18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EDİTÖR: TELEVİZYONDEMET YALÇIN Yayın Akışı 09.45 Özel Sektör 10.00 Haftasonu 11.05 Şeffaf Oda 13.00 Haber Bülteni 14.10 Yeşil Doğa 17.00 Ana Haber 19.00 Para Dedektifi 20.00 Cem Seymen Tayvan’da 21.00 Haber 22.00 Gündem Özel 24.00 Gece Haberleri 06.00 Haber Bülteni 09.00 Burası Haftasonu 12.00 Haber Bülteni 12.10 Airport 16.00 Haber Bülteni 17.15 Yol Boyunca 18.00 Ana Haber Bülteni 21.00 Teke Tek Özel 24.00 Haber Bülteni 01.15 Teke Tek Özel 08.40 Spor 09.15 Canım Doktor 10.00 Haber Bülteni 11.15 Bildiğiniz Gibi Değil 12.15 Yaşasın Hayat 13.00 Haber Bülteni 14.00 Haber Bülteni 16.20 Güzel Hayat 17.00 Akşam Haberleri 19.10 Tam Zamanı 20.00 Ana Haber 20.55 %100 Futbol 23.00 Haber Bülteni 10.00 Tülin Şahin ile Moda 11.00 Vahe ile Evdeki Mutluluk 12.00 Kara Sevda 14.45 Kiralık Aşk 17.30 Film: Çöpçüler Kralı 19.00 Star Haber 20.00 Hayat Bazen Tatlıdır 23.15 Yüksek Sosyete 02.00 Anne 07.15 Akasya Durağı 08.45 Sahrap’la Lezzetli Sofralar 09.45 Magazin D 15.45 Ben Bilmem Eşim Bilir 18.45 Haber Bülteni 20.00 Bodrum Masalı 23.30 Kısmetse Olur 02.30 Vatanım Sensin 05.15 5N1K 07.30 En Komik An 10.00 Pazar Sürprizi 13.00 Lezzet Yolculuğu 14.00 Gülümse Yeter 18.45 Ana Haber Bülteni 20.00 Film: Muro: Nalet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisine 22.15 Arkadaşlar İyidir 03.30 Pazar Sürprizi 08.00 Lale ile Kahve Tadında 11.00 Gürkan Hacır / Şimdiki Zaman 14.00 Haber 15.00 Sanat Gündemi 17.00 1 Yer 4 Teker 19.00 Ana Haber Bülteni 21.00 Cüneyt Akman ile Zamanın Ruhu 24.00 Gece Bülteni 07.30 Çalar Saat 10.00 Kalbimdeki Deniz 12.00 Benden Söylemesi 14.00 Rüzgârın Kalbi 15.45 Dizi: No: 309 19.00 Ana Haber 20.00 O Hayat Benim 00.15 Dizi: No: 309 03.15 Korku Gecesi 2: Yeni Kan 07.30 Haftasonu 10.00 Kuran ve Sünnet 11.15 Dizi TV 12.35 Gözüm Sende 14.40 Kırgın Çiçekler 19.00 Ana Haber 20.00 Seviyor Sevmiyor 23.20 Gözüm Sende 01.45 Yabancı Film: Siyah Giyen Adamlar 03.10 Kırgın Çiçekler 07.10 Beni Böyle Sev 09.40 Yabancı Film: Ölüm Emri 11.50 Enine Boyuna 13.00 Hangimiz Sevmedik 16.00 Seksenler 19.15 Spor 19.20 Ana Haber 20.00 Baba Can’dır 23.45 Dinle Kazan 00.35 Ölüm Emri 02.25 Hangimiz Sevmedik 11.00 Başkent’te Sağlık 12.00 Ne Biliyoruz? Ne Yapıyoruz? 13.00 Başkent Konserlerinden 15.00 Yaşayan Tarih 17.00 Sağlıklı Formda Sohbetler 18.00 7 Gün 19.00 Kitap Dünyası 20.00 Ana Haber 21.00 Yurdun Sesi 23.00 Düş ve Çizgi 07.00 Müzik Programı: Klip Saati 09.30 Yaşamın İçinden 13.00 Öğlen Haberleri Bülteni 14.30 Daha Neler 18.30 Ana Haber Bülteni 20.00 Bir Selam Sal 22.30 Tarihte Alevi Gerçeği 24.00 Ana Haber 08.45 Maşa ile Koca Ayı 11.00 Magazin 8 Extra 14.15 Yabancı Film: Süper Kahramanlar 15.45 8x8 20.00 3 Adam 20.00 Yarışma: O Ses Türkiye 00.15 Magazin 8 03.00 Oynat Bakalım 04.00 Yarışma: O Ses Türkiye 09.00 Haftasonu 11.00 Alternatif 13.00 Haberler 15.00 Haberler 16.00 Anne Olmak 17.00 Haberler 17.15 Felsefe ve İnsan 17.45 Sendikacılık Okulu 19.00 Ana Haber 21.00 Söz Meclisten İçeri 24.00 Gece Haberleri 09.00 Great Continental 12.00 Eating Art 13.50 Brilliant Ideas 14.15 Video Fashion News 2016 17.15 A Cook Aboard 19.15 HT Life 21.20 HT Magazin 22.05 Renkler 22.50 Great Continental 23.55 A Cook Aboard 07.00 Küçük Ağa 09.00 Öyle Bir Geçer Zaman ki 11.00 Şefimiz Yolda 12.30 Çok Gezenti 14.00 Peter Bell 16.00 İntikam Ateşi 19.30 Davetsiz Misafir Yoko 21.30 Yabancı Film: Obür Dünyadan 23.00 Dizi: Kobra Takibi 00.30 Vikingler 01.30 American Horror Story 08.30 Cake Boss 11.25 Ultimate CakeOff 14.10 Battle Bots 15.05 Trailblazers 16.00 Time Warp 19.40 Fast N’Loud: Demolition Theatre 20.35 Doctor Who 21.30 Lip Sync Battle 00.10 Fast N’Loud: Demolition Theatre 01.00 Manhunt With Joel BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ ABD’de, atom bombasının ilk kez denendiği yer olan kent. 2/ Osmanlılarda gece bekçisi... Bir 1 2 müzik sesini belirtmeye yarayan işaret. 3/ Avcının saklanıp 3 av hayvanı beklediği yer... Tah 4 tadan yapılan üflemeli bir çalgı. 4/ Aldatma işi, hile... İri ve 5 boru biçiminde beyaz ya da sarı renkli çiçeği olan bir süs bitkisi. 5/ Yumurta biçimli ve sekiz 6 7 delikli bir tür flüt. 6/ Doğuştan olmayıp sonradan ortaya çıkan durum... Bir nota. 7/ Toplanan 8 9 üründen artakalanlar... Demir yolu. 8/ Büyük ve süslü çadır... Beyşehir Gölü’nde bir ada. 9/ Sıcak bölgelerde yetişen, etli ve kalın yapraklı bir bitki. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Antalya yöresine özgü, kaburga eti ve pirinçle yapılan bir yemek... Alın ya da 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 GEBEŞAK İ 2 AFARA ÖZE 3 MEN VARAN 4 ABADAN ME 5 TOKA LON K boynuzla vuruş. 2/ Kürkü değerli bir yaban 6 O F V A T O Z kedisi... Soyundan gelinen kimse. 3/ İçine 7 O C A K V İ P başka bir sıvı karıştırılmamış içki... Türk 8 E B E R L A L E müziğinde, bir doğaçlamanın ya da bir ya 9 M İ M O Z A İ Ş pıtın sona ermesi. 4/ İskambilde bir kâğıt... Ateş karıştırmaya yarayan demir çubuk. 5/ Toplanan süprüntüleri alıp atmakta kullanılan saplı kap. 6/ Çözümleme... Eski dilde su. 7/ Ankara yakınlarında küçük bir göl... Tanrı. 8/ Yapısına girdiği sözcüğe “kendi kendine” anlamı katan yabancı önek... “Acele, ive di” anlamında yerel bir sözcük. 9/ Doğu Anadolu’nun Irak sınırı yakınında yüksek bir dağ... Değerli madenlerin saflık derecesi. Pazar 30 Ekim 2016 haber 16 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ Genç ölüler ülkesi Yaklaşık on beş yıldır sinema atölyeleri yaparım. Özellikle her yaştan her gruptan genç insanlarla yaptığım atölyelerde itiraf etmeliyim aslında bir öğrenciyim. Onlardan yepyeni hikâyeler öğrenirim, yepyeni farklı yaşamlara tanıklık ederim, en önemlisi resmen gençleşirim. Şimdi dilerseniz bir atölyeden içeri girelim. Kızlı erkekli tam on kişiler, kimi üniversiteli, kimi matbaa işçisi, kimi işsiz. Ortak noktaları genç olmaları, hepsi sinema sevdalısı, hepsinin anlatılacak bir derdi var. Güneşi batırmak Tıp öğrencisi Çağlar’ın derdi, güneşi batırmak. Çünkü hikâyesindeki küçük çocuk amele pazarında iş bekleyen babasının neden işsiz kaldığını bir türlü anlayamıyor, çünkü onun babası öyle büyük ki, güneşi bile batırabiliyor. Evet, güneşi bile... Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünen, düşünmekten bir türlü yola çıkamayan Arif’in derdiyse, paranın şımarttığı insanlar. Onlar yoksulların sığındıkları tek şeyi, hayallerini bile satın alabileceklerini düşünürler. Çünkü bu dünyada Tanrı para! Yağmurun zenginyoksul, işçiişsiz, gençyaşlı her yaştan her sosyal sınıftan insanı eşit ıslattığını düşünen Sinem, oyuncu arkadaşı Ayça’yı madde bağımlısı bir genç kıza dönüştürürken, hikâyesinde mapustaki bir insanın özgürlük düşlerini anlatmayı düşünen Pınar ona yardım ediyor. Ramazan Diyarbakırlı, şanslı, Diyarbakır Kültür Derneği’nde iki kez fotoğraf atölyesine katılmış, alan genişliği, altın kesim ezbere biliyor. Hikâyesi de hapisteki bir siyasi mahkum üstüne. O, mahkumu intihar ettiriyordu, arkadaşları itiraz ettiler, Ramazan’ın mahkumu yaşamalıydı, yaşıyor da! Gökyüzünü boyayacak Oyuncu koçu, her eksiğimizi anında halleden Tülin gökyüzünü boyamaya karar vermişti, söylemeyi unuttum atölye görevimiz, Gökyüzüydü. Uygar’ın ise derdi kardı. İzmirliydi. Hiç kar görmemişti ve ondan hem korkuyor hem de ölesiye merak ediyordu. Aşk gibi. Ve birden bizim muhteşem galaksimizde biri kapıyı açıyor. Yirmi dörtyirmi beş yaşlarında yakışıklı bir genç adam kapıda beliriyor. Özenerek giyinmiş ve başına yüzünün bütün görkemini açığa çıkaran bir puşi bağlamış. Atölyedeki herkes ona bakıyor, o herkesi tek tek süzdükten sonra, “Benim adım Kerem“ diyor. “Ben insanlara ateş taşırım?” “Nasıl yani?” “Gerçekten ben ateşi taşırım, aylarım, yıllarım dağlarda geçer, binlerce kilowatlık telleri taşıyan kulelerde çalışırım. Dilek Doğan TANGO ONUN EN SEVDİĞİ DANSTI! Geçen yaz Mordoğan’dayım, sokak tiyatroları festivali var. Tiyatrocu Orçun yanıma gelip kulağıma fısıldadı, “Işıl Hocam geçen yıl tango yaptığınız Yusuf Emre Şen, Suruç katliamında ölenlerden biriydi” Birden dondum, “Ölüm adın lanet olsun!” diye haykırmak istedim ama sesim çıkmadı. Sadece tüm sıcaklığıyla onun yüzünü anımsadım. Yıl 2014 Seferihisar’dayız. Gene sokak tiyatroları festivali var, Türkiye’nin her yerinden gencecik insanlar yaşamı daha da güzelleştirmek için toplanmışlar. Çadırlarını alan gelmiş, çadır alanında mahalleler kurulmuş, kimi mahallenin adı Ali İsmail Korkmaz, kiminin adı Ethem Sarısülük. Her çadır kendi yaptığı afişlerle barışı kutsuyor. Her gece, bir etkinlik var. Kimileri köylere gidip tiyatro oynuyor, kimileri genç yaşlı deneyim paylaşıyor. Yusuf Can Emre’de oradaki çadırların birinde kalıyor. Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun bir çalışanı. Onunla bir akşamüstü, Sefe rihisar Kültür ve Sanatevi’nde Tango atölyesinde tanışıyoruz. O modern dansın her türlüsüne vurgun biri. Bir yandan arkadaşlarıyla Hegel’in sanat politiğini tartışıyor bir yandan az sonra başlayacak Tango dersi için içi kıpır kıpır bekliyor. Evet, bir süre sonra Arjantin tangosunun yakıcı ve hüzünlü melodisi bulunduğumuz avluyu ele geçiriyor. Usuldan adımlar atılmaya başlıyor. Yusuf kendine partner bulamamış, tabii içim elvermiyor, tango benim de en sevdiğim dans, yanına gidip onu dansa kaldırıyorum. Biraz zorlasam torunum olacak yaşta. Tangoda yaş önemli değildir, yeter ki, ayaklar müziğin akıcı ritmine uysun ve siz kendinizi bırakın. Ne kadar dans ettiğimizi anımsamıyorum, sadece dans bittiğinde gülümseyerek elimi öpmesini anımsıyorum. Ve o şimdi yok. Bütün hayalleri onunla birlikte yok oldu. Sadece o mu, bu ülke hayallerini yaşayamayan genç ölülerle dolu. Kuleler usul usul yükselir, her bir plakayı diğeriyle kaynak yaptığımızda, bir köy, bir kasaba daha aydınlığa kavuşur. Duydum ki, burada masal anlatılıyormuş, sonra da bu masallar film olacakmış, ben de gelip bir masal anlatmaya karar verdim.” Dostum Ay Peki, anlat o zaman. Başladı anlatmaya: “Dört bir yanı yüksek dağlarla kaplı küçük bir şehirde geçer bu masal. Şehri kuşatan dağlar öylesine yüksekmiş ki, güneş bu nedenle çabucak batar, gece çabucak gelirmiş. Bazı günler ay tam da yuvarlak olduğunda, dağların tepesinde tüm ihtişamıyla belirirmiş. Annesi, babası, kız kardeşi olmayan bir oğlan yaşarmış bu şehirde. Tek dostu, belli zamanlarda dağların tepesinde görülen ve ona gülümseyen aymış. O kadar yalnızmış ki, günlerden bir gün dağların tepesinden gözüken aya dokunan bir uçurtma yapmaya karar vermiş. Karar verdiği günden itibaren, eli ne ne geçerse satmaya başlamış, çiklet satmış, kâğıt mendil satmış, su satmış kazandığı her bir kuruşla çatısını çattığı uçurtmasına ip almaya başlamış. Ay o kadar uzaktaymış ki, metrelerce ip yetmiyormuş, her seferinde biraz daha ip alıyormuş. Bu nedenle ipi, düğüm düğüm bir ip olmuş. İp uzamışta uzamış ve bir gün bir gece vakti, ay dağların tepesinde gülümserken bizim uçurtmacı çocuk uçurtmanın ipini salmış salmış... Ve uçurtma dağları aşıp, ayla kucaklaşmış.” Namı Kerem olan dostumuz masalını bitirip aynı geldiği gibi, çekip gitti. Atölyedekiler şaşkındı. Sonunda Mehmet söz aldı: “Ben bu masaldaki gibi bir kentte yaşıyorum. Hakkâri’de, dağların kuşattığı bir kentte. O dağların arkası hepimiz için bir masal ülkesidir. Çünkü o dağların arkasında iş vardır, özgürlük vardır. Ve her zaman küçük çocukların rüyasına, Sümbül Dağı’nın tepesindeki ay girer. Belki de aya ulaşmak daha güzel bir dünya özleminden başka bir şey değildir.” Dilek’le (Doğan) bir güneşli günde Küçük Armutlu’da tanıştım. Onunla tanıştığımda henüz 15 yaşında küçücük bir kız çocuğuydu. Küçük Armutlu’da ‘Halkın Mühendisleri’, ‘Halkın Ziraatçıları’ ve mahalle halkı, hep birlikte yepyeni umut dolu bir projenin etrafında toplanmıştı. Mahallede kullanılmayan bir boş alan hazırlanmış, orada yaşayanlar için ortak bir bostana dönüştürülmüştü. Mahalle halkı, mahalle gençleri tarafından paketlenmiş domates, hıyar, biber (hepsi yerli) tohumları, fideleri sırayla alıp bir dostluk bir kardeşlik havası içinde toprağa ekiyorlardı. Dilek Ağacı Ben de oradaydım, Dilek de. Ekose bir etek, beyaz bir gömlek giymişti. Çevredeki cemevi için elde ördükleri cüzdanları, yastık kılıflarını, sabunlukları satan bir yandan da neşeli bir türkü tutturmuş annelere, kız kardeşlere yardım ediyordu. Dilek’in gözleri öylesine umut dolu, sesi öylesine cıvıltılıydı ki, ondan minnacık kırmızı renkte iki patik almıştım. Şimdi o patikler masamın yanında duruyor ve ben bir polisin hunharca öldürdüğü Dilek’i düşünüyorum. Ve canından can alınan Dilek’in annesi Aysel Ana’ya bir kez daha sesleniyorum: “Anacığım, Dilek için bir ağaç dik, hepimizin dilekleri o ağacı öyle kuşatsın ki, yeryüzünün bütün kızları senin kızın olsun. Her biri bir dilekle seslensin Dilek’e. Sevdiğiyle evlenen bir işçi kız, usulca gelin telinden bir top assın ağaca. Bir başkası Doğu’da asker nişanlısının bir mektubunu asıversin ağaca. Bir başkası kocasından şiddet gördüğünde ağacın sert kabuğuna sarılıp yaşamak için yeniden güç bulsun. Annesinin futbol ayakkabısı alamadığı Ali, eski bir futbol ayakkabısı bulup bağcıklarından assın ağaca. Artık kimselerin masallarını dinlemediği masalcı Nimet her gün aynı saatte elinde küçük bir iğneyle gelip ağacın yapraklarına masalın o günkü bölümünü iğne oyası gibi işlesin. Gaziler giysilerinden çıkardıkları madalyalarını birbiri ardına gene yapraklara iğneleseler. Mehmet’in annesi de gelip bir tekerlekli sandalye dilese, oğlu için, kucakta taşımak zor oluyor. Mahallenin delisi her gün bir şeker bağlasın dallara, çocuklar gelip yesin diye. Sevdalılar, ağacın kovuğuna birbirlerinin adlarını yazıp yanına da küçücük bir kalp koyuversinler. Ağaç bir şenlik ağacı olsun, namı yürüsün, Dilek ağacının! O kızı unutma Ağaç öyle bir gölge versin ki, ev işinden yorgun argın dönen kadınların günlük dedikodularını yaptığı bir köşe olsun. Sevdalılar ilk onun gölgesinde öpüşsün. Ah, namı öyle bir yürüsün ki dilek ağacının her gün onlarca kızerkek, yaşlıgenç insan, ağaca gidip kendi kendine söz versin: Onu bir polis kurşunu öldürdü! Hiç unutmayacağız! Dilek ağacı dileklerle öyle dolsun ki, Dilek’i vuran işkenceci namıyla bilinen o polis, yolda yürürken, çocuklarıyla oynarken sürekli binlerce insanın hiç durmadan fısıldadığını duysun. Dilek ağacındaki her dilek, dilek ağacındaki her istek usulca onun yanına sokulup, “Sen gencecik, henüz çocuk yaşında bir kız çocuğunu öldürdün” diye seslensin. Gecenin karanlığında kuytu bir köşeden geçerken o gencecik kız aklına gelsin. Kızını evlendirdiği gün, tam da kızını öperken Dilek’in yere düşerken çıkardığı sesle ürpersin! Bir de bilinsin ki, hayaller asla ölmez. 605. haftadır adalet arıyorlar Cumartesi Anneleri yine Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelerek kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen ya da faili meçhul cinayete kurban giden yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması için sürdürdükleri adalet arayışlarının 605’inci haftasında yine Galatasaray Meydanı’nda bir araya geldi. “Failler belli, kayıplar nerede?” pankartı açan ve üzerine kırmızı karanfiller bırakan Cumartesi Anneleri, kaybedilen yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Bu haftaki buluşmada 27 Ekim 1991’de İstanbul’da beyaz bir Toros’la gözaltına alınıp kaybedilen Hüseyin Toraman’ın akıbetini soruldu. Oturma eylemine HDP Milletvekili Hüda Kaya, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu destek verdi. Gözaltında kaybedilen Toraman’ın annesinin gönderdiği mektup okundu. Mektupta “Ben 25 yıldır kurban olduğum oğlumu arıyorum. Yaşadığım sürece de onu aramaktan asla vazgeçmeyeceğim. Bu devletin bize yaptığı yetmiyor mu ki, yine çıkarıp o Ağar katilini konuşturuyorlar. Yaralı yüreğimizi yeniden kanatıp sağıyorlar. Yezit kendi ağzıyla bizim çocuklarımızın eline bir bıçak bile almadığını itiraf ediyor. Bu devletin hâkimi, savcısı yok mu? Yok adamın kimseden korkusu yok. Sen dermansız dertlere düşmesin, Ellerinden kan damlıyor. O kanlı ellerinle ekmeği nasıl tutuyorsun?” ifadeleri yer aldı. Toraman’ın ablası Sakine Toraman da 24 yaşında kardeşinin kaçırıldığını belirterek, “Bu güzel insanlar beş para etmez insanlar tarafından katledildi. Bizim eşlerimiz, kardeşlerimiz, çocuklarımızı kaybettiler” dedi. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle