24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Pars Tuğlacı’ya veda Adalar üzerine yazılmış en kapsamlı eserlerden iki ciltlik “Tarih Boyunca İstanbul Adaları”nın yazarı, dil, sözlük ve ansiklopedi uzmanı, araştırmacıyazar Prof. Dr. Pars Tuğlacı önceki gece vefat etti. Cenaze töre ni 17 Aralık Cumartesi günü 14.30’da Feriköy S. Vartanants Kilisesi’nde yapılacak. Tuğlacı’nın kaleme aldığı kitaplar arasında “Okyanus 20. Yüzyıl Ansiklopedik Türkçe Sözlük”, “Osmanlı Şehirleri”, “İngilizce Türkçe Ekonomi ve Hukuk Terimleri Sözlüğü”, “Türkçeİngilizce Bilimsel ve Teknik Terimler Sözlüğü”, “Tıp Sözlüğü”, “Ermeni Edebiyatından Seçkiler” adlı yapıtlar gibi pek çok önemli çalışma bulunuyor. Umudu kesme yurdundan16 EDİTÖR:ÖZNUROĞRAŞÇOLAK kultur@cumhuriyet.com.tr Perşembe 15 Aralık 2016 Zülfü Livaneli Sempozyumu, yaşama tutunma günü oldu. Dün Tarabya Oteli’ndeydi. Sarıyer Belediyesi harika bir organizasyon düzenlemişti. “Barış ve Özgürlüğe adanmış bir yaşam: Livaneli”... Sempozyumun en ilginç yanı, barışın simgesi Kim Phuc’un aramızda bulunmasıydı. Kim Phuc, o ünlü fotoğraftaki küçük kız çocuğu. Hani Vietnam Savaşı’nda napalm bombasından ağlayarak ve haykırarak kaçan o minik kız çocuğu. İlkokul çocuklarına kin ve nefret aşılamak için idam ilmiği veren hasta ruhlu insanlarla; çocukları bombalardan korumak için canını veren kahraman insanlar arasında gidip geliyoruz. Kahrolduğumuz, lanetler okuduğumuz, birbirimize kenetlendiğimiz, umutsuzluğun en dibine gömüldüğümüz ama her gecenin sabahı olduğuna inancımızı bilediğimiz şu günlerde hepimiz yaşama tutunmaya çalışıyoruz. Zülfü Livaneli Sempozyumu, yaşama tutunma günü oldu. Dün Tarabya Oteli’ndeydi. Sarıyer Belediyesi harika bir organizasyon düzenlemişti. “Barış ve Özgürlüğe adanmış bir yaşam: Livaneli”... Farklı disiplinlerden konuşmacılar gün boyu sanatçının müzik, edebiyat alanlarındaki üretimini irdeliyor; dostluklar, anılar aracılığıyla onun kişiliğine ışık tutmaya çalışıyordu. Zülfü Livaneli’nin 50 yıllık sanat birikimi, her birimizin yaşamının bir parçasıydı. O hepimizin hayatına dokunmuştu. Kim’in öyküsü: Affetmeyi öğrenmek Sempozyumun en ilginç yanı, barışın simgesi Kim Phuc’un aramızda bulunmasıydı. Kim Phuc, o ünlü fotoğraftaki küçük kız çocuğu. Hani Vietnam Savaşı’nda napalm bombasından ağlayarak ve haykırarak kaçan o minik kız çocuğu. Bakmayın “Vietnam Savaşı simgesi” diye tanın nize karşı daha cömert, daha yardımcı, daha şefkatli olun. Ve birbirinize sevgi gösterin...” ‘Faşist Türkiye’ nasıl ‘Yaşasın Türkiye’ oldu! Nebil Özgentürk’ün “Zülfü Livane li belgeseli”... Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, Gazeteci Nazım Alpman’ın dığına, o bir barış simgesi bence. Çünkü açış konuşmaları... Kim Phuc da dahil affetmeyi, bağışlamayı öğrenmiş... olmak üzere her konuşmacı yaşadığımız Kim Phuc da Livaneli gibi UNESCO Ba terör saldırısına değinecekti. rış Elçisi. Birlikte barış kültürünü yay Benim bir anım müzik, edebiyat, si mak için çalışmışlar. Arkadaşlar. Kim, nema, hem kişiliğiyle ilgiliydi, onu sahnede bize kendi öyküsünü anlatırken paylaştım: etkilenmemek olanaksızdı. 12 Eylül faşist darbe günleri. “Bedenin yaraları geçiyordu... Ama Korsika’da Bastia kentinde “Akdeniz içimdeki yara, içimdeki öfke beni öl Sinema Şenliği”ndeyiz. Açılışı dev bir dürüyordu...” Evet, Vietnamlı doktor salonda Maria Farandouri – Zülfü Li lar 17 ameliyat, çok özel bakımla onu vaneli yapacak. kurtarmışlardı, yaşama döndürmüşler Sahnede sunucunun “Ve di. Ama içindeki yanıklar, içindeki öf Türkiye’den...” demesiyle: “La Turquie ke onu rahat bırakmıyordu... Hele onu okuldan, dersten alıp o toplantı bu top Zeynep Oral, Zülfü Livaneli ve Kim Phuc. Fachiste! La Turquie Fachiste!” İki bin kişi ayağa fırlamış “Faşist Türkiye!” di lantı “propaganda malzemesi” olarak kullanmaları yok muydu! Vietnam’da kalsaydı yaşamının sonuna dek propaganda malzemesi olacaktı. Savaşın simgesi olarak kalacaktı. Üniversiteye Havana’ya gitti. Orada iyileşme rip Kanada’ya iltica ettiler... O fotoğraf, üç yıl sonra Kanada’da da gelip onu bulacaktı. “Ama artık içimdeki yara da iyileşmeye başlamıştı... Öfkeyi yenmeyi öğrenmiştim. Affetmeyi öğren ye tempo tutuyor. Burası Korsika! Milletin isyanı, başına vurmuş, direniş dendi mi gözleri kara. 12 Eylül hesabını oracıkta Zülfü’den ya da bizden sormaya kararlılar! Yanımda Abidin Dino, Arif Keskiner ve Atilla Dorsay ye başladı. Ama yine de kendini “kafeste miştim. Çünkü özgürdüm...” var. Ne yapabilir ki şimdi Zülfü? kuş gibi” hissediyordu. Orada eşini tanı Kim Phuc bunun kolay olmadığının Zülfü, elinde sazı, yüzünde gülümse dı. Orada Hıristiyan oldu. Ve bir yolculuk, bilincinde. Konuşmasının sonunda ora mesi, çok sakin sahnenin ortasına gel bir havaalanı beklemesinde o an karar ve daki herkesten bir isteği vardı: “Birbiri di. Halkların değil, yönetimlerin faşizmi ne dair derli toplu bir konuşma yaptı... ve “Yaşasın halkların kardeşliği” diye bitirdi, bitirmesiyle şarkıya başlaması bir oldu! Birkaç şarkı sonra bütün salon ayakta “Yaşasın Türkiye” diye “Yaşa Zülfü!”, “Yaşa Maria” diye alkışlıyordu. Müziğin yerelliği ve evrenselliği İlk oturum müziğe ayrılmıştı: Alman müzisyen Henning Schmiedt aynı zamanda bir eğitimci. Livaneli’nin müziğini bilimsel nitelikleriyle ele alıp irdeledi; klaviyede verdiği örneklerle Batı ve Doğu arasında evrenselle yerel arasında nasıl bir sentez kurduğunu belgeledi. Müzik yazarı Murat Meriç ise bizleri tarih içinde tadına doyulmayan bir yolculuğa çıkardı. “Birçok şairi, birçok devrimcinin adını ben ondan öğrendim” diyerek, onun şarkılarıyla kendimizi, yakın ve uzak tarihimizi tanıdığımızı anlattı. Biz, bizi onunla öğreniyorduk. 70’lerin “Türkiye’den Devrim Şarkıları” tarihe düşülmüş bir nottu. Livaneli’nin edebiyatı üzerine konuşmalar başlarken ben bu yazıyı yazmak üzere sempozyumdan ayrılmak zorunda kaldım: Son söz Murat Meriç’ten: “Ne zaman umudu yitirsem onun şarkılarına sığınıyorum.” Zaten bu yazının başlığını da onun konuşmasından kaptım. “Umudunu kesme yurdundan”... Da Vinci eskizine 15.8 milyon dolar değer biçildi... Rönesans döneminin en ünlü ressamlarından Leonardo da Vinci’nin yeni keşfedilen eskizine 15.8 milyon dolar değer biçildi. New York Times’ın haberine göre, Aziz Sebastian’ı tasvir eden söz konusu çizim geçen mart ayında, Paris’te emekli bir doktorun babasından miras kalan resim koleksiyonunu değer biçilmesi için bir müzayedeevine getirmesiyle ortaya çıktı. Tasvirin sıra dı şılığıyla dikkat çeken eskizin solak bir sanatçı tarafından çizildiği ve kağıdın arka yüzünde ışık ve gölgeyle ilgili notlar ve diyagramlar bulunduğu fark edildi. New York Metropolitan Müzesi’nde görev yapan uzman Carmen C Bambach da çizimin solaklığıyla meşhur Da Vinci’ye ait olduğunu doğruladı. Çizimin 14821485 yılları arasında sanatçının Milan’da olduğu dönemde yapıldığı belirtiliyor. Şimdi uzak yakın...ŞAİRBEHÇETNECATİGİL’İNDOĞUMUNUNYÜZÜNCÜYILI Tıklım tıklım dolu salonda, Tilbe Saran, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar ve Hakan Gerçek, çoğumuzun yalnızca şair yanıyla tanıdığı Necatigil’in yıllar önce İstanbul ve Ankara radyolarında seslendirilen oyunlarını, radyo tiyatrosu ortamına uyarlanmış bir sahnede olanca yalınlığı ve yalınlığından doğan etkileyiciliğiyle yeniden yaşattılar. 12Aralık Pazartesi akşamı İş Sanat Kültür Merkezi’ndeydim. Şair Behçet Necatigil’in doğumunun yüzüncü yılında sahnelenecek üç radyo oyununu izlemek için. Ama biraz erken gittim, girişteki Kibele Sanat Galerisi’nde Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın altmış yılını gözler önüne seren sergiyi biraz geç de olsa görebileyim diye. Tasarımını Emre Senan’ın üstlendiği, Ruken Kızıler ile Nedret İşli’nin hazırladığı sergide, Kültür Yayınları’nın 1956’da bastığı ilk kitaptan en son yayımladığı 3650. kitaba kadar tüm yapıtların kapaklarını, yayınevinin kuruluş dönemini yansıtan belgeleri, ilk basılan kitaplara ilişkin yazışmaları, sonraki dönemlerin mektupları, fotoğrafları ve ilk baskı örneklerini görebilir, sözün kısası altmış yıllık yayıncılık serüvenine ışık tutan bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Cumhuriyet kültürü Sergiye, 1956’da Kültür Yayınları’nın kuruculuğunu üstlenen Hasan Âli Yücel’e adanmış bir albüm eşlik ediyor. Cumhuriyet tarihimizin önde gelen Tilbe Saran, Metin Belgin, Hakan Gerçek ve Bülent Emin Yarar. kültür insanlarından birinin fotoğraf ve mektupları ile ilk şiir kitabı “Dönen Ses”ten alınmış şiirlerinden oluşan bir albüm. Cumhuriyet tarihimiz demişken, sergiyi gezerken, ülkemizde yolunu Cumhuriyet’in açtığı çağdaş kültür ortamının ortasında hissettim kendimi. Bir de baktım, Tanpınar’dan Azra Erhat ve A. Kadir’in çevirdikleri Homeros’a, Sabahattin Eyuboğlu’nun Hayyam’ına, Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun “Mavi Yolculuk Defterleri”nden Sait Faik’in hikâyelerine (saymakla bitmez) eskiden yeniye evrilen kültür ve edebiyatımızın çağdaş coğrafyasında geziniyorum. O yüzden, İş Kültür Yayınları’nın altmış yılı çok değerli bizim için. Bundan sonra aynı çizgiyi koruyarak sürmesi ise çok önemli. Cumhuriyet’le gelen değerlerin kimileyin gizliden gizliye, bazen açıktan açığa yok edilmeye çalışıldığı bir “kültür iklimi”nde yaşadığımız düşünülürse... Zaman tanımaz kırılganlık Necatigil’in o akşam “Şimdi Uzak Yakın...” başlığı altında izlediğim Üç Radyo Oyunu’na gelince... Atilla Birkiye’nin düzenlediği, sahneye Mehmet Birkiye’nin uyguladığı, müzik yönetmenliğini Serdar Yalçın’ın üstlendiği “Uzak Yol Kaptanı”, “Gaz” ve “Kediciler” adlı üç oyun gerçek bir şölen yaşattı bana. Tıklım tıklım dolu salonda, Tilbe Saran, Metin Belgin, Bülent Emin Yarar ve Hakan Gerçek, çoğumuzun yalnızca şair yanıyla tanıdığı Necatigil’in yıllar önce İstanbul ve Ankara radyolarında seslendirilen oyunlarını, radyo tiyatrosu ortamına uyarlanmış bir sahnede olanca yalınlığı ve yalınlığından doğan etkileyiciliğiyle yeniden yaşattılar. Necatigil’in şiirinde giderek vardığı minimallik, onların seslerine, mimiklerine, beden dillerine yansımıştı sanki... 1960’larda yazılmış olsalar da, Necatigil’in bu oyunlardaki “uzağı yakın kılan”, zaman tanımaz kırılganlığı, içten içe, yaşadığımız günlerin aman tanımazlığından kopmamamızı sağlıyor gibiydi, zaman zaman güldürse, gülümsetse de... ‘Kanlarla çevrili bir ada’ İzlerken, bir süre önce yine Necatigil’in doğumunun yüzüncü yılı dolayısıyla kızı, yazar Ayşe Sarısayın’la yaptığım söyleşi geçti aklımdan. Daha doğrusu, Sarısayın’ın, irkilerek tekrar okuduğunu söylediği bir şiiri Necatigil’in: “Çırpınan pıhtılar denizinde / Kanlarla çevrili bir adayım, / Bir yerime bir iğne batırılsa / Kan akıyor. (...) Yerden göğe kısa yolumuzda / Çokluk kan yürümeleri / Sonra kanamalar / Ve bu çağ mermileri...” Fransa’nın Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Görgün Taner İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Genel Müdürü Görgün Taner, Fransa Kültür Bakanlığı tarafından verilen Sanat ve Edebiyat Şövalyesi nişanına değer görüldü. Görgün Taner, Fransa Kültür Bakanlığı’nın 1957 yılından bu yana Fransa ve dünyada sanat ile edebiyatın gelişimine katkıda bulunan isimlere verdiği “Sanat ve Edebiyat Şövalyesi” (Chevalier des Arts et des Lettres) nişanının önce ki akşam Fransız Sarayı’nda düzenlenen bir törenle sahibi oldu. Törende konuşan Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Charles Fries, Görgün Taner’in daha önce de, 20092010 yıllarında Fransa’da Türkiye Mevsimi etkinliği çerçevesinde Genel Ko miser sıfatıyla üstlendiği etkin rolü nedeniyle Légion d’Honneur nişanıyla onurlandırıldığını hatırlattı. Büyükelçi, Taner’in İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) bünyesindeki çalışmaları, gayretleri, İstanbul’un kültür hayatına yaptığı önemli katkılar ve Fransa ile Türkiye arasındaki kültürel işbirliğine yönelik çalışmaları nedeniyle Sanat ve Edebiyat Şövalyesi nişanıyla onurlandırıldığının altını çizdi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle