22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Eren Akça 16 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Sanat dünyasında art arda iki kayıp Cumhuriyet tarihi ile sanatı özdeşleşen ressam, heykeltıraş, seramik, vitray sanatçısı, sanat tarihçisi ve sanat eğitimcisi Cemil Eren, 89 yaşında yaşamını yitirdi. Beyazın, kuşların ve teknelerin ressamı olarak tanınan usta sanatçı Eren, yarın Ankara Sokullu Cemevi’nden son yolculuğuna uğurlanacak. Bir dönem Bakırköy Belediyesi Tiyatrosu’nda oyunculuk ve yönetmenlik de yapan tiyatro sanatçısı Münir Akça da dün evinde merdivenlerden düşerek yaşamını yitirdi. 65 yaşında hayata veda eden Akça, Arka Sokaklar, Aşkı Memnu gibi birçok televizyon dizisi ve sinema filminde rol almıştı. Akça için bugün Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu’nda saat 11.00’de tören düzenlenecek. kultur@cumhuriyet.com.tr Pazartesi 28 Kasım 2016 ‘Devlet Büyükleri’ kutsal değildir... Levent Üzümcü, rol aldığı ‘Anlatılan Senin Hikâyendir’ adlı oyunun gösteriminin iptal edilmesine tepki gösterdi. Artvin Çoruh Üniversitesi’ne bağlı A. Nihat Gökyiğit Kongre ve Kültür Merkezi’nde 3 Aralık’ta sahnelenmesi planlanan “Anlatılan Senin Hikâyendir” adlı oyunun rektörlük tarafından hiçbir gerekçe gösterilmeden sahne tahsisinin iptal edildiği ortaya çıktı. Cengiz Toroman’ın yazıp yönettiği Levent Üzümcü’nün rol aldığı tek kişilik oyunu Tiyatro İstanbul sahneliyor. Levent Üzümcü, daha öncede oyunlarının sahnelenmesinin engellendiğini belirterek şöyle konuştu: “Türkiye’de sahnelerin yüzde doksanının bağlı olduğu kurumları vardır. Valilik, belediye ya da üniversitelere bağlıdırlar. Artvin Çoruh Üniversitesi Rektörlüğü bize hiçbir gerekçe göstermeden sahne tahsinini iptal etti. Oyunda ben rol alıyorum diye engellediler. Daha önce de Ege Üniversitesi Rektörlüğü sahne tahsisimizi iptal etmişti. Bize “O tarihte başka bir oyun sahnelenecekmiş, size söylemeyi unutmuşuz” dediler. Sonra da o tarihte herhangi bir oyun sahnelenmedi. Valilik, belediyeler ve rektörler belli bir siyasi görüşün çığırtkanlığını yapmak için görevli değiller. İnsanların ekmeğiyle, işiyle oynuyorlar. En iyi bildikleri şeyi yapıyorlar, kul hakkı yiyorlar. ‘Devlet büyükleri’nin yaptığı her şeyi beğenmek zorunda değilim. Eleştiri yapmak en büyük hakkım. Halk onlara hizmet etmek için doğmadı. Onlar halka hizmet etmek için var. ‘Devlet büyükleri’ eleştirilemez, kutsal insanlar değiller.” l CEREN ÇIPLAK ‘Rant için festivalGörevden çekilen Jüri Başkanı Eryılmaz düzenliyorlar...’ 4. Antakya Altın Defne Film Festivali’nde sular durulmuyor. Jüri Başkanı Mehmet Eryılmaz’ın ardından jüri üyesi yönetmen Selim Evci de görevinden ayrıldı. Yarın ödül töreni gerçekleştirilecek olan 4. An takya Altın Defne Film Festivali’nde sular du CEREN ÇIPLAK rulmuyor. Festivalin Ulusal Ya rışma bölümünün jü ri Başkanı Mehmet Eryılmaz’ın gö revinden istifa etmesinin ardından yönetmen Selim Evci de jüriden çe kildi. Eryılmaz, görevden çekilme sinin ardından konuyla ilgili olarak gazetemize bir açıklama yaptı. Er yılmaz, 4. Antakya Altın Defne Film Festivali’nin müteahhit mantığıyla rant için düzenlendiğini söyledi. Eryılmaz, festivalin filmle, sinemay la bir ilgisinin olmadığını, web sitesin de ne bir festival izleme çizelgesi ne de jüri isimlerinin yer aldığını belir terek şöyle konuştu: “En baştan beri festival için para olmadığını söylüyor lar ancak öğrendiğimize göre Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan da bir bütçe alınmış. Yalan dolanla kişisel çıkarla rı için festival düzenliyorlar maalesef. Bir şehrin sosyal kültürel ortamına değer katacağım diye belediyelerden mekânlardan sponsorluk için nakdi katkılar alıyorlar ve o değerleri de ti cari ve itibari çıkarları için kullanı yorlar. Müteahhit mantığıyla rant için festival düzenliyorlar ne yazık ki ‘na sıl kâr ederiz’ mantığındalar... Pek çok yöresel festivalde filmler konuşulmu min bilinmesine rağmen film gösterim ve söyleşi saati ile festivale geliş uçağa biniş saatimin aynı! Şaka gibi... Bu nasıl bir özensizlik!” Eryılmaz, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na çağrıda bulunarak konuya müdahil olmasını istedi. Eryılmaz, “Bakanlık, böyle festivallere destek olmamalı, ince eleyip sık dokumalı” dedi. ‘Jüri isimleri sürekli değişiyor’ Mehmet Eryılmaz Yönetmen Selim Evci ise problemli ve doğru işlemeyen bir organizasyonun için yor, para pul, spon de olmak istemediğini be sorluklar konuşulu lirterek “Bu bir Antalya yor. Bir festival sine Film Festivali değil. An ma kültürü gelişsin, takya Altın Defne Film insanlara ulaşsın di Festivali’nden çok büyük ye vardır, o amaçla şeyler beklememek lazım. yapılır” dedi. Anlayışlı ve yapıcı olmak Festival yöne lazım. Festival yetkilileri timi adına önce ile görüştüm. Eksiklerini, ki gün açıklama ya hatalarını anlattım. Kolay pan Mehmet Oflazoğlu, Eryılmaz’ın çek Selim Evci değil festival yapmak. Yeterli destek bulsalar böy tiği kısa filmin gös le problemler olmayacak. teriminin festivalin dördüncü gününe Onları da anlayabiliyorum ama bu ka konduğu için jüri başkanlığından çe dar problemli ve doğru işlemeyen kildiğini belirtmişti. Eryılmaz, bu iddi bir organizasyonun içinde olmak is aya şöyle yanıt verdi: “Film, dördüncü temedim. Diğer jüri üyelerinin ta güne kadar Facebook’daki gösterim çi mamının kimlerden oluştuğunu bil zelgesinde bile yoktu. Ayrıca, istifam miyorum. Sürekli isimler değişiyor. sonrası dördüncü güne ek yapıldı. Fil Umarım beşinci festivalleri çok da min kopyasının yanımda getireceği ha kapsamlı olur” dedi. Buralar ‘hep’ kitap Doğan Kitap’taki görevinden ocak ayında istifa eden Deniz Yüce Başarır, şimdi kitap sektörünün çiçeği burnunda üyesi Hep Kitap’ın genel yayın yönetmeni. Yeni biten Kitap Fuarı’nda okuyuculara ilk kez merhaba diyen yayınevi çatısı altında neler olup biteceğini Başarır’dan dinledik. n Altı yıldır sürdürdüğü Evet, 12 kitapla çıktık. nüz Doğan Kitap’taki ge Bunların 7’si çocuk kita nel yayın yönetmenliği bı. Ama bu, yayınevinin ço görevinizden ocak ayı ba cuk kitaplarına daha ağır şında istifa etmiştiniz. Yıl lık vereceği anlamına asla bitmeden Hep Kitap projesiyle karşımızdasınız. Nasıl kuruldu Hep Kitap, EZGİ ATABİLEN gelmiyor. Tam tersine, eşit bir çizgi tutturmaya çalışacağız. Çocuk kitaplarından biraz bahseder misiniz? Doğan Kitap’tan bir şey yapmak için ayrılmadım. Hayatın karşıma neler çıkaracağını merak ediyor, biraz da dinlenmek istiyordum. Sonra bu proje geldi. TEAS Yayıncılık eğitim yayıncılığı alanında faaliyet gösterecekti ama geniş çaplı bir kültür yayıncılığı da yapmayı hedefliyorlardı. İşin başında Oxford University Press’in 30 küsur yıl genel müdürlüğünü yapmış Emrah Özpirinçci vardı. Beni de Literatür Yayıncılık’ın sahibi, Punto Kitap Hizmetleri’nin kurucularından biri ve genel müdürü olan dostumuz Kenan Kocatürk 2’si ilkokul dönemine ait kitaplar. Diğerleri de okul öncesi dönemine yönelik. Yetişkin kitaplarımızdan biri dünya edebiyatından İran asıllı bir Alman yazar olan Shida Bazyar’ın “Geceleri Sessizdir Tahran” adlı kitabı. Ben olağanüstü severek okudum ve yayımladığımız için çok memnunum. Kanadalı yazar Iain Reid’in “Her Şeyi Bitirmeyi Düşünüyorum” adlı dünyada ses getirmiş bir gerilim romanını yayımladık. Zaten hepimizin tanıdığı bir isim olan Jale Sancak’ın yeni öyküleri ise “Belki Yarın” adlı kitapta toplandı. buldu. Mayıs ayında yeni kitapları almak, yayımlamak adına çalışmaya başladık. Yeni transfer: Nermin Yıldırım n Kitap Fuarı’ndaki standı n Jale Sancak’ın kitapları nızda 12 kitap yer aldı. Yerli, daha önce Kırmızı Kedi’den yabancı roman ve sanat kitapla çıkıyordu. Başka transferiniz rı serisinin yanı sıra standın ne var mı? redeyse yarısını çocuk kitapları Jale’yle daha önce Doğan kaplıyordu. Yayın programınız Kitap’ta birlikte çalışıyorduk. dan bahseder misiniz? Sonra o Kırmızı Kedi’ye geçmişti. Şimdi tekrar birlikte çalışma fırsatı bulduk. Birtakım görüşmelerimiz var. Başka transferlerimiz de olacak. Doğan Kitap’ta ilk romanını yayımladığımız, sonra editörü Işıl Özgüner’le beraber hep birlikte çalışmaktan büyük zevk duyduğumuz bir yazarımız daha aramıza katılıyor: Nermin Yıldırım. Yürüyecek daha çok uzun bir yolumuz var. Ne güzel! n Yayınevinin çizgisi nasıl olacak? İlk kitaplarımızdan da anlaşılacağı gibi yetişkin tarafının kurgu ağırlıklı bir yanı var. Ama kurgu dışı kitaplar da gelecek. Orada Türkiye’ye bakacak olursak hem yazarlıklarıyla uzun zamandır aramızda olan isimlere hem de seçici olarak yeni seslere açık olmayı planlıyoruz. Dünya edebiyatı bölümünde farklı coğrafyalardan seçmeler yayımlamak, bize yakın sesleri bulmak çabasındayız. Kadın romanları gibi alanlara da gireceğiz. New York Times bestseller listelerinde her zaman olmuş ama Türkiye’de henüz duyulmamış isimleri de kattık portföyümüze, yavaş yavaş çıkacaklar. Man Booker Ödülü’nün kısa listesinde kalan altı kitaba da teklif verdik, bunlardan üçü portföyümüzde... Deniz Yüce Başarır 15 sanatçı kitabı daha yolda n Andy Warhol ve Van Gogh’la başlayan sanat kitapları serisi kapsamında okurları neler bekliyor? Çok gurur duyduğumuz bir seri bu. Bu kapsamda toplam 17 kitap çıkacak. Sadece sanatçıların resimleri, çalışmaları ya da hayatları yok kitapların içlerinde. Seriye özel illüstrasyonlar da var. Kitapların kendileri de birer sanat eseri gibi. Van Gogh kitabı 2004’te mesela ‘En İyi Grafik Kitap Ödülü’ almış. Van Gogh’un hem hayatını hem de sanat anlayışını anlamak, sanatçı olmak için geçtiği yoldaki acılarını öğrenmek isteyenler için hap gibi bilgiler içeren, kolay okunan bir kitap. n Son yıllarda çok karşımıza çıkan bu ‘hap gibi’ bilgiler içeren görsel ağırlıklı kitaplarda Twitter etkisi olduğunu düşünebi lir miyiz? Hepimiz Twitter’da bel li sayıdaki karakterlerle sınırlı yaşamaya biraz alıştık. Bu, kitabı öldürmeme li tabii ama özellikle bu gibi konularda ikisinin arasını bulmak önemli. Çok şükür hâlâ oturup roman okuyoruz ama kitapları bilgi edinmenin ilk adımı olarak düşünmek isteyen insanlar için eserler üretmek bence önemli. Bu Laurence King adlı dünyanın önemli sanat yayıncılarından birinden aldığımız bir dizi. Onlar da böyle düşünmüşler ki, birçok daldan sanatçıyı bir araya getirerek böyle bir çalışma yapmışlar. Çok beğendiğimiz için tıpkı basım yaptık. Magritte’ten Matisse’e, Gauguin’den Dali’ye kadar birçok önemli sanatçının kitapları sırada. Fidel’in ardından Tüm dünyada 68 kuşağında silinmez izler bırakan iki olay vardı: Küba devrimi ve Vietnam savaşı. Her iki olay da imkânsız gibi görünen bir işi başaranların, dünyanın süper gücüne boyun eğdirenlerin hikâyesiydi. Sovyet sisteminin o gri, soğuk dünyası Ekim devrimini epey gölgelemiş, gönlümüzde bu sıcak, samimi örnekler çok daha ağır basmıştı. Bir başarı öyküsü ABD’nin burnunun dibinde, Florida sahillerine sadece 180 km uzaklıkta bir adada, 12 kişilik bir yata (Granma) doluşan 82 kişinin diktatör Batista’yı devirmek üzere 1956’da karaya çıkışı, orada pusuya düşürülmeleri, sadece 12 kişinin kurtulması ve onların başlattığı mücadele sonucunda 1959 yılının başında Batista’nın ülkeyi terk etmesi, devrimin zaferi kazanması... Gençlik için bundan daha büyük ve ilham verici başarı öyküsü ne olabilirdi ki zaten? Küba bizler için, gerçekten Thomas More’un yazdığı anlamda, bir “Utopia”ydı. Moncada kışlası, Granma, Sierra Maestra hep büyülü bir dünyanın yer adları gibi kazınmıştı zihinlerimize. O büyülü dünyanın lideri, gezegenin umut haritalarını değiştirip, küçücük bir adayı milyarlarca insanın rüyalarına yerleştiren Fidel Castro 90 yaşında iyice kirlenmiş bir dünyaya gözlerini yumdu. HDaevvarinmain 50. yılında Devrimin 50. yılında, 2009’da Küba’ya gitme fırsatını bulmuştum. Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneye koyduğum Güngör Dilmen’in “Kurban” adlı oyunu 13. Havana Uluslararası Festivali’ne katılmış ve Küba tarihindeki ilk Türk oyunu olarak sahnelendiği festivalde en iyi oyun ödülünü de kazanmıştı. Uzun uzun gezmiştik Havana’yı, insanlarla konuşmuş, sokaklardan hiç eksik olmayan müzisyenlerle, dansçılarla, atölyelerini ziyaret ettiğimiz ressamlarla sohbet etmiştik. Eleştiriler de vardı tabii, özellikle Amerikan ambargosunun yarattığı yokluklardan kaynaklanan eleştiriler... Ama ben yine de Havana sokaklarında tertemiz bir havaya yayılan ağır çiçek kokularını ve o korkusuz, gerilimsiz, müzik, sanat ve kardeşlik dolu atmosferi hiç unutmadım. İnsana, “Demek böyle yaşamak da mümkünmüş” dedirten bir tatlı huzur, bir mutluluk duygusu... Nâzım’ın meşhur şiirine Küba’nın bu özelliğiyle girmesi asla rastlantı değil bence: “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin / 1961 yazı ortalarındaki Küba’nın resmini yapabilir misin / çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının / resmini yapabilir misin üstat?” İyi ki gidip görmüşüm Küba’yı, iyi ki Fidel sağken görmüşüm, çünkü içimde hep bir korku var. Güzel olan her şeyi elimizden almayı marifet bellemiş bu çirkin, bu kirli, bu adaletsiz dünyada gençliğimin “Utopia”sının başına bir şey gelecek diye ödüm kopuyor. Fidel oradayken bir güven duygusu vardı içimde, ya şimdi? Havana’da gezdiğimiz bir parkta, dünyanın devlerine meydan okumuş devrim kahramanlarının heykelleri sıralanmıştı. Mustafa Kemal’in de tunçtan yapılmış güzel bir büstü vardı. Altında, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk / Yurtta sulh, cihanda sulh” yazıyordu. Kübalılar Atatürk’ü emperyalizme karşı ilk başarılı kurtuluş savaşını vermiş lider olarak benimsiyor, seviyorlar. Castro’nun Mustafa Kemal’den söz ederken, “O, yedi düvele karşı başardı, biz niye başarmayalım, diye düşünmüştük” dediğini nakletmişlerdi. Evet, “mutluluğun resmi”ne sahip çıkacak mı Küba? 1952’de Moncada Kışlası baskınıyla başlayıp 1959’da diktatörü alaşağı eden o unutulmaz yürüyüşü, “yedi düvele” kafa tutan o bağımsızlıkçı, onurlu tavrı unutacak mı? Peki, sen Türkiye? Sen ne yapacaksın? C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle