22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazar 23 Ekim 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY Savaş tam da olduğumuz yerde! Gazete manşetleri savaş başlıklarından geçilmiyor, kimse alınmasın ama savaş analizleri yapan köşe yazarları Amerika’nın, Rusya’nın, İran’ın ve tabii İngiltere’nin birlikte oyna dıkları bir pinpon oyununu açıklamaya çalışıyorlar. Doğrusu bu da bana boşuna nefes tüketmek gibi geliyor. Çünkü hemen herkes, buna işverenler de dahil bir bataklığın içinde hayatta kalma savaşı ve riyor. Etin altmış liraya çıktığı, bir kilo elmanın beş lira olduğu bir ülkeden söz ediyoruz. Binlerce ka mu personeli ve öğretmen işsiz kaldı. Devlete gü venerek aldıkları evler bankalar tarafından tek tek ellerinden alınıyor. Onlardan ikisini pazarda gördüm. Karıkoca öğ retmen OHAL neden gösterilerek işten atılmışlar. Pazarda dostlarımın takı tezgâhında oturmuş, sa tışa yardım ederken onlar utangaçça, ellerinde bir tepsi evde yapılmış portakallı kurabiye tezgâha yaklaşıp soruyorlar: “Birer tane alır mısınız?” Öylesi ne utangaç ve ne yapacak larını bilmeden duruyorlar ki, onları hemen tezgâha da vet ediyoruz. İlk kez bu işi yapıyorlarmış, birkaç kuruş Memleketin hali. kazanmaları gerekiyormuş, çocuklar neredeyse açlık sı nırında yaşıyorlarmış. Genç kadın öğretmen, bun ları söylerken ağlıyor, “Kimse bize iş vermiyor” di yor. “Çünkü damgalanmışız acaba takı yapmayı öğ renebilir miyim? Ben de yapabilir miyim?” Tepsi deki kurabiyelerin hepsini alıyoruz ve arkadaşlarım onlara takı yapmayı öğretmeye söz veriyorlar. Öy le çok teşekkür ediyorlar ki, biz utanıyoruz. Ama utanma duygusu bu ülkeyi çoktan terk etti. Kimselerin savaşmış, şehitlermiş hatta yeni can lı bombalar umurunda değil, kahvelerde en çok konuşulan konu Müge Anlı’nın ATV’de sundu ğu TatlıSert programında üç yaşındaki bir çocu ğa önce tecavüz eden ardından öldürüp gömen, hurdacının hikâyesi. Hikâye Manisa’ya bağlı Alaşe hir ilçesinde olmuş, mahallede bir kız çocuğu kay bolmuş, bir türlü bulunamıyor, polis bir hurdacıdan şüpheleniyor ama adam sorgusunda, “Ben yapma dım” diyor. Adamı polisle işbirliği yapan Müge An lı kayıpları arayan programına davet ediyor, “Bi ze yardım edin” diye. Adam da ünlü olmak var ya, programa geliyor ayrıca para verildiğini de sanıyo rum, dördüncü programda çocuğu öldürdüğünü itiraf ediyor. Biz ne yapıyoruz? Bize neler oluyor? Adam televizyon programında kendini savunuyor: “Kadına verecek param yoktu.” Polis işi bir televiz yon kanalına havale ediyor. Şaşıracak bir şey yok, çoktandır, çocuk tecavüzcülerinin ödüllendirildiği bir ülke olduk. Mahallemde bir seyyar satıcı var, Diyarbakırlı, hikâyesini hepimiz biliyoruz. Meyve satarak mem leketteki iki kızını üniversitede okutmaya çalışıyor. Bizim mahallede meyveyi başka yerden alana fena kızılır. İşte o bir süredir yoktu, memlekete gitmiş ti, döndüğünde sordum, “Oralar nasıl epeydir git medim”, “Buralar gibi” dedi, “kentte herkesin keyfi, köylerde de can korkusu gitmiş, insanların hemen yanı başından kurşun geçiyor onlar işlerine devam ediyorlar. Bir süre sonra ben de kurşun sesine alış tım. Silahlar patladı mı köy kahvesinde oyunu bıra kıp hemen içeri geçiyorsun, bir süre sonra ses kesi liyor biz de dışarı çıkıp oyuna kaldığımız yerden de vam ediyoruz.” Bu ülke çoktandır silah sesine de, patlayan bombalara da alıştı. Bu arada AVM’lerdeki dükkânların kapanma teh likesi varmış, malum dolar aldı başını gidiyor, şıma rık dönemlerde dolarla yapılan kira kontratları anor mal artmış. Bence kapanmalarının hiçbir mahsuru yok. Ama oralarda çalışan insanlar ki, sayıları epey fazla işsiz kalacaklar. Ve tabii çocuklarını o havasız yere götürüp, uyduruk oyuncaklara bindiren ve sı nıf atladığını düşünen birileri de mutsuz olacaklar. Ama ne gam ülkede o kadar büyük bir aylak ço ğunluk var ki, bir beş bin kişi daha katılabilir! Söy lemem şu ki, savaş tam da olduğumuz yerde! 23 EKİM 2016 SAYI: 33254 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.51 05.36 05.58 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07.18 12.55 15.50 07.01 12.40 15.36 07.21 13.03 16.02 Akşam 18.21 18.07 18.32 Yatsı 19.40 19.25 19.49 yorum 13 İsmim Filiz Çelik. İstanbul Bayrampaşa Ali Ülker Ortaokulu’nda Matematik öğretmeni olarak görev yaparken 672 sayılı KHK ile mesleğimden ihraç edildim. Niçin ihraç edildiğimi dahi bilmiyorum. Doğumuma sayılı günler kaldı. Ama ben doğacak çocuğumun mutluluğunu yaşamak yerine suçsuzluğumu ispatlamaya çalışıyorum. Bahsedilen örgütle hiçbir şekilde ilgim yoktur. Ne okullarında ne de dershanelerinde bulundum. Bahsedilen ibadet kısmına bile dahil değilim. İhraç sebebim olarak, tesadüfen bahsedilen tarihlere denk gelen banka hesabım olduğunu düşünüyorum. Faizsiz katılım bankası diye açtığım ve 1478 TL yatırdığım hesap vatan haini olmama yetti. Bugüne kadar herhangi bir sendikaya ya da derneğe üye olmuşluğum yoktur. Bu bankanın örgüte ait olduğunu yeni öğrendim. Benim gözümde devletimin çalışmasına izin verdiği yasal bir bankaydı. Vatanını, milletini çok seven bir öğretmen olarak görevime geri dönmek istiyorum. Lütfen sesimiz olun. HHH Psikiyatriste gittim. Ellerimde can yok, ayaklarım titriyor gibi sürekli.  Ayağa kalkınca başım sallanıyor. Geceleri  ilaç almadan uyuyamıyorum.  İç sesim hiç susmuyor. Bütün öğrencilerim, arkadaşlarım, ailem ve en önemlisi Allah şahit ki; ben devletime en ufak bir zarar vermedim. Hayatımda bir sıraya çizik atmadım. Derse geç girmedim mesela. Öğle araları ders anlattım senelerce, teneffüslerde soru çözdüm tuvalete gitmedim ise... Okulda telefonu şarja taktım diye para verdim okula her ay, mesela.  Kocaya kaçan öğrencimi bulup getirdim, senin işin değil, deseler de. Hastanelerde bekledim bilmem kaç hasta öğrencimi okul müdürlerimden gizlice... Kavgalarda bıçak tuttum, evet, şu kadın ellerimle, öğrencilerim birbirine zarar vermesin diye. Bilmem ki hangi birini anlatsam size?  Her sene başı sabahlara kadar ağlarım ben mesela. Otobiyografi yazdırırım bütün öğrencilerime sene başında. Her derdi olanı not ederim, günü gelir yardımcı olurum belki diye. Zulmün KHK hali... Şimdi soruyorum size ben terörist miyim?  Peki, söyler misiniz teröristler ne yapar? Bu saatten sonra ben ne yapayım? Öğrencilerime ne anlatayım mesela? Teröristin öğrencisi olmaz demeyin, benim var. Her gün arıyorlar, iyi olun diyorlar. Bir terörist ne anlatır öğrencilerine, bu vakitten sonra?  Vatanını sever mi hâlâ benim gibi, canı pahasına? Yıldız Kavgacı HHH Lütfen yardım edin,  perişan olduk, her günümüz azap içinde geçiyor. 672 sayılı KHK ile ihraç edildim. Evde okula giden iki tane çocuğum, cebimde 2 TL var ne yapacağımı bilemiyorum. Bizleri darbecilerle bir tutuyorlar. Gerçek suçlular cezasını çeksin, mağdur edebiyatı yapmıyoruz, çünkü mağduruz. Toplumdan dışlandık, işimizden olduk, kimse iş vermiyor, sorgusuz sualsiz 20 yıllık emeklerimiz gitti, aç susuz kaldık, ölüme terk edildik. Darbeyi yönetenler, planlayanlar, işin içinde bulunanlar, sebeplenenler yargılansın, ama şu an en gariban kesim yargılanıyor. ÖLÜME TERK EDİLDİK. Hidayet Doğan HHH Ben de binlerce ihraç edilen memurlardan biriyim. Tarafıma hiçbir somut delil, belge sunulmadan savunmam alınmadan, tek kalemde suçlanıp ihraç edildim. “Koşullanmış ruhların, cezaların ve izinlerin ilk kurbanı; insanlıktır.” CHARLIE CHAPLIN Bir yıllık memuriyet hayatımda devlet dairesinde canımı dişime takıp gerektiğinde öğle arası bile vatandaşın işi görülsün, evrakları yetişsin mağdur olmasın, diye çalışıp çabaladım. Ne yazık ki darbe girişimi sonrasında  terörist, vatan haini, darbeci olarak suçlanıp bir köşeye çöp gibi atıldık. İşsiz kalmak tabii ki zor. Ama en kötüsü vatana ihanet etmiş gibi, terörist yaftasına maruz kalmak. Ne terör örgütü üyesiyim, ne vatan hainiyim, ne de darbeciyim. Ben çalışırken hep şu duygular içinde çalıştım: “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır.” Artık bu mağduriyetlerin son bulmasını dileyerek ve adaletin bir gün herkese lazım olacağı düşüncesiyle... Saygılar. Şahin Aksoy HHH 1 Eylül hayatımın en ağır sınavını vermeye başladığım gün, okulda öğrendim ihraç olduğumu. Arkadaşlarım boş bir sınıfa aldılar, babamın adını sordular. Malum listede baba isimleriyle ifşa edilmişiz. Sen değilsindir belki, diye düşündük, dediler. Bendim, evet. 2014 yılında 3 buçuk ay sendikaya girip çıktım diye, hayatımın en ağır cezası bana reva görülmüş meğer. Vatan haini FETÖ’cü olmuşum. Oysa ne emeklerle gelmiştim bu konuma. 3 yıl kapanmış, KPSS denen basamağı, zar zor atlamıştım. Şimdi her şey çöpe gitti. Ailemin atanamıyor bu kız, diye döktüğü gözyaşları, yerini, atıldı bu kıza bıraktı... Onları üzdüğüm için o kadar mutsuzum ki işime geri dönsem bile bünyemde tamir edilemeyecek bir hasar var. Suçum olsa, diyeceğim şunu yaptım bedel ödüyorum, ama yok, vatana ihaneti içeren bir duyguyu hissetmem mümkün değil. Selma Şüküroğlu. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr İstikşafi... Yeniden... Asıl hayali elbette “Dünya Liderliği” ve “Ümmetin Önderliği...” Ama bunlar için “Başkanlık” pek yetmiyor. “Başkomutan” olup ordulara tek başına hükmetmek istiyor. (Başkomutanmareşal üniformalı halıtablonun Meclis duvarından sökülmesi dileyelim kıskançlık nedeniyle değildir.) Başkomutan unvanının asıl sahibi Cumhurbaşkanı değil, TBMM! Anayasa, bu yetkinin, Başbakan’a karşı sorumlu olan Genelkurmay Başkanı’nda olduğunu öngörüyor. Yani bir anlamda sembolik bir temsil görevi olan Cumhurbaşkanı hukuken ve fiilen devre dışı. “Anayasa değişsin” ısrarının altında bu da var. Dalgaya almak, biraz da gaz vermek için, Batılı diplomatlar ve gazeteciler bir ara kendisine “Yeni Atatürk” falan diyorlardı. (NTV Haber 27.07.2007Christian Science Monitor.) Taklit için de olsa Atatürklük taslamanın birinci koşulu “Başkomutan” unvanı. Ondaki bu tarifsiz aşkı, 15 Temmuz gecesinden bu yana görmemek imkânsız. HHH Oysa Başkomutanlık aşkını o hain ve aşağılık girişimden çok önce ilan etmişti. Huzurunda toplanmış subaylara “Ben sizin Başkomutanınızım, siz de benim evlatlarımsınız!” diyerek... Hem de nerede? Askeriyenin “harimi ismeti” yani en “kutsal ocağı” Harp Akademileri Komutanlığı’nda: “Tek millet, tek bayrak, tek devlet. Buna ‘Tek ordu Tek komutan!’ vurgusunu da eklemek isterim. (...)Anayasa, Başkomutanlık ‘TBMM’nin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur’ diyor.(..) Türk Silahlı Kuvvetlerimizin tüm mensupları, BAŞKOMUTAN SIFATIYLA, benim yakın mesai arkadaşlarımdır!” (28 Mart 2016) Yani... “Yakın mesai arkadaşlarından bazılarının” ihanetinden tam 3.5 ay önce! HHH Mustafa Kemal’i en iyi tanımlayan sıfatı “Başkomutanlık” idi. Herhalde, tövbe tövbe hiç eksiği olmadığına, hatta fazlası olduğuna inanıyor ki, ısrarında ısrarlı! Harp Akademileri’ndeki “Başkomutan Benim!” ilanına, o günlerde muhalefetten pek itiraz gelmedi. Tek itiraz, hatta tek isyan onu TBMM’ye gönde ren Siirt’ten yükseldi: İmam hatipli olmasıyla övünen Ahmet Arıtürk, Siirt gazetesi yazarı “Bu milletin kalbindeki tek başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’tür!” diyerek ve “Fesuphanallah” çekerek anayasayı (Md: 117) hatırlatıyordu: “Başkomutanlık, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevî varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur. Millî güvenliğin sağlanmasından ve Silahlı Kuvvetler’in yurt savunmasına hazırlanmasından, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı, Bakanlar Kurulu sorumludur. Genelkurmay Başkanı; Silahlı Kuvvetler’in komutanı olup savaşta Başkomutanlık görevlerini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirir. Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulu’nun teklifi üzerine, Cumhurbaşkanınca atanır; görev ve yetkileri kanunla düzenlenir. Genelkurmay Başkanı, bu görev ve yetkilerinden dolayı Başbakan’a karşı sorumludur.” Yani Cumhurbaşkanı’nın yetkisi bir anlamda sembolik bir temsil. Asıl yetki Başbakan’da. HHH Darbe girişimi gerçekleşti... Ardından da Yenikapı Ruhu... Yenikapı da bir tür “İstikşafi söylem” idi. CHP’yi ikinci kez uyutmak girişimi “Başkomutanlık” sevdası ayan beyan olunca, nihayet CHP itiraz etti. “Başkomutanlık TBMM’dedir. Bu yetki Atatürk’e bile üçer aylık sürelerle verildi. Sürekli verilmedi. Cumhuriyeti kuran kişi bile, kendi yetkilerini kısıtlamayı kabul edip yetkiyi Parlamento’ya devrediyor, şimdi de birileri ‘Ben kumandanım’ diye geziyor. Anayasa çok açık. Bu yetki, bu Meclis’in namusudur, Meclis namusunu devredemez!” HHH Erdoğanımız Silahlı Kuvvetler’e geçen mart ayında Harbiye’de harbiden “Başkomutan benim!” diye tebligat yaptı. Yani “Meclis’in namusu”na bir tür girişiminde bulundu. CHP ancak bu girişimden aylar sonra bir tepki verebildi. Çünkü iktidar Yenikapı’yı da bir tür istikşafi tuzağa dönüştürmeyi başardı. 9 14 11 16 13 44 6 BİLEN: 1 milyon 544 bin 912 lira 40 kuruş (1 kişi) 5 BİLEN: 4 bin 518 lira 45’er kuruş, 4 BİLEN: 51 lira 75’er kuruş, 3 BİLEN: 7 lira 40’ar kuruş Dan Brown’un ‘Cehennem’i “Cehennem’in en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.” Dan Brown’un “Cehennem”i bu tümceyle başlıyor. “Da Vinci Şifresi”ndeki gibi, “Cehennem”i okurken de alttan alta sanat tarihi dersi alıyormuş gibi hissediyor insan. Hele bir de kitaptaki bilgilerle yetinmeyip sözü edilen eserler ve sanatçılar hakkında daha detaylı bilgi edinmeye çalışıyorsanız, masanızın üstü birden sanat kitaplarıyla dolup taşıveriyor. Dante’nin “İlahi Komedya”sı zaten sık sık el attığınız bir kitap oluveriyor. Boticelli’nin “La Mappa dell’Inferno”su (Cehennem Haritası) da öyle. Dante’nin Cehennemi’nin detaylı planı bu harita. Ölümden sonraki yaşamın şimdiye dek yapılmış en ürkütücü resmi. Romandaki pek çok ipucu bu resimde gizli. Kitapta, Sümerliler tarafından 3500 yıl önce keşfedilen silindir mühürlerden, Ortaçağ hekimlerinin taktığı gaga burunlu “veba maskesi”nden, Leonardo Da Vinci’nin, Gustave Dore’un, Salvador Dali’nin, Gustav Klimt’in, Michelangelo’nun eserlerinden söz ediliyor. Sonra Shakespeare’in “Bir yaz gecesLiis*rü*z*yt,aÇsıa”nydkatwoanwnvaw,sh.Dmakheiemt@vseetcgtamanP.arcuitol.ecmcoscm,inMi’darexn,..B. alzac, Borges, Kitabı okurken acaba kaç tablodan ve heykelden söz ediliyor diye merak etmiştim. Oturup saysam mı acaba diye düşünürken, internette ilginç bir web sayfası dikkatimi çekti. Romanda adı geçen tüm tabloların, heykellerin ve yapıların fotoğraflarını paylaşmışlar. 200’ü aşkın fotoğraf. Hepsinin de yanında açıklamalar var. Eserin kitapta hangi sayfada geçtiği ve nasıl anlatıldığı bile yazılmış. Nasıl da sevinmiştim. İyi ki internet var diye düşünmüştüm. Bana sadece müzikleri, şiirleri, mitolojik öyküleri ve romanları bulmak kalmıştı. HHH Dan Brown’un “Cehennem”inden uyarlanan film ise geçen hafta vizyona girdi. Temposu yüksek bir film olmuş. Romandaki “sanat” ile ilgili bölümler önemli ölçüde tırpanlanmış. Ayrıca romanı okuyanlar filmin sonunda epey şaşıracaklar. Tümüyle farklı. Yine de keyifle izledim. Fakat romanın tadı başka tabii. İstanbul, Ayasofya ve Yerebatan Sarnıcı sahneleri özellikle ilgimi çekti. Umarım film turizmimizi canlandırır. HHH Filmden çıktıktan sonra yıllar önce okuduğum Hamish McRae’nin “2020 Yılında Dünya” kitabı geldi aklıma. Kitap, ülkelerin gelişmesinde bilimin yanı sıra entelektüel becerinin ve yaratıcılığın ne denli önemli olduğunu anlatıyordu. “Yaratıcılığı geliştirmek eğitimde sanatla ilgili derslerle mümkün” diyordu McRae. Yani resim, müzik, edebiyat ve sanat tarihi gibi derslerle. Biz Türkiye’de sanata ne kadar önem veriyoruz? Öğrencilere “Bildiğiniz Türk ressamların adlarını sayın” desek, kaç isim sayarlar? Çocuklarımıza nasıl bir eğitim veriyoruz? Türkiye, okulları “İmam Hatip”leştirerek, dünyanın en gelişmiş on ekonomisinden biri olma hedefini tutturulabilir mi? “Proje okullar” uygulamasıyla geride kalan az sayıda iyi eğitim veren okulu da “seviyesizleştiriyoruz”. Türkiye bu anlayışla geleceğin dünyasında yer alabilir mi? HHH İnternette filmle ilgili yapılan bir yorum dikkatimi çekti: Öfkeli bir yorumcu şöyle diyordu: Türkiye’yi bir Ortadoğu ülkesi gibi göstermişler. Bir diğeri ona şu yanıtı veriyordu: Belki de biz alınganlık gösteriyoruz. Belki de sahiden bir Avrupa ülkesi olmaktan çıkıp bir Ortadoğu ülkesine dönüşüyoruz? Dan Brown’un “Cehennem” kitabı, başladığı sözle bitiyor: “Cehennem’in en karanlık yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır”. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle