Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Pazar 30 Ekim 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY Cumhuriyet nasıl sevilir? Arada sırada “Vatan nasıl sevilir?” diye sorular sorarım, şimdi de “Cumhuriyet nasıl sevilir?” soruları: Üstünde yaşadığımız topraklardan kaç uygar lık geçmiştir? Bir termik santral, çevrede nelerin ölümüne neden olur? Hiçbir termik santral yapımına karşı çıktınız mı? Karadeniz Bölgesi’nde kaç endemik bitki türü vardır? Yok olmaları neye mal olur? GDO’lu tohum ne demektir? Herhangi bir yerli tohum biriktirme eylemine katıldınız mı? Hidrotermik santralları son beş yılda en çok hangi bölgenin sularının yok olmasına neden ol muştur? Maveraünnehir nereye denir? Hiçbir değeri olmadığı düşünülen ve sürekli yakılan makilikler neden önemlidir? Doğu’daki pek çok okulda, araç ve gereç azlığı vardır hatta çocukların ayakkabıları yoktur. Hiç internete girip sürekli çağ rı yapan bu okulların öğretmen leriyle temasa geçip ardından mahallenizde örgütlenerek on Bu endemik bitkinin adı nedir, nerede yetişir? lara yardım yaptınız mı? En son hangi Türk filmine gittiniz? İçinde yaşadığımız günleri acımasızca bize anlatan “Abluka” filmini gördünüz mü? Hiç elinize bir mezura alıp balıkçıları dolaştınız mı? Nedenini siz söyleyin. İlkokullarda bize öğretilen “Türkiye tarım açı sından kendine yeterli bir ülkedir” sözü hâlâ ge çerliliğini korumakta mıdır? Elli liraya yükselen et fiyatlarının komşumuz Yunanistan’da kaç lira olduğunu biliyor musunuz? Proje okulları neyi hedeflemektedir. Velilerin ve öğrencilerinin öğretmenlerine ve okullarına sahip çıkma eylemlerinin herhangi birine katıldınız mı? Halen tutuklu bulunan Aslı Erdoğan ve Necmi ye Alpay’ın herhangi bir kitabını alıp okudunuz mu? Mahallenizde beslediğiniz kaç kedi var? Şırnak ilinde insanlar önce evsiz bırakıldı ar dından çadırlara çıktılar, sonra bu çadırlar da yı kıldı. Sokakta kaldılar, onlar için yapılan herhan gi bir yardım olayına katıldınız mı? Örneğin evde ki eşyaları göndermek, çocuklar için giysi gönder mek gibi. Elektrik faturalarında sayaç okuma ücreti bizim cebimizden çıkıyor. Yani elektrik dağıtım şirketleri bizim üzerimizden işçilerinin parasını katbekat çı karıyorlar. Bunun için bir protesto eylemine sizce kaç kişi gelir? Günde kaç kez, “Bu ülke düzelmez, böyle gel miş böyle gider” diyorsunuz? Herhangi bir sahil ya da mesire yeri temizleme işlemine katıldınız mı? Kentsel dönüşümün artık rantsal bir dönüşüm haline geldiğini düşünüyor musunuz? Yeni yapılan binaların da yıkılacağını düşünüyor musunuz? Zabıtaların özellikle Anadolu yakasında bir ölüm makinesi gibi dolaşan inşaat kamyonlarına asla ses etmediklerini ama bir simitçinin simitleri ni yerlere saçmakta çok başarılı olduklarını düşü nüyor musunuz? Evinizde bir deprem çantası var mı? Deprem de toplanma yerlerinin AVM yapıldığını biliyor mu sunuz? Kim izin verdi? Bu ülkede CHP’ye 13 milyon HDP’ye 5 milyon kişi oy verdi. Bunların yarısının bile sokağa çıktı ğını, Cumhuriyet kazanımları için direndiğini hayal edebiliyor musunuz. Laik bir ülkede Diyanet gibi bir kurumun olma ması gerektiğini düşünüyor musunuz? Sıkıcı bulduğunuz hayatınızı değiştirmek için neler yapıyorsunuz? Sorular çok, yerim az. Bakalım Cumhuriyeti na sıl seviyoruz? 30 EKİM 2016 SAYI: 33261 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.58 05.42 06.04 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.25 12.55 15.43 07.08 12.39 15.30 07.28 13.02 15.55 Akşam 18.12 17.59 18.24 Yatsı 19.33 19.17 19.41 yorum 13 Bizim insanımız, baş olmak için yaratılmıştır. Bazen başarır, bazen başaramaz; ama zır cahil bile olsa “Yetkin miyim, becerebilir miyim” gibi varoluşçu bir kuşkuya asla kapılmaz, mutlaka dener. Çünkü genetiğinde, “Baş ol da, istersen soğan başı ol!” kodu yazılıdır. Nitekim Osmanlı döneminde otağı hümayuna hizmet veren bir “soğancı başı” makamı bulunduğunu hayal meyal hatırlıyorum. Tarihte soğan başı olmayı başaran bir insanımız var mıydı, pek emin değilim; ama memleketin şimdilik çıban başı kaynadığı kesin. Bu çıbanların çoğu, çobanlıkla işe başlıyorlar. Bakıyorlar ki memleket zaten mera ve koyun bol, merhum Çoban Sülü’yü anımsarsınız, Cumhurbaşkanlığı falan, memleketin başına çöreklenip; birbirlerini de “iki koyun güder, güdemez” ölçüsüyle tartıyorlar. Örneğin 24 Ekim’de Kocaeli Dilovası’ndaki bir düğünü cenk meydanına çeviren M.Ö.K. rumuzlu çobandan çok umutluyum, ben. HHH Okuduğum habere göre, bu vatandaş düğünde halay başı olmak istemiş. Oysa Mertcan Düşek adlı vatandaş da halay başı olmak istermiş. İkili kavgaya tutuşmuş. Ayırmışlar. M.Ö.K. arabasına binip sürmüş düğünden çıkan rakip takımın üstüne. Neden, halaya baş olmak istemi. Sonuç, dört yaralı bir tutuklu. İşte size geleceğin çobanı. Halay başı olamadım diye dört kişiyi hacamat eden bir başın; yüzlerce insanın terör saldırısı, yüzlercesinin de teröre karşı vatan savunmasında, yani “kendiliğinden” ve bolca öldüğü yerde bir gün cumhurun başı olması şaşırtıcı sayılmaz. Ha o olmuş ha bu olmuş, zaten ne durum değişir, ne de sonuç fark eder... Ama halaydı, kalaydı derken milletçe baş koyduğumuz bu baş olma sevdasında elbette ki küçük başlar hep ezilirken; büyük başlar da bazen pek komik durumlara düşebiliyor. HHH Kaderin cilvesine bakınız ki halay başı olamayan Fransa ve Türkiye’nin OHAL’leri vatandaşın dört kişiyi arabasıyla ezdiği 24 Ekim’de Fransa’nın bir büyük başı, Dışişleri ve Uluslararası Kalkınma Bakanı Jean Marc Ayrault, Ankara’daydı. Türk Dışişleri Bakanı’yla yaptıkları ortak basın toplantısında, “Türkiye’deki ve Fransa’daki OHAL, aynı hukuki temele dayalı değildir. Fransa’daki OHAL’de yasama yetkisi yürütmeye geçmemektedir ve yargı bağımsızdır. Fransa’daki OHAL, sadece polise fazladan bir yetki getirir” diyerek Mevlüt Çavuşoğlu’nu kızdırdı. Çavuşoğlu, Fransız makamdaşının sözlerinden hiç hoşnut kalmadığını belli etti. Türkiye ile Fransa’da ilan edilen Olağanüstü Hal uygulamasının kapsam ve hedef olarak aynı olduğunda, ısrar etti. Oysa ne Çavuşoğlu, ne de daha üst bir makam, Türkiye’deki OHAL ile Fransa’daki OHAL uygulamasının aynı olduğuna kendilerinden başka kimseyi inandıramaz, zaten inandıramıyor. Çünkü aynı değil. OHAL’deki Fransa, KHK’lerle yönetilmiyor! Hatta Olağanüstü Hal’e atfen tek bir KHK çıkarılmadı, Fransa’da. HHH Sadece polisin yetkileri genişletildi ve yıllardan beri hazır olup ülke güvenliğinde denetimleri sıkılaştıran Vigipirate Planı devreye sokuldu. Şüpheli kapsamın da gözaltına alınanların yakınları, günlerce habersiz bırakılmıyor. Polis, bağımsız yargının denetimi altında. İşkence yok. Güçler ay Jean Marc Ayrault ve Mevlüt Çavuşoğlu rılığı baki. Medya iktidarın tekelinde değil. Kayyım atamak da devlet geleneği haline gelmedi! Ama Türkiye’de OHAL, KHK demek. KHK’lerle binlerce kişi tutuklandı, yüz binlerce kişi açığa alındı, işsiz ve aç bırakıldı. KHK’lerle tüm ülkeye dehşet salındı, cadı avı başlatıldı, sürüyor... Ayrıntılara girmek gereksiz, zaten biliyorsunuz; sonuçta OHAL’deki Fransa hâlâ özgür ve demokratik bir ülke, Türkiye ise değil. Fransa’da kimse yazmaktan, çizmekten, konuşmaktan korkmuyor; Türkiye’de okuması yazması olmayanların bile ödü kopuyor! HHH Türkiye’de ve büyük olasılıkla tüm dünyada, Fethullah Gülen’in şahsen dava açacak (sonuçta kaybetti) kadar önemsediği tek kadın, çünkü şantaja dayalı cinai örgütünü günümüz büyük başları alkışlarken pes perdeden kamuya ihbar eden kadın gazeteci, benim. Ama geldiğimiz noktada, FETÖ’cüleri devletten temizlemek gerekçesiyle sendikalı memurların, öğretmenlerin, Alevi yurttaşların ve hatta hiç ilgisiz insanların tasfiye edildiğini görüyorum. Böylesine akıl almaz genişlikte bir tasfiye de ancak tüm halka korku salmak, sindirmek için yapılır. KHK’yle tasfiye edilen öğretmenlerden Sebahat Kararslan, “Melih Gökçek, FETO’ya yasal olmayan bir yardım yapmadım, diyor. Peki sendika üyeliği yasal değil miydi, altında bakanların imzası var!” diye soruyor, haklı olarak. Çıban başıyken halay başı, halay başıyken alay başı olmak isteyenler arasındaki dövüşte, soğan başı bile olamamak zor! Alzheimer olsa duası Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu üst aklı elbette Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır. Her devletin, kuruluşun, kurumun, örgütün bir üst aklı var. O üst akıl çoğu kez, melanet planlayan bir çete veya örgüt görünümlü bir başka devlet olabiliyor. FETÖ’nün de elbet “üst aklı” var. O aklın hallerini 15 Temmuz gecesi gördük, yaşadık! (Darbe, hükümete yönelmiş görünse de asıl hedef Türk Silahlı Kuvvetleri idi. Amaç orduyu erken kalkanın, gücü yetenin girişebileceği ardı arkası kesilmeyecek bir darbeler batağına sürüklemekti. Çünkü “darbeler tarihi”miz tanıktır ki, emir komuta dışında girişilen darbeler başka darbeleri tetikliyor. 27 Mayıs 1960 darbesine yüzbaşılar, albaylar da katıldı. Ama ancak Genelkurmay Başkanı Org. Cemal Gürsel ikna edilince başarılı olabildiler. 15 Temmuz gecesi de Org. Hulusi Akar “ikna” olmayarak belki “Devlet Başkanlığı”nı kaçırdı! Ama makamını korudu!) HHH AKP’nin de elbet bir üst aklı var. Onun aklından geçenlere ise yıllardır tanık olmaktayız. Üst aklın tek hedefi, laik Cumhuriyetin izlerini silmek ve toplumsal hafızayı sıfırlamak... Beyinlere kendi gerçeğini, “yeni Türkiye” palavrasını yerleştirmenin tek yolu bu. Türkiye, sanki Papua Yeni Gine! (1997 yılında İstanbul Çırağan Sarayı’nda Parlamentolar Birliği’nin toplantısı vardı. Yanımdaki Aborjin görünümlü delegeye, “Siz hangi delegasyondansınız” diye sorunca “Ben Papua Yeni Gine’nin kurucusuyum!” demişti. Kimse tanımıyordu. Benzer bir deneyimi Allah, “Yeni Türkiye’nin kurucusu”na yaşatmaz inşallah!) Devletler simgelerle ayakta durur, yönetilir. En kutsal simge bayraktır. Ama devleti devlet yapan “mekânlar” ve “zamanlar”dır. 29 Ekim ve Çankaya, Cumhuriyet demektir. Hiçbir tarih, hiçbir mekân onun ününe geçemez!.. Hiçbir tarih ve hiçbir mekân ondan önemli olamaz. AKP’li Gül dahil 11 Cumhurbaşkanı’na mekân olmuş Çankaya dün ilk kez bomboştu. Çankaya’ya çıkan yollar ıssız ve sessizdi. Üst aklın, hangi akla hizmet için yaptığı artık ayan beyan ortaya çıkan, bir emriyle Çankaya boşaltılmıştı. Amaç Köşk’ün değil, Cumhuriyetin içini boşaltmaktı. Yeni bir tarih başlatmak için yeni mekânlar gerekiyordu. “Devlet adamlarını sokakta karşılıyoruz. Binalar yetmiyor!” türü kırk türlü desise ve görgüsüzce bir saray inşasına girişildi. O sarayın sözde “ihtişamı” devletin değil, şahsi bir saltanatı simgeliyordu. Çünkü arkasında bir tarih yoktu. Yeni Türkiye’ye yeni mekân gerekiyordu... “Devlette devamlılık” ilkesi son buluyordu. HHH Üst akıl karar vermişti: Yeni bir devlet için “Zamana ve mekâna” hükmetmek şarttı! “Asrın Lideri” ve “Ümmetin Önderi” için elbette Çankayalar, hatta Saraylar bile dar gelecekti. O yüzden “Külliye”de karar kılındı. Kanuni Sultan Süleyman gibi, günün birinde onun da kabartma portresi Amerikan Kongresi’nde Senato Genel Kurulu’nun duvarına asılır... Viyana kapılarına dayanmış Kanuni’den tek eksiği Külliye değildi. Bu yüzden Musul kapılarına dayanmaktan söz ediliyordu! “Hedef 2023”ün kesmemesi ve “Hedef 2071”e uzanılması da bundandı. Ne demeli? En doğrusu, dün huzura kabul ettiği Bahçeli Bey gibi yürekten haykırmak: “Tanrı Türk’ü korusun!” HHH Kavramları boşaltmak yetmiyor... Bir de içlerini doldurmak gerek. Bu yüzden Çankaya, Külliye ile “Saltanat”, “İtibar” ile değiş tokuş edildi “İtibardan tasarruf olmaz!” denildi! Ama bu “itibar”, erkek mankenlere (Yoksa polis memurlarına mı?) geçmiş zaman ordularının elbiselerini giydirip elde mızrak merdivenlere dizmekle ve aralarında yürümekle nasıl sağlanacaktı? Bir de ne hikmetse, bu itibarın alıcıları Avrupa’da değil, Basra Körfezi’nde çevrelenmiş... HHH Cumhuriyet dün 93 yaşına bastı. Dün yine on binler yurdun dört bir yanından, genç yaşlı milyonlar adına Anıtkabir’e akın etti. Çünkü ülkenin büyük çoğunluğu bir türlü, “Geçmişe mazi!.. Yenmişe kuzu...” diyemiyor! Çoğunluğun toplumsal hafızası, her şeye rağmen hâlâ canlı ve dipdiri... Bunda “İstiklal ve hürriyet benim karakterimdir!” diyen kurucu “üst akıl”daki mükemmeliyetin payı elbette büyük. FBaOytkuarlu’amöuzgeüyrlleümk iinstdeendi Konsoaluileslluekri çgaölınşadnelarilriıynoınrnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Ha İ Apishane Komisyonu’nun hasta tutsakların duru muna dikkat çekmek için her hafta düzenlediği F Oturumu eyleminin 240. haftasında hasta tutsak Aysu Baykal için adalet istendi. Galatasaray Meydanı’nda ATUBÜYDRA’KDRİEYISNEI BD, 29 Ekim itibarıyla Türkiye’ye yönelik seyahat uyarısını güncel leyerek, İstanbul Konsolosluğu’nda çalışan per sonelin ailelerini gönderme kararı aldı. ABD dün gece yarısı yayımladığı Türkiye’ye yönelik seya bir araya gelen yaşam hakkı savunucuları, “Tecrit hat uyarısında, İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürüyor F tipi hapishane kapatılsın”, “Hasta mah çalışan personelin ailelerinin Türkiye’den ayrıl puslar serbest bırakılsın” pankartlarının yanı sıra masına karar verdi. Bu aşamada karar sadece Aysu Baykal’ın fotoğraflarını taşıdı. İstanbul’u kapsıyor. Konsolosluk faaliyetleri ise İHD İzmir Şube üyesi Özgül Mollaibrahimoğlu, “İş devam edecek. ABD daha önceden olduğu gibi kence yok denilen Silivri 9 No’lu hapishanede, tek Doğu ve Güneydoğu’ya yönelik seyahat uyarıla böbreği olan mahkum Aysu Baykal 2 gün boyunca ka rını ise tekrarladı. l ANKARA/Cumhuriyet nama geçirdi” dedi. l İSTANBUL/Cumhuriyet ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr tanahmet@gmail.com www.ahmettan.com ‘Yaşayan Gezegen’ “TRexler o göktaşı yüzünden mi öldüler baba?” Altı yaşında bir kızın sorduğu soruya bakar mısınız. “Evet kızım” diye yanıt veriyor babası. Fakat çocuklar soru sormaya başladılar mı kolay kolay susmazlar. Kimi zaman yanıt vermekte zorlanabilirsiniz. Çok mu büyüktü dünyaya çarpan göktaşı? 10 kilometre çapındaydı kızım. İstanbul kadar mı büyüktü yani? Babası bir an duraksıyor. Hesap yapıyor gibi. Sonra yanıtlıyor: Yok o kadar değil kızım. İstanbul’un yaklaşık sekizde biri kadar. “Neşeli Ayaklar”dan sonra çocukların en sevdiği çizgi film “Buz Devri” olmalı. Bu kez konu dünyaya çarpacak olan bir göktaşıydı. Film daha yeni sona ermiş, salondan bile çıkmamıştık. HHH Dünyada son yarım milyar yılda beş büyük yok oluş yaşandı. Bazıları bunlara “Büyük beşli” diyor. En büyüğü 252 milyon yıl öncekiydi. Dünyadaki canlıların yüzde 90’ı yok oldu. “Büyük beşli”nin sonuncusu 65 milyon yıl önce yaşandı. Bir göktaşı çarptı dünyaya. Dünyadaki canlıların yüzde 76’sı yok oldu. Yaşamın gidişatı değişti. Dinozorların dünyadaki 160 milyon yıllık egemenliği sona erdi. Memeliler çağı başladı. Dinozorlar yok olmasaydı belki de Homo sapiens tarih sahnesine çıkamayacaktı. Kim bilebilir... Büyük yok oluşların nedenleri, ne kadar sürede yaşandığı bilim dünyasında halen tartışılan bir konu. Bilim insanları yeni araştırmalarla yeni bilgilere ulaşıyorlar. Fakat daha yoğun tartışılan bir konu var: Altıncı yok oluş. Dünyanın dört bir yanında bilim insanları, dinozorların yok olmasına neden olan göktaşı çarpmasından sonra en yıkıcı yok oluş süreci olduğunu öngördükleri altıncı yok oluşu gözlemliyorlar. HHH “İnsan kendi yarattığı yok oluşun kurbanı mı olacak?” New Yorker yazarı Elizabeth Molbert “Altıncı Yok Oluş” kitabında bu soruyu soruyor. Ardından gezegenimizde adım adım yaşanan yok oluşu anlatıyor. Okudukça insanlığın nasıl “Büyük canlı yığınlarını uçurumdan aşağıya iten bir jeolojik güç haline dönüştüğünü” görüyorsunuz. Şu sonuca varıyorsunuz: İnsanlık kendi bindiği dalı kesiyor. Eğer önleyemezsek altıncı yok oluş yeniden hayatın gidişatını belirleyecek. HHH Dünya Doğayı Koruma Vakfı “Yaşayan Gezegen” raporunu geçen hafta yayımlandı. “2020 yılına kadar yeryüzündeki canlı popülasyonunun üçte ikisini kaybedebiliriz” diyor raporda. Durum vahim. Gezegenimizde yaşanan yıkımı ortaya koyan raporda şöyle diyor: “Yapılan son çalışmalar, insan faaliyetlerinin dünya üzerindeki yaşamı altıncı kez kitlesel bir yok oluşa sürüklediğini gösteriyor. Geçmişte milyon yılda gerçekleşen çevresel sistemdeki değişikliklere bağlı yok oluşlar, bugün bir insan ömrüne sığabilecek hızla gerçekleşiyor.” “21. yüzyılda insanların çözmesi gereken iki temel sorun var” diyor WWFTürkiye Genel Müdürü Tolga Baştak: “Doğayı tüm biçim ve işlevleriyle korumak ve kaynakları sınırlı bir gezegende insanlar için adil bir yaşam alanı yaratmak. Zor ama iki sorunun da üstesinden gelecek bilgi birikimine sahibiz. Yeter ki sadece tek bir dünyamız olduğunu ve bu dünyanın doğal sermayesinin de sınırlı olduğunu kabul edelim. Bu anlayışı benimsersek çözüm yolundaki en büyük adımı atmış oluruz.” HHH İnsan olmanın bir anlamı olmalı. C MY B