18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAyLAR ve GORUSLER 22 EDİTÖR: ÖZGÜR MUMCU ve SİNEM USER KARA TASARIM: BARIŞ AKTAŞ KÜLTÜR SANAT Çarşamba 8 Nisan 2015 Göcek’te Doğal Denge ve Arıza ALİ BORATAV Gazeteci Yazar ürütmeyi durdurma kararının tek anlamı zaman kazanılması. Mesele yeni düzenin nasıl kurulacağı... Yüksek çevre duyarlılığı ve bilgisine sahip Orman Bakanı Veysel Eroğlu, hayli sinirlenerek “Ne imara açması, ben oraya bir çivi bile çaktırmam” dedi. Evet, şartnamede imara açıldığı yazmıyor. Ama denizcilerin, doğaseverlerin ve Göceklilerin farklı soruları var: • Neden bu koylar 29 yıllığına kiralanıyor? Burada zaten var olan tesisleri işletecek bu adaylar. Yıllık ihale yapılsın o zaman... Yıllık ihale, işletmecinin koya çivi bile çakmaması için daha iyi değil mi? • Ayrıca... Sayın Eroğlu 29 yıl boyunca nasıl çivi çaktırmayacak? Süre bir insan için fazla uzun değil mi? Y MUĞLA 2. İDARE MAHKEMESİ, GÖCEK’TEKİ DÖRT KOYDAN BEDRİ RAHMİ VE GÖBÜN’ÜN ARDINDAN KÜÇÜKSARSALA İÇİN DE YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI VERDİ. orman yangınını söndürdüğünü ona sorun. Araştırın, bakalım Küçük Sarsala’da tek bir kesilmiş ağaç izi bulabilecek misiniz? Göceklilerin soruları Göcek koyları Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından talana açılmak isteniyor. (DHA) rini tam 36 kat artırıyoruz” denildi. • Bu rakamların tamamen mantıksız olduğunu, o tesislere günde kaç teknenin yanaştığı, kaç kişinin yemek yediği ve ortalama kişi başı yemeiçme bedelleri belli. • Gazeteci Meriç Köyatası çok güzel bir yazı kaleme aldı. (“Bu paralar Göcek’te ancak uyuşturucu ticaretiyle kazanılır!”) Bu yazıda 900 biner TL karşılığı Manastır ve Bedri Rahmi koylarına talip olan işletmecinin, gerçekçi bir öngörüyle yılda 7000 kişi yemeğe gelse, su bile satmadan kişi başına 170 TL kira payı alması gerektiğini söylüyor. • İnsanlar ortalama 7080 TL gibi rakamlara yemek yedikleri için bu koylara geliyorlar. Bu aritmetiği çarpın bölün sonuç değişmez. Hiçbir işletme o koylarda denizcilerden yeme içme karşılığı yılda 1 milyon TL kazanamaz. • Onun için, “Bu paraları verenler lokanta, piknik yeri işletemeyecektir!” diyoruz. İkinci gün ihalesi yapılan Göbün ve Küçük Sarsala koylarını kazanan yöre insanlarının da açık artırmayı 1 milyon 900 bin liraya kadar yükseltirken mantıklarıyla değil duygularıyla hareket ettiklerini tahmin ediyoruz. Mütevazı bir yaşamları olan bu insanların o kadar para ödeyebilmelerini mümkün görmüyoruz. Bir yerel gazetede okudum. İkinci gün açılan ihalede kendi işletmesinin ihalesini kazanan Ramazan Çil, Orman İşletme Müdürlüğü binasından çok büyük bir üzüntü içinde, konuşmaya bile güç bulamadan uzaklaşmış. Üzülür tabii! Çünkü o, bu koyların insanı. Güler yüzlü Ramazan Çil’i tüm denizciler de iyi tanır. Suyu olmayan tesisine kayıkla su taşır. Koyun ucundaki depoya atılan çöpleri her sabah belediyeye götürür. İskeleye gelen teknelerin yanaşmasına yardım eder. Temiz pak ahşap lokantasında çok güzel pide pişirir. Servisi de kendisi yapar. Bir de 30 yıldır gönüllü orman bekçisidir. Ailesiyle birlikte kaç • Bu yüksek paralarla bu koyları kiralamaya kalkanlar, “Para kazanamıyoruz, buraya karayolu yapalım” deyince ne olacak? • Şartnamede buraya bağlanabilecek tekne sayısı ve tonaj belirtilmemiş. Diyelim ki kiralayan adam deniz turizmine yüklendi ve her yeri iskele ile doldurdu. Deniz kirliliğiyle nasıl baş edilecek? • Burayı halihazırda işletenler tepelerde kendi köylerinde yaşıyorlar. Dışardan gelen, “Göcek’e 20 km. mesafe var. Çalışanlarıma yatacak 23 bina yapmam lazım” deyip 23 villa yaparsa ne olacak? Yunan adalarında bunun pek çok örneği var. Yerel halkın endişeleri Göcek’te 30 yılda güç bela kurulmuş bir doğal düzen var. Göcek insafsızca büyümeye devam ediyor ama yat mola noktaları (toplam 6 mola noktası var) hâlâ doğallığını koruyor. • Göcek’te doğanın korunmasının ve yerliyabancı denizcilere mutlu bir ortam sunulmasında en önemli faktörün, yöreyidoğayıdenizi çok iyi bilen ve halen bu koyların işletmecisi konumunda bulunan 50’ye yakın Yörük ailesi olduğunu düşünüyoruz. • Kâr hırsıyla buraya gelecek insanların ciddi bir risk yarattığına inanıyoruz. • Örneğin Göcek’e 20 km mesafedeki Aşı Koyu için yine 29 yıllığına C tipi mesire yeri olarak ihale açıldı. Burayı yıllardır işleten Yörük aile ancak yıllık 70 bin TL önerdi. İhale Göcek’teki gibi astronomik bir bedel öneren bölge dışından birine verildi. Sonra yeni kiracı “ben buradan para kazanamam” diye Aşı’ya otelbungalov kondurma peşine düştü. Tesis son 2 sezonda kara ve deniz turizmine kapalı. Coğrafi konumuyla özellikle yelken sporu ve yat turizmi için Akdeniz’de eşi bulunmayan Göcek’te şu anda bir doğal denge var. Kamu yönetiminden bu doğal dengenin bozulmaması için bir çözüm bulunmasını umuyoruz. Güney Fransa’daki Calanques, İtalya’daki Gennargentu, Hırvatistan’daki Mljet ya da Vietnam’daki Ha Long Bay gibi örneklere bakıyor ve Göcek’in hâlâ milli park ya da tabiat parkı bile ilan edilmemesinden üzüntü duyuyoruz. UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almamasını, bugüne kadar aday bile gösterilmemesini dert ediniyoruz. Doğal düzen korunuyor Çocuk Yayıncılığının Buluşma Yeri Bologna ünyanın dört bir yanından gelen yayıncılar, ajanslar, illüstratörler ve yazarlar geçen hafta Bologna Çocuk Kitapları Fuarı’ndaydı. Bologna, Frankfurt ve Londra kitap fuarları ile birlikte dünyanın en önemli üç kitap fuarından biri. Çocuk yayıncılığının ise en önemli kitap fuarı. Bologna Çocuk Kitapları Fuarı sadece profesyonellere açık. Esas amaç telif hakları alışverişini sağlamak. Çocuk yayıncılığındaki son gelişmeleri izlemek, dünyanın en ünlü illüstratörleri ve yazarları ile tanışmak ve çocuk ve ilk gençlik yayıncılığının birçok önemli ödülünü kazananları öğrenmek de fuara gelme nedenleri arasında sayılıyor. Bologna Çocuk Kitapları Fuarı 1963’ten beri gerçekleştiriliyor. Son yıllarda, özellikle Avrupa’da yoğun olarak hissedilen ekonomik krizin etkisiyle fuara katılımda düşüş gözleniyordu. Bu yıl Bologna Çocuk Kitapları Fuarı hem büyümüş hem de daha çok ziyaretçiyi ağırlamış. Fuar yönetimine göre bu yıl fuara 35 bin kişi gelmiş ki bu 2014’e göre yüzde 15’lik bir artış demek. Fuarda 77 ülkeden 1200 stand yer almış, bu da yine 2014’e göre yüzde 10 daha fazla. Dikkati çeken nokta ise esas yoğunluğun ilk iki gün gerçekleşmesi. Özellikle yurtdışından gelen ziyaretçiler en kısa zamanda görüşmelerini yapıp dönmek istiyor. Bunda zaman darlığı önemli etken ama daha da önemlisi fuar ziyaretinin pahalı bir iş olması. Bologna küçük bir üniversite şehri. 1088 yılında kurulan Bologna Üniversitesi Avrupa’nın en eski üniversitesi sayılıyor. 70’li yıllarda 490 bin olan nüfusu 378 bine düşmüş. Fuarların şehrin ekonomisine önemli katkısı olduğu anlaşılıyor. Avrupa’nın en büyük fuar alanına sahip. Şehirde çok sayıda otel var ama fiyatlar fuar zamanlarında üçe D Özetle... Bakanlıktan açıklama Orman Bakanlığı’ndan yoğun tepkiler üzerine yapılan yazılı açıklamada, “Biz başarıyla ihaleleri yaptık ve yıllık kira geli katlanıyor. Bu nedenle fuar ziyaretçileri şehirde daha az kalmayı tercih ediyor. Ziyaretçi sayısındaki artış ise fuarın resmi açılış tarihi olan 30 Mart’tan önceki hafta sonu 28 ve 29 Mart’ta çocuklar, gençler ve ailelerin ziyaretine açılmış olmasından kaynaklanıyor. Hafta sonunda 32 etkinlik gerçekleştirilmiş. Fuarı 22 bin okur ziyaret etmiş. Bologna Çocuk Kitapları Fuarı’nın dönüşmeye başladığını sadece profesyonel ziyaretçilere açıkken okurlara da yöneldiği anlaşılıyor. Fuarın bir holünde yer alan ve 15 bin çeşit kitabın satışının yapıldığı belirtilen “International Bookshop” da bu değişimin göstergesi. Eğitim araçları salonu, çocuk edebiyatının karakterlerinin çeşitli ürünlerde ve medyada kullanılmasını sağlayan lisanslama, çocuk kitaplarının dijital ortam da dahil tüm medyalarda haklarının satışına yönelik “Media All Rights” gibi yan etkinlikler de fuara ilgi ve katılımı artırma amacıyla yapılıyor. Bologna Çocuk Kitapları Fuarı’nın konuk ülkesi Hırvatistan’dı. Hırvatistan üç sergi ve birçok etkinlikle fuarda yer aldı. Fuarın girişinde yer alan ve büyük ilgi toplayan İllüstratörler Sergisi’nin yanı sıra “Alice Harikalar Diyarında 150 Yaşında”, “BolognaRagazzi” ödüllerinin 50 yılı sergileri de dikkati çekiyordu. Fuarda 166 etkinlik gerçekleştirilmiş ve birçoğu uluslararası düzeyde olan 19 ödül açıklanmış. Türkiye bu yıl önceki yıllara göre daha büyük bir standla Bologna Çocuk Kitapları Fuarı’na katıldı ve büyük ilgi gördü. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ile 100 metrekarelik alanda aralarında Can Çocuk, Yapı Kredi, Günışığı, Tudem, Erdem, Redhouse ve Timaş’ın yer aldığı 18 yayınevi kendilerine ayrılan bölümlerde kitaplarını sergileyip telif hakları görüşmeleri yaptılar. Akmen, Kültür Bakanı Çelik’in ikinci kez açtığı 50 bin TL’lik tazminat davasını yorumladı: Rektör Böyle Seçilmez DOğAn HASOL Dr. Y. Müh. (Mimar) evlet üniversitelerindeki rektör atamalarında önce her üniversitenin öğretim üyeleri, verdikleri oylarla rektör adayları arasından ilk 6’yı belirliyorlar. Sonuçlar YÖK’e gönderiliyor. YÖK, üniversitelerce belirlenmiş sıralamayı, kendince inceleyerek 3 adaylı yeni bir liste hazırlıyor ve kesin sonucu belirlemesi için cumhurbaşkanına sunuyor. Cumhurbaşkanı da hiçbir gerekçe göstermeden, dilediğini rektör olarak atıyor. D CUMHURBAşKANININ HİÇBİR GEREKÇE GÖSTERMEDEN, DİLEDİĞİNİ REKTÖR OLARAK ATADIĞI DEVLET ÜNİVERSİTELERİNDE REKTÖR ATAMALARI ACIKLI BİR HALE GELDİ. siyasal iktidarın tercihleri doğrultusunda yapıldığı açık. YÖK üyeleri de zaten aynı anlayışla belirleniyor. Abdullah Gül, cumhurbaşkanlığı döneminde, AKP kararlarının onaylayıcısı olmaktan hiç vazgeçmemişti. Rektörlük seçimlerinde birinci olan Prof. Dr. M. Raşit Tükel (solda) ve ikinci sırada olmasına karşın Cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atanan Prof. Dr. Mahmut Ak. nın değeri yoksa, niçin oylamaya başvurulur? Hani, demokrasi sandıktan çıkardı? • YÖK, o oylamaya niçin itibar etmez? • Cumhurbaşkanı, seçim sonuçlarını ve YÖK sıralamasını hiçe sayacaksa, YÖK’ün bu işteki rolü nedir? • Bu oyun yıllardan beri sürüp giderken üniversiteler ve oylarına hiç itibar edilmeyen öğretim üyeleri bu durumu, olağanüstü bir uysallıkla nasıl içlerine sindirebiliyorlar? • Gariplikler zinciri oluşturan bu süreç hangi akılla, nasıl açıklanır? Sorular daha da çoğaltılabilir kuşkusuz. Tarafların bu olgunluğu(!) karşısında söylenebilecek pek fazla şey kalmıyor. seye güvenmediği bir sistem yürürlükte. Zaten iyice zayıf olan üniversite özerkliği, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin eserlerinden (!) biri olarak kurulan YÖK sistemiyle yok edilmişti. Şimdi ise siyasete batmış uygulamalarla tümüyle ortadan kaldırılmış bulunuyor. Gelelim bu tür seçimlerin ilkesel özüne... Bir makama yalnızca bir kişi seçilecekse ve ikiden çok aday varsa, bilinen akla en uygun yöntem şudur: Oylamada bir aday yüzde ellinin üzerinde oy alamamışsa ikinci tura geçilir ve en çok oyu almış iki aday yeniden yarıştırılır. Böylece, kazanan kişinin yüzde 50’den fazla oyla seçilmesi sağlanmış olur. Doğru dürüst yönetilen ülkelerde devlet başkanları da, belediye başkanları da böyle bir yöntemle seçiliyor. Rektörler niçin öyle seçilmesin? Bizden hatırlatması... Bakan olamazsın demedim, Kültür Bakanı olamazsın CEREn ÇIPLAK Bu sistemin garip sonuçlara yol açtığına yıllardan beri tanık oluyoruz. Örneğin, 2012 yılında Ankara’daki Gazi Üniversitesi’nde yapılan seçimde 5. sırada olan aday YÖK’ün listesinde üçüncü sıraya alınmış, daha sonra da Cumhurbaşkanı’nca o kişi birinci sıraya yükseltilip rektör olarak atanıvermişti. Şimdi de İstanbul Üniversitesi’ndeki seçimde açık farkla birinci olan Prof. Dr. M. Raşit Tükel’in yerine ikinci sıradaki Prof. Dr. Mahmut Ak YÖK’çe 1. sıraya yükseltildi. Sonra da Cumhurbaşkanı’nca rektör olarak atandı. Ak, Tokat İmam Hatip Lisesi ve İstanbul Üniversitesi mezunu; soyadı da iktidar partisinin adıyla barışık... Başka atamalarda da yine benzer durumlar oldu. Değerlendirme ve kararların, Sistemin garip sonuçları İstanbul Üniversitesi Bugün ise yeni Cumhurbaşkanı zaten AKP’nin politikalarının ve tercihlerinin belirleyicisi konumunda. Siyaset ağırlıklı tercihlerin, erkler ayrılığı ilkesini de bir yana iterek bütün kamu kurum ve kuruluşlarında etkili olduğu ortada. İşte, siyasal etkilerin, bu durumda, birer bilim kurumu olan üniversitelere de özellikle rektör atamaları yoluyla yansıdığı görülüyor. Bu garip durumlar karşısında aklımıza takılan kimi soruları aktaralım: • Bir üniversitenin rektörü niçin cumhurbaşkanınca belirlenir? • Öğretim üyelerinin oyları Siyaset ağırlıklı tercihler ahne sanatları eleştirmeni Üstün Akmen’e bir köşe yazısında “hakaret ettiği” gerekçesiyle 10 bin TL’lik manevi tazminat davası açan Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik’in, Akmen’e bu kez de 50 bin liralık bir dava açtığı belirtildi. İkinci davayla ilgili olarak görüşünü aldığımız Akmen, Bakan Çelik’e “Ben Bakan olamazsın demedim, Kültür Bakanı olamazsın” dedi. Akmen, 29 Ekim tarihli “TÜSAK Yasa Tasarısı, Meclis’e Varmadan Ortadan Kaldırılmalı” başlıklı yazısında “Sanatçılara eşi menendi görülmemiş işkence”, “kültürsüz kültür bakanı” gibi ifadeler kullanmış, bunun üzerine Bakan Çelik 10 bin TL’lik tazminat dava açmıştı. S yabilirdiniz. Yahu Bakanım, beni n’olur daha fazla söyletmeyiniz, geliniz, davanızı geri çekiniz” ifadelerini kullanmış, ardından bu ifadelerden yola çıkarak bir köşe yazısı daha yazmıştı. Akmen’in bu ifadelerini, Bakan Çelik’in dava dilekçesinde “Eğitimim, öğretimim ve bilgi birikimim olmadığı ima ediliyor” şeklinde gerekçelendirdiği belirtildi. Akmen, ikinci tazminat davasını ise şöyle değerlendirdi: “Ne var bunda bu kadar alınacak! Koltuğa oturduğu günden beri ne bir opera, ne bir bale, ne bir tiyatro, ne bir sinema filmi gösteriminde hazır bulunmayan; bir resim ya da heykel veya fotoğraf sergisi açılışına katılmayan, siyasi erke bağımlı bir sanat oluşturmayı amaçlayan TÜSAK Yasası’na destek veren bir Kültür Bakanı’na ben nasıl kültürlü derim. Diyemem, dilim varmaz! Esasında inanın bana, bütün bu davalar, parmak sallamalar siyasi erkin otosansür uygulamasından başka bir şey değildir. Ama kendisi istiyorsa, ben de Bakan Bey’in mesleğiyle ilgili yeterli kültürümün bulunmadığı konularda, örneğin siyasi kararların tahlili, sosyal grupların karar ve etki ilişkilerindeki rolü, sosyal yapı ile iktidar ilişkisi, siyasi değişme ve gelişme konularını kapsayan ve haddimi aşan bir yazı yazayım, o da bana ‘kültürsüz’ desin, ödeşelim.” ‘Alınacak ne var!’ ‘Benim kişilerle davam yok’ Üniversite özerkliği Kısacası, YÖK’ün öğretim üyelerine, Cumhurbaşkanı’nın YÖK’e, sonuçta kimsenin kim Akmen, dava sonrası bir söyleşisinde “Esasında benim kişilerle ‘dava’m yok be Bakanım! Davam sistemle. Size ne demişim: ‘Kültürsüz Kültür Bakanı’. Dava açmaya ne gerek vardı ki? Evinizdeki kitaplığın fotoğrafını çekip benim yüzüme çarpabilirdiniz. Bakalım neler okumuşsunuz, halen neler okuyorsunuz. Kültürünüzü ispatlayabilirdiniz. Hayatınızda kaç tiyatroya gittiğinizi, kaç opera, kaç bale eseri izlediğinizi, kaç galeri ziyaret ettiğinizi açıkla C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle