23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 5 Ekim 2016 6 SENDİKALAR VE MESLEK ÖRGÜTLERİ OHAL’İ CUMHURİYET’E YORUMLUYOR 3 Cadı avı hastayı hekimsiz bıraktı TTB Merkez Konseyi Başkanı Tükel, iki binden fazla sağlıkçının ihraç edildiğini belirterek “Hastaları hekimsiz bırakan cadı avı, hizmet niteliğini etkiliyor” dedi Sağlıkta 20 bin kişinin sözleşmeli olarak göreve başlayacağı ve işe alımların mülakatla yapılacağını anımsatan Tükel, ciddi bir kadrolaşma yaşanacağına dikkat çekti. Tükel, güvencesiz çalışmanın sağlık alanında ağırlık kazanacağını vurguladı. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Raşit Tükel, 15 Temmuz 2016 ta rihinde askeri darbe girişiminde bulunanların, halka karşı bir in sanlık suçu işlediklerini söyledi. TTB Merkez Konseyi olarak, aske ri ve sivil darbele re karşı olduklarını ilk günden açık bir dille ifade ettikleri ni ve darbe girişi minde bulunanları MUSTAFA lanetlediklerini dile ÇAKIR getiren Tükel, dar be girişiminin he men ardından, 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL ile birlikte parlamen tonun işlevsizleştirildiğine, yasa ma, yürütme ve yargının tüm yet kilerinin tek bir kişide toplandığı na, ülkenin KHK’lerle yönetildiği ne tanık olduklarını vurguladı. OHAL ile birlikte temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığını, antidemokratik, otoriter bir reji min hayata geçirildiğini belirten Tükel, Fethullahçı cemaat yapılan masına karşı mücadele olarak baş latıldığı bildirilen sürecin giderek “cadı avına” dönüştüğünü, darbe fırsatçılığı ile gazeteciler, yazarlar, akademisyenlerin de içinde yer al dığı, emek, insan hakları ve barış mücadelesinde öne çıkmış çok sa yıda kişinin hukuksuz bir biçimde açığa alındığını, gözaltında tutul duğunu, tutuklandığını kaydetti. Raşit Tükel ‘İhraçlar hukuksuz’ “Son geldiğimiz aşama ise, herhangi bir yasal dayanak olmaksızın televizyon ve radyo kanallarının kapatılması olmuştur” diyen Tükel, OHAL rejiminin kamusal alan üzerine olan olumsuz etkilerinin başında, kamu kurumlarından ihraçların geldiğini vurguladı. 672 No’lu KHK ile, savunma hakkı tanınmadan, hukuksuz bir biçimde, büyük çoğunluğu Eğitim Sen’li 11 binin üzerinde öğretmenin de içinde yer aldığı, 50 binden fazla kamu emekçisinin kamu alanından ihraç edildiğini dile getiren Tükel, şöyle devam etti: “Kamu kurumlarından ihraç edilenlerin 2 binden fazlası, Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurum ve kuruluşlarda görev yapan sağlık çalışanlarıdır. Sağlık alanında KHK’ler ile ihraç edilmek üzere yeni listelerin hazırlandığı da bilinmektedir. İsimsiz ihbarlar, gerçekdışı istihbarati bilgiler ve yöneticilerin keyfi tutumuyla uygu lamaya konan hukuksuz açığa almalar ve ihraçlar, aralarında hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının da olduğu muhalif kişileri baskı altına almak ve sindirmek için bir araç olarak kullanılmaktadır. Çok sayıda hastayı hekimsiz, hemşiresiz bırakan bu cadı avı, sağlık hizmetlerinin sürekliliğini ve niteliğini de olumsuz etkilemektedir. Aynı öğretmensiz kalan okullar için olduğu gibi.” Kadrolaşma kapıda Tükel, Sağlık Bakanı’nın geçen günlerde, bu yılın sonuna kadar yaklaşık 20 bin kişinin, sözleşmeli personel olarak göreve başlayacağını belirttiğini anımsattı. Yeni işe alımların mülakatla yapılacağına ilişki açıklamaların, ciddi bir kadrolaşmanın olacağının habercisi niteliğinde olduğuna dikkat çeken Tükel, ihraç edilenlerin yerine alınacak olanlar da dahil ol OHAL’in hekimlik uygulamaları üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çeken Tükel, tutukluların muayenelerinin tıbbi etiğe göre yapılmadığını belirterek “Bu durum adli yargılama sürecine ilişkin ciddi bir hak ihlali oluşturmaktadır” dedi. Sağlık Bakanlığı görüşme talebimizi kabul etmedi TTB olarak, OHAL uygulanmaya başladıktan hemen sonra, olağanüstü koşullarda hekimlik uygulamalarıyla ilgili sorunları ve bu süreçten olumsuz etkilenen hekimlerin durumunu görüşmek üzere Sağlık Bakanlığı’ndan görüşme talep ettiklerine dikkat çeken Tükel, “Talebimizi çeşitli kereler yineledik; ancak, Sağlık Bakanlığı görüşme talebimize yanıt vermedi. Ne yazıktır ki, Sağlık Bakanlığı’nın hekimlerin meslek örgütüyle bağlantı kurmadığı bir sağlık ortamında sorunlarımıza çözüm arıyoruz” diye konuştu. OHAL uygulamalarının, baskıların ve antidemokratik uygulamaları artırmasının yanında, 13 yıldır uygulanmakta olan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın oluşturduğu sorunları da daha da derinleştirdiğini belirten Tükel, “Hekimler olarak, temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldıran, hekimlik değerlerini yok sayan, halkın sağlık hakkını engelleyen OHAL’in kaldırılması ve özgür, demokratik bir ülkede barış içinde yaşamak için yılmadan mücadelemize devam edeceğiz” diye konuştu. mak üzere, sözleşmeli olarak güvencesiz çalışmanın sağlık alanında giderek ağırlık kazanacağının görüldüğünü bildirdi. Hak ihlalleri oluşuyor Tükel, OHAL’in hekimlik uygulamaları üzerine olan olumsuz etkilerini gözden kaçırmamak gerektiğine de işaret ederek, şöyle devam etti: “Bu alandaki sorunların başında; gözaltında ya da cezaevinde olanların muayenelerinin tıbbi etik ve İstanbul Protokolü ilkelerine göre yapılmaması ve tıbbi raporların buna uygun düzenlenmemesi gelmektedir. Gözaltı muayenelerinin, hekimlik mesleğinin, özgürce, evrensel etik ilkeler ve bilimsel standartlara göre uygulandığı ve resmi otoritenin baskısının hissedilmediği bir sağlık ortamında yapılması gerekirken, sıklıkla muayenelerin kişilerin gözaltında tutulduğu yerler de yaptırılması, adli yargılama sürecine ilişkin ciddi bir hak ihlali oluşturmaktadır.” Önlemler açıklanmıyor Tükel, OHAL sonrası yayımlanan ilk KHK ile çeşitli özel sağlık kurum ve kuruluşlarının kapatılmasının, bu olağanüstü yönetim biçiminin sağlık alanına bir diğer etkisini oluşturduğunu belirtti. Sağlık Bakanlığı tarafından, kapatılan yerlerdeki sağlık hizmet sunumunun aksamaması, hastaların mağdur olmaması için ne tür önlemlerin alındığının açıklanmadığını dile getiren Tükel, kurum ve kuruluşlarda çalışırken bir anda kendilerini işsiz bulan hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının akıbetiyle ilgili bir bilgilendirme de yapılmadığını söyledi. l ANKARA Yarın: TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz CEVAP VE DÜZELTME >> Baştarafı 1. Sayfada “ABD’den Kuveyt Türk’e IŞİD davası: Çok ağır suçlamalar” başlığıyla verilen haberde; müvekkil İnsani Şam Derneği’nin tüzük değişikliği ile değiştirdiği eski adı olan “İslami Şam Heyeti Derneği” adı ve derneğimize ait hesap bilgileri yer aldığından yazı içeriğine ilişkin cevap ve açıklamalarımızı içerir metnimizdir: Gazetede ve internet sitesinde yer alan bahse konu haber içeriğinde; Amerika’da bulunan Saint Francis Assisi isimli bir Süryani Cemaati topluluğu tarafından Amerika Birleşik Devleti Kuzey Kaliforniya Mahkemesi’nde bir dava açıldığı ve bu dava dilekçesinde derneğimizin adının geçtiğinden bahsedilmiştir. Önemle belirtmek gerekir ki, bu davada derneğimiz taraf olarak gösterilmiş değildir. Bahse konu dava dilekçesi alelade bir metin olup bu metin içinde demeğimizin adı sadece bir cümlede geçmiştir. Bu cümlede; “Hajaj FAHAD ALAJMI” isimli bir şahsın Derneğimizin hesap numarasını sosyal medya üzerinden paylaştığı ve takipçilerinden derneğimize bağış yapılmasını istediği belirtilmektedir. Derneğimizin adı geçen “Hajaj FAHAD ALAJMI” isimli şahıs ile uzaktan veya yakından hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Derneğimizin hesap numaraları ve iletişim bilgileri internet sitemizden paylaşılmakta ve herkesin erişimine açık bulunmaktadır. Dolayısıyla bu şahsın yaptığı iddia olunan paylaşımla alakalı da derneğimizin hiçbir sorumluluğu bulunmamaktadır. Derneğimiz, Türkiye Cumhuri yeti Dernekler Kanunu çerçevesinde kurulmuş olup, tüm faaliyetlerini ulusal ve uluslararası mevzuatlara ve standartlara uygun şekilde yürütmektedir. Derneğin tüm hesapları yeminli mali müşavirler tarafından tetkik edilmekte olup, gelen tüm yardımlar Dernekler İdaresi’ne kanun gereği bildirilmekte ve kayıt altına alınmaktadır. Derneğimiz, tüm faaliyetlerini şeffaflık ilkesinden ödün vermeden profesyonel bir şekilde yürütmüş ve uluslararası çapta bir güvenilirlik kazanmıştır. Bunun bir göstergesi olarak Derneğimiz, Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü ve UNICEF’e sunduğu projelerle bu kurumlardan pek çok kez ve yüklü miktarlarda fon almış ve ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırmıştır. Derneğimiz, kurulduğu ilk günden itibaren Suriye’de terör ve savaş mağduru olan ihtiyaç sahiplerine gönüllülük esası çerçevesinde yardımlaşma ve eği tim faaliyetleri yürütmektedir. Bahse konu dava dilekçesi ve medyadaki yansımaları nedeniyle derneğimiz hakkında bağışçılarımız nezdinde olumsuz bir algı ortaya çıkmasına neden olunmuştur. Bu algının düzeltilmesi için gerçeklerin paylaşılması, derneğimizin faaliyetlerinin devamlılığı ve Suriye içindeki temel insani gereksinimlerin tesisi açısından büyük önem arz etmektedir. Yukarıda belirttiğimiz sebeplerle bahse konu davanın tarafı olmadığımızı, adı geçen şahıslarla hiçbir ilgimizin bulunmadığını belirtir, Suriye’deki mazlum ve mağdur kardeşlerimize yönelik insani yardım çalışmalarımızın artarak devam edeceğini, bahse konu yayınlarla ilgili hukuki tüm haklarımızı saklı tuttuğumuzu da belirterek, kamuoyuna saygıyla duyururuz. İnsani Şam Derneği Vekili Av. Uğur YILDIRIM dizi EDİTÖR: SERKAN OZAN İmamın ‘bacıları’ ÇanakkaleBayramiç’in Gedik köyü imamının “Facebook” paylaşımı, Müslümanlığımızın ataerkil ruhunu dışa vuran pespaye mahiyetli bir veri aslında. İmam şu paylaşımda bulunmuş: “Hayırlı cumalar cumamız mübarek olsun. Cumaya gitmeyen erkekler bacımsınız.” İmam efendi, “kadınlık” üzerinden erkeği aşağılamaya dini katık ederek afiyetle bir herze yemiş. Ama tabii Müslüman erkeği aşağılarken özde Müslüman olanlar da dâhil olmak üzere kadınları ve kadınlığı aşağılamış. Yurdumun ataerkil kültürelideolojik örüntüsü çerçevesinde biz bu tavrın daha genel, geleneksel, yaygın ve popüler karşılığına iki örnek ile aşinayızdır. “Kadın gibi erkek” ve “erkek gibi kadın” deyişleridir bunlar. Nasıl ki “erkek gibi kadın” dendiğinde bu sözün muhatabı olan yek ve tek kadın yüceltilirken aslında onu böyle (“erkek” gibi olmakla) niteleyerek genelde tüm erkekler ve erkeklik hali yüceltilirse… “Kadın gibi erkek” dediğinizde de özelde ifadenin muhatabı olan tek bir erkeği aşağılarken genelde bütün kadınları ve kadınlık halini aşağılamış olursunuz. İmam da cuma namazı kadınlara farz kılınmayıp bu ibadete katılmaları zorunlu olmadığı hükmünden hareketle cumaya gelmeyen erkekleri “Kadın gibi erkek” olmakla tahkir ediyor. Onları dinin kendilerine farz kılınmış bir ibadetini yerine getirmedikleri için “kadınlık” üzerinden aşağılıyor. Ve elbette özde kadınları ve kadınlığı aşağılıyor. Bu, bir din adamı. İslâm adına konuşuyor, ibadette başı çekiyor, minberde hutbe okuyor. “Face”te paylaştığı sözler ise kahvehane sataşmalarında, kenar mahalle delikanlılarının takışmalarında, fanatik tribün taraftarlarının atışmalarında karşımızda çıkacak cinsten… Hâlbuki bizde din böyle vasat ve bayağı ağızlarda ikiseksen sırtüstü yere düşürülürken dünyanın başka köşelerinde kadınların cumalara katılmasını geçin, “imame”lerin (kadın imamların) namaz kıldırdıklarını, cemaate hitap ettiklerini görüyorsunuz bugün… Böyle, çünkü buna kat’i bir engel yok. Daha önce de yazdık; bazı müfessir, müçtehit ve mutasavvıflar, kadından imam da, şeyh de, veli de, nebi de olabileceği yorumunda bulunmuşlardır (bkz. 29 Ağustos 2016 tarihli, “Kadından imam da olur, peygamber de” başlıklı yazımız). Burada şunu da ekleyelim: Kendilerine farz olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusu ama kadınların Peygamber döneminde cumalara katılıp namaz kıldıklarına, hatta hutbelere bile müdahale ettiklerine dair aktarımlar söz konusu. Kadınlar zamanla genelde camilerden, özelde cumalardan itilir, uzaklaştırılır, ötelenir olmuşlardır. Bu itilip ötelenmelerin aşılmasına yönelik girişimler bugün özellikle Batı’daki Müslümanlık bünyesinde kadının imanda da, amelde de erkekle aynı düzeyde değer taşıdığını işaret eden örnekler arasında karşımıza çıkmakta. Günümüz dünyasına, yaşantısına, yaşam koşullarına uyarlı böylesi reformist adımları dinsel çerçevede atabilme yolunda Ortadoğuİslâm coğrafyasında seküler deneyim ve birikimi en üst düzeyde olan Türkiye başı çekebilecekken… Yaklaşık 15 yıllık dinbaz iktidarın bizi getirdiği nokta, işte bir köy imamının ağzından çıkan, izandan da, mânâdan da, maneviyattan da, nefasetten de uzak mı uzak necasete çalan şu söz: “Cumaya gitmeyen erkekler, bacımsınız…” Gelecekten bugüne bakacakların AKP dinbazlığından İslâm tarihine “katkı” niyetine tespit edebilecekleri en “karakteristik” örneklerden birinin de bu olması kuvvetle muhtemel!.. Bozdağ’dan ‘Gülen kaçacak’ iddiası Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Fethullah Gülen’in başka ülkelere kaçmak için arayış içinde olduğunu, buna yönelik ellerinde istihbari bilgiler olduğunu söyledi. Bozdağ, dün partisinin grup toplantısı öncesinde gazetecilerin soruları üzerine, Gülen’in tutuklanması talebinin 10 Eylül’de ABD’de makamlara ulaştığını ve en kısa sürede yanıt verecekleri yönünde söz aldıklarını belirtti. Adalet Bakanı Bozdağ, “Henüz bir cevap vermediler. Bizden yeni bir bilgi ve belge talepleri olmadı. Tutuklama talebinde çok net deliller, bilgiler ve belgeler sunduk. ABD’nin kendisini iade edebilme ihtimaline binaen ‘nerelere kaçabilirim’ arayışında. Bunun için de örgüt mensuplarınca uygun ülke ve yer arayışı yapıldığına dair elimizde istihbari bilgiler var” diye konuştu. l ANKARA/Cumhuriyet ANMA Sevgili Varlığımız Sosyolog DR. DİCLE KOĞACIOĞLU’NU Yitirişimizin 7. Yılındayız. Özlemle anıyoruz, arıyoruz. AİLESİ C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle