18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR Cumartesi 22 Ekim 2016 Leonard Cohen’den karanlık albüm Müziğin usta ismi Leonard Cohen’in 14. stüdyo albümü “You Want It Darker” dün piyasaya çıktı. İçinde 9 şarkının yer aldığı ve üstadın alışılageldik karanlık ruh halinin yansıdığı albüme ilk tepkiler bir hayli olumlu. Kimileri bu albümün sanatçının bir nevi vasiyeti gibi olacağını tahmin etse de ölüm ve din gibi temalar etrafında dönen şarkıların hiç de bir veda gibi algılanamayacağı da yapılan yorumlar arasında. EDİTÖR: EZGİ ATABİLEN [email protected] 15 ÇETİN ALTAN ÖLÜMÜNÜN 1’İNCİ YILDÖNÜMÜNDE ANILDI ‘Enseyi karartmıyoruz’ Aklımıza dolanan ‘Ağ’... Büyük ustalar yokluklarında da umut olmaya devam ediyor. Aynı bugün birinci ölüm yıldönümünde andığımız Çetin Altan’ın uzaktan da olsa bize hep sesleneceği gibi: ‘Enseyi karartmayın’ AYDIN ENGİN: Sosyalizmi ondan öğrendik A. Engin N. Özgentürk Tören, gazetemiz yazarı Aydın Engin ve Nebil Özgentürk’ün söyleşisiyle son buldu. Özgentürk, “Yaptığım işlerle minicik bir katkım varsa bu ülkeye bunu Çetin Altan’a borçluyum” derken, Aydın Engin ise “hapishane arkadaşı” Çetin Altan’la anılarını anlattı. Cezaevinde beyaz ispirtoya biraz su, biraz portakal katıp bekletip de nasıl içki yaptıklarını, Altan’ın gece vakti ‘götürmeye’ kalktığı baklavaları, sabaha kadar uzanan sosyalizm sohbetlerini... Engin, “Biz solun, sosyalizmin ne olduğunu ondan öğrendik” dediği Çetin Altan için yapılan “Özal’la tanıştıktan sonra sosyalizmi bırakıp liberal oldu” iddialarına da açıklıkla yanıt verdi: “Olsa olsa Turgut Özal ondan etkilenebilirdi. O kapitalizmin belirli bir gelişmişlik aşamasından sonra komünizme geçilebileceğini düşündü. Tenis oynayan, piyano çalan köylüler düşü bu yüzdendi. Yani Çetin Altan kendi dönüşümü içerisinde tutarlıydı. Onunla aynı fikirde değilim. Ama Çetin Abi’nin böyle etiketlenmeye çalışılmasını çok ayıp buluyorum.” 22Ekim 2015’te, yani bir yıl önce bugün aramızdan ayrılan Türk basını ve edebiyatının us tası, oyun yazarı ve eski millet vekili Çetin Altan, birinci ölüm yıldönümünde anıldı. Kadıköy Belediyesi’nin Caddebostan Kül EZGİ ATABİLEN tür Merkezi’nde (CKM) düzenlediği tö rene, gazetemiz yazarı Aydın Engin, oyuncu Lale Mansur, gazeteci yazar Hasan Cemal, gazeteci ve belgeselci Nebil Özgentürk, oyuncu Deniz Türka li, gazeteci yazar Nazım Alpman’ın da aralarında bulunduğu basın ve sanat dünyasından pek çok isim ve ayrıca torunu Sa nem Altan katıldı. Nebil neti hem de cehennemi Özgentürk’ün barındıran bir coğraf 1997 tarih ya... Türkiye...” li Çetin Altan belgeselinin gösteri Tyoorkulnuuğ:uOndnala.r..ın miyle başla Oğullarının katıla yan gecede, yazarın oğul Törende yazarın torunu Sanem madığı anmada, onları Çetin Altan’ın toru ları Ahmet Al Altan, tutuklu nu, Ahmet Altan’ın kı tan ve Mehmet Altan’ın tutuklu bulundukları için bulunan babası ve amcasının yerine aileyi temsil etti. zı Sanem Altan temsil etti. Belgeselin ardından kürsüye çıkan ilk isim babalarının birin di Sanem Altan. “Bilin ki şu ci ölüm yıldönümü an an çok zor bir şey yapmayı de masına katılamıyor oluş niyorum” diyerek girdi söze, konuş larının verdiği rahatsızlık sıklıkla dile makta hakikaten de zorlanıyordu. Şöy getirildi. Ancak belgeselde babasından le konuştu: “Sanem Altan olarak Çetin söz ederken Ahmet Altan, gecenin en Altan’ı temsil etmek hayalimdi. Ama anlamlı sözlerinden birini sarf etti as bunu onun yokluğunda, amca ve baba lında. Babasının yaşamı boyu tabiri ca mın yokluğunda yapmak istememiş izse girip girip çıktığı cezaevinde bu tim. Dedemden çok şey öğrendim. En gün kendisi tutulan Ahmet Altan, yıl başta da korkmadan, bazen korktu lar önceki görüntüsüyle salona şöyle ğundan bile korkmadan istediğin şeyi sesleniyordu: “Bir yazar için hem cen yapabilmeyi... Onu çok özlüyorum...” Sonlanmayan tefrika Anmada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun tören için yazdığı bir mektup okundu. Kılıçdaroğlu da mektubunda Altan kardeşlerin babalarını birinci ölüm yıldönümünde dostlarıyla birlikte anamıyor oluşlarına vurgu yaptı: “Çetin Altan’ın fedakârlığını bugün oğulları sürdürüyor. Şimdi onları demir kapının ardında sadece evlatları değil, onlarla birlikte özgürlük ve demokrasiye tutkun bir Türkiye bekliyor.” Ardından Hasan Cemal aldı sözü ve Çetin Altan’ın yazarlara çektirilen kahrı “sonlanmayan bir tefrika roman”a benzettiği mektubundan bahsederken, tefrikanın halen yazılmakta olduğunu vurguladı. “Farkındayım, beklediğimiz günler bir türlü gelmiyor” dese de Cemal, özgürlük bayrağının kuşaktan kuşağa, elden ele dolaştığını, Çetin Altan’ın dillere pelesenk olmuş meşhur deyişiyle, enseyi karartmamak gerektiğini de belirtti. Mumbai’de konuk: Türkiye Jüri başkanı: Reha Erdem Hindistan’ın Mumbai kentinde başlayan Mumbai Film Festivali’nin bu yılki konuk ülkesi Türkiye. Bu yıl 18. kez düzenlenen ve kısa adı MAMI olan Mumbai Film Akademisi tarafından düzenlenen festivalde Türkiye sinemasından 10 filmlik bir seçki izleyiciyle buluşacak. Bu 10 yapım arasında Ömer Lütfi Akad’ın sinemamızın klasikleri arasında gösterilen unutulmaz filmi Gelin de bulunuyor. Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da Altın Palmiye alan filmi Kış Uykusu, Zeki Demirkubuz imzalı Kor, Mehmet Can Mertoğlu’nun çok ses getiren filmi Albüm ve Çağan Irmak imzalı Unutursam Fısılda yine bu seçkide yer alan filmlerden bazıları. Ayrıca sinemamızın usta yönetmenlerinden Reha Erdem de festivalin India Gold başlıklı ana yarışmasında Jüri Başkanı görevini üstlenecek. 18. Mumbai Film Festivali 27 Ekim’de sona erecek. msBüourbüaymDoymrlaansı Geçen hafta Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık bulunduğu açıklanan Bob Dylan’ın ödüle dair hiçbir açıklama yapmaması kafaları bir hayli karıştırmıştı. Sanat çevrelerinin onun sessizliğinde sürdürdüğü “Dylan ödülü hak etti mi?” tartışması hâlâ sönmemişken, İsveç Bilimler Akademisi yetkililerinin “Dylan’a ulaşma çabasından vazgeçtik” açıklaması yapmasıyla iş iyice çetrefilleşmişti. 17 Ekim’de Dylan’ın resmi internet sitesinde yayımlanan “Lyrics” (Şarkı Sözleri) başlıklı kitabın tanıtım metninde “Nobel ödüllü yazar” ifadesine yer verilmesi, nihayet Dylan’ın sessizliğini bozduğu ve ödülü kabul ettiği şeklinde yorumlanmıştı. Ne var ki dünden beri siteden o ibare kaldırılmış durumda. Yani Dylan muammasında yeni bir perde daha başlıyor. İlk sorduğumuz soruya geri döndük bir anlamda: Bob Dylan, Nobel Ödülü’nü kabul edecek mi? İstanbul’da yer gök tasarım Şu günlerde “tasarım” İstanbul’da kilit kavramlardan biri haline geldi. Bir yanda ilk kez bu yıl düzenlenen ve 23 Ekim’e dek sürecek olan Türkiye Tasarım Haftası, diğer yanda bugün kapılarını açan 3. İstanbul Tasarım Bienali derken, yine 23 Ekim’e dek sürecek ve tasarımı bu kez doğrudan sokağa indiren bir etkinlik başladı: Tasarım Tomtom Sokak’ta. Tasarım Bienali’nin Yaratıcı Mahalleler bölümüne eklemlenen ve adını İstiklal Caddesi’ne çıkan en otantik sokaklardan biri olan Tomtom Kaptan Sokağı’ndan alan etkinliğin açılışı için 100’den fazla sanatçı ve tasarımcı bir araya geldi. Yaratıcı direktörlüğünü Bahar Korçan’ın üstlendiği organizasyon Tomtom Kaptan Sokağı’nın etrafındaki 4 farklı mekânın yanı sıra bölgenin çeşitli mekânlarında; tasarımcıların moda, aksesuar, dekorasyon, grafik, yemeiçme kategorilerindeki tasarım örnekleri keşfetmeleri için İstanbulluları bekliyor. Babamla eski küçük teknemize atlayıp balığa çıktığımızda işler hep yolunda giderdi. Kuşkusuz, babamın titizliği, becerikliliği ve ustalığıydı bunu sağlayan. Ama ben tek başıma balığa çıkmayagöreyim! Ya depoyu doldurmayı unuturdum ya da misinayı pervaneye dolamayı başarırdım! Gerçi böylesi ergen dalgınlıkları, Büyükada’nın yakın sularında ölümcül bir soruna yol açmazdı. Deponuz boşalmışsa oradan geçen bir tekne sizi yedeğine alıp İskele’ye bırakır, misinanız pervaneye dolanmışsa yakınlardaki bir balıkçının bir el atması yeterdi. Gel gör ki, Kim Kiduk’un Filmekimi’nde izlediğim son filmi “Ağ”da işler o kadar kolay çözülmüyor. Akşamdan attığı balık ağı Kuzey Koreli yoksul balıkçı Nam Chulwoo’nun motoruna o kadar kötü dolanıyor ki, yılların balıkçısı Nam bile çözemiyor. Teknesi Güney sularına sürüklenen Nam, kendini yalnızca Güney Kore kıyılarında değil, günümüzün en bağnaz düşmanlıklarından birinin “çözümsüz” dolambacında buluyor. Önce Güney Kore istihbaratının yabanıl sorgulamalarına uğruyor Nam: Acaba sıradan bir sığınmacı mı, yoksa bir casus mu? Kuzey’e geri verildiğinde de, aynı yöntemler ve aynı sorularla kendi ülkesinin istihbaratının işkencelerinden geçiriliyor. Aslında iki taraf da, Nam’ın bir kaza sonucu kendini Güney Kore’de bulduğunu biliyor; ama “ağ” dolanmış bir kere, kimsenin ağı çözmek diye bir derdi yok. Tam tersine, ağı biraz daha dolandırmaya uğraşıyor iki taraf da. Kim Kiduk, bu son yapıtıyla, onun cinsellik ve şiddet yüklü filmlerini büyülenerek izlemiş hayranlarını düş kırıklığına uğratıyor belki. Ama belli ki bunu göze almış. Ülkesinin ikiye bölünmüşlüğünün tüm ikiyüzlülüklerini gözler önüne sermek, karşıt ideolojilerin yarattığı görünmez zindanları görünür kılmak için, çok çarpıcı, çarpıcı olduğu kadar içten, yalın bir anlatımı yeğlemiş. “Ağ”, iki bağnazlığın, nerdeyse kan davasına dönüşen iki düşmanlığın acımasız çarkları arasında ezilip giden saf, dürüst, geçim kaygısında bir bireyin trajedisi aslında. Yoksul balıkçının motoruna dolanan “ağ” ya da çözümsüz gibi görünen düşmanlıklar çözülebilir mi? Bunun sırrı, Nam’ın yalansız dolansız saflığı ve inatçılığında, ölümü bile umursamayan direnişinde sanırım. Hayata ve dünyaya devletin politik ideolojisinin at gözlüğüyle bakmayanların düpedüz “vatan haini” sayılarak toplumdan yalıtılmaya çalışıldığı coğrafyalar düşünüldüğünde, iki Kore’nin sığ sularından evrenselliğin enginlerine yelken açan bir film “Ağ”... Akıl çelen, kışkırtıcı, düşünmeye zorlayan... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle