23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 22 Ekim 2016 yorum 13 Olaylar ve GOrUSler EDİTÖR: NAZAN ÖZCAN [email protected] Özeleştiri mi, siyaset mi? Celalettin Can 78’liler Girişimi Sözcüsü Mehmet Ağar’a... 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle Meclis Araştırma Komisyonu’na bilgi veren Mehmet Ağar, “Ben şube müdürlüğündeyken sol örgütlerin ardında Rusya var sanırdım. Meğerse sadece TKP’yi desteklermiş. Bu örgütlerin ardında batı varmış. Sol örgütler bizim sandığımızın tersine, zararsız, eline bıçak almamış insanlar çıktı. Kabul etmek lazım ki temiz fikir adamlarıydı... Solcuların şiddete bulaştığı ön yargısını yıllarca gözümüzde büyüttük.” Doğru! Yıllar ve yıllarca sol ve sosyalist güçleri “Rus uşağı” olmakla suçladınız. “Komünistler Moskova’ya” sloganlarıyla ortalığı inlettiniz. Moskova’ya gitmedik! Gidemezdik de! Dünya henüz ayrımsız bir şekilde insanlığın vatanı haline gelmemişti. Moskova’dakiler ise sözde ‘sosyalizmin yüce çıkarları’ ardında bütünün çıkarlarını esas alıyor, parça olan bizler için kıllarını dahi kıpırdatmı Mehmet Ağar yorlardı. Arada sizin zulmünüze dayanamayıp sınırdan oralara kaçan göçen arkadaşlarımızı getirip size teslim ediyorlardı. Kısacası sizlerle iş tutuyorlardı. Hele Bulgaristan ile kurduğunuz “kirli” ilişkiler... ‘Büyüttüğünüz’ yanlarımıza gelince... Bu kadar basit mi? Yani sırf güvenlik ve benzeri nedenlerle mi onca kıyımı ve acıyı sol ve sosyalist güçlere yaşattınız? Çiçeği burnunda bir Emniyet Mü dürü olarak tarih sahnesine çıktığınız 1970’li yılları hatırlayınız. Milyonlarıyla sol toplum daha yaşanılır ve aydınlık bir Türkiye amacıyla hareket halindeydi. Kimsenin ‘silah’ diye özel bir derdi yoktu. Anadolu’dan geleneksel toplumun yükleriyle gelen ülkücülük iddiasındaki gençlere vatanı Rusya’ya sattığımız inandırıldı. Sizler polisten/derin güçlerden, onlar sokaklardan doğru sol ve sosyalist güçlere saldırdı. Kedinin bile üzerine o kadar gidersen tırmalar. Solun bir kısmı ister istemez silahlandı. Karşılıklı çatışmalar, ölümler yaşandı. Olaylar gerekçesiyle yasal düzen sertleşti, Türkiye istikrarsızlaştı ve en sonu 12 Eylül 1980 darbesi yapıldı. Ancak 1974 – 80 yılları arasında büyük çoğunluğu solculardan oluşan, sağıyla soluyla 5 bin genç öldü. Ölenlerin, görüşlerinden bağımsız olarak vatanını kendilerinden fazla seven, memleketin en idealist gençleri olduğunu eminim sizde kabul edersiniz. Türkiye bunun hesabını hâlâ ver medi. Sizler o dönemin etkili ve 12 Eylül darbesi sonrasının ise zirvedeki emniyet müdürüydünüz. Adalet bakanı da oldunuz. Önyargılarınızı kabul etmekle fazlasıyla kırıp döktüğünüzü kabul etmiş oluyorsunuz. Sovyet Rusya Amerikan soğuk savaşında, Türkiye’nin egemen muktedirlerinin Amerika’nın yanında yer almasının bedelini bu gençler, aileleri, arkadaşları ve halkımız ödedi. 1970’lerde ve 1980 darbesi sonrasında sol ve sosyalistler güçlerin tasfiye edilmesi için türlü şiddet ve baskı yöntemleri uygulandı. Sonuçta sol tasfiye edildi. Sol hiçbir şey değildiyse toplumun vicdanıydı. Toplumun vicdanı tasfiye edildi. Şayet ifadeleriniz kıyaslama yoluyla sadece darbecileri aşağı gösterme siyaseti değil de, tarih önünde bir tür özeleştiriyse, inandırıcı olma diye bir yükümlülüğünüz de olmalıdır: ‘Ne oldu, ne yaşandı’ bunu yaşanmışlıklarda sorumluluğu olan bir insan olarak kamuoyuna açıklasanız, her şey bir yana toprağın altındakilerin ruhunu bir ölçüde rahatlatmış olmazmısınız?.. Yeni bir siyaset anlayışı doğuyor Rıza Türmen: Başka bir Türkiye mümkün. Ancak böyle bir çukurdan çıkabiliriz Yeni bir umut ve güç odağı yaratmak için yola çıkan Demokrasi İçin Birlik Hareketi beklenen kurultayını topluyor. Eski CHP milletvekili Rıza Türmen’in 13 Mayıs’ta T24’te yayımlanan “Bir Demokrasi Cephesine Gereksinim Var” başlıklı yazısının ardından oluşturulan Demokrasi İçin Birlik Hareketi, ilk toplantısını 28 Haziran’da İstanbul Tabip Odası’nda yapmıştı. Rıza Türmen ile Binnaz Toprak’ın çağrıcısı olduğu toplantının ardından “başlangıç” bildirgesiyle amaç ve hedeflerini ortaya koyan hareket, ekim ayında bir kurultay yapacağını açıklamıştı. Demokrasi İçin Birlik Hareketi’nin yürütücülerinin o günden bu yana başta İstanbul, İzmir ve Ankara olmak üzere birçok kentte yaptığı hazırlık toplantılarının ardından kurultay yarın Şişli Kent Kültür Merkezi’nde toplanıyor. Yani 28 Haziran’dan bu yana yapılan çalışmalar ve hazırlıkların sonucunda ortaya çıkan kurultayda Demokrasi İçin Birlik Hareketi ete kemiğe bürünecek. Ve sürekliliği olan devamlı bir yapı haline gelecek. Başlangıç bildirgesinde de açıklandığı gibi Demokrasi İçin Birlik Hareketi, ülkenin içinde bulunduğu karanlık durum karşısında demokrasiden yana olan tüm güçlerin asgari demokratik ilkeler etrafında bir araya geldiği bir hareket. Demokratik kurallara, kazanılmış haklara, hukuka yönelik saldırılar karşısında meşru demokratik direniş hakkını savunuyor. Ve bu amaçla toplumun her kesiminden yükselen itirazları umut ve direnç yaratacak ortak bir mücadeleye taşımak üzere harekete geçiyor. 23 Ekim’de gerçekleştirilecek olan Demokrasi Kurultayı’nda da temel olarak belirlenecek ortak amaçlar etrafında birleşecek güçlerin nasıl bir mücadele yürüteceği ve nasıl bir yapı oluşturacağı belirlenecek. Rıza Türmen, 15 Temmuz darbe girişimi öncesi ortaya çıkan birlik ihtiyacına bugün daha çok gereksinim olduğunun altını çiziyor: “İşler yeteri kadar kötüydü Türkiye’de. 15 Temmuz öncesi yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmış, temel haklar ihlal edilmiş, kuvvetler ayrılığı sona erdirilmiş, tüm güç tek elde toplanmıştı. 15 Temmuz sonrası bunlar daha kötü oldu.” Bu süreci durduracak bir şeye gereksinim olduğunu vurguluyor Türmen, “Bu da parlamentonun içinde değil, onu görüyoruz” diyor. Tam da bu yüzden Demokrasi Cephesi’ne ihtiyacın ortaya çıktığını anlatıyor: “Parlamento içi siyaset bu gidişi durduramıyor, tam tersine bu paradigmanın bir parçası haline geldi. Zaten işlevsizdi parlamento şimdi büsbütün işlevsiz oldu. OHAL ile yasama yetkileri yürütmeye devredildi. Ufacık bir alan kal dı parlamentoya ki KHK’leri onaylaması. Ama o da yapılmıyor. Diğer yandan sivil toplumda bir endişe ve bunun getirdiği bir enerji var. Herkesin düşüncesi; ne yapalım, nasıl yapalım? Ve bunun için bölük pörçük mücadeleler gösteriliyor. Ama böyle bir yere varılamaz. Bu mücadelelerin birleştirilmesi lazım ki bu işten bir çıkış umudu doğsun. Hareket buradan başladı.” Peki nasıl bir birlik hareketinden bahsediyoruz. İlk baştan beri ısrarla vurgulanan bir noktanın altını çiziyor Türmen: “Bu kesinlikle kurultaya katılacak kişiler ve kuruluşların ideolojik bir birleşmesi değil. Bugünkü duruma itirazı olan her platformun, yaşanılanlardan mutsuz olan ve demokrasiden yana olan her kuruluşun kendi ideolojisini saklı tutarak sahibi olacağı ortak bir proje. Farklılıkların birleşmesi aslında yapılmak istenen.” Doğal olarak yatay bir örgütlenme olacak. Hiçbir bürokrasisi ve merkezi yani hiyerarşisi olmayan bir örgütlenme şekli. Bugünkü siyasi yapılardan farkı da bu olacak, yeni bir örgütlenme şekli hedefleniyor. Çünkü siyasetin parlamento dışına çıkarılması hedef. Yeni bir kamusal alan oluşturulacak ve orada siyaset yapılacak. “Bu yeni bir siyaset anlayışı. Ama siyasi bir parti değil. İktidara gelmek veya iktidarı devirmek iddiası yok. O hegemonik yapıda çatlak açabilir” diyor Türmen. Hareketin nereye gi deceğini ise zaman ve oluşum gösterecek. Kurultay bunun altyapısını hazırlayacak. “Topluma yeni bir heyecan ve umut vermek” adına çünkü “Buna çok ihtiyaç var.” Bunun için de Türmen’in de dediği gibi sadece kurultaya katılacak yapılarla sınırlı kalmaması ve geniş kitlelerce alternatif olarak gösterilmesi lazım. Türmen’e göre “Başka bir dünya, başka bir Türkiye’nin var olduğunu, olabileceğini göstermek lazım. Ancak böyle bir çukurdan çıkabiliriz. Yoksa giderek daha fazla çukura düşmeye devam ederiz.” Rıza Türmen Kin ve nefret soluyoruz Sokakta, okulda, devlet dairesinde; yaşamın hemen her alanında herkes birbirine kızgın. Kavga, dövüş, çatışma, dalaşma, sövüşme gırla... Yaşanan toplumsal hırlaşmanın altında yatan nedeni, Prof. Dr. Sencer Ayata’nın derlediği “CHP, Söylem/Politika/İdeoloji” adlı kitapta iyi irdelenmiş. Kitaba göre; nefret söylemi ve kutuplaştırma, AKP’nin çoğunlukçu ve otoriter siyasetinin temelini oluşturuyor. AKP; siyaseti, toplumu kamplara bölerek ve kültürel açıdan ayrıştırarak kurguluyor. Saray’daki, karşılaştığı her türlü sorunu ve bunalımı daha büyük sorunlar ve bunalımlar yaratarak aşmaya çaba gösteriyor. Kitapta, bu ayrıştırmanın sonucu şöyle özetlenmiş: “Lider, taraftarı olarak gördüğü toplum kesimlerini bizzat kendisinin kurguladığı ve adeta yoktan var ettiği ‘hayali iç ve dış mihraklara’ karşı kışkırtmaktadır. Taraftar haline getirilen kitlelere, kin ve nefret duyguları aşılarken kendisinden görmediği herkesi ötekileştirmekte, farklı kimlikleri çeşitli biçimlerde yaftalayarak mağdur etmeye ve itibarsızlaştırmaya çalışmaktadır. Toplumun iktidara yakın bölümünü ‘makbul insanlar’ haline getirirken, karşısında olanları ‘hain, suçlu ve yabancıların maşaları’ ilan etmektedir. Böylelikle marazi bir yıkıcılık, komplo ve saldırı korkusunu, bizzat Hükümet’i güçlendirmek için tüm topluma kabul ettirmeye çalışmaktadır.” Ulus, duygu birliğinden uzaklaşarak, ulus olmaktan çıkıyor. Geriye, Saray’ın kulları ve çöp yığını gibi görülen ötekiler kalıyor. Zehirlenecek longoz ormanı Longoz ormanları yeryüzünde az bulunurlar. Çünkü birçok doğa olayının bir araya gelmesi sonucu oluşurlar. Irmak ve dere olacak. Onların taşıdığı kumlar deniz kıyısında birikip set oluşturacak. Irmak ya da dere ağzı kapanarak küçük gölcüklerle longoz meydana gelecek. O longozda da ağaçlar, bitkiler ve kuşlar yaşayacak. Dünyadaki ender longoz ormanlarından biri de Istrancaların ortasındaki İğneada’dır. Aslında “İğneada’daydı” dememize az kaldı. Çünkü AKP’nin sistem, doğa ve toplum yıkımından İğneada da payını almak üzere. AKP, mahkeme kararıyla iptal edilen çimento limanını, bir başka yer yokmuş gibi İğneada longoz ormanının tam dibinde kurmak için diretiyor. Yalnızca çimento ve kimyasal zehirli katı atık taşıyan gemilerin yanaşacağı limanda, pişmiş kil ve kalkerlerin birleşiminden oluşan malzeme öğütülecek. Anlayacağınız, AKP kafası, tüm yurdu olduğu gibi güzelim İğneada longoz ormanlarını da öğütecek. Terbiye Adı üstünde: Talim Terbiye Kurulu. O kurulun başındaki Alpaslan Durmuş, çocuk tacizlerinin odağı haline gelmiş Ensar Vakfı aracılığıyla kitaplarını yayımlatmış, Ensar Vakfı adına sempozyumlara katılmış. Bugün çocuklarımızın terbiyesinden sorumlu. 22 EKİM 2016 SAYI: 33253 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Bülent Özdoğan Haber Koordinatörü Aykut Küçükkaya Yayın Danışmanı Kadri Gürsel Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05.50 05.35 05.57 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi Akşam 07.16 12.56 15.51 18.22 07.00 12.40 15.37 18.08 07.20 13.03 16.03 18.34 Yatsı 19.42 19.26 19.50 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Yasak Terörü önleyemeyenler; bomba yapılır diye çiftçinin gübresini, bomba atılır diye de yurttaşın 29 Bayramı’nı yasaklıyorlar... Bir zamanlar Emrullah Efendi’nin okullar için söylediği gerçekleşti: Ortadan kaldırdıkları Cumhuriyet’i kendi kafalarına göre çok iyi idare ediyorlar. [email protected] İstanbul Barosu’nda 5 aday yarışıyor Dünyanın en büyük barosu olan İstanbul Ba rosu, yeni başkanını belirlemek üzere bugün sandık başına gidecek. Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan seçimlerde 5 aday başkanlık için yarışacak. Haliç Kongre Merkezi Haliç Salonu’nda bugün saat 09.00’da başlayacak genel kurulda divan oluşumunun ardından Baro Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal açılış konuşmasını yapacak. Yönetim kurulu ve denetim kurulunun aklanmasının ardından ilk gün yargı ve meslek sorunlarının görüşülmesi ve dilekler bölümüyle sona erecek. 2 gün serecek Genel Kurul boyunca İstanbul Barosu tarafından sabah saat 09.00 ila 20.00 saatleri arasında çeşitli noktalardan ücretsiz tekne ve otobüs seferleri düzenlenecek. Seçimlerde Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu’ndan Mehmet Durakoğlu, Özgürlükçü Çağdaş Avukatlar Grubu’ndan Several Ballıkaya Çelik, İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu’ndan Ali Rıza Kaplan, Hukukun Üstünlüğü Platformu’ndan Mehmet Sarı ve Avukat Hakları Grubu’ndan Ömer Kavilli başkanlık için yarışacak. l İstanbul/Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle