22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 16 Kasım 2016 6 Son karar Türkiye’ninErdoğan’ın AB restine Almanya Dışişleri Bakanı SteInmeIer’dan yanıt: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Brüksel’i, ‘müzakere sürecini durdurmayı’ referanduma gö türmekle tehdit ederken, Almanya’nın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması beklenen Dışişleri Bakanı Walter Stein meier, bu restlere “Karar sizin” diyerek yanıt ver di: “Bu Türkiye’nin ver mesi gereken bir karar. Avrupa’ya yakınlaşma nın kriterleri yeni yazıl DUYGU GÜVENÇ madı. Bunlar yazılı şekilde tespit edildi ve bu kri terler sadece Türkiye’ye özgü de değil. Türkiye’nin AB yönün de mi gelişeceği veya uzaklaşıp uzaklaş mayacağı Avrupa’nın herhangi bir baş kentinde verilmesi gereken bir karar de ğil. Türkiye’de verilmesi gereken bir ka rar” dedi. Darbe girişiminden 4 ay sonra ve Berlin’den Türkiye’deki hukuk ihlal lerine yönelik sert eleştirelerin ardından Ankara’ya gelen Steinmeier, Cumhur başkanı Erdoğan, Başbakan Yıldırım’ın yanı sıra CHP lideri Kemal Kılıçdaroğ lu ile de görüştü. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, konuğu olan ve Türkiye’ye “2. sınıf muamele” yapmakla suçladı ğı Steinmeier ile temaslarında gülümse mekten kaçınırken, Steinmeier kapalı kapılar ardında başta HDP’li siyasilerin tutuklanması olmak üzere toplu tutuk lamaları eleştirdi. Görüşme sonrasında Steinmeier’ın verdiği mesajlar ana baş lıklarıyla şöyle: Açık ve dürüst olalım: Geçen aylar da kameralar ve mikrofonlar aracılığıy la birbirimiz hakkında çok konuştuk. Fa kat anlatılan olaylara baktığımızda birbi Steinmeier, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya geldi. Saray’da basına kapalı gerçekleşen kabul, 2 saat sürdü. ALMANYA’DAN DESTEK TALEBİ Walter Steinmeier, Başbakan Binali Yıldırım ile görüştü. Edinilen bilgiye göre, Yıldırım, Alman Dışişleri Bakanı’na Ankara’nın “AB çevrelerinden gelen haksız eleştirileri esefle karşıladığını” söyledi. Yıldırım, AB ile Türkiye diyaloğunun sürmesine önem verdiğini, Almanya’nın buna yönelik çabalara katkı sağlamasını beklediğini vurguladı. rimize karşı açık ve dürüst olmamız gerektiğini düşünüyorum. Tutuklamalar kabul edilemez: Açık ve dürüst diyalog çok önemli. Ciddi endişelerimiz var. Darbe girişiminden sonra özellikle geniş ölçekli tutuklamalar ve ifade/basın özgürlüğü konusundaki endişelerimizi ifade ettim. Bunun tepeden bakarak, ders verme gibi algılanmamasını, egemenliğinize saygısızlık olarak algılanmamasını rica ediyoruz 4000 iade dosyası yok: Siyasi bir sürece yeniden başlanması gerektiğini ifade ediyoruz ve bunun için PKK’nin silahlı mücadeleden vazgeçip silahlarını teslim etmesi gerekir. 4 binden fazla Türkiye’den dosya geldiği konusunu teyit edemeyeceğim. Önerilerimi tekrarladım: Almanya’da geçen hafta söylediklerimi tekrarlamak istiyorum. 15 Temmuz girşimini şiddetle kınıyoruz. Sivil toplumu demokratik kurumları savunanların yanındayız. Tek taraflı değil: Bu tek taraflı bir iliş ki değil, birbirimize ihtiyacımız olduğunu düşünürsek, sorunları çözebiliriz. Çavuşoğlu ise şu görüşleri dile getirdi: AB’ye ihtiyacımız var: Biz hiçbir zaman AB’ye ihtiyaç duymadığımızı söylemedik. Türkiye’nin AB’ye ihtiyacı var, AB’nin de Türkiye’ye ihtiyacı var ama AB’nin sık sık Türkiye’ye olan ihtiyacını unuttuğunu ve inkâr ettiğini görüyoruz. Türk halkının bizden isteği, ‘Onlar bu adımları atacağına siz bu müzakereleri durdurun’ diye sürekli baskı yapıyorlar. İdamda halkı anlayın: Tepkimiz, halkın (idam konusundaki) duygusunu anlamak yerine, Avrupa’dan gelen üst perdeden ve tehditkâr açıklamalara yönelik. Biz bu kararı halkımıza sorarız. Türkiye’yi aşağılayıcı tavırlardan bıktık. İkinci sınıf değiliz: Eğer bizimle ilişkilerinizi her alanda iyiye götürmek istiyorsanız Türkiye’yi ikinci sınıf bir ülke gibi değil eşit bir ortak olarak görmek durumundasınız. Can Dündar sitemi: Bir gazeteci kimliği var diye eğer bu kişi casusluk yaptıysa, yargılandıysa ve ceza aldıysa bunu bir kahraman gibi, bunu bir sadece gazeteci ve ifade özgürlüğü engellenmiş bir kişi gibi Almanya en üst düzeyde kabul ederse elbette o zaman Cumhurbaşkanımız da biz de tepki gösteririz. Hasta adam: PKK teröristlerinin Almanya’da faaliyette bulunmasını arzu etmeyiz; 4 bin 500 PKK’liye yönelik davalar var. FETÖ bağlantılı kişilerin Almanya’da olduğunu biliyoruz. Tutuklananlarda hata varsa düzeltilir ama Pensilvanya’daki bir hasta adamın talimatı ile hareket ediyorlarsa ifade özgürlüğünden söz edilebilir mi. ERDOĞAN ‘TERBİYESİZ’ DEMİŞTİ Bakan Çelik, apar topar Brüksel’e gitti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz’u, “Şu terbiyesize bak. Ya senin her yerin yaptırım olsa ne yazar” sözleriyle eleştirip Avrupa’ya müzakereleri askıya almak konusunda referandum resti çektiği sırada, AB Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, Schulz’dan randevu almaya çalışıyordu. Çelik bir yandan AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, bir yandan da Schulz’dan gelecek yanıtı beklediği sırada Erdoğan ise AB Dışişleri bakanlarının Türkiye’yi tartıştığı toplantıya tepkisini şu sözlerle dile getirmişti: “Yıl sonuna kadar sabredelim sonra millete gidelim.” Çelik, işte bu açıklamaların ardından dün apar topar Brüksel’e gitti ve hem Mogherini hem Schulz ile görüştü. Görüşmelerin ardından Erdoğan’a karşı Avrupa’da kullanılan dilin, Türkiye açısından kırmızı çizgi olduğunu kaydeden Çelik, “İçinde bulunduğumuz şartlarda Türkiye ve AB arasında çok daha güçlü bir dayanışma ve mekanizmaların kurulması gerekiyor. Avrupa geleceği ortak geleceğimizdir, güvenliği ortak güvenliğimizdir, refahı ortak refahımızdır. Biz bunun doğal bir parçasıyız” dedi. Katılım müzakerelerinin bir tehdit unsuru olarak kullanılmaması gerektiğini dile getiren Çelik, “Sürekli olarak ‘Diyalog kanallarını açık tutalım’ diyorlar. Evet diyalog kanallarımız açık. Bugün buradayız. Sürekli olarak temasta kalıyoruz. Ama maalesef bir ilerleme sağlanamıyor” ifadelerini kullandı. ‘Yaptırım demedim’ dedi’ Çelik, Schulz ile görüşmesine ilişkin de şunları kaydetti: “Kendisi ‘Ben Türkiye’ye karşı ekonomik yaptırımdan bahsetmedim. Sadece Gümrük Birliği ile ilgili konuların biraz zora girebileceğinden bahsettim’ dedi.” BORIS JOHNSON’IN SÖZLERİ Erdoğan’a destek AB’yi kızdırdı Brüksel’de önceki gün gerçekleşen AB Dışişleri Bakanları toplantısına katılan Britanya Dışişleri Bakanı Boris Johnson, Türkiye’nin idam cezasını geri getirmesine izin verilmesini, bu yüzden Türkiye’nin “köşeye sıkıştırılmaması” ve idam cezasının AB üyeliği için “otomatik bir bariyer” olmaması gerektiğini savundu. Toplantıda Johnson’a ilk itiraz AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’den geldi. Mogherini, idam cezasının “AB’de yasadışı olduğunu” anımsatırken, diğer bakan ve diplomatlar da Johnson’ın bu çağrıyla AB üyelik kurallarının Türkiye için hafifletilmesini istediği değerlendirmesini yaptı. Financial Times gazetesine konuşan bir diplomat Johnson’ın sözleri için “inanılmaz” yorumunu yaptı. Bdaobkausınnuıpnatğalbaudtıuna Fazıl Doğruöz Furkan’ın gözyaşları Antalya’da arazi taraması sırasında açılan ateş sonucu şehit düşen uzman çavuş 28 yaşındaki Fazıl Doğruöz için düzenlenen törende şehidin oğlu 5 yaşındaki Furkan’ın babasının tabutuna sarılıp ağlaması yürekleri dağladı. Antalya’nın Konyaaltı ilçesi Çakırlar mevkiinde önceki gün arazi taraması sırasında açılan ateş sonucunda şehit Doğruöz için Antalya İl Jandarma Komutanlığı’nda tören düzenlendi. Şehidin eşi Ebru Doğruöz ve annesi Fadimeana Doğruöz gözyaşlarına boğulurken askerlerin desteğiyle güçlükle ayakta durabildi. Şehidin 5.5 yaşındaki oğlu Furkan Doğruöz ise kadın askerlerin elini tuttu. Törenin bitiminde, şehidin eşi ve annesi tabuta sarılarak gözyaşları döktü. Şehit eşi Ebru Doğruöz, ay yıldızlı bayrağa sarılı tabutu öptü, küçük Furkan ise babasının naaşına dokunup ağladı. Feryatları yürekleri dağlayan anne Fadime ana “Ananı kimlere emanet ettin kuzum, hain kurşunların önüne nasıl geldin kuzum” diyerek gözyaşı döktü. Şehit Doğruöz, Niğde’de düzenlenen törenle toprağa verildi. l DHA 6 ilde IŞİD ve El Nusra operasyonu YAPILDI 22 gözaltı, 10 tutuklama Tekirdağ, Çorum, Adana ve Kayseri’de IŞİD’e yönelik operasyonlarda 22 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 3’ü tutuklandı. Çorum’da yakalanan Iraklı A.K’nin IŞİD Konsey Üyesi olduğu belirtildi. Ağrı’da El Nusra’ya katılmak isterken yakalanan 9 şüpheliden 7’si tutuklandı. Suriye’nin Halep kentinden Tekirdağ’a gelen Suriye uyruklu A.O., M.C., ve M.A’yı takibe alan Tekirdağ Emniyeti, şüphelilerin IŞİD’in Suriye emiri ile Arapça yazışmalarını defişre etti. Yazışmalarda şüphelilerin Türkiye’nin batı illerinde saldırılar yapmak için talimat bekledikleri tespit edildi. Polis, 4 gün önce şüphelilerin ev ve işyerlerine operasyon düzenleyerek A.O., M.C., ve M.E.’yi gözaltına aldı.. A.O. ile M.C., tutuklandı. M.E.’nin ise sınır dışı edileceği belirtildi. Savcı itiraz ederek, M.E.’nin tutuklanmasını istedi. Çorum’da IŞİD’e yönelik operasyonda IŞİD’in konsey üyesi olduğu belirtilen Irak uyruklu A.K. yakalandı. Zanlının evi ve üzerinde yapılan aramada sahte kimlik ve sahte pasaport ele geçirildi. Amerika’da uzun bir süre cezaevinde yattığı ortaya çıkan A.K tutuklandı. Kayseri’de Merkez Kocasinan ilçesine bağlı Keykubat Mahallesi, Sağlık lojmanlarında bulunan eve yapılan operasyonda B.Ç., S.K., O.N.Ü., Ş.O., F.K., A.T., C.K., K.K., E.E., O.E., F.K. ve F.F.K. gözaltına alındı. Evde yapılan aramada IŞİD’e ait flama ve örgütü övücü nitelikte yazılı ve görsel doküman ele geçirildi. Adana’da, IŞİD’e yönelik dün çok sayıda adrese eş Şüphelilerin Türkiye’nin batı illerinde saldırılar yapmak için talimat bekledikleri tespit edildi. zamanlı operasyon düzenledi. Operasyonda, evlerde arama yapan ekipler, 6 kişiyi gözaltına aldı. Ağrı’da yasa dışı yollardan Suriye’ye geçerek El Nusra’ya katılmak isteyen 9 kişi gözaltına alındı. Zanlılardan 7’si “El Nusra terör örgütüne üye olmak” suçundan tutuklandı, 2 şüpheli ise adli kontrol kararıyla serbest bırakıldı” denildi. l Yurt Haberleri haber EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ZARİFE SELÇUK Kıyamet Trump’etleri Antropolog Peter Worsley’in Okyanusya’daki Melanezya yerlilerinin Beyaz istilası karşısında “Kargo Kültleri” başlığı altında toplanan kıyametçi (“milenaryan”) kurtuluş beklentilerini ele aldığı çığır açıcı kitabı (1957), “The Trumpet Shall Sound” başlığını taşır. Yani, “Trompet, çalacak”… Burada kastedilen “trompet”, YahudiHıristiyan geleneğinde kıyamet günü üst üste duyulacağına inanılan boru olup bunun İslâm’daki karşılığı, Melek İsrâfil’in üfleyeceği, boynuzdan yapılmış “Sur”dur. İsrâfil bu uzun boruyu iki defa üfleyecek, birincide yeryüzündeki bütün canlılar ölecek, ikinci üflemede bütün canlılar tekrar dirilecekler ve ahiret hayatı başlayacaktır. HHH ABD’de Donald Trump’un beklenmedik zaferinin ardından günlerdir siyaset bilimcilerden ekonomistlere, uluslararası ilişkiler alanında uzman stratejistlerden Amerikan toplumunun nabzını iyi tutan gazetecilere kadar pek çok kişi değerlendirmeleriyle karşımıza çıkmakta. Onların görüş ve yorumlarını kendi antropolojik süzgecimden geçirirken Trump soyadının Worsley’in başlığındaki “Trumpet”i çağrıştırmasına engel olamıyorum. Ve bu çağrışımın anlamsız olmadığını da düşünüyorum!.. HHH Trump, dünyamızda hanidir fantezileriyle olduğu kadar gerçekliğiyle de bize kendisini duyumsatan bir “küresel kıyamet” halinin ABD’deki karşılığı olarak zuhur etmiş gibi görünüyor bana. Bunu söylerken teolojik yahut dünyanın sonuyla ilgili tasavvur ve kehanetleri içeren “eskatolojik” bir perspektiften hareket etmiyorum. Sosyolojikantropolojik bir motivasyonla söylüyorum bunu. Trump’ı bir politik figür olarak en çok ayırt eden husus, onun “fantastik”liği… 1950’lerden başlayarak on yıllardır teledijital görsel kültürle seyir rehaveti içinde uyuşmuş ve hareketsizleşmiş, fakat bunun yanı sıra hâlihazırda muazzam bir gelecek kaygısına da sahip ABD halkına… Tüm bu eylemsizlik hali içinde, yani kendi kaderini tayin edecek bir mücadeleye atılma zahmetine katlanmaksızın, muazzam bir görsel performans da sergileyerek kurtuluş vaadinde bulundu o. Worsley’in kitabında “pasifist milenaryanizm” diye ayırt edilen tarzda bir çağrıyla yaklaştı yani… HHH 2000’li yılların başından itibaren… Ütopyalara elveda, “distopya”lara merhaba dediğimiz bir dünyada… Hemen her yerde kendisini gösteren bir huzursuzluk halinin… “Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete” haletiruhiyesinin… Küresel sistemin baş aktörü ABD’de sadece (en gözdesi “The Walking Dead” olan) fantastikkorku dizileriyle sınırlı bir karşılık bulması tabii ki beklenemezdi. Trump, bu halin reelpolitik karşılığı olarak sökün etti. HHH Ütopyaların revaçta olduğu 1960’lı, 70’li ve biraz da 80’li yıllar, bir “Soğuk Savaş” iklimi havaya hâkim olsa bile yine de gelecekten umutlu, herkesin daha iyi ve mutlu olabileceği bir dünya hayalinin mevcudiyetiyle muteberdi. Bugünün “distopik” dünyası ise daha iyi, mutlu ve güzel günlere umudun tükendiği, sadece bozulma, çürüme ve topluca yok oluştan ibaret bir gelecek beklentisi içindeki insanlık halimizin karşılığı. Doğal çevre üzerinde artan insan nüfus baskısı, küresel sistemin doymak bilmez kâr hırsı içinde hâlâ bir sihirli (aslında zehirli) sözcük saydığı “büyüme”de ısrarı ve bunların ikisinin bileşkesi, bir insanişi felaket olarak karşımızdaki iklim değişimi… Suriye iç savaşından IŞİD’e, Putin’den Trump’a, PEGİDA’dan Marine Le Pen’e, İslamofobi’den İslamofaşizm’e kadar her tarafta “apokaliptik” bir politik sertleşmeyi karşımıza çıkaran maddi dinamikler bunlar. HHH En karakteristik örnek olan IŞİD’i alalım: Hem Batı’nın manevi boşluk ve yoksunluk içindeki, hem de Batıdışı dünyaların maddi boşluk ve yoksunluk içindeki çocuklarında mevcut nihilizmi cihatçı bir kıyametçiliğe (“Mehdicilik”) kanalize ederek çekim merkezi oldu o… Buna karşılık Batı’da, Papalık başta olmak üzere IŞİD gerçeğini “Armageddon”, yani kutsal kitaplarda kıyamete yakın gerçekleşecek “Büyük Savaş” beklentisiyle ilişkili açıklama girişimleri de madalyonun öbür yüzü olarak düşünülebilir. IŞİD’e göre dünya, kıyametin eşiğinde bile değil, içinde. O yüzden “Cennet”e şimdiden (“canlı bomba” olarak) yol tutmak, onun militanlarına zor görünmüyor. Fakat dünyanın kıyametin eşiğinde değil, artık içinde olduğunu bir inancın fanatik neferleri kadar bilimin sakin ve soğukkanlı pratisyenlerinden de duymaktayız bugün!.. HHH İki yıl önce “NatGeoTürkiye” kanalında çok çarpıcı, o ölçüde de ürkütücü bir dizibelgesel izledik: “İklim Değişikliği ve Biz.” IŞİD’i doğuran Suriye iç savaşının bir sorumlusu olarak önceki yıllardaki kuraklığa dikkat çeken dizi de bu kuraklığa yol açmış iklim değişiminin hâlihazırda dünyanın her yerinde etkili olduğunu vurgularken “Kıyamet koptu ve biz onu çoktan yaşamaya başladık” diyordu. Aynı belgeselde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice, Ortadoğu başta olmak üzere dünyadaki çatışmaların ve tabii bu çatışmaların talep ettiği otoriteryanizm ve ona uyarlı liderliklerin altındaki baskı unsurları arasında şunları sıralamaktaydı: Kuraklık, sel, besin yetersizliği, su yetersizliği… Bunların hepsinin kökü, küresel iklim değişimine dayanıyor. Onun dibini kazıyınca da küreselkapitalist bir arzu, erek ve hırsla yeryüzünün “kanser hücresi” haline gelmiş insan çıkıyor!.. HHH Demek ki elbirliğiyle üretip içinde yaşar olduğumuz bir “kıyamet”teyiz. Suriye ve Irak’ta IŞİD, Rusya’da Putin, şimdi ABD’de Trump, yarın Fransa’da Le Pen ve sonra diğerleri… Hepsi bu kıyamet halinin, haletiruhiyesinin farklı yerlerde, bölgelerde, kültürlerde, oralara özgü olarak önünü açtığı karakterler. Türkiye’deki karşılığı mı?.. Artık o kadarını da siz bilin, siz söyleyin! Arife tarif gerekmez!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle