18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 9 Eylül 2015 KULTUR ‘Çirkin Kral’ hâlâ kalplerde Bugün, Altın Palmiye ödüllü, Zaza ve Kürt asıllı Türk aktör, yönetmen ve senarist Yılmaz Güney’in 31’inci ölüm yıldönümü. Güney, sinema tarihine damgasını vuran ‘Yol’, ‘Sürü’ ve ‘Umutsuzlar’ gibi kült filmleriyle tanınıyor. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK Mezarı Paris’teki Pere Lachaise Mezarlığı’nda bulunan Güney, ‘Çirkin Adam’ temalı filmlerinin yanı sıra, ‘Hudutların Kanunu’ ve ‘Acı’, ‘Arkadaş’ ya da ‘Boynu Bükük Öldüler’ gibi klasikleriyle de bugünden yarına hatırlanıyor. Pamuk’la Venedik’te buluştuk ‘O fotoğrafla insanların kardeşliği hatırlandı’ rhan Pamuk Lido’da kendisiyle söyleşi yapmaya gelen gazetecilere Masumiyet Müzesi’ni anlatıyor. İstanbul’a ve sinemaya odaklanarak, eşyaların hafıza uyarıcı işlevinin altını çiziyor. Sararmış bir sinema biletinin, bizi eski günlere götürürken, gördüğümüzü bile unuttuğumuz o filmin bazı sahnelerini hafızamızın derinliklerinden söküp çıkartabilecek bir çağrışım gücüne sahip olduğunu vurguluyor. Son romanının İtalyanca çevirisinin yıl sonuna doğru yayınlanacağı bilgisini verdikten sonra, eski sinefil günlerinden, İstanbul sinemateğinde izlediği klasiklerden, Godard’dan, Bergman’dan söz ediyor. Gençliğinin yazlık sinemalarında çıt çıt kabak çekirdeği yenerek izlenen filmleri nostaljiyle anımsıyor. Gezi olaylarının anlamına, önemine değiniyor. İstanbul’un betonlaşmasını, otoriter iktidarın yanlış ve tehlikeli politikala 17 Nobel’li yazarımız Orhan Pamuk, Grant Gee’nin çektiği “Anıların Masumiyeti, Orhan Pamuk’un Müzesi ve İstanbul” filminin festivaldeki bağımsız yan bölümü “Venice Days”in yarışmasız “Özel Gösterimler” programındaki sunumu için Lido’daydı O Orhan Pamuk Mehmet Basutçu ‘O zamanlar tanınmazdım’ rını berrak bir dille eleştiriyor... Fotoğrafçılara poz vermeye giderken soruyorum. Herhangi bir sinema projesi var mı ufukta; bir uyarlama ya da özgün bir senaryo? Yok. Ömer Kavur’la birlikte imzaladıkları, farklı bir edebiyatsinema işbirliğinin başarılı, özgün ürünü “Gizli Yüz” (1991) tek mi kalacak? Dolu dolu gülüyor. Bugün, anlatısını kaleme aldığı, söyleşi alıntılarıyla görsel düzeyde de katkıda bulunduğu, ödüllü belgeselleriyle tanınan İngiliz yönetmen Grant Gee’nin çektiği “Anıların Masumiyeti, Orhan Pamuk’un Müzesi ve İstanbul” adlı 97 dakikalık filmin, La Mostra’nın “Venice Days” adlı bağımsız yan bölümünün yarışmasız “Özel Gösterimler (Eventi Speciali)” programındaki sunumu için Lido’ya davet edilmiş bulunuyor. “Halbuki” diye ekliyor: “O zamanlar, Ömer Kavur’un çağrıldığı festivallerin hiç birine davet etmemişlerdi beni. Tanınan bir yazar değildim çünkü...” Orhan Pamuk’un dış görünümüyle rahat, mesafeli, kibar ve saygılı tavrının gerisindeki ruhsal halini anlayabilmek, iç çalkantılarına ortak olabilmek için, yeni romanlarını beklememiz gerekecek... rhan Pamuk, 3 yaşındaki Suriyeli mülteci Aylan Kurdi’nin cansız bedenine ilişkin fotoğrafın yayımlanmasını doğru bulduğunu söyleyerek, “O fotoğraf neredeyse toplumsal bir dönüşüme yol açtı” ifadesini kullandı. Pamuk, “Özellikle cinsel cinayetlerde, ırza geçmelerde fotoğraf yayımlanmasının her zaman ikinci bir anlamı oluyor, ama Aylan çocukta olan bence o fotoğrafın yayımlanması iyi oldu. Bütün dünya gözlerini açtı ve bir fotoğrafın yayımlanması neredeyse toplumsal bir dönüşüme, siyasi önemli bir karara yol açtı. Yalnızca bu fotoğraf yüzünden oldu demiyorum, ama biraz insanlığın kendine gelmesi, bilgilenmesi de lazım. Eğer çekilen acılar sergilenmezse o acıları düzeltecek şeyler de yapılmıyor ne yazık ki” ifadelerini kullandı. Yazar Pamuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “2 milyon insan bizdeydi ve dönüp de bakmıyorlardı. Biz de onlara çok iyi davranamıyorduk. Nitekim biz de onlara iyi davranmadığımız için, çalıştırıp parası O nı vermediğimiz için, kötü davrandığımız için, vatandaşlık vermediğimiz için, herhangi bir kâğıt vermediğimiz için, Türkiye’de okuluna gidemediği için haklı olarak Avrupa’ya gitmek istiyorlar. Onlar daha iyi davranıyorlar ve gidiyorlar.” Bu konuda korkunç olanın, Avrupalıların ilk başta bu soruna “değmeyelim” demesi olduğunu kaydeden ünlü yazar, daha sonra ise şunları ifade etti: “Korkunç olan Almanya ve başka ülkelerin ilk başta karar verememeleri. En son ağır insanlık trajedileri, gazetelerde yayımlanan resimler, insanların çektiği çile... Birdenbire insanların kardeşliği hatırlandı. Almanya’nın aldığı kararı sevinçle karşılıyorum. Aldıkları göçmenlere, umarım 3040 yıl evvel Türklere davrandıkları gibi davranmazlar. Onlara ‘siz misafirsiniz, geri döneceksiniz, hadi bakalım şimdilik gelin’ demezler. Umarım onları vatandaş yaparlar ve onlar da o ülkeyi benimseyerek, mutlu yaşarlar.” l ESMA ÇAKIR/ DHA Leyla Gencer’in gençleri... İstanbul bu hafta tarihi bir yarışmaya evsahipliği yapacak: Sekizinci kez Leyla Gencer’in gençleri yarışacak. Dünyanın dört bir yanından gelen gencecik şarkıcıların heyecanı doruğa tırmanacak. Böylece opera tarihinin efsane isimlerinden Leyla Gencer de bir kez daha anılacak. tik boyutlar sunmuştur. Bakın bu hafta İstanbul tarihi bir yarışmaya evsahipliği yapacak: Sekizinci kez Leyla Gencer’in gençleri yarışacak. Dünyanın dört bir yanından gelen gencecik şarkıcıların heyecanı doruğa tırmanacak. Böylece opera tarihinin efsane isimlerinden Leyla Gencer de bir kez daha anılacak. 1995’te Aydın Gün öncülüğünde, Yapı Kredi Sanat tarafından başlatılan Leyla Gencer Şan Yarışması’nın jürisinde Leyla hanım da 2008’deki ölümüne dek yer almış ve ünlü opera evlerinden gelen seçkin jüri üyelerine ev sahipliği yapmıştı. Bu yarışma Leyla Gencer’in kendi ülkesi tarafından onurlandırılmasıydı. Uzun yıllar boyunca dünyanın en önemli opera sahnelerinde söylemişti. Maria Callas, Renata Tebaldi, Montserrat Caballé, Joan Sutherland, Beverly Sills gibi efsane isimlerle aynı dönemde gündemdeydi. Klasik müziğin mabedi La Scala’nın 25 yıl boyunca primadonnasıydı (baş kadın oyuncusu). Ve dünya müzik tarihine “La Diva Turca” olarak geçti. 1995 yılında düzenlenen ilk Leyla Gencer Şan Yarışması’na farklı ülkelerden 94 şarkıcı katılmıştı. 2006 yılından bu yana iki yılda bir, La Scala Tiyatrosu Sahne ve Gösteri Sanatları Akademisi Vakfı işbirliğiyle İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından gerçekleştiriliyor. Jüride ise Avrupa’nın bütün opera başkentlerinden ünlü yöneticiler ve solistler yer alıyor. Böylesi bir jüri önünde söylemek tüm katılımcılar için rüya gibi bir anı olarak kalıyor. Ve o jüri üyeleri de zaman zaman yarışmayı kazananların elinden tutup onları ünlü sahnelere taşıyorlar. Derece aldıktan sonra ünlenmiş sanatçıların özgeçmişlerine bakın: Tümü de başarı merdivenlerine Istanbul’daki Leyla Gencer Şan Yarışması’ndaki ödülleriyle tırmanmış. 1995’te ilk yarışmayı kazanan Arnavut mezzo Enkelejda Schkosa’yı veya 2006’daki Gürcü koloratur Nino Machaidze’yi araştırın. O günden bu yana elde ettikleri başarıları okuyun. İşte o başarı yolu Leyla Gencer’in adına ve istanbul’da başlamıştı! Yabancıların yanı sıra nice Türk operacısı da bu yarışmada onurlandı. Finalistler 11 Eylül Cuma akşamı 20.00’de, Antonio Pirolli yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası eşliğinde ünlü İtalyan Soprano Luciana Serra’nın jüri başkanlığında ve dinleyiciler önünde birer arya seslendirecekler. Gençlerin coşkusunu paylaşmak için onları desteklemek için cuma akşamı Süreyya Operası’nda buluşalım. slında bu neşeli bir yazı olacaktı. Leyla Gencer yarışmasının ve yeni konser mevsiminin coşkusunu paylaşacaktım sizlerle. Bunca şehit vermişken, televizyonların başına çakılıp kalmışken şimdi hangi coşkudan söz edebiliriz? Duyduğumuz sesler müzik değil, ama çağlar boyu müziğe esin kaynağı olmuş ağıtlar. Acılar içindeki anaların çığlıkları, silaha dönüşen gözyaşları içimize akıyor. Diyeceksiniz ki senin söz ettiğin klasik müzik, zaten küçük bir kitlenin ilgi alanı. Doğrudur, ama o soylu sanat dalı ki çağlar boyunca insanın ruhunu yüceltmiş; kabasabalaşan toplumlara este A ‘Ham Toprak’ raflarda ürkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi, Rus edebiyatının usta kalemi Turgenyev’in 1877 yılında yayımlanan son eseri Ham Toprak romanını okurlarıyla buluşturdu. Ergin Altay’ın Türkçesiyle okuduğumuz kitap, döneminin Avrupalı bakış açısına sahip tek Rus yazarı olarak anılan Turgenyev, kitapta Rus soyluların liberalizmle maskelediği muhafazakâr tutumlarını alaycı bir dille aktarıyor. Kitap yazarın bir önceki romanı Duman ile birlikte Rusya’daki devrimci hareketleri konu edinen en sert eserlerinden biri olarak niteleniyor. l Kültür Servisi T Yasalar, özgürlükler, demokrasi İÖ 400’lerde yazılmış olan “Antigone”nin günümüzde bizlere söyleyecek o kadar çok sözü var ki. dinburgh Festivali’nde Anne Carson’un çevirdiği, Ivo van Hove’nin yönettiği “Antigone”de başrolleri Juliette Binoche ile Patrick O’Kane paylaşıyor. Günümüzde bizlere söyleyecek o kadar çok sözü var ki İ.Ö. 400’lerda yazılmış olan “Antigone”nin. Sofokles’in tragedyalarındaki temel çatışmalardan biri değil midir insanın insana meydan okuması? İnsanı düşünmeye, sorgulamaya, tartışmaya yönlendirerek güçlü tanrılar evreninin ötesine çeker Sokofles. İnsanın çelişkileri, iç çatışmaları da bu süreçte çıkar ortaya. E caktır. Ölümü göze alacaktır bu yolda. Güçlü bir diyalog örgüsü ve güçlü tartışmalar üzerine odaklanır “Antigone.” Dünyanın temelinde olan yasalar mıdır? Özgürlükler midir? Demokrasinin anlamı nedir? Yasaların sınırları nerede başlar nerde biter? Nereye kadardır özgürlükler? Kısacık bir yazı kapsamında tartışılması imkansız konular. Ivo van Hove’nin yorumunda altı incelikle çiziliyor bu soruların. Özellikle Kreon rolünde Patrick O’Kane etkileyici bir oyun sergiliyor. Koro’nun sözlerinin Ismene, Teiresias, Haimon, Euridike ve Muhafız arasında paylaşılması olayı bugünlere daha rahatlıkla taşıyor. Sanırım, Ivo van Hove’la yıllardır birlikte olan dramaturg Peter van Kaaraij’in çalışması... Giysiler günümüzü yansıtırken sahne ve ışık tasarımı da son derecede yalın... Oyunu izlerken acaba Antigone rolünde ayakları yere daha sağlam basan bir oyuncu mu gerekirdi diye düşünmekten alamadım kendimi. Duruşunu zaman zaman tizleşen sesiyle vermeye çalışan kırılgan ve galiba biraz silik bir Antigone’du Juliette Binoche.. Ama yine de onu sahnede izlemek tabii ki bir zevk... Yorum... ‘Ya yanımdasın ya karşımda!’ Savaş meydanında ölen ve vatana ihanet ettiği gerekçesiyle gömülmesine yeni yasalar gereği izin verilmeyerek ortada bırakılan Polyneikes’i bir kardeş içgüdüsüyle gömmek için direnen Antigone ve Thebai kentinde düzeni sağlamak için kendi getirdiği katı yasaları sonuna kadar uygulayan Kreon… Ivo van Hove, KreonAntigone ilişkisindeki temel çelişkiye, özetle, şu sözler Juliette Binoche le değinir: “Kreon’un stratejisi olayları ‘ya yanımdasın ya karşımdasın’ şeklinde değerlendirir. Çünkü, baskıcı bir kişiliğe sahiptir o. Getirdiği yasaları sorgulayanlar cezalandırılmayı hak ederler.” Kent, ancak Kreon’un yasaları çerçevesinde yönetilerek düzene kavuşacaktır. Nasıl bir düzen olacaktır bu? Özgürlüklere, kişisel haklara yer yoktur bu resim içinde. Kreon’un “yasa ve düzen” söylemleri özde yaman bir baskı ve şiddet unsurudur. Oğlu Haimon babasına çevresinde dönen ve onun yaptığı hiçbir şeyi sorgulamayan insanların aslında ondan ne denli korktuklarını anlatmaya çalışır ama Kreon görmez, görmek istemez bu gerçeği. Egosu, hırsları engeldir buna. Bir kadın olarak yaşadığı toplumda birçok haktan mahrum olan Antigone ise inandığı doğrulardan asla ödün vermeyecektir. Baş kaldıra Bodrum’a özel sayfalar otoğraf sanatçısı Oğuz Hamza’nın arşivinde bulunan ve Bodrum’un binlerce yıllık tarihiyle doğal güzelliklerini yansıtan karelerden oluşan “Bodrum” kitabı TAV Havalimanları’nın desteğiyle yayımlandı. Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’un da önsözü bulunan ve 112 fotoğrafa yer veren kitap sınırlı sayıda basıldı. l Kültür Servisi F C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle