16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 12 Ağustos 2015 yorum TASARIM: ZARİFE SELÇUK 18 oman gibi bir ülkede yaşıyoruz. Kimileri romanın kahramanı, kimileri yazarı. Hatta interaktif bir roman Türkiye. Bazen okurlar romana giriyor, kahraman oluyorlar. Bazen kahramanlar, romanın devamını yazıyorlar. Romanımız pek sürükleyici, elden dilden düşmüyor. Üstelik sonu yok. Her an, her gün yeni bir bölüm ekleniyor. Zaten ne kahraman, ne okur, ne de yazarların romanın nasıl biteceğine, içinden çıkılmaz hale gelen düğüm yumağının nasıl çözüleceğine ilişkin bir fikri var. Romanımızda hezeyan ve heyecanlar had safhada, ancak türü belli değil. Bir bakıyorsunuz en adisinden pornografi, bir bakıyorsunuz polisiye. Zaman zaman edebileştiği de oluyor, ama değişmeyen temel öğeleri, içerdiği şiddet ve bilimkurgunun sınırlarını zorlayan dehşet kahramanları. Yani Stephen King otursa ve de yeni romanı için yeni kişilikler icat etse, bizim kahramanlar kadar akıldışısını zor bulur. Zaten böyle bir romanı yazıp yaşayan toplum gibi bir insan nüfusunu, düşleyemez bile. Hayal gücü yetmez adamcağızın. Nasıl düşünebilir ki zavallı King, işsiz güçsüz bir adamın üç çocuk yapacağını, üçüncüsünün de kız olacağını öğrenince, fındık kadar beynini, cehaletini, yoksulluğunu ve barbarlığını miras bırakacağı bir oğlan doğurmadı diye karısını dövüp karnındaki çocuğu öldüreceğini? Hangi kültür birikimiyle hayal edebilir ki dehşet romanları yazarı Stephen King; istemediği adamla evlendirilip kaçan genç kızın ağabeyleri tarafından rah R “Şiddetle kazan ılan za mına gelir. Çü fer, yenilgi anlankü geçicidir.” MAHATMA GA NDHİ ci duyguların seyirci bilincindeki erdemleri çağrıştırıp “kötüyü göstererek kötülükten arınma” etkisi diye açıkladığı katharsis; daha sonra Breuer ve Freud tarafından psikanaliz yöntemi olarak kullanıldı. Örneğin Anthony Burgess’in romanı ve Stanley Kubrick’in unutulmaz filmi Otomatik Portakal’da, belki anımsarsınız, baş kahramanın şiddet tutkusu kendisine gündüz gece şiddet sahneleri içeren filmler gösterilerek tedavi edilir. Katharsis üzerine kafa yoran Aristoteles dahil, hiçbir bilim adamı, zararlı tutkuların göz önüne serilişinin neden bu eğilimlerden arınmayı sağladığını, bugüne değin açıklayamadı. Türkiye’nin 24 saatlik gündeminde ve her gün yinelenen cinayet, intihar, terör ve şiddet olaylarına bakarak, bizim de sürekli bir katharsis tedavisi altında olduğumuz söylenebilir. Ancak değişik bir toplum olduğumuz şuradan belli ki, bunca şiddet seansına rağmen hiçbir iyileşme, normalleşme belirtisi yok. Hayatımızın romanındaki katharsis dozu her geçen gün artıyor, ters tepeceğine daha çok dehşet ve terör sayfaları yazıyoruz. Yoksa şerbetli miyiz bu aşıya?* * Bu yazıyı 1999’da yazdım, sevgili okurlar. Değişen bir şey var mı? Devamını merak ediyorsanız, bir sonraki yazıya… ikret Abi, ağabeylerin abisi yakışır mıydı sana bizlerini yalnız bırakıp gitmek? Şimdi bu sözlerimi duysan, “Hayat böyle Işıl” der bir kahkaha basardın. Şimdi sen ışıklı bir yoldasın ve ben seninle konuşur gibi bu satırları yazıyorum. İnsanların yazmaya çizmeye, tiyatroya, resme, müziğe vurgun olmalarının en büyük nedeni bana göre, başka insanların hayatlarına değme ve onları değiştirme isteğidir. Sen bu işin piriydin. Gencecik bir üniversite öğrencisiyken, Güneydoğu röportajlarını okumuş, Zap’ın azgın sularında cengâverce ilerlediğine tanık olmuş ve her zamanki inadınla karaya ayak bastığını görmüştüm. Öyle mi, hemen Cumhuriyet gazetesine gidip, “Ben Güneydoğu’ya gidip röportaj yapmak istiyorum” diye açıkça gönül koymuştum. Gazete yöneticileri “Madem bu kadar ısrarlısın git bakalım” demişlerdi. O yolculuk sırasında ilk kez mayında bacaklarını, bedenlerinin yarısını toprakta bırakan insanlarla tanıştım. Mardin Kızıltepe’de taksicilere “Beni Ahmet Türk’ün Kasrı Kanco’suna götürür müsünüz?” dediğimde, onların yüzündeki şaşkınlığı hiç unutmadım. Beni götürüp dönüş için de bir güzel beklediler. Yollarda çocuklar bana “Hey turist!” diye sesleniyorlardı ben dönüp Türkçe konuşunca da acayip gülüyorlardı ve gene “hey turist” diye seslenmeye devam ediyorlardı. Bu yolculukta bana hep senin o muhteşem inadın ve cesaretin eşlik etmişti. Sonra dediler ki, “Fikret Otyam, büyük kentleri terk edip Gazipaşa’ya yerleşmiş. Kendine yepyeni bir hayat kurmuş.” Bu o zamanlar çok az kişinin yapabileceğini bir değişimdi. Can Yücel’in dediği gibi Fikret Abi sen “Ne kadar az yalan söylersek o kadar iyi” diyenlerdendin. Yeni hayat yoldaşın Filiz’le birlikte yeni bir hayat kurmuştun. Ve en sevdiğin iş resme dönmüştün. Senin gibi bir fotoğraf ve yazı ustasının resimde neler yapacağını merak etmiştim. Sonra o rengârenk giysili ama yüzlerinde hep bir hüzün olan kadınlar geldi. Dağları mekân tutmuş keçiler geldi ve tabii benim en sevdiğim şahmeranlar geldi. Cesaret pirimsin ya, ben de hemen resme başladım. Camaltı resmine. Çok parasız zamanlarımda bu becerimle epey para kazandım. Teşekkür ederim Pirim! Tamam tamam anlatacağım, bana nasıl kızdığını, şekerini nasıl yerinden oynattığımızı anlatacağım. Yıl 1999. O yıl Abdullah Öcalan tutuklanmış ve biz onu yargılayan hâkimin doğduğu Adıyamın’ın Mut köyündeyiz. Köyde bir şenlik var, yok yok. Tiyatrocular, sinemacılar, yazarlar, fotoğrafçılar ve tabii ev sahibi Fikret Otyam. Hâkim de orada. Ve dağlar taşlar onu koruyan özel harekât ordusuyla çevrili. İşte bu zamanda benim aklıma milleti toplayıp Harran’a gitmek düşüyor. Taliplisi çok, ülkesine yeni dönmüş bir Alamancının minibüsüne doluyoruz. Doğru Harran, ama yolda bölgeyi iyi bilen bir arkadaşımız, “Şuralarda buralarda bir Sin (ay ) tapınağı olacak” diyor adı: “Sumatra.” Başlıyoruz onu aramaya ama tek bir levha göremiyoruz. Saatler sonra bir mezranın sahibi çok yakışıklı bir adam bizi Sumatra’ya götürüyor. Ama hava kararmış ve ay çıkmış. Sanırım tapınağın tepesinde grubu ay çarpıyor. Ve biz kimselere haber vermeye gerek görmeden çok tehlikeli Fırat Nehri’ne giriyoruz, yollarda yüzü siyah boyalı özel harekâtle karışlaşıp, açıkça korkuyoruz. Neyse gece yarısını oldukça geçe Mut’a varıyoruz. Bir de ne görelim, Fikret Abi ayakta ve bizi bekliyor. Dehşet öfkeli. “Siz canınıza mı susadınız!” diye bizi karşılıyor. Biz de yaramazlık yapmış okul çocukları gibi özür diliyoruz. Hatırladın mı Fikret Abi, “Neyse sağ salim geldiniz ya” demiştin, “havuzdan soğuk bir karpuz getirin de yiyeyim.” Fikret Abi seni anımsadığımda hep cesaretin geliyor aklıma, bir de neşen. O doğum gününü anımsadın mı, hani köye bir Atatürk heykeli bağışladığın o doğum gününü. Ben seni hep o günkü mutlu Fikret Otyam, dürüst Fikret Otyam, türkülere ve keçilere vurgun Fikret Otyam ve kadınları çok seven Fikret Otyam olarak anımsayacağım. Sevgiler. Keçilerin bize emanet. 12 AĞUSTOS 2015 SAYI: 32816 Cesaret pirim: Fikret Otyam Roman gibi… mine şişe sokulup memeleri kesilerek infaz edileceğini? Bozuştuğu yavuklusuna polis zoruyla kavuşmak için Boğaz Köprüsü’ne çıkıp, “Onu getirmezseniz kendimi atarım ha!” şantajıyla sorununu çözüm! M OLSUN leyen akıllıları; azarcı ES’E SELA NT A V R E C öğretmenine ders olsun diye intihar eden biçare çocukları, kocasına kızıp bebesini boğan anaları, sanıklara işkence yaparak orgazm olan polisleri, hırsızları baş tacı edip kanlı katillerden kahraman yaratan bir halkın varlığını hangi mantıklı insanın düş gücü üretebilir ki? Psikanaliz literatürüne Yunan tragedyalarından girmiş bir deyim var: Katharsis. Aristoteles’in tiyatroda yoğunlaşan dehşet [email protected] F KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK Köşemen En çok ziyaret edilen müzeler ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar “Elmanın yarısı sen, yarısı ben, Saadet bir çimendir, bastığın yerde biter, Yalnızlık gittiğin yoldan gelir...” Fizik öğretmeni Âliye Biray ile matematik öğretmeni Muhsin Biray’ın kızı; Güneş, Tuna, Suna, Bora Biray’ın ablası; Cavlı Çulfaz’ın can yoldaşı, Ferhat’ın annesi, İlerici Kadınlar Derneği (İKD) Fatih Şubesi üyesi (19761980), Çekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezi (ÇNAEM) uzmanı (19761978), TKP’nin Sesi ve Bizim Radyo yazarı, spikeri (19821988), metalurji mühendisi (Imperial College) Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Haber Koordinatörleri Murat Sabuncu Ayşe Yıldırım Başlangıç Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu l Haber l Ekonomi: Reklam Genel Müdürü Özlem Ayden Şalt Reklam Genel Müd. Yrd. Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni Onur Tunalı Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Ceyda Karan Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Grafik: Ahmet Sungur l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Ahmet Rasim İzmir Temsilcisi: Serdar Kızık Halit Ziya Sok. No: 14 Çankaya 06550 Ankara Bulvarı 1352 S. 2/3 İzmir Tel: (0232) 441 12 20 Tel: (0312) 442 30 50 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Cüneyt Arcayürek, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Mustafa Balbay, Hakan Kara. Mali İşler Müdürü: Bülent Yener l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Cumhuriyet Caddesi Beşler Apartmanı No: 44 Kat:3 Daire:4 34367 Elmadağ/İstanbul Tel: (0212) 251 98 74 75 81 82 Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: YAYSAT Doğan Medya Tesisleri Hoşdere 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. Yıldız Biray Çulfaz (28 Haziran 1949 5 Ağustos 2015) Hayata gözlerini yumdu. Ölümlü bedeni (nâşı) 13 Ağustos Perşembe günü İstanbul Ataşehir Mimar Sinan Camii’nde öğle namazından sonra Küçükyalı Mezarlığı’nda toprağa verilecek, ama, kuşku yok, ömrünü adadığı hakkaniyetli bir yaşam ülküsü “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” bu güzelim ülkede de, gün gelecek, elbette “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşanacaktır. Sevenlerinin ömrü ondan uzun olsun. stanbul bir süredir yabancı turist rekorları kırıyor. MasterCard’ın yayımladığı “Hedef Şehirler Endeksi 2015” raporuna göre dünyanın en çok ziyaret edilen 10 şehrinden biri de İstanbul. 2015’te İstanbul’u 12 milyon 560 bin turistin ziyaret etmesi bekleniyor. Tabii estirilen savaş rüzgârlarından, terör saldırılarından sonra bu rakam nasıl gerçekleşecek bilinmez. Rapora göre Londra, Bangkok, Paris ve Dubai’den sonra İstanbul beşinci sırada ve New York, Hong Kong, Seul, Singapur ve Kuala Lumpur gerisinde kalmış. 2014’te İstanbul’a gelen 11 milyon turistin 3 milyon 574 bini Ayasofya Müzesi’ni ziyaret etmiş. Topkapı Sarayı’nın da 3 milyon 553 bin ziyaretçisi olmuş. Konya Mevlana Müzesi 2 milyon, Antalya Demre Müzesi 531 bin, İstanbul Arkeoloji Müzesi, 449 bin ziyaretçi ile onları izliyor (bkz. kulturvarliklari.gov.tr/TR,43336/muzeistatistikleri.html). İlk iki müze ile diğerleri arasındaki ziyaretçi sayısı farkı dikkati çekici. Ayasofya ve Topkapı Müzeleri’nin hemen yanında olan Arkeoloji Müzesi’nin ziyaretçi sayısının azlığı tanıtım eksikliği olduğunu düşündürüyor. Zira Arkeoloji Müzesi koleksiyonuyla bence Türkiye’nin en iyi müzelerinden biri. Bir müzeyi 3.5 milyon kişinin ziyaret etmesi dünya çapında da büyük bir rakam. Dünyanın en çok ziyaret edilen müzelerinin listesine baktığımızda haklı olduğumuzu görüyoruz. Birinci sırada 9.3 milyon ziyaretçi ile Louvre Müzesi var. İkinci 7.5 milyon ziyaretçi ile Beijing’deki Çin Ulusal Müzesi, üçüncü 7.3 milyon ziyaretçi ile Washington’daki Ulusal Doğal Tarih Müzesi, dördüncü 6.7 milyon ziyaretçi ile British Museum, beşinci de 6.7 milyon ziyaretçi ile yine Washington’daki Ulusal Hava ve Uzay Müzesi. Bu listeye göre Ayasofya ve Topkapı müzelerinin 16. sıradaki 3.7 milyon ziyaretçili Paris Modern Sanatlar Müzesi’nden sonra 17. sıradaki 3.5 milyon ziyaretçili Kore Ulusal Müzesi’nden önce yer alması gerek. Ama 25 müzenin yer aldığı listede Ayasofya ve Topkapı yok. 25. sırada 2.5 milyon ziyaretçi ile Amsterdam’daki Rijksmuseum olduğuna göre Mevlana Müzesi’nin de ilk otuza girebileceğini öngörebiliriz. Müze ziyaretçi sayıları Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün internet sitesinde yayımlanıyor. Genel Müdür Abdullah Kocapınar da Milletlerarası Müzeler Konseyi ICOM’un Türkiye Milli Komitesi Başkanı. Müzelerimizin ziyaretçi sayılarının ICOM tarafından bilinmesi gerekiyor mu, bilemiyorum. Ama bu istatistikleri tutan ve listeleri yayımlayan birilerinin olduğu gerçek. Yoksa hemen her yıl başta seyahat dergileri ve internet siteleri olmak üzere birçok yayında en çok ziyaret edilen müzeler listeleri yer almaz. Britanya, Fransa gibi ülkeler kendi müzelerinin başarısını devlet kurumlarının sitelerinden övünçle duyurmuşlar. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın internet sitelerinde de böyle bir duyuruya rastlamadım. En çok ziyaret edilen yerlere ilişkin listelerin turistlerin seyahat kararlarını etkilediği biliniyor. İstanbul’un en çok ziyaret edilen beşinci şehir olması kuşkusuz henüz gelmemiş turistlerin bu şehri merak etmesine neden olacaktır. Aynı şekilde Ayasofya ve Topkapı müzelerinin dünyanın en çok ziyaret edilen müzeleri olduğunun bilinmesi de iyi bir tanıtımdır. Yeter ki duyurulsun. Değerli okurlarım, izninizle tatile çıkıyorum. İki hafta sonra bu köşede buluşmak üzere... Deniz Kavukçuoğlu İ İstanbul Ankara İzmir İmsak 04.23 04.12 04.41 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06.03 13.16 17.05 05.50 13.01 16.48 06.16 13.23 17.09 Akşam 20.17 20.00 20.19 Yatsı 21.49 21.29 21.46 C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle