27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 7 Eylül 2015 EDİTÖR: EMİNE ÖZCAN TASARIM: ZARİFE SELÇUK V. Hürrem Ulusoy Örgütlenmezsek Alevilik tehlikede ir yaşındaki kızı ile Eyüp’te ailesinin yanında yaşayan Kader A., bir süre önce eşiyle birlikte ev tutarak Beyoğlu’na taşındı. Taşınmalarının ardından yeni arkadaş çevresi edinen Kader A, eşinin işte olduğu sırada kızı E.Y’yi de alarak ortadan kayboldu. Ailesi, Kader A.’nın giysilerinin içinde ‘Allah yolunda cihad etmeye gidiyorum. IŞİD yakında dünyanın hâkimi olacak’ yazılı mektup buldu. haber 19 UZMAN YAZAR KEMAL CAN Hacı Bektaş Veli Vakfı Başkanı Ulusoy: Ocaklarımızdan koptuk. Erkânımızı kaybettik. Sahip çıkmazsak Aleviliğin sadece adı kalacak ‘CİHADA GİDİYORUM’ NOTU BIRAKAN KADININ AİLESİ: Stratejik yenilik yok, taktik numara çok SK tarafından açıklanmış seçim tarihine sadece sekiz hafta kaldı. Geçen iki haftada yaşananlar, henüz kampanya startı verilmemiş olsa da, partilerin 7 Haziran seçimleri öncesi stratejilerinin pek önemli bir değişiklik göstermeyeceği, ama taktik hamlelerin siyaset zeminini hareketlendireceği bir süreci işaret ediyor. Seçim hükümetinin kuruluşu ve bir günlük Meclis mesaisi bu açıdan fazlasıyla malzeme üretti. En çok konuşulan ve hâlâ etkileri tartışılan taktik hamle AKP’nin MHP’li isimlere, özellikle de Tuğrul Türkeş’e götürdüğü teklifti. Önceden planlanmış ve hazırlanmış olduğu anlaşılan bu hamle, MHP tarafından, Meclis’te üçüncü parti olma pahasına Türkeş’in ihracıyla karşılandı. Peki, bu mesele böyle kapanır mı? “MHP bu olaydan nasıl etkilenir” sorusuna geçmeden önce AKP’nin (aslında projenin asıl müellifi olan Erdoğan’ın) bu hamlelerle “muradı ne” sorusuna bakalım. Y ‘Kızım bebeğini de alıp IŞİD’e gitti, yardım edin’ B şıyor” dedi. Kızının son zamanlarda tavırlarında değişiklik olduğunu ve agresifleşmeye başladığını söyleyen anne, şöyle devam etti: “Çocuğumla torunumu istiyorum. Yetkililer evrağınızı resmiyete dökün öyle gelin diyor. Savcı polise polis savcıya gönderiyor. 35 gün oldu hiçbir şekilde ne aradı ne sordu. 35 gün ne demek, yanında bir kız çocuğuyla öldürüldü mü, parçalandı mı bir yere mi gitti, ne yaptı ne etti hiç haberim yok.” l İSTANBUL / Cumhuriyet MEHMET MENEKŞE levi toplumunun önde gelen isminden ‘örgütlenme’ çağrısı... Bektaşi pirlerinden Hamdullah Çelebi, Amasya’da düzenlenen etkinlikle anıldı. Hacı Bektaşi Veli Vakfı Başkanı Veliyettin Hürrem Ulusoy, şöyle konuştu: “1950 yılına kadar kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerde birbirimizden habersiz yaşadık. ‘50’li yıllardan sonra çok A büyük bir sosyal patlama oldu ve maddi yönden bir yere ulaştık ama yolumuzdan da inancımızdan da pek çok şey kaybettik. Erkânımızı, uygulamalarımızı kaybettik. Öyle bir duruma geldik ki herkes farklı şekilde uygulamaya başladı. Ocaklarımızdan koptuk, dede talibini kaybetti. Kendi inancımızdan koparak komşu inançların etkisi altında kaldık. Asimilasyon en şiddetli şekilde bugün de sürüyor” dedi. l AMASYA Siyasi simyacılık denemeleri ‘Oyalanıyoruz’ lusoy, “Yolumuzu, inancımızı çocuklarımıza iletemedik. Kadınlarımıza yeterli değeri vermedik. Halbuki yolumuzda kadınlarımız bir adım daha öndedir, çünkü onlar yaratandır; ama diğer inançların etkisinde kalarak onları geri ittik, küstürdük ve incittik. Çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Örgütlenip de yolumuza sahip çıkmazsak adı Alevilik Bektaşilik Kızılbaş olan bir toplum olacağız ama gerçekten çok uzak, özünden çok uzak bir toplum olacağız” diye konuştu. Kadınlarımızı geri ittik, onları incittik U Anne Deniz A. “Kızımın evinde bulduğum notu aldığım gibi bir yerlere başvurmaya çalıştım. O oraya gönderiyor, o oraya gönderiyor. Herkes başından savmaya çalı Dünyayı dolaşan yelken yarışı O Fotoğraf ylan Kurdi’nin karaya A vurmuş ölü bedeninin fotoğrafını tartıştık bütün bir hafta. Sosyal medyada, görsel medyada, yazılı basında şöyle ya da böyle yer aldı o fotoğraf. Büyük nutuklara, hiçbir inandırıcılığı olmayan yazılara konu oldu. Savaş çıkaranlar, şiddetin yandaşı olanlar, savaşları kışkırtırken, silah ticaretine hız verirken, iç savaşları başlatırken büyük sayılar hesabı yapanlar aslında “tamam tamam artık normal hayata dönelim” demişlerdir eminim. Göç olayının nedenlerini görmek ve göstermek istemeyenler o fotoğrafı hiç sevmediler. Savaşın cinayet olduğunu kabul etmeyen, sınırları yeniden, yeniden dizayn etmeye, çıkarlarını korumak, kollamak için her şeyi yapmaya kararlı olanlar gerçeği çıplak bir şekilde gösteren haberleri sevmezler. Bu fotoğraf da bir haberdi zaten. Fotoğrafı çeken, haberleştiren Nilüfer Demir, tüm dünyanın gözüne o fotoğrafı soktuğu için mesleğinin yüz akıdır. Sonrasına, sonrasındaki “fotoğraf basılmalı mıydı?” tartışmasına hiç girmeyelim. Yanlış bir tartışmadır. Cumhuriyet gazetesi de fotoğrafı mozaiklemeyi seçti verirken. Genel Yayın Yönetmeni yapılması gerekenle yapılan arasındaki farkı anlaşılabilir bir şekilde anlattı. Şöyle dedi Can Dündar: “Çoğu gazetenin manşetindeki fotoğrafı, Cumhuriyet basmadı. Vicdan muhasebemiz, habercilik dürtümüzün önüne geçti. Sanki biz boğulmuşuz gibi.” Doğrudur gerçekten de vicdanlar kanadı; ama artık gerçekleri de, gerçeklerin fotoğraflarını da vicdanlarımız kanasa da görmek, göstermek durumundayız. İletişimciler kusura bakmasın, haberleri, haber olan fotoğrafları, ilkeleri neden göstererek görmemeyi seçmek yerine gerçekten ilkeleri zedeliyor mu diye bakmak, ilkeleri esneten başka ilkeler aramak zorundayız. Yüreğimiz yansa da vicdanlar kanasa da yapmalıyız bunu. Le Monde da, Times da, öteki gazeteler de fotoğrafı basarken o ilkelerin hangi koşullarda geçersiz olacağını biliyordu; gerçekten de ilkeyi kimi zaman geçersizleştiren başka ilkeler vardır: savaş karşıtlığı gibi, insanları yok edecek bir suçu ortaya çıkarmak için ilke sınırını geçen gazetecinin haklılığı ilkesi gibi. Gazetecilik tarihinde yalnızca güzel fotoğraflar, insan hallerini anlatan, insanı yücelten sanat fotoğrafları değil, haber olan, çoğu zaman yazılı metinlerin anlatamadığını anlatan fotoğraflar da vardır. Hepimiz biliyoruz ve hâlâ görüyoruz ki o fotoğraflar ilkeleri zedelemedi; kendileri ilke oldular. Vietnam Savaşı’nda sokakta dehşet içinde koşan küçük kızın fotoğrafını hatırlıyorsunuzdur. Savaşın vahşetini, insanlık dışılığını anlatan o fotoğrafı da etik ilkelerinize aykırı buluyor musunuz? Evet biliyorum, Aylan Kurdi’nin fotoğrafını çekmek de o fotoğrafa bakmak da zordu. İnsan olup da yüreği sıkışmadan bakabilen olmamıştır. Ama artık bizim savaşların, cinayetlerin seyircisi olmaktan çıkıp yüreği sıkışan, isyan eden insanlar olmamız gerekmiyor mu? Çocukların fotoğraflarına yer verirken çok dikkatli olmak, onlara zarar vermemek, fotoğrafların anlattığı gerçeği değil, kimlikleri, yüzleri, adları gizlemek gerekir; onların geleceklerini karartabilecek fotoğraflardan kaçınmak gerekir. Vahşetin propagandasını yapmamak için kılı kırk yarmak gerekir; kandan uzak durmak, işkencenin fotoğrafından kaçınmak, insanları terörize edecek, korkutacak, sindirecek fotoğraflardan ya da haber dilinden uzak durmak gerekir; ama haberi sansürlemek, gerçeğin üstünü örtmek doğru değildir. Artık hiç kimse Aylan’a zarar veremez. Çünkü savaşı çıkaranlar onu ve onun gibi binlercesini elbirliği ile öldürdüler, öldürmeye devam ediyorlar. Şimdi bize düşen, kim savaşın propagandasını yapıyor, durumu doğallaştırmaya çalışıyorsa bu fotoğrafı onun gözüne sokmaktır. Spor edisyonu için bir önerim var. Sitenizde yaptığım aramada “clipper” kelimesi ile ilgili bir haber bulamadım. “Clipper round the world” bir yelken yarışı. Bu hafta İngiltere’den başladı. On bir ayda dünyayı dolaşacak eş dizayn 12 tekne ve ekip katılıyor. Ekip üyeleri etaplarda değişebiliyor. Hiç deneyimi olma yan insanlar yarış etaplarında ekip üyesi olabiliyorlar. Gazetenizde ve sitenizde sporla ilgili haberlerde bu yarışa yer verilmesini dilerim. Ülkemizde denizcilik ve yelkencilik çok yeni ama genç ve eğitimli nüfus bu spor ve hobiye yakınlar. İsterseniz bu konudaki bilgilerimi paylaşabilirim. Sevgilerimle... Serdar Ertekin Sayın okur temsilcisi, gazetenizin bir zamanlar devamlı okuyan fakat şu anda özel ve iş hayatımın yoğunluğu yüzünden fırsat buldukça okuyan ve okumak için fırsat yaratmaya gayret eden biriyim. Gazetemiz Cumhuriyet’in ülkemizin şu andaki durumunda bizlere bir fener gibi (aman sakın deniz feneri değil) yol gösterdiğini düşünen, köşelerinde bizleri aydınlatan değerli yazarlarımızın varlıkları ile bizlere umut verdiğine inanıyorum. Yalnız bir konuda sizi anlayamıyorum. Gazetenizin yazarlarını akıllı telefonun yazaroku aplikasyonundan takip ediyorum; Allah aşkına şu harfleri büyütmeniz bu kadar mı zor? Gazetenizi oku Cep telefonunda harfler yan ve okumaya yeni başlayacak okurların sizi okumasını zorlaştırmayın lütfen. Bunca değerli aydın, düşünür ve yazarlarınız hatırına, biraz da bizim hatırımıza lütfen internetteki yayımlarınızın harflerini büyütün, rahat rahat okuyalım. Türk halkını lütfen sizden mahrum etmeyin, teşekkür ederim... Timur Erden Okur Temsilcisi: Ben cep telefonumda yazıları büyütebiliyorum. Sizin sorununuzla ilgili belki arkadaşların bir çözüm önerisi olabilir. Benzer sorun yaşayanlar da olabileceği için benim aracılığımla yardımcı olacaklarını düşünüyorum. Bu köşede paylaşırız. Tayyip Erdoğan (ve Beştepe’de toplanan akıl), uzunca bir süredir dış konjonktürün yeni statüko için avantaj üretmediğinin, bu yüzden içeride “oy konsolidasyonu”nun en güvenilir kalkan olduğunun farkında. 7 Şubat, Gezi, Cumhurbaşkanlığı seçimi, 1725 Aralık gibi kriz ve kavşaklar böyle geçildi. Siyasi beka “sağ blokun oylarının konsolide olması”na bağlanınca, milliyetçilik de başvurulması mecburi bir adrese dönüştü. Çözüm süreci aktifken işlevsizleştiği için yok olacağı iddia edilen milliyetçiliği, çözüm süreci dondurulduğunda yeniden işlev kazanması için bünyeye çağırmak ilginç ama denenmesi zorunlu “siyasi simyacılık”. Bu faaliyetin sembolik önemdeki taktik hamleleri listesine Tuğrul Türkeş’in kabineye alınmasıyla birlikte, BBP’nin eski genel başkanı Yalçın Topçu’nun Kültür Bakanı olmasını ve “90’lara dönüş” kaşesi olarak da, dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener’e teklif götürülmesini not etmek gerekir. AKP’nin milliyetçilik meselesini sadece “sağ blok” oyların konsolidasyonu için değil, karşı bloku bozmak için kullandığını da söylemek gerek. İktidarın Kürt meselesini yeniden “asayiş sorunu”na indirgeme çabası, gönüllü medya miyopisi desteğiyle sonuç alıyor. Bölgeyle fiziki, sosyal ve politik iletişim engellenirken, milliyetçilik karşı blokta da “jammer” (sinyal karıştırıcı, bozucu, iletişim kesici alet) işlevi görüyor. Konsolidasyon ve motivasyon ‘İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa’ Sayın Nuray Mert’in 3/Ağustos /2015 günlü köşe yazısında çok değerli anayasa hocamız Tarık Zafer Tunaya’nın “İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa” adlı yapıtından, “İnsan kanıyla yazılmış anayasa” diye söz ederek, yazısına “İnsan kanıyla yazılmış fatura” gibi bir başlık koymuş. Hocam Tunaya, ömrü boyunca yaydığı aydınlanmanın ışıkları içinde ilk Devrim Anayasası olan 1791 Fransız Anayasası’ndan söz etmişti. Özgürlüklerin nasıl da özverilerle elde edildiğini, Paris’te bir müzede gördüğü bu anayasanın ilk basımının başlığında yer alan “Bu anayasa insan derisiyle kaplanmıştır” açıklamasıyla anlatmıştı... Ziya Gürel ‘Sağduyu’ denir ona 5 Eylül 2015 Cumartesi tarihli Cumhuriyet’in 10. sayfasını yayına hazırlayan editör “Putin: Esad değişime hazır” başlığının hemen altında, alt başlık olarak şöyle bir metni süzgecinden geçirmiş: “Rusya Devlet Başkanı, Suriye içindeki aklıselim muhalefetle temas kurmaya”... Aklı selim sözcüğü sıfat değil addır. Türkçe karşılığı sağduyu’dur...Editör, “... sağduyu sahibi muhalefetle...” demeliydi. Cumhuriyet’te, böyle Arapça yazma özentisi kaynaklı yanlışları hoş göremeyiz... Kimse kusura kalmasın... Ülkün Tansel KISA... KISA Öğlen yemeği olmaz ÖĞLEN kelimesini 1. sayfada Yüksek Askeri Şura haberini verirken “....Şuranın ilk günü üyelere öğlen(!) yemeği verdi...” şeklinde kullandınız.Türkçede öğlen diye bir sözcük yoktur. Doğrusu ÖĞLE dir. Tuncay Hacaloğlu Standlarda Fotoğraf gazeteyi nerede? Cumhuriyet’te Özgen görmek zorlaştı Acar ’ın köşesinde iki Yeni sayfa düzeninden sonra gazetenin başlığı çok aşağılara çekildiği için, gazetenin stantta yer almadığı ya da gazete kalmadığı düşünülüyor. Satışa engel olan bu durumun düzeltilmesi umudu ile... Saygılar... Nejdet Özer Peki, AKP’nin 7 Haziran seçimlerinin epey öncesi kurulmuş stratejisinin bu taktik hamleleri MHP’yi nasıl etkiler? Her şeyden önce, MHP AKP’nin “blok konsolidasyonu” hamlesine itiraz etmeyeceğini, ama blok içi paylaşımdaki iddiasını da geri çekmediğini çeşitli aşamalarda gösterdiğini söylemek gerek. CHP’nin alternatif blok önerisi, Meclis Başkanlığı seçimi, koalisyon görüşmeleri, seçim hükümeti gibi konulardaki tavrı, hep bu stratejik seçimle bağlantılıydı. Yaklaşık iki hafta önce, bu sayfalarda: “Sağ seçmen, eğer tek başına iktidar görmüyorsa ‘sağ koalisyonun terkibi’ üzerine düşünmeye zorlanacak. AKP tarafından da çok kullanılan MHP’nin eriyeceği vurgusu, bir aşamada (özellikle HDP’nin gerisine düşme riski karşısında) savunmacı bir refleks üretebilir” diye yazmıştım. Şimdi buna, Tuğrul Türkeş hamlesiyle doğrudan partinin içine dönük operasyon yapıldığı biçiminde yeni argümanlar eklendi. Dolayısıyla, “seçmen konsolidasyonu” kadar, “taban motivasyonunun” da önemli olacağı önümüzdeki seçimde, bu taktik hamlelerin blok içi denge için MHP lehine dönmesi küçük bir olasılık değil. MHP’nin bu ülke siyasi tarihinde baraj altına düşüp geri gelmiş iki partiden biri olduğunu da hatırdan çıkarmamak gerek. resim var. Ama internet sitesinde tek resim var. Üstelik yazının içinde: “Resimdeki Zeynep’in gözlerine bakın ‘mutluluk’ mu okunuyor” cümlesi yer alırken Zeynep’in resmi yok. Bilginize… Sergen Çarık C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle