28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Çarşamba 12 Ağustos 2015 Ege’nin ‘arı’ kalemi sustu ‘Genç’ komşum, kemancı Alim Almat, nice karabasandan müzisyenliği sayesinde kurtulmuş KULTUR EDİTÖR: CEREN ÇIPLAK TASARIM: BETÜL BERİŞE En katıksız haliyle duygu ve duyarlılık Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı (EKAV), 14. İstanbul Bienal’ine paralel olarak ALACA Leyla Alaton Koleksiyonu’ndan seçilmiş eserlere ev sahipliği yapacak. Deniz Artun küratörlüğündeki seçme eserler Ekavart Gallery’de 1 Eylül – 3 Ekim tarihleri arasında görülebilir. ALACA Claudia Segura, koleksiyon için şunları kaydediyor: “Seçki, aslında insan olma durumuna, kaygılara ve arzulara ilişkin keskin meseleleri uyandırır. En katıksız haliyle duygu ve duyarlılık, renge bürünüp, bu seçkinin arka planında, tıpkı bir nakarat gibi kendini tekrar eder.” 17 ‘Iyi ki kemanım varmış’ azın gece yarılarına dek bitişik bloktaki balkondan davudî bir ses yükselir: Genellikle Brahms’ın senfonilerinden, Mozart’ın keman konçertolarından bölümleri mırıldanır. Gün içinde onun penceresinden de sürekli klasik müzik duyarız. Bu ilginç komşum sıradan bir müziksever değil, 98 yaşındaki kemancı Alim Almat. İstanbul’da müziğin tarihine imzasını atmış; Cemal Reşit Rey’in ilk yaylı sazlar orkestrasından İstanbul Devlet Senfoni’ye kadar, Semih Argeşo’nun “7 Keman”ında, Hamit Alacalıoğlu’nun Oda Orkestrası’nda yer almış. 1950’den başlayarak emekli olana dek İstanbul Şehir Orkestrası ve İDSO’da ikinci kemanların başındaymış. Yaşamöyküsü filme çekilse, soluğumuzu tutarak izleriz. “1917’de Kazakistan’ın Aktobe ilinde doğdum. Üç yaşımda babam öldü. Biz üç kardeşi annem büyüttü. Taşkent’te müzik eğitimi aldım.1939’da AlmaAta müzik okulunun keman bölümünden mezun olunca askere çağrıldım. Tek varlığım kemanımdı. Ama onu da Almanlar elimden aldılar.” Bundan sonra inanılmaz serü Tarık Dursun K. ok yönlü yazar, senarist ve yönetmen Tarık Dursun K. (tam adıyla Tarık Dursun Kakınç, 84), tedavi gördüğü Alsancak Devlet Hastanesi’nde dün akciğer yetmezliği nedeniyle hayata veda etti. Tarık Dursun K. 1949’da İzmir Anadolu gazetesinde sinema eleştirileri yazmaya başladı. Ardından Yeni Gün, Ankara Ulus, Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde gündelik yazılar, Pazar Postası ve Akis Ç Edebiyatımızın 84 yaşındaki çok yönlü kalemi Tarık Dursun K. dün hayata veda etti. dergilerinde ise sinema eleştirileri yazdı. Ali Gevgilili ile Yeni Sinema dergisini çıkardı. Senaryo yazarlığı ve rejisörlük yaptı. 1969’da Kurul Kitabevi’ni açtı, Milliyet’te kitap tanıtım yazıları yazdı. 1973 yılında Günümüzde Kitaplar adlı bir dergi çıkardı. 1975’te, Koza Yayınları’nın kurucuları arasında yer aldı. Yazarın aldığı ödüllerden bazıları ise şöyleydi: 1985 Sait Faik Hikâye Armağanı (Ona Sevdiğimi Söyle), 1987 Türkiye İş Bankası Büyük Edebiyat Ödülü (Ömrüm Ömrüm), 1991 Yunus Nadi Roman Armağanı (Ağaçlar Gibi Ayakta), 2006 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü (Hepsi Hikâye). l Kültür Servisi Müdür kendi kendine teşekkür etti! Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müstifa krizleriyle çalkalanan Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda (AÜDK) “teşekkür komedisi” yaşanıyor. Prof. Çetin Aydar’ın görev süresinin dolacağı 11 Nisan’dan bir gün önce istifasını vermesinin ardından göreve getirilen vekili Prof. Hasan Yener, konservatuvarın mezuniyet töreni kapsamında sahneye taşıdığı eser nedeniyle “kendisine” teşekkür yazısı yazdı. Yener’in “kendisi” için yazdığı bu teşekkür yazısı AÜDK’de “Ne güzel, müdürümüz kendi kendisini tebrik ediyor” yorumlarına neden oldu. dür Vekili Prof. Yener, mezuniyet törenindeki eser nedeniyle “kendisine” teşekkür yazısı yazdı İ Y Alim Almat, 1943’te Almanlara yakalanınca, “Ben asker değilim, kemancıyım” dediğini duyan bir albay, meğer piyano çalarmış, ona bir keman bulmuş. Birlikte müzik yapmaya başlamışlar. Onu Berlin Devlet Müzik Akademisi’ne yerleştirmiş. veni başlıyor: Yük vagonlarında meçhul yönlere yolculuklar, tifüs gibi ölümcül hastalıklar, bombardımanlar altında, esir kamplarında açlık... Öte yanda nice karabasandan da müzisyenliği sayesinde kurtulmuş. Örneğin,1943’te Almanlara yakalanınca, “Ben asker değilim, kemancıyım” dediğini duyan bir albay meğer piyano çalarmış, ona bir keman bulmuş birlikte müzik yapmaya başlamışlar, onu Berlin’de Devlet Müzik Akademisi’ne yerleştirmiş, “Vatansız” pasaportuyla 150 Mark maaş bağlatmış. Bir yıl sonra Berlin’deki bombardımandan kaçıp, Viyana’da Devlet Müzik Akademisi’ne hademelerin yanında bir odaya sığınmış. Bir süre orada eğitim görmüş ama Rusların korkusuyla 1945’te yine Almanya’ya kaçmış, Baden Baden’da Güneybatı Alman Radyosu Senfoni Orkestrası’nın 1. kemanlarına katılmış. Burada zamanın en ünlü şeflerinin yönetiminde çalmış, çağın en büyük solistlerine eşlik etmiş. Örneğin efsane şef Celebidache’yi anlatıyor: “Önce jimnastik dersi gibi eğitirdi orkestrayı, sonra ifadeye güç katardı”. Lessing’i de önce orada tanımış, yıllar sonra tekrar Türkiye’de onunla çalmış. “İyi şef her bestecinin üslubunu bilir”, diyor. Savaş bitince Paris’e gitmiş. Kazakistan Cumhurbaşkanı’nın hanımı onu evine almış, Paris Konservatuvarı’nda okutmuş. 1950’de İstanbul’a gelmiş. Paris Türk Büyükelçisinin yazdığı mektupla Cemal Reşit Rey’e başvurmuş. Hemen orkestranın 2. kemanlarının birinci rahlesinde kendisine yer verilmiş. Lale Oraloğlu’nun kardeşi İdil Hanımla evlenmiş, oğlu Töre’den iki torunu olmuş. Şimdi komşum Alim Almat’ı yaşam boyu ölümlerden kurtaran müziğine nasıl sarıldığını gözlemliyorum. Hâlâ genç solistleri izliyor, Vengerov’a hayran. Dün gece de Çaykovski’nin Yevgeni Onyegin operasından bir arya söylüyordu... Yener’in adı kamuoyunda ilk “AÜDK’deki istifalarla” gündeme gelmişti. Prof. Çetin Aydar’ın 11 Nisan’da görev süresi dolmuş, ancak Aydar, görev süresinin dolmasına bir gün kala, Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş’le yaşanan “yönetim krizi” nedeniyle görevinden istifa etmişti. Aydar’ın yeTartışılıyor rine de Prof. Hasan YeAÜDK’nin müdürü ner vekâleten konserProf. Hasan Yener’in vatuvar müdürü ola“teşekkür yazısı” uySELDA rak atanmıştı. Yener’in gulaması, konservatuGÜNEYSU atanmasının ardından varda tartışmalara neda konservatuvarda suden oldu. Yener, konservatular durulmamış, atamaya varın 20142015 Öğretim Yılı tepki gösteren ve dışarıdan Mezuniyet Töreni’nde sahneye taşıdığı “Candide Operetin konservatuvarda ders veren den Sahneler” isimli eser için öğretim görevlisi sanatçılar, bir bir görevlerinden istifa “kendisine teşekkür etti.” etmişlerdi. Yener, konservatuvar müdürü olarak kendisi için yazAyrılanlar olmuştu dığı yazıda, “Sayın Prof. Dr. İlk istifalar, aynı zamanda Hasan Yener, yönetmenliğini üstlendiğiniz ‘Candide Ope Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçıları olan Arda Aktar, retinden Sahneler’ isimli eseÜnüşan Kuloğlu, Engin Günri 20142015 Eğitim Öğretim gördü ile Prof. Toros Can’dan Yılı Mezuniyet Töreni kapsagelmiş daha sonra da Erden mında sahneleyerek, yapmış Bilgen (trompet), Cem Akçoolduğunuz çalışma sağladığıra (korno), Doç. Gökhan Aynız katkılardan dolayı teşekkür ederim. Saygılarımla Prof. bulus (piyano), Gültekin Ulutaş (klarnet), Özgür UluçıDr. Hasan Yener” ifadelerinar (kontrabas), Selçuk Akyol ne yer verdi. Yener’in bu ya(obua) istifasını konservatuzısı konservatuvarda, “Ne güzel, müdürümüz kendi kendi varın yönetimine sunmuştu. l Ankara/Cumhuriyet sini tebrik ediyor, kendisine teşekkür ediyor” yorumlarına neden oldu. Benimle plak dinler misin? Bülent Ortaçgil’in 1974’te doldurduğu ilk uzunçaları ‘Benimle Oynar mısın?’, 41 yıl sonra yeniden müzikseverlere sunuldu. Albümde müzik yazarımız Murat Beşer’in değerlendirmesi dikkat çekiyor ülent Ortaçgil’in ilk albümü “Benimle Oynar mısın”, 41 yıl sonra Rainbow45 Records etiketiyle yeniden plak olarak müzikseverlerle buluştu. Kendini daha önce iki ayrı 45’lik ile haber veren bu ‘kült’ albüm açılır kapaklı, 180 gr. ağırlığı ve yüksek ses kalitesinde, ayrıca kapak içinde yer alan özel ekiyle birlikte yenilenmiş tasarımıyla, haftaya yeniden plakseverlere sunuluyor. Albümde ayrıca, sanatçı onuruna çeşitli metinler de kaleme alınmış. Bu yazılarda, Ali Kocatepe, Mustafa Kaynakçı, Orhan Kahyaoğlu, Burak Eldem, Kanat Atkaya, Fuat Güner, Teoman, Ergün Arsal ve Ahmet Güvenç ile gazetemiz yazarı Murat Beşer imzalı metinler öne çıkıyor. Biz de bu vesile ile Murat Beşer’in “Soru Bülent Ortaçgil olsun... “ başlığıyla ‘Benimle Oynar mısın?’ albümü üzerine yazdığı metni okurlarımızla paylaşıyoruz: Soru Bülent Ortaçgil olsun... Şüpheniz olmasın, yanıtların yüzde sekseni “Benimle Oynar mısın” olacaktır... Bir kuşak için “iyi müzik” dendiğinde akla gelen ilk albüm bu; anahtar sözcüklerle yapılan yarışmalarda karşınıza çıkan sorunun yegâne yanıtı. Artık “Benimle Oynar mısın” Ortaçgil ile, Ortaçgil de “Benimle Oynar mısın” ile bir bütünün ayrılmaz iki parçası; her ne kadar bu sanatçı B Hafta sonu raflarda olması beklenen albüm, Rainbow45 etiketiyle ve bir ‘koleksiyon’ anlayışıyla yeniden plakseverlere sunuluyor. ların hoşlanmadığı bir tarif olsa da. Kaldı ki, bu tespit teselli babından sonraki Ortaçgil albümlerinin değerinden hiçbir şey eksiltmez. HHH Zamanın ötesinde bir albüm “Benimle Oynar mısın”. Zira seksenli yılların restorasyon kültüründeki yükselişi ünlem işareti ile karşılansa da, Ortaçgil’in bu anafora kapıldığını iddia etmek haksızlık. Evet, hiçbir zaman anaakıma kapılmadı Ortaçgil. Camus, Kafka, Sartre, Dostoyevski bahçesinde geçen yirmili yaşlarında bile hippilik taslamadı; slogan atmadı, devrimci şiirler okumadı. Ne de olsa briç seviyordu, oynuyordu... Bireydi, bireyseldi; ergenlik yıllarında yazdığı şarkılar, zamanından evvel olgunlaşmıştı. Dolayısıyla “Benimle Oynar mısın” kısa, nahif ve şahsi şarkılarla doluydu. HHH Bir çocuğun saflığını, masumiyetini ve sevecenliğini anlatmakta kusursuz bir isme ve kapağa sahipti “Benimle Oynar mısın” albümü. Hiç alışık değildik; plak kapağı denilen şey Zambo çikletlerinden çıkan genelde elini çenesine koymuş, bir kaşı yukarıda artiz resimleri değil miydi? Nereden çıkmıştı bu pencereden dışarıyı seyreden dalgın, hüzünlü kız çocuğu. Orta sınıf genç kentlilere has bir iç burukluğu, kırılganlık ve yabancılaşma duygusu hâkimdi. Çocuklara hitap eder gibi yazıldığı hissini uyandıran, yer yer masal gibi tınlayan şarkılar, aslen büyüklerin dünyasını, hayallerini, umutlarını ve heveslerini anlatıyordu. Hayatın gündelik akışına dair pek çoğumuzun önemsemediği ayrıntıları konu edinmişti. Konsept miydi neydi? Ortaçgil’in sesinin toyluğu, yumuşaklığı, müziğinin akustiği aldatıcı olmasın. İlk dinlenişte bıraktığı intibaının aksine, arkada inceden inceye hırslı ve kocaman bir kedi ruhunuzu tırmalar. Sağ eliyle verdiği huzuru, sol eliyle geri alıyordu bu albüm. HHH Şarkılarında belki politik gönderme mikroskopla bile bulamazsınız, ama toplumsal taşlamaları kaşınızı açabilir. Kendine has bir dünyası vardı Batılı hüviyetine sahip bu kentli ozanın. Basında suretine sıkça rastlanmayan, sıradan görüntüsüyle sıra dışı bir portre çizen müzisyen, “Benimle Oynar mısın”dan sonra Çekirdek Sanat Evi döneminde Fikret Kızılok ile yaptıklarını saymazsak 16 yıl albüm çıkarmadı; profesyonel bir müzisyen gibi davranmadı, hafızalarda kalan iki etkinlik dışında doğru dürüst konser bile vermedi. Küçük burjuva gençliğinin bu varoluş mırıltıları ahkâm kesmeden, bağırıp çağırmadan, küçümseyip aşağılamadan sadece basitçe dile getirildiğinde büyük etkiler yapabileceğini ortaya koydu. “Benimle Oynar mısın” albümünün en iyi Ortaçgil çalışması olduğu yönündeki yaygın kanı, musiki parlamentosunda çoğunluğun evet oyuyla kabul edilmiş olsa da, siz iyisi mi yine de dış seslerin uzağında dinleyin bu şarkıları, çocukluğunuzun kaybolmuş hatıralarının hatırına... Bilgi: rainbow45records. com l Kültür Servisi “‘Benimle Oynar mısın’ Ortaçgil ile Ortaçgil de ‘Benimle Oynar mısın’ ile bir bütünün ayrılmaz iki parçası.” C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle