16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 22 Ağustos 2015 T.C.’nin olağanüstü halleri Ulusal Uzun Metraj’da 15 film yarışacak KULTUR Van Gogh Müzesi’nin büyük işbirliği Hollandalı dünyaca tanınmış ressam Van Gogh’un yapıtlarına ev sahipliği yapan Amsterdam çıkışlı Van Gogh Müzesi, aynı kentin ve ülkenin bir diğer simgesi halini alan Heineken Bira Fabrikası ile üç yıllık sponsorluk anlaşması yapıldığını bildirdi. EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: BETÜL BERİŞE Müze direktörü Axel Rüger, yaptığı açıklamada, “Tıpkı Van Gogh Müzesi gibi kökleri Amsterdam’a uzanmış, ancak dünyaca etkili bir diğer marka ile işbirliğine gitmiş olmanın kendilerine gurur verdiğini” açıkladı. 17 Vahap Avşar’ın ‘Kayıp Gölgeler’ sergisi, bir zamanların ünlü kartpostal şirketi And çatısı altında çekilmiş 50 görüntüyü 12 Eylül döneminden günümüze taşıyor. Avşar, o günlerdeki ‘iç savaş’ kasveti ve paranoyanın bugün şiddetle artmaya başladığını söylüyor Altın Koza’nın finalistleri belli oldu 1 Toplumun hafızasının çabuk silindiğini belirten Avşar, bu koleksiyonla Türkiye’nin 196999 arasındaki döneminin görsel envanterini tutuyor. stanbul’un en hararetli kamusal alanı İstiklal Caddesi’nde yer alan SALT Beyoğlu’nun ‘Forum’ bölümü, şu günlerde kendisini planlı plansız ziyaret eden yerli ve yabancı bireyleri kimi ‘Kayıp Gölgeler’le çarpıştırıyor. Birer beton kaide üzerinde, izleyicilerin de gölgelerini emerek, ‘arkalı önlü’ bir baş döndürücülükle, cam arasında, geçirgen bir büyüsellikle sergilenen bu heykelleşmiş, devasa görseller, Vahap Avşar’ın aynı isimli sergisinin özünü teşkil ediyor. Aynı an içinde taşıdıkları absürdlük, gerçeküstülük ve sosyal gerçekçilik ile dikkat çeken serginin içerdiği bilgi, üzerinden on yıllar geçse bile Türkiye’deki ‘olağanüstü hal’in hiç ortadan kaybolmadığını bize duyumsatıyor. Avşar, bambaşka ‘haberler’ veren dev ekran TV’leri de çağrıştırdığı için büyük bir çekicilik taşıyan sergisine temel olan bu kartpostalları, (tamamen isim benzerliği ile!) Mehmet Ali Birand’ın kurduğu And şirketinin binlerce karelik arşivini keşfedip satın almak yolu ile elde edebilmiş. ‘Buluntu imge’ üzerine çeyrek asırdır çalışan Avşar’la, vaktiyle dışlansa da, bugün farklı anlatılar kazanan İ ‘Buluntu imge’ Umarım; çünkü toplumun hafızası çabu 50 kayıp kareden oluşan sergisini ve buk silinir. Kuşaktan kuşağa geçmesi bugüne yansıttığı ‘bariz’ gölgeleri kozor. Çünkü içine doğmadığın bir toplumnuştuk. Sanatçı, sahip olduğu bu koleksal vaziyeti anlaman zor. Gerçekten şu siyonun, bütünlüğünü yitirmemesi adına kurulacak özel bir müzeye taşınması anki kuşağın yaşayacağı şey de, bizlerin yaşadığı meselelere çok yakın. Bu kadar gerektiğine inanıyor. Türkiye’nin bugünkü durumu, ‘Ka hızlı ve istikrarlı bir biçimde tekrar etmesi çok üzücü. Ama bu kez ‘oyun’ daha yıp Gölgeler’deki bu kartpostallardan da farklı. Daha sert ve can yaçıkma olağanüstü hal karelekıcı olacak gibi görünüyor. rine yeniden yakınlaştı. Bir tesadüf mü bu sizce? ‘And Müzesi’ İlginç bir tesadüf aslında, fakat bir yandan da ‘Zeitgeist’ Nasıl bir oyundan söz edi(zamanın ruhu) diyebiliriz bu yorsun? duruma. Bu Türkiye’de yıllardır Bu, uluslararası bir oyun da pişirilmekte, kaynamakta olan değil. Türkiye’nin bir saplantıbir meseleydi ve bugünlerde sı var: Tek adam saplantısı. BeEVRİM Ğ patladı. Özellikle Doğu’da, bu la, aslında bir kişinin vizyoU T L A fotoğrafların çekildiği sıradaki, nundan çıkan, karizmasıyla, sio günlerin Türkiye’sindeki 12 yasi gücüyle ortaya çıkan bir Eylül öncesi ‘iç savaş’ kasveti, korku ve problem. Öyle bir güç sağlıyor ki lider; şiddet hali ve sıkıyönetimin getirdiği pa artık kendisini kaybediyor. Tüm sistem ranoya, bugün şiddetle artmaya başladı. ve ahlak kurallarının, hatta kendini diBunu İstanbul’da henüz hissetmesek de, nin üzerinde görüp kaybettikten sonra, Doğu’da tamamiyle var; o yüzden korpervasızca saldırmasından çıkıyor bu. kunç bir paralellik söz konusu. Tabii etrafında kurduğu grup ve onların Neredeyse iki kuşak, bu karelerin da kendi başlarına kurduğu maddi ilişki içerdiği tecrübelerden tam anlamıyla ve iktidar biçimleri var. Hem bir kişinin haberdar değil; bilgilendirme ve yüzvizyonu ve onun diktatörlüğe gitmesi, leşme açısından bu serginin ayrı bir hem de etrafındaki topluluğun gücü neişlevi de var diyebilir miyiz? deniyle, milyonlarca insan her ne kadar bağırıp çağırsa da, önümüzde oynanan bir oyun var. Ama bunun dışarıyla elbette bağlantısı var. Bu devletin desteklediği Arap bağlantıları var; IŞID meselesi tabii ki çok korkutucu ve kaygı verici. Bu kadrajlardaki ‘olağanüstülük’ nereden geliyor? Bu koleksiyon Türkiye’nin 19691999 arasındaki döneminin görsel envanterini tutuyor. Bunları siyasi, dini, romantik, şehir, bitki vb. gibi ayırdım. Ben bu birikimi ‘And Müzesi’ diye niteliyorum. Tesadüfen bunların 1970 sonu, 1980 başlarına ait olduğunu gördüm. Ardından bunların tasnif ettiğim hiçbir zarf ile uyuşmadığını gördüm. Hiçbiri kullanılmamış, basılmamış. Fazla gerçeküstü ya da aşırı gerçekçi veya ‘çok artistik’ kaçmış. ‘Halkın anlayamayacağı’ zannedilmiş olan kareler bunlar. O sıralarda işler çok iyi gittiği için, kartpostal şirketi de bunlara ilgi göstermemiş. Birtakım kareler 510 bin basılsa da, çoğu yüz binlerce satmış. İşte ben de o dönemin gerçekliğini yansıtan, korku, kuşku ve paranoya duygusu içeren bu ilginç anlarla alakalı oldum. Bilgi: saltonline.org Daha önce basılmamış 4 20 Eylül tarihleri arasında yapılacak 22. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nin Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması finalistleri belli oldu. 15 filmin seçildiği yarışmanın finalistleri şöyle: “Abluka’’ (Emin Alper), “Anayurdu’’ (Senem Tüzen), “Çalsın Sazlar’’ (Nesli Çölgeçen), “Dolanma’’ (Tunç Davut), “Eksik’’ (Barış Atay), “Gece’’ (Erden Kıral), “Kar Korsanları’’ (Faruk Hacıhafızoğlu), “Kasap Havası’’ (Çiğdem Sezgin), “Misafir’’ (Mehmet Eryılmaz) “Nefesim Kesilene Kadar’’ (Emine Emel Balcı), “Saklı’’ (Selim Evci), “Sarmaşık’’ (Tolga Karaçelik), “Toz Bezi’’ (Ahu Öztürk),”Yarım’’ (Çağıl Nurhak Aydoğdu Kılıç), “Yemekteydik ve Karar Verdim’’ (Görkem Yeltan). Yarışmanın kazanan isimleri 19 Eylül’deki ödül töreninde açıklanacak. l Kültür Servisi ‘İnteraktif Sanat Tarihi Tüneli’ Bu yılki Art Internatıonal’da Ülker Çocuk Sanat Atölyesi açılacak. lker Kurumsal İletişim Genel Müdürü Bahar Erbengi, sanata ve sanatçıya verdiği desteklerle ilgili olarak bir toplantı gerçekleştirdi. Erbengi, 2011 yılından beri düzenlenen Ülker Çocuk Sanat Atölyesi’nin bugüne kadar 13 bin çocuğu sanatla buluşturduğunu belirterek atölyenin 56 Eylül’de İstanbul’da açılacak olan Çağdaş Sanat Fuarı Art Internatıonal’da geniş bir alanda açılacağını söyledi. Çocukların küçük yaştan itibaren sanatla iç içe olmasına katkıda bulunma hedefiyle yola çıktıklarını vurgulayan Erbengi, şöyle devam etti: Çocuklar bu atölyede sanatın tarihsel gelişimini, 11 istasyonu olan İnteraktif Sanat Tarihi Tüneli’ni gezerek ve deneyimleyerek öğrenecek. Çocuklara, mağara resimlerinden günümüz çağdaş sanatına kadar eğlenceli bir eğitim içeriği sunulacak. Alan tasarımlarında ve alanda kullanılan illüstrasyonlarda, genç illüstratör Erhan Cihangiroğlu imzası var. Atölyede, düşünce haritası odası, serbest boyama, kolaj ve duvar boyama gibi çalışmalara ek olarak ‘spin painting’ deneyimine yer veriliyor. l Kültür Servisi Önce ekmek sonra ahlak! alzburg festivalinde müzik hep ön plandadır, tiyatro biraz üvey evlat... Ancak bu yılki festivalde öyle bir olay vardı ki, karşıt düşünceler, olumlu olumsuz eleştirilerle kendinden çok söz ettirdi. Oyunun adı: “Mackie Messer” Altbaşlığı “Salzburg’lu Üç Kuruşluk Opera.” Açılımı: “Bir Salzburg Denemesi”... Bakmayın böyle üç açıklamalı adı olduğuna. Bildiğimiz Bertolt Brecht Kurt Weill ikilisinin “Üç Kuruşluk Opera”sından söz ediyorum. Ama şu farkla ki, festival yönetimi, Kurt Weill’in müziğinin yeni bir orkestrasyonunu ısmarlamış. İngiliz besteci Martin Lowe, ünlü Broadway müzikallerinin (Mamma Mia, Cats, Les Miserables) aranjmanlarını yapmış bol ödüllü bir müzisyen. Kurt Weill’in müziğini yeniden büyük orkestra için düzenlemiş. Kurt Weill Vakfı, bir kerelik bu işleme izin vermiş ve isim değişikliğini şart koşmuş. Neredeyse 90 yıldır gösterildiği her yerde büyük ilgi çeken Brecht Weill ikilisinin müzikli oyunu, kapitalist düzenin müthiş bir eleştirisi, eşsiz bir parodisidir. “Mülkiyet” “Sermaye” “Karapara” “Emek” – “Suç” “Ahlak” –“Hırsızlık” üzerine eğlenceli bir derstir. Kapitalist dünya ile yeraltı suç dünyası arasında paralellik kurar. Elbet sözünü ettiğim eleştiri ve parodi dozu, prodüksiyondan prodüksiyona değişir. İngiliz yönetmen Julian Crouch ve Salzburg Festival direktörü SvenEric Bechtolf’un birlikte sahneye koydukları oyunda, eleştiri daha aza indirgenmiş, eğlencelik fasıl yüceltilmişti. Bu biraz da tutucu festival izleyicisini korkutmamak için olabilir. Belki de sahne koşul Salzburg Festivali 2 Ü S Kapitalist düzenin parodisi Salzburg’da alkışlanan oyunun adı: “Mackie Messer” Altbaşlığı “Salzburg’lu Üç Kuruşluk Opera.” Açılımı: “Bir Salzburg Denemesi” (Fotoğraf: Ruth Walz / Salzburg Festivali) larından olabilir. Konser ve operalar için kullanılan dev sahnenin eni 40 metre! Burası eski binicilik okulu, arka fonda, üç kat yükselen sayısız kemeri var. Oyun boyunca o kemerlerdeki “pencerelerde” gölge oyunlarına, videolara, filmlere, (köpek balıklarının, küçük balıkları kovalaması, vb.) emekçilerin portrelerine, emeksermaye ilişkilerine yer veriliyor... Sahnede tarihi yoksul Londra sokakları fotoğraf ve maketlerle kuruluyor, parçalanıyor... Göze oyun oynayan perspektifler... Merdivenlerle kurulan hapishane... Genelevin karakola dönüşmesi... En ilginç sahnelerden biri genelevdeki kadınların iç çamaşırlarıyla bir yandan ütü masalarıyla tango yaparken bir yandan da söyledikleri “Pezevengin Türküsü” sahnesiydi... Yeraltı dünyasının dilencileri, gangsterleri, polisleri birbirlerini kollar ya da kovalarken, sahnede kuklalar, dev heykeller ölümcül bir dans sergiliyordu. (koreografi: Ann Yee.) Müzik, neyse ki Kurt Weill melodilerine sıkı sıkıya sadık kalmıştı. Onunkiler daha caz havasındaydı. Bunlar daha müzikal, operet havasında... Genç, yetenekli ve dinamik bir ekip... Operaya yatkın sesler... Polly (Sojia Beisswenger) biraz Barby bebeklere benziyordu. Jenny’nin ise (Sona Macdonald) ayakları daha çok yere basıyordu. Bu yeni versiyon oyuna adını veren Mackie Messer Sustalı Mack rolünde Micheal Rotschopf ise oyunculuğundan çok yakışıklılığıyla dikkati çekiyordu. (Gel de Genco Erkal, Zeliha Berksoy ve Tülay Günal’ı arama!) Evet izlerken çok eğlendik. Ama oyunu izleyenlerin kaçı şu sözlerin anlamını idrak etti doğrusu pek emin değilim: “Aç karnına suçlanmak hiç çekilmez / Önce doyur beni ondan sonra söyle / Sende şehvet, bizde edep nedense / Şimdi bizi iyice dinle bak: / Önce ekmek gelir, ardından ahlak. / Artık vermek gerek, unutmayın sakın, / Tüm nimetlerden, payını yoksulların!” Hani yoksulların payı? C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle