02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Beyazıt Devlet Kütüphanesi renovasyonuna büyük onur Tabanlıoğlu Mimarlık, Beyazıt Devlet Kütüphane jesini “Doğal, sakin ve güzel bir restorasyon” ola si renovasyonu ile Berlin’deki Dünya Mimarlık Fes rak nitelendirdi ve “Nadir kitaplar için tasarlanan tivali (World Architecture Festival) WAF 2016’da cam kutular, tarihi mekânlar içinde zarif bir şekil “Yeni ve Eski Bina” kategorisinde büyük ödüle de de dengelenmiş ve aydınlatma düzeni, asla ezici ya ğer görüldü. Yarışma jürisi karar notunda İstan da rahatsız edici olmaksızın, mevcut tarihi hacim bul’daki Beyazıt Devlet Kütüphanesi yenileme pro ler ve alanların gücünü artırmış” vurgusunu yaptı. Çarşamba 23 Kasım 2016 EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK [email protected] 13 Bir tutkunun şairiGeçen günlerde yitirdiğimiz şair Mehmet Müfit için şair dostu Tuğrul Tanyol bir anma yazısı kaleme aldı TUĞRUL TANYOL Mehmet Müfit tutkularının adamıydı. Bir şeyi sevdi mi sonuna kadar severdi. Şiir onun için bir tutkuydu. Şiiri bırakması da bir başka tutkuya kapılmasından oldu. Onu nerede ve nasıl tanıdığımı pek anımsayamıyorum. 1978’in son günlerinde Somut dergisinin çıkışına hazırlanan Necdet Ökmen’in yazıhanesinde olabilir mi? Nerede ve nasıl olduysa oldu ve Müfit’le ben ayrılmaz iki dosta dönüştük. Bir şirkette pazarlamacı olarak çalışıyor ve mutsuzlukla kıvranıyordu. İçi dışı şiirle taşan bir gençti. Bazen sokak ortasında karşılaşır birbirimize ayaküstü ve heyecan içinde son yazdığımız şiirleri okurduk. Her ikimiz de dönemden mustariptik ve şiirlerimizi yayımlayacak dergi arıyorduk. Bu beş benzemez kardeşim biraz Ece Ayhan havalı biraz Metin Eloğlu’na uzanan, ama bıçkın bir şiir yazıyordu. İlk gençlik yaşamından, kumarhanelerden, sokaktan, torna tezgâhından ve kerhanelerden şiir çıkarıyordu. Şiirlerinin hepsinin altında ciddi bir gerçeklik yatıyordu. Müfit şiirimizin az sayıdaki realist şairlerindendir. Müfit’in Türk Şiir terminolojisine kattığı sözler arasında değer verdiklerimden biri şudur: Kimi şairleri eleştirirken “nesnel karşılığı yok” derdi. Çünkü onun şiirlerinin her zaman bir toplumsalnesnel karşılığı olmuştur. Yine eleştirdiği kimi şairler içinse “Tribünlere oynamak” gibi bir başka deyim geliştirmişti. Bu iki deyimle aslında Müfit’in şiirine ayna tutabiliriz. Toplumsal konulardan söz etmekle birlikte “tribünlere” oynadıklarını belirttiği toplumcuslogancı şairlerden hoşlanmıyordu. Çünkü yapay olmayan içten bir şiirin peşindeydi o. Kuşkusuz bu yazdıklarım bence çok iyi bir ilk kitap olan “İstanbul’un Ağır Sultanları” için geçerli. ‘Üçle beş arası çay’ Müfit bir arkadaşıyla “Yaşam İçin Şiir”i çıkarmaya başlamıştı. 1982 olmalı. Ortak para koymuşlardı ve benim de katkı yapmamı istiyordu. Verdiğim bir şiirle birlikte döndü bana. Dergiden ayrılmış ve parasını geri almıştı. Ayrılma nedeni pek zengin arkadaşının beni yeterince “toplumcu” bulmamasıydı. Tuğrul Tanyol ile Mehmet Müfit bir arada. Mehmet Müfit Müfit şiirimizin az sayıdaki realist şairlerindendir. Müfit’in Türk Şiir terminolojisine kattığı sözler arasında değer verdiklerimden biri şudur: Kimi şairleri eleştirirken “nesnel karşılığı yok” derdi. Çünkü onun şiirlerinin her zaman bir toplumsalnesnel karşılığı olmuştur. Müfit’in gerçek dosta verdiği değeri anlatmak için yazıyorum bunu. Biz ise Adnan Özer ile başka bir proje, “Üç Çiçek” üzerinde çalışıyorduk. Tüm ısrarlarıma rağmen Adnan, Müfit’in adını künyeye koymak istemedi. Bu gene de günlerimizin bir arada geçmesine engel olmadı. Müfit bir kırgınlık duysa da dergiye ve yayınevine her gün gelmeyi sürdürdü. Her gün eski kentin bir kafesinde, çayhanesinde toplaşıp konuşmayı, birbirimize yeni şiirlerimizi okumayı sürdürdük. Öyle ki bir gün gelmeyenden, neden gelmediği konusunda hesap sorduk. Üç Çiçek künyesinde Müfit’in adı olmayabilir, ruhunda vardı. İlk kitabı da oradan çıktı. O sıralarda yazdığım “Çay saatleri” şiirinde o birlikteliği anlatmak istemiş olmalıyım. Birkaç dize: Bazen Haydar, ben, Müfit, Adnan / Şiirden konuşuruz ve acılardan / Üçle beş arası çay, ah delikanlı zaman!” Şairlikten antikacılığa Ne var ki künyede olmama rahatsızlığı beni Üç Çiçek’ten kopardı ve yanımıza Metin Celâl’i de alarak Poetika dergisini ve Çizgi Yayınevi’ni kurduk. İkinci kitaplarımız oradan çıktı. Müfit, “Tekkede Bahar”da ayak değiştiriyor, üslubunu derinleştiriyordu. “Cem Gibi” şiirini ilk ona, ya da Adnan’a okudum. O şiir Müfit’te kendiyle ilgili bir sorgulama yarattı. Şiiri çok sevmişti. Hiç yazı yazmadığı halde “Cem Gibi” onda o şiirle ilgili bir yazı yazma isteği yarattı. Ben de şiiri ona ithaf ettim. Artık tarihle ilgili şiir yazmak istiyordu, bu nedenle de yoğun bir okuma sürecine girdi. Sürekli okuduklarını nasıl şiire dönüştüreceğini düşünüyor, bense ona dinlendirmesini yoksa bu işin bir meslek hastalığına dönüşeceğini söylüyordum. Patrona şiiri böyle bir süreçte ortaya çıktı. Şiir ne bizi ne onu mutlu etti. Ve bir süre sonra da şiiri terk etti. Bu yalnızca şiiri terk ediş değildi, çevresini ve dostlarını da terk etti. Şimdi tutkusu ve ilgisi kendisini antikacılığa götürecek bir sürece yönelmişti. O sürecin başlarında da birlikteydik ve yine bu konuda anlatacak sayısız ilginç öykü var. Örneğin İranlı hattat İmad ile ilgili bir elyazması öyküsü var ki ikimizi de uzunca bir süre meşgul etti ve konuyla ilgili ortamın iğrençliklerine de tanık olmamızı sağladı. Ne var ki o elyazmasını bir süre avuçlarımızın arasında tuttuk, ondan kazanacağımız paranın hayalini kurduk. Şiir ihaneti kabul etmez Müfit önce gümüşe merak saldı. O konudaki okumaları ve tutkusu onu kısa bir sürede Kapalıçarşı çevresinde yıllardır bu işi yapanlar arasında bile bir uzman haline getirdi. Artık bir nesnenin ederi ona soruluyordu. Sonra Müfit kopup gitti ve kendimi bir anda yapayalnız buldum. Şimdi yazılanları okuyunca hafifçe gülümsüyorum. Para kazanmak için şiiri bırakmış diyorlar. Hayır! Şiiri kimse bırakamaz. Şiir sizi bırakır. Çünkü şiir ihaneti kabul etmez. Ne yazık ki Müfit bunu yapmış ve şiire ihanet etmişti. Kısa aralıklarla görüştük sonraları. Sombahar dergisindeki kısa dönüşü yeterli olmadı. Bir gün Seyhan Erözçelik’in telefonuyla Müfit’in yıllardır çekmeceye yazdığı şiirleri yayımlamaya ikna olduğunu öğrendim. Keşke ikna olmasaydı. Şiir ortamından kopmanın bir şairi nasıl cezalandırdığını gördüm o şiirlerde. Birkaç defa daha buluştuk ve hiç şiir konuşmadık. Nasılsa görüşecek çok zaman vardı. Oysa yokmuş. Oğlunun ölüm haberini veren telefonuyla yıkıldım. Müfit kendine yakışır bir biçimde dolmuşta, çok sevdiği halkının kucağında ölmüştü. Kısa bir gazete yazısında daha başka ne anlatılabilir? Mehmet Müfit ilk iki kitabıyla Türk şiirinin en özgün adlarından biridir. Bir Paul Valery dönüşü yapamadıysa ne çıkar? Evet Seyhan, bir Andre Gide tavrıyla onu geri çağırmaya çalıştı. Oysa Rimbaud’ya ilk 20 yılı yetmişti. Türkçe var oldukça canımın yarısı Mehmet Müfit yaşamayı sürdürecektir. Erdoğan ‘Yaşam Boyu Kadın Başarı Ödülü’ne aday gösterildi Üç ayı aşkın bir süredir tutuklu bulunan yazar Aslı Erdoğan, TraiCon Events Pvt Ltd tarafından ‘2016 Yılı Yaşam Boyu Kadın Başarı Ödülü’ne (Women Lifetime Achievement of the Year 2016 Award) aday gösterildi. Proje Başkanı Sandra Joy, Aslı Erdoğan için gönderdiği bilgilendirme mesajında, “Rol modeller, özellikle cinsiyet eşitliğini geliştirmek söz konusu olduğunda insanlar için güçlü bir şekilde ilham verici olabilir. Bu anlamda, TraiCon Events Pvt Ltd sizi her yıl düzenlenen ‘2016 Yılı Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ü için aday olarak göstermektedir” ifadelerini kullandı. Bilgilendirmede “Ödül, özellikle ‘Li derlik Cinsiyet Eşitliğini Destekler’ prensibi başta olmak üzere, Kadın Güçlendirme Prensipleri’ni ileriye götürmek için başarılı kadınların attığı sağlam ve yenilikçi hareketleri takdir edici niteliktedir” denildi. Mesajda, ödül sahiplerinin, 89 Aralık 2016’da İstanbul’da düzenlenecek olan ‘2016 Türkiye Kadın Güçlendirme ve Liderlik Zirvesi’nde kendi yükümlülükleriyle ilgili doğrudan konuşma imkânı bulacakları da bildirildi. Ancak Erdoğan’ın tutukluluğu devam ederse, ödülü alsa bile bu konuşmayı doğrudan yapamayacak ve Stockholm’deki ‘Tucholsky Ödülü’ töreninde olduğu gibi konuşmayı, Erdoğan yerine vekâleten annesi Mine Aydostlu yapacak. l Kültür Servisi ‘14. idefix Sanal Kitap Fuarı’ başladı Online kitabevi idefix.com Sanal Kitap Fuarı’nın 14.’sünü düzenliyor. 21 Aralık tarihine kadar sürecek sanal kitap fuarı 2 bin yayınevi, 150 bin çeşit kitap, yüzde 75’e varan indirim, imzalı kitaplar, yazar tavsiyeleri ile bir kitap şölenine dönüşüyor. Sanal Kitap Fuarı’nda Altın Kitaplar, Ayrıntı Yayınları, Can Yayınları, Doğan Kitap, Everest Ya yınları, İletişim Yayıncılık, İş Bankası Kültür Yayınları, İthaki Yayınları, Metis Yayıncılık ve Yapı Kredi Yayınları’nın aralarında bulunduğu 2 bin yayınevi okuyucularla buluşuyor. Çok satanlardan klasiklere, yeni çıkanlardan en çok okunanlara kadar zengin kitap içeriği yüzde 75’e varan indirimlerle okuyucuların beğenisine sunuluyor. l Kültür Servisi Marco de Angelis, mülteci dramına kayıtsız kalanları konu alan karikatürüyle birincilik ödülünü aldı. Ödülünü Musa Kart’a adadı Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nda ‘Başarı Ödülü’ alan Hicabi Demirci, tutuklu sanat insanlarına dikkat çekti CEREN ÇIPLAK 33. Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nın dün akşam yapılan ödül töreninde tutuklu sanatçılar ile kız çocuklarının eğitimine vurgu yapıldı. Gecede, mülteci dramına kayıtsız kalanlara dikkat çektiği karikatürüyle birinciliğe değer görülen Marco de Angelis’a (İtalya) ödülü sunuldu. Törende, kız çocuklarının eğitimi ve cinsiyet eşitliği konularını ön plana çıkaran karikatürüyle “Başarı Ödülü”ne değer görülen Hicabi Demirci, ödülünü gazetemiz tutuklu çizeri Musa Kart ile ifade suçundan tutuklu olan tüm sanat insanları na adadı. Demirci, ödül parasını ise çocuk istismarının tartışıldığı bugünlerde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kız çocuklarının eğitimiyle ilgili sosyal projelerine bağışlamanın anlamlı olacağını söyledi. Yarışmada “Güçlü Kızlar, Güçlü Bir Dünya” teması altında çizilen karikatürler arasından “Özel Ödül” Türkiye’den Emrah Arıkan’a verildi. Çocuk gelinlere dikkat çektiği karikatürle ödülün sahibi olan Arıkan, “Keşke daha eğlenceli şeyler çizip öyle ödül alsaydım” dedi. İkinciliğe değer görülen “Cau” Claudio Antonio Gomes (Brezilya) ile üçüncülüğe değer görülen Doğan Arslan’a (Türkiye) da ödülleri sunuldu. Aslı Çavuşoğlu ‘Gelecek Nesil Sanat Ödülü’ listesinde Türkiyeli sanatçı Aslı Çavuşoğlu 4’üncüsü gerçekleşecek Future Generation Art Prize (Gelecek Nesil Sanat Ödülü) aday listesine girdi. 138 ülkeden 4 bin 421 başvurunun kabul edildiği ödül için çıkarılan aday listesinde Aslı Çavuşoğlu’yla beraber 20 sanatçı daha yer alıyor. 100 bin dolar para ödüllü Future Generation Art Prize 2009’dan bu yana Ukrayna’nın baş kenti Kiev’de Victor Pinchuk Foundation tarafından gerçekleştiriliyor. İki yılda bir düzenlenen organizasyonda adaylar uluslararası jürinin seçimiyle belirlendi. Jüride Elise Atangana, Daniela Castro, Shabbir Hussain Mustafa, Diana Nawi, Anna Smolak ve Gaia Tedone gibi birçok küratör yer aldı. Jüri başkanlığını Daniela Castro yaptı. Future Generation Art Prize 35 yaş altı genç sanatçıları keşfetmek ve onları teşvik etmek amacıyla verilen bir çağdaş sanat ödülü. Sanatatak.com’un haberine göre 21 aday çalışma 25 Şubat16 Nisan 2017 tarihleri arasında PinchukArtCentre’da sergilenecek. Ödül mart ayında Kiev’de düzenlenecek bir törenle sahibini bulacak. l Kültür Servisi cMeüszaikrevte Ünlü piyanist ve orkestra şefi Daniel Barenboim’un çeşitli başlıklar altında bir dizi, kısacık konuşması var. Bunlardan birine “müzik ve cesaret” başlığını vermiş. Toplumsal, fiziksel, entelektüel cesaretin yanı sıra müziksel cesaretten söz ediyor. Kendini kontrolsüzce ortaya atmanın dayanılmaz rahatlığına, aynı zamanda önlenemez rahatsızlığına değiniyor. Doğal ki, Barenboim düzeyindeki bir sanatçının “cesaret” olarak adlandırdığı ayrıntılar o denli ince ki, ancak meslekten müzikçiler onun dilini değerlendirebilir. Durmadan çalışmak gerek Cesareti kaybetmek, bir yerde iç dene timi yitirmek onun için: Yorumcu bu du rumda ya tempoyu hızlandırıyor, ya di namikleri güçlendiriyor, ya da gerilimi artırıyor. Beethoven’ın Waldstein Sonat’ın dan örnek veriyor: “İnceliklerine çok dikkat etmek gereken bir sonat. Çünkü dinamikleri ni (ses yük seklikleri ni) kontrol süzce çalar san müzik alıp başını gi Daniel Barenboim debilir. Ama bundan ka Cesaret çınmak için tedirgin baş deyince, akla ilk gelen şey, larsan da o müziğin değerini vere Barenboim’un mezsin.” Bir de sahne kor söylediği kusundan söz gibi, sahneye ediyor: “Besteciye karşı çıkma korkusunu alçakgönüllü olmasını bilmelisin ama yenmektir. sahneye çıktığında unut ma ki sen yo rum yapmayı, duyulmayı hakettiğin için oradasın. Dikkat et, sahnedeyken izle yenlerin en kolay algılayacağı duygu, se nin kendine güvensizliğindir.” Bu konu özellikle dikkatimi çekti. Çün kü günümüzdeki genç sanatçıların uçsuz bucaksız cesaretine tanık oluyorum son zamanlarda. Özellikle bizim toplumda ki mi ebeveyn, yetenekli çocuğuna üstün ola naklar hazırlıyor. Küçük yaşta sahneye çıkmasını, bol bol alkışlanmasını sağlıyor. Çocuk kısa yoldan “ben artık oldum” gu ruruna kapılıyor. Oysa müzik denen sanat dalı o kadar acımasız ki! Tırmandığın dü zeyde kalabilmen için durmadan çalışman gerekiyor. Kapalı kapılar ardında, kendi başına, melodik bile olmayan alıştırmalar la saatlerce baş başa kalmalısın! Sonra da bir yerlerde saklanan o estetik çiçekleri toplamasını bilmelisin. Robert Schumann’ın genç müzikçilere öğüdü Ünlü romantik besteci Robert Schumann’ın genç müzikçilere 19. yüzyıl başındaki öğütleri her zaman geçerli: “Alçakgönüllü olmayı hiç unutma. İlk buluşları sen yapmıyorsun. Çaldığında seni kimin dinlediğini umursamayabilirsin ama bundan cesaret alma, her zaman bir ustanın önündeymiş gibi çalmalısın. Karşındaki dinleyicinin zevkine uyum sağlayacağım diye hiçbir zaman değersiz şeyler çalma.” Cesaret deyince, akla ilk gelen şey, Barenboim’un söylediği gibi, sahneye çıkma korkusunu yenmektir. Kimi sanatçı dört yaşında neyse, yetmiş yaşında da sahne korkusuna sahiptir. Günümüzde sanatçılar bu konuda çeşitli terapilerle kendilerini eğitiyor, korkuyu azaltmanın yollarını arıyorlar. Sahne, birçok sanatçı için tuzaklarla dolu bir alandır. Sanatçının orada cesaretle yürümesi, onu dinleyecek kitlenin soluğunu duyması gerekir. Bu duyguyu çok yaşamış ve yenmeye çalışmış keman virtüözümüz Ayla Erduran, “Ayla’yı Dinler misiniz? “ başlıklı kitabında, konser öncesinde karanlık kulisteki bekleyişini, sonra sahneye çıkınca spotların altında yaşadığı yalnızlığı; birkaç adım atıp izleyiciye doğru yaklaşınca, o kitleden aldığı cesaretle müziğe sarılmasını anlatır. Şimdi 82 yaşındaki sanatçı şöyle diyor: “Hâlâ, her gün cesaretle çalışıyorum. Konserim olsa da olmasa da, bir dinleyici kitlesinin önüne çıkacakmış, sahnede onlara doğru yürüyüp güç kazanacakmış gibi, cesaretle!” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle