişkin 3.5 yıl sonra, bir polis memuru hakkında tamamlanan iddianame İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Polis memuru F.D. hakkında, “Olası kasıtla öldürmek” suçundan müebbet hapis isteniyor. Mahkeme henüz duruşmanın hangi gün yapılacağını belirlemedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle