28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 30 Eylül 2015 EDİTÖR: ŞEHRİBAN KIRAÇ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ Güvende tarihi dip enel olarak ekonomiye ilişkin beklenti ve eğilimler tarihinin en alt seviyesine indi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, ekonomik güven endeksi ağustos ayındaki 85.14 değerinden eylül ayında 70.89 değerine düştü. Düşüş, endeksi oluşturan tüm güven endekslerindeki düşüşlerden kaynaklandı. Ekonomik güven endeksi, 2012 Ocak ayında hesaplanmaya başlandı ve ilk olarak 109.6 değerini aldı. Endeks bir önceki en düşük değerini 82.7 ile genel seçimlerin yapıldığı geçen haziranda almıştı. Ekonomik güven endeksinin 100’den büyük olması genel ekonomik duruma ilişkin iyimserliği, 100’den küçük olması da genel ekonomik duruma ilişkin kötümserliği gösteriyor. Endeks, tüketici güven göstergesi ile mevsim etkilerinden arındırılmış imalat sanayi (reel kesim), hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörlerine ait normalleştirilmiş alt endekslerin ağırlıklandırılarak birleştirilmesinden oluşuyor. Ekonomik güven endeksini oluşturan endekslerden tüketici güven endeksi, Türkiye İstatistik Kurumu ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası işbirliği ile yürütülen Tüketici Eğilim Anketi sonuçlarından, reel kesim güven endeksi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından, hizmet, perakende ticaret ve inşaat sektörü güven endeksleri ise TÜİK tarafından hesaplanıyor. l Ekonomi Servisi ekonomi 11 Tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin beklenti ve eğilimlerini özetleyen ekonomik güven endeksi tarihinin en düşük düzeyine indi G Suçlu piyasa ayağa kalk! ir eylül daha devrildi. Küresel kriz bundan yedi sene önce (evet kriz altında yedi sene geride kaldı!) Lehman Biraderler’in 2008 Eylülü’nde iflas ettiğini açıklamasıyla gün yüzüne çıkmış idi. O tarihten bu yana Yunanistan ve İspanya’da işsizlik oranı yüzde 20’nin üzerinde seyretmekte; Amerikan Merkez Bankası (Fed) ise “miktar kolaylaştırması” diye anılan ve insanlık tarihinin belki de en büyük çaplı üç parasal genişleme operasyonunu yürüttü. Şimdilerde ise “Fed faiz artıracak mı” sorusu insanlığın neredeyse en önemli sorunu haline dönüştürülmek üzere. Bir yandan da Çin’in “Halkın Parası” Renimbi’yi devalüe etmesi küresel piyasalarda, ama özellikle Türkiye benzeri “yükselen piyasa” ekonomilerinde, sermaye kaçışının hızlanacağı ve krizin 2010’lu yılların ikinci yarısında da süreceği endişelerini haklı çıkarıyor. Bütün bu yaşananlar, krizin özündeki gerçeği değiştirmiyor: kapitalizmin aşırı finansallaşması ve reel ekonominin gerçeklerinden uzaklaşarak, spekülatif değerler sistemini tüm piyasalara dikte ettirmesi. Bu süreçleri ise kapitalizmin kaçınılmaz krizlerini finansallaşma ile aşma çabalarının doğrudan ürünü olarak değerlendirmekteyiz. Bu yazımızda, bu savların en temel gözlemlerinden birisini sizlerle paylaşmak arzusundayım: Avrupa’da uzun vadeli faizlerin seyri (*). Uzun dönemde faizlerin görünümü önemli; zira bu veri “piyasaların” Avrupa ekonomilerini nasıl değerlendirmekte olduğunu doğrudan açıklayan en önemli değişken olarak değerlendirilebilir. Avrupa ekonomilerindeki farklı yapılar, farklı makroekonomik dengeler piyasalarca nasıl fiyatlanmış? Kriz öncesinde piyasalar reel ekonomik gerçeklerin ne derece farkında? Önce verileri inceleyelim. B Fitch: BASKI VAR ndirme Uluslararası kredi derecele rezervviz dö gs tin Ra ch kuruluşu Fit onomik lerindeki azalışın makro ek lirtti. baskıları artırabileceğini be e “Paraind Kuruluş değerlendirmes ların asa piy n sal sıkılaştırma gelişe risk için lar asa piy meselesi, gelişmiş . kti çe kat dik oluşturmadığına kredi ifAyrıca, Türkiye’nin 5 yıllık baz puanlas takası primi (CDS) 324 en yüksek la Ocak 2012’den bu yana seviyeye çıktı. Türkiye en kırılgan ülkelerden luslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor’s (S&P) raporunda, gelişen piyasaların olumsuz küresel eğilimlerin oluşturduğu potansiyel risklerle karşı karşıya kaldığı belirtti. Kuruluş, söz konusu riskleri; ABD Merkez Bankası’nın (Fed) olası faiz artışıyla birlikte küresel likidite koşullarında azalma, ye U rel kredilerde çözülme olasılığı ve Çin’deki yavaşlama olarak sıraladı. S&P’nin, “Kim Riskte? Gelişen piyasalar olumsuz küresel trendlerle karşılaşıyor” başlıklı raporunda 2008’den itibaren küresel kredi koşullarının gelişen piyasalarda büyümeyi desteklemesine rağmen ilerideki döneme iliş kin bazı potansiyel risklerin bulunduğu vurgulandı. S&P Ülke Kredileri Baş Risk Uzmanı Moritz Kraemer, “Venezüella, Arjantin, Türkiye, Kolombiya ve Peru, gelişen piyasalar içerisinde üçlü riske karşı en duyarlı ülkeler olabilir. Meksika, Polonya ve Filipin daha az riskli görünüyor” ifadelerini kullandı. Turizmde 23 yıl zor geçecek uristik Otelciler, İşletmeciler ve Yatırımcılar Birliği (TUROB) Başkanı Timur Bayındır, turizm sektörü açısından önümüzdeki 23 yılın çok zor geçeceğini söyledi. Gelecek yıla yönelik beklentilerini anlatan Timur Bayındır, “Önümüzdeki 23 senenin kolay olmayacağı kesin. 2016 hedefimiz 2015’in altına düşmemek. Türkiye’nin terör, güvenlik, sosyal huzur ve ekonomide istikrar ile ilgili sorunlarının giderilmesi ve dış pazarlarda bunların yarattığı olumsuz algının değişmesi gerekiyor. Bu ne kadar çabuk olursa, turizmde de işler o kadar hızlı düzelir” diye konuştu. Bu yıla girerken hedeflerinin yüzde 10 artışı olduğunu hatırlatan Bayındır, hedeflerin aksine dolulukta yüzde 11, ciroda yüzde 16 geriye gittiklerini dile getirerek, “Artık, iyimser hedef ilk 3 çeyrekte olan küçülmenin artmaması. Hedefleri daha gerçekçi olmak adına 2015 sonu öngörüler üzerine inşa ettik” dedi. Öte yandan, Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçi sayısı ağustosta yüzde 2.88 düşüşle 5.13 milyon kişi oldu. l Ekonomi Servisi T MF hızla artan kurumsal borçlanmanın, Türkiye’yi de içeren yükselen piyasa ekonomilerini, gelişmiş ülkelerdeki faiz artışına ve dolardaki yükselişe karşı daha kırılgan hale getirdiği uyarısında bulundu. Uluslararası Para Fonu (IMF), yılda iki kez hazırlanan Küresel Finansal İstikrar Raporu’nun Ekim 2015 sayısına ilişkin analitik bölümleri dün yayımladı. Raporda, emtia fiyatlarındaki değişimler de kurumsal borçlanmayı artıran et I kenlerden biri olarak sıralanırken, bundan en çok petrol ve doğalgaz endüstrisinin etkilendiği kaydedildi. Yükselen piyasa ekonomilerinde kurumsal borç Gayri Safi Yurtiçi Hasıla oranının 20032014 arasında yüzde 25 arttığı belirtilen raporda, Türkiye’ye ilişkin tespitlerde de bulunuldu. Buna göre, Türk şirketlerinin kurumsal borçöz sermayeye oranı, söz konusu dönemde yaklaşık yüzde 23 yükseldi. Bu oran, Türkiye’yi Çin’in ardından kurumsal Borçlar Türkiye’nin riskini artırdı da Bir uyarı IMF’den borçöz sermayeye oranının en hızlı yükseldiği ikinci ülke konumuna getirdi. Çin ve Türkiye’yi, Şili, Brezilya ve Hindistan’ın takip ettiği listenin diğer basamaklarında genelikle Latin ülkeleri yer aldı. IMF, bu noktada, yükselen piyasa ekonomilerinin artan kurumsal borç nedeniyle, önce Fed ve sonrasında İngiltere Merkez Bankası’nın faiz artışından ve bundan kaynaklı kur değişimlerinden daha fazla zarar görebileceğine işaret etti. l Ekonomi Servisi Şekilde, 1993’ten günümüze Avrupa Para Birliği’ne dahil olan ülkelerdeki uzun dönemli (on yıllık) faizlerin görünümü var. Para Birliği 1999’da ilan edildi; Avrupa parası Avro ise 2002’de dolaşıma çıktı. Şekilde görüleceği üzere, 1999 öncesinde ve krizin başladığı tarih olan 2008 sonrasında Yu nanistan başta olmak üzere, Portekiz, İtalya ve İspanya derece derece Avrupa ortalamasından ayrışmakta. Bunlara “piyasaların ‘Makro ekonomik temellerin’ farkında olduğu dönemler” diyelim. 1999 sonrasında ise gerçeklerin örtbas edildiği; finansal spekülasyonun tatlı kazançlarının “artık her şey farklı” inancı ve neoliberal iktisat rahiplerinin “başka alternatif yok” dogmalarıyla harmanlanmış olduğu gözleniyor. Faizler arası farklar ortadan kalkmış; “spread’ler sıfırlanmış”; piyasa oyuncularına göre tek bir Avrupa var (sanki). Oysa, reel ekonomik gerçekler bu savları yadsımakta. Örneğin, 2003 ile 2007 arasında milli gelire oran olarak bütçe açığı Yunanistan’da yüzde 6 (2003) ile yüzde 10.1 (2007) arasında seyretmekte. Portekiz’de bu oran yüzde 5.6’dan başlayarak, 2006’da yüzde 9.2’ye değin yükselmiş; İtalya ise bütçe açığını yüzde 4.5 düzeyinde sürdürmekte. Buna karşılık Almanya’da bütçe açığı yüzde 2’lerde korunabilmiş. Günümüzde çokça kendinden söz ettiren “borç yükü” Yunanistan’da 2003’te milli gelirin yüzde 94’ü, 2007’de ise yüzde 102’si; İtalya’da tüm dönem boyunca yüzde 100’ün üstünde. Her nedense “piyasalar” borç meselesine bugün gösterdikleri hassasiyeti, 19992007 arasında göz ardı etmekle yetinmişler... Bu arada Yunanistan ve Portekiz gibi Avrupa’nın çevre ekonomileri hızla sıcak para akımlarının spekülatif saldırı alanına çekilmiş; bu ülkelerde borca dayalı tüketim patlamasıyla tasarruf oranları çökertilirken, cari işlemler açıkları yüzde 10’un üzerine çıkarılmış (Yunanistan’da 2007’de yüzde 13; Portekiz’de yüzde 11). Bugün borç krizini tetikleyen küresel sıcak para hareketleri, 2000’li yıllar boyunca Avrupa’yı bir spekülasyon ve hayali kazançlar coğrafyası olarak değerlendirmekte, şimdilerde, “temel ekonomik göstergeler – fundamentals” diye yeniden hatırlanan reel gerçekler ise 2008’e değin dogmatik inançlara feda edilmekteydi. Söz konusu temel sorunların aynen günümüzde “tembel Yunanlar çalışkan Almanlar” metaforlarına malzeme edilmekte olduğu gibi... (*) Bu konu, bayram boyunca bizleri Harvard Üniversitesi’nde misafir eden değerli çalışma arkadaşlarım Saime Özçürümez ve Tolga Bölükbaşı ile uzun tartışmalarımız sonucunda şekillendi. Kendilerine teşekkürü borç biliyorum. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle