02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 12 Kasım 2016 14 yorum TASARIM: SERPİL ÜNAY Düşün artık yakamızdan! Nuray Mert, Cumhuriyet Bayramımızı kutladı, biliyorsunuz. Kemalistlere “Ne dediniz Allah aşkına? Derde deva olacak ne dediniz?” diyerek… Daha önce de kendisi gibi demokrasi mücadelesi verdiğini sananları “faydalı salak” olarak nitelemiş, AKP iktidarını savunarak “kandırıldığı”nı yazmış; “Kemalistler gibi darbeciliğe akıl yatırmayı, otoriterliğe savrulmayı reddettik” filan demişti. Salaklara faydalı olsun diye, Kemalistlerin ne dediğine ve ne yaptığına ilişkin birkaç örnek verelim: Kemalist Muammer Aksoy, Türkiye’nin en özgürlükçü, en uygar anayasasını hazırlayanlardandı. O uygar 1961 Anayasası sayesinde, sosyalist partiler kurulabilmiş, Meclis’te temsil edilebilmişlerdi. Kemalist Muammer Aksoy, ormanların talanından tutun, ulusal petrol davamıza değin çeşitli alanlarda “derde deva” birçok mücadele vermiş, 12 Mart darbesinde tutuklanarak cezaevine konulmuş, 12 Eylül darbesine karşı da savaşım vermişti. Atatürkçü Düşünce Derneği’ni kuran Kemalist Muammer Aksoy, sonra ne mi yaptı? Cumhuriyet devrimleri uğruna öldü, arkasından kalleşçe sıkılan kurşunlarla öldürüldü. Örnekleri çoğaltalım: Kemalist Nadir Nadi, gazetesi ile özgürlük ve demokrasi mücadelesi verdiği için 12 Mart faşizminde Cumhuriyet’ten uzaklaştırıldı. 12 Eylül’de “Atatürkçülük” adına hareket ettiklerini iddia edenlere “Siz Atatürkçü iseniz, ben değilim” diyerek ders verdi, gazetesi kapatıldı, kendisine soruşturma açıldı. Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Uğur Mumcu, bugün iktidara gelen kadroları, ta 1987’de yazdığı “Rabıta” kitabında neredeyse tek tek sıraladı. Dincilerin ve solcuların düşünce özgürlüklerine set vuran hükümlerin ceza yasasından çıkarılması için savaşım verdi. Kemalist Mumcu, özgürlük, eşitlik, uygarlık adına tüm dertlere deva olduğu için öldürüldü! Kemalist İlhan Selçuk, haksızlıkları yerdiği, baskıları eleştirdiği, insanlığın acılarına deva aradığı için 12 Mart darbesinde de, 12 Eylül cuntasında da, AKP diktatörlüğünde de tutuklandı, soruşturuldu, işkence gördü! Dahası var: Faydalı salaklar, kadına getirilen bir yasağı “türban özgürlüğü” diye savunurken Kemalist Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday, o “özgürlük” adına öldürülüyordu! Faydalı salaklar ısrarla kandırılmaya devam ederken; 1923 devriminin teokratik bir karşıdevrimle yıkılmasına örgütü ile karşı duran, insanlara deva verdiği için “Uluslararası Gandhi Ödülü” alan Türkan Saylan, hastalıkla boğuştuğu günlerde soruşturmaya uğratılıyordu. Faydalı salaklar, casusluk cemaatinin Abant toplantılarına katılıp zarf içinde ikişer üçer bin dolarla (cemaatin eski beyinlerinden Nurettin Veren’in ifadesidir) şereflendirilirken(!) biz Kemalistler, gazetemiz Cumhuriyet’i ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle beş kuruş, üç parayla çıkarmaya çabalıyorduk. Yaşamları boyunca boş konuşup gericiliğin, içte ve dıştaki sömürücülerin kullanışlı salaklığını yapmış olanların; Kemalistlerin uygarlık çabaları, yurtseverlikleri, hem hümanist, hem de toplumcu olan uğraşıları ve düşünceleri konusunda söyleyecekleri tek söz olamaz. Kullanışlı salaklar, yetmez ama evetçiler, liboşlar, 1923 devrimi ve Atatürk düşmanları, sinsi ağlakçılar, dönek simsarlar, cemaat yardakçıları; düşün artık yakamızdan, düşün! Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] AYM’nin sorumluluğu RIZA TÜRMEN Eski AİHM Yargıcı Günümüzde, demokratik bir hukuk devletinde, hükümetin hiçbir işlemi yargı denetimi dışında kalamaz. Bu, Olağanüstü Hal (OHAL) gibi istisna durumu için de geçerlidir. OHAL hukukun askıya alındığı bir hukuksuzluk rejimi değildir. OHAL rejimine özgü, geçici bir hukuk düzeninin geçerli olduğu bir rejimdir. Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) son kararlarına da bu açıdan bakmak gerekir. CHP’nin itirazı AYM, geçen günlerde, CHP’nin 668, 669, 670, 671 sayılı OHAL KHK’lerinin bazı maddelerinin iptali için açtığı davaları reddetti. CHP dava dilekçelerinde, OHAL KHK’leri yoluyla yapılan değişikliklerin, olağanüstü hal sona erdikten sonra da yürürlükte kalmaya devam edecek yasa değişiklikleri olduğunu belirtti. Bu nedenle söz konusu KHK’lerin, OHAL KHK’si olarak nitelendirilemeyeceğini, Anayasa 121. maddeye aykırı olduklarını ileri sürdü. 1991 ve 2003 kararları CHP’nin iptal istemi gerekçesi, AYM’nin 1991 ve 2003 yıllarındaki üç kararına dayanıyordu. AYM’nin bu kararlarında belirttiği görüş şöyleydi: Anayasanın 148. maddesinde yer alan “OHAL KHK’lerinin şekil ve esas bakımından anayasaya aykırılığı iddiasıyla, AYM’de dava açılamaz” hükmü, anayasada öngörülen koşullara uygun olan OHAL KHK’leri için geçerlidir. Başka bir deyişle, OHAL süresince uygulanacak olan, yasalarda değişiklik yapmayan ve sadece OHAL’in gerekli kıldığı konularda düzenlemeler getiren KHK’ler için geçerlidir. Bu koşullara uygun olmayan KHK’ler, OHAL KHK’si niteliği taşımadığından AYM’nin anayasaya uygunluk denetimi kapsamını girer. AYM’nin üç kararında ifadesini bulan bu görüş, AYM’nin yerleşik içtihadı niteliğini kazanmışken, AYM son kararıyla bu içtihaddan ayrıldı ve tam ters yönde bir karar verdi. Yorum sorunu AYM’nin son kararına göre, 148. maddedeki yasak gereğince AYM, OHAL KHK’lerini hiçbir şekilde inceleyemez. AYM’nin OHAL KHK’sinin gerekli koşullara sahip olup olmadığını incelemesi, bu yasağı işlevsiz hale getirir. Anayasa koyucunun amacı, OHAL KHK’lerini yargı denetimi dışında bırakmaktır. AYM’nin geçmiş kararları ile son kararı arasındaki çelişki, bir yorum sorunu olduğunu ortaya koyuyor. Yorum, yasa metnini yaşama geçi OHAL bir istisna rejimi olarak, keyfi, otoriter bir rejimle hukuk devleti arasındaki eşikte durur. Bu nedenle hukukun getirdiği sınırlamalar ve bunların denetimi normal bir rejimden daha çok önemli. Bunlar olmayınca, kolaylıkla diktatörlüğe geçiş rejimine dönüşebilir. AYM’nin son kararlarında, yanlış bir yorum aracı kullanarak yaptığı yorumla, demokratik bir hukuk devleti açısından tehlikeli bir sonuca ulaştı. Anayasa Mahkemesi, CHP’nin OHAL KHK’lerin iptali için açtığı davayı reddetti. ren, metne anlam veren en önemli araç. Yorum yaparken yargıç farklı yöntemler kullanabilir. Lafzi (metne göre) yorum, amaca göre yorum, yasa koyucunun niyetini ortaya çıkarmaya yönelen öznel yorum bunlardan bazıları. Viyana sözleşmesi Viyana Antlaşmalar Sözleşmesi’nin yorumla ilgili 31. maddesi, antlaşmaların, metinde yer alan ifadelerin kendi bağlamında ve gündelik yaşamda taşıdıkları anlama ve antlaşmanın amacına göre yorumlanacağını belirtir. Viyana Sözleşmesi’nin, yorumla ilgili maddesi tüm hukuk metinlerinin yorumuna ışık tutar. Lafzi yorumdaki sorun, sözcüklerin kendi başlarına bir anlam taşımaması, kullanıldıkları bağlam ve amaca göre anlamlarının değişken olmasıdır. Bunun en iyi örneğini AYM’nin OHAL KHK’lerine ilişkin kararlarında görüyoruz. Aynı metni, AYM geçmişteki üç kararında belirli bir yönde yorumlarken, son kararlarında tam ters yönde yorumlamış. AYM’nin son kararlarını okuduğumuzda, mahkemenin anayasanın 148. maddesini yorumlarken, lafzi ve anayasa koyucusunun iradesini araştıran öznel yorum yöntemi kullandığını görüyoruz. Örneğin gerekçenin 15. paragrafında “Anayasa koyucunun OHAL KHK’lerinin yargı denetimi oluşunda bırakılmasını amaçladığını ortaya koymaktadır”, 23 paragrafında “...148 maddesinin lafzi, anayasa koyucunun amacı..” ifadelerini kullanıyor. Anayasanın amacı Anayasa bir yandan devlet gücünün kullanılmasının çerçevesini çizer, bunun keyfi bir biçimde kullanılmamasını sağlar, öbür yandan bireysel hak ve özgürlüklerin en büyük güvencesini oluşturur. Başka bir deyişle, anayasa, demokratik bir devletin dayandığı değerlerin koruyucusudur. O nedenle, anayasayı yorumlarken anayasının üzerine inşa edildiği değerlere öncelik vermek, amaca göre yorumlamak önem taşır. Ancak, anayasanın dayandığı temel değerler durağan değildir. Zaman içinde gelişir, yeni anlamlar kazanır. Bunun için, anayasayı yorumlarken yaşadığımız dünyadaki gelişmeleri göz önünde tutan dinamik bir yorum yapmak gerekir. 1982 Anayasası Bütün bu nedenlerle, amaca göre ve dinamik bir yorum, anayasa koyucunun geçmişteki niyetlerini araştıran öznel yoruma göre öncelik taşımalıdır. Bu 1982 Anayasası için özellikle böyledir. Unutmamak gerekir ki, 1982 Anayasası bir askeri darbe döneminin ürünüdür. Anayasayı yapan askeri yönetimin niyeti, Türkiye’ye demokrasiyi getirmek değil, devleti korumaktı. OHAL KHK’sini anayasal denetim dışında bırakan 148. madde bu anlayışla yazılmıştır. Nasıl ki, AYM son kararının gerekçesinde, anayasa koyucunun niyetini ortaya çıkarmak için, askeri yönetimin kurduğu Danışma Meclisi tutanaklarına başvuruyor (paragraf 15). O nedenle, 1982 Anayasası’nı ve 148. maddeyi yorumlarken, anayasa koyucunun niyetinden çok, demokratik bir hukuk devletindeki anayasanın amacını oluşturan ilkelere göre yorumlamak doğru olur. AİHM’nin OHAL’e bakışı AİHM de, OHAL rejimlerine bu açıdan bakıyor. Örneğin Fox, Campbell ve Hartley/İngiltere (1990) kararında AİHM, İngiltere’nin Sözleşmeyi askıya almasını incelerken, terörizmin doğurduğu özel güçlükleri anlayışla karşılar, fakat sözleşmenin askıya alınmasının, ancak sözleşmenin amacıyla uygun olduğu ölçüde kabul edilebileceğini belirtir. Aksoy/Türkiye (1996) kararında, Aksoy’un 14 gün gözaltında tutulmasında hiçbir hukuki güvence bulunmaması nedeniyle Türkiye’nin askıya alma beyanını kabul etmez ve sözleşmenin ihlaline karar verir. 15 Temmuz KHK’leri 15 Temmuz’dan sonra ilan edilen OHAL bir yandan çok geniş kapsamlı, öbür yandan anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki ölçütlere uymuyor. Buna karşılık, OHAL KHK’si uygulayan görevlilerin hukuki, idari, mali, ceza sorumluluğunun bulunmaması gibi hukuk devletiyle bağdaşmayan hükümler içeriyor. Nihayet, AYM’nin son yorumuyla, OHAL KHK’leri, nitelikleri ne olursa olsun, AYM’nin denetimi dışında bırakılınca, bizdeki OHAL, Fransa’dakinden farklı olarak, bir hukuksuzluk ve keyfilik rejimine dönüşüyor. OHAL bir istisna rejimi olarak, keyfi, otoriter bir rejimle hukuk devleti arasındaki eşikte durur. Bu nedenle hukukun getirdiği sınırlamalar ve bunların denetimi normal bir rejimden daha çok önemli. Bunlar olmayınca, kolaylıkla diktatörlüğe geçiş rejimine dönüşebilir. AYM’nin sorumluluğu Böyle bir istisna döneminde AYM’ye büyük bir sorumluluk düşüyor. En sert, otoriter, rejimlerde bile, Pakistan Yüksek Mahkemesi gibi bazı AYM’lerin “demokrasi koruyucusu” rolünü oynadıklarını görüyoruz. Oysa AYM son kararlarında, yanlış bir yorum aracı kullanarak yaptığı yorumla, demokratik bir hukuk devleti açısından tehlikeli bir sonuca ulaştı. Bu kararla Türkiye’de demokrasi üzerine inen umutsuzluk ve karamsarlık bulutu daha da yoğunlaştı. İçinde bulunduğumuz OHAL dönemini bir hukuksuzluk dönemi olmaktan çıkarmak da AYM’nin sorumluluğu. 12 KASIM 2016 SAYI: 33274 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06.11 05.55 06.17 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.41 12.55 15.31 07.23 12.40 15.18 07.42 13.02 15.44 Akşam 17.58 17.45 18.10 Yatsı 19.20 19.05 19.29 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] [email protected] TSK’de sivil personele ‘başörtüsü yasağı kalktı’ TSK sivil personelinin, kılık kıyafet yönünden artık diğer kamu kurum ve kuruşlarında çalışan personelle aynı hükümlere tabi olmasının önü açıldı. Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, düzenleme ile ilgili olarak, “Sadece TSK’de çalışan asker olmayan kadın sivil memurlarımızın başörtüsü yasağının serbest bırakılması düzenlemesidir. Teknik bir düzenleme. Onun dışında bir kapsam yok. ‘Sakal serbest bırakılıyor’ diye bir şey yok” dedi. TSK’deki sivil personelin, kılık kıyafet yönünden diğer kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelle aynı hükümlere tabi olmasının önünü açan düzenleme, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Böylece TSK’de çalışan sivil kadın memurlara başörtüsü serbestliği tanınmış oldu. Düzenleme, erkekler TSK sivil memurlarının da kirli sakal ile çalışabilecekleri, yaz aylarında ise kravat takma kuralının kaldırılacağı yorumlarına neden oldu. Söz konusu yorumlar HAVELSAN’da düzenlenen bir açılış törenine katılan Milli Savunma Bakanı Fikri Işık’a soruldu. Işık, “Sadece TSK’de çalışan asker olmayan sivil kadın memurlarımızın başörtüsü yasağının serbest bırakılması düzenlemesidir. Teknik bir düzenleme. Onun dışında bir kapsam yok. ‘Sakal serbest bırakılıyor’ diye bir şey yok” dedi. Önceki gün Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve kuvvet komutanlarının Şırnak ziyareti ile ilgili soru üzerine ise Işık, “Bağdat yönetimiyle, kuzeydeki bölgesel yönetimle görüşmelerimizi devam ettireceğiz. Dünkü Genelkurmay Başkanımızın, kuvvet komutanlarımızın özellikle sınırı ziyaretini de bu kapsamda değerlendirmek lazım. Biz Şii Sünni ayrımına girmedik. Önemli olan demografik yapının değişmemesi ve terör örgütlerinin bahaneyle yeni alanlar kurmaması. Irak Ankara büyükelçisine de bunu özellikle ifade ettik” ifadelerini kullandı. l ANKARA / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle