28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumartesi 25 Nisan 2015 EDİTÖR: ZEKİ TEZER TASARIM: BARIŞ AKTAŞ Esnaf seçimden umutlu Piyasaya yaklaşık 6 milyar lira civarında para girmesi öngörülen süreçte promosyon, matbaa ve ulaşımda ciroların yüzde 20 artması bekleniyor enel seçimler yaklaştıkça partilerin artan çalışmaları, iktidar bekleyen partiler kadar esnafı da umutlandırmaya başladı. Hedeflerini tutturamayan ve kredi borçlarıyla cebelleşen başta esnaf olmak üzere pek çok sektörün gözü de seçimin yaratacağı ekonomide. PINAR YILDIZ Şüphesiz seçim ekonomisi denildiğinde akla ilk gelen seçim yardımları. 31 siyasi partinin katılacağı 7 Haziran seçimlerinde bu yardımı sadece AKP, CHP ve MHP alabilecek. Bu üç partiye yapılacak yardım 297 milyon 980 bin lirası AKP’ye, 155 ekonomi 9 G Harcamalar katlanacak Milletvekili adaylarının harcamaları seçimin önemli kalemlerinden birini oluşturuyor. Tanıtım masrafları, yemek, ulaşım, otel derken yapılan hesaplamalara göre bir aday en az 45 bin lira harcayacak ve ekonomiye bir anda 2 milyardan fazla sıcak para girecek. Seçim döneminin birçok sektörün fazla mesai yapmasına neden olacağını kaydeden Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu Genel Başkanı Bendevi Palandöken, seçimlerin matbaasından, reklamcısına, lokantacıdan, kahvehaneciye, nakliyeciden petrolcüye, taksiciden çiçekçiye, otelciden otobüsçüye kadar her kesime fayda getireceğini kaydediyor. Promosyon sektörünün de seçimden kazançlı çıkması bekleniyor zira partilerin ve adayların bayrakları sokakları süslemeye başladı bile. Piyasalardaki durgunluk nedeniyle promosyon sektöründe ciddi sıkışıklıklar ve sıkıntılar olduğunu belirten Promotürk Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ercan Güler, seçim sürecini kendi sektörleri için umut verici olarak değerlendiriyor. Seçimlerde promosyon sektörünün beklediği rakamların dolaylı olarak 2 ila 4 milyar TL aralığında bulunduğunu söyleyen Güler, “Geçen seçimlerde, Hazine’den üç partiye resmi olarak verilen yardım miktarı bu yıl arttı. Buradan hareketle önceki genel seçimlere oranla harcamaların katlanacağını düşünüyoruz” diyor. milyon 345 bin lirası CHP’ye ve 77 milyon 777 bin lirası da MHP’ye olmak üzere toplamda 531 milyon 103 bin lirayı bulacak. Seçim harcamalarının promosyondan reklama, matbaadan organizasyon şirketlerine dek pek çok sektörü “kısa süreli de olsa” hareketlendirmesi bekleniyor. Uzmanlar ise seçimlerin firmaların iki aylık cirolarında yüzde 10 ila 20’lik bir artışa neden olacağını öngörüyor. Geçen yıl yapılan yerel seçimlerde CHP 45.8 milyon lira, AKP de 41 milyon lira reklam ve iletişim harcaması yapmış, seçime giren tüm partilerin yaptığı toplam harcama da 126 milyon Pazar büyümüyor lirayı bulmuştu. Bu seçimlerde de partilerin reklam ve tanıtım faaliyetlerine 250 milyon liranın üzerinde para harcaması bekleniyor. Her ne kadar seçim döneminde partilerin reklamlarını televizyonda, gazetelerde ve internette sık sık görsek de Reklamcılar Derneği Genel Müdürü Ayşegül Molu’ya göre seçim kampanyaları düzenli reklamvereni olumlu etkilemiyor. Medyanın kalabalıklaşması, siyasetin gündemde öne çıkması nedeniyle ticari markalar suskunlaşmayı tercih ediyor. Seçim döneminde sokağı ve medyayı düşünürsek, adaylar, bayraklar, parti yarışları o kadar yüksek sesli ki, başka hiçbir iletişimin öne çıkma şansı kalmıyor. Bu nedenle lansmanlar erteleniyor, bütçeler yılın farklı dönemlerine kayıyor veya azalıyor. Türkiye Halkla İlişkiler Derneği Başkanı Gonca Karakaş da Türkiye’de halkla ilişkiler şirketlerinin siyasal iletişim anlamında bir rol almadıkları için seçim sürecinin PR (Halkla İlişkilerPublic Relations) sektörüne doğrudan bir katkısından bahsetmenin mümkün olmadığını söylüyor. Hatta planlanan iletişim etkinlikleri seçim atmosferi nedeniyle kısmen de olsa ertelendiği için bu dönem halkla ilişkiler sektörü açısından bir miktar durağan geçiyor. Yaralar Nasıl Kapanacak? (1) PR’ye katkısı yok Bir liraya da var 300 liraya da okaklarda kullanılan bayrakların en küçüğü 1 lira iken en büyük boyları 300 lirayı bulabiliyor. Seçim yarışında bir aday ortalama 5 bin adet küçük bayrak kulllanıyor. l Adaylar seçim sürecinde ortalama 5 ila 10 arasında araç giydirip dolaştırıyor. l Kalemler de seçmenlerin tercih ettiği promosyon malzemelerinden. Tanesi 12 lira arasında değişen bu kalemlerden adaylar 10 bin ile 50 bin adet yaptırıyor. l Milletvekili adayları tanesi 1.5 liraya satılan şapkalardan 10 bine yakın yaptırıyor. l Matbaaların cirolarını seçim döneminde yüzde 5 ile 15 arasında artırması bekleniyor. l Seçim sürecinde catering sektörüne 6 bine yakın geçici işçinin istihdam edilmesi ve ciroların yüzde 10 S Sokaklarda belli bir kirlilik yaratsa da bayrak ve balon satışları esnafın yüzünü güldürüyor. artması bekleniyor. l Ses sistemiyle donatılan bir seçim otobüsünün bir aylık kira bedeli de 30 bin ile 50 bin lira arasında değişiyor. l Bir miting yapmanın maliyeti 100 bin ile 300 bin lira arasında değişirken; bir ses sistemi kiralamanın bedeli de 10 bin ile 100 bin arasında. l Balon satışlarında yüzde 50’lik bir artış bekleniyor. l Bir adayın aylık konaklama bedelleri 3 bin ile 6 bin lira arasında değişiyor. HSBC İngiltere’den kaçıyor SBC’nin, genel merkezini İngiltere dışına taşımayı gündemine aldığı duyuruldu. Bankanın İngiltere’deki vergilerin ağırlığı ve Londra’da faaliyette olmanın getirdiği yüksek maliyetler nedeniyle böyle bir arayışa girdiği belirtiliyor. HSBC’den yapılan açıklamada, “Sorun karmaşık ve sonucun ne zaman ortaya çıkacağı ve ne olacağını şimdiden söylemek zor ama çalışma başladı” denildi. Banka hissedarlarının genel merkezin vergilerin düşük olduğu Asya ülkelerinden birine taşınmasını istediği öğrenildi. Gelirinin büyük bölümünü İngiltere dışındaki faaliyetlerinden elde eden HSBC, Asya hesaplarından kârının yüzde 80’ini sağlıyor. Uzmanlara göre banka, kurumsal müşterilerinin büyük kısmının yer aldığı Asya pazarında büyüme fırsatlarının merkezinde olabilmek için Hong Kong’a taşınabilir. HSBC Grup Başkanı Douglas Douglas Flint, “HSBC’yi piyasaları ve tabanımızı destekleyecek şekilde konumlandırmak, başarımız için kritik önemde. Bu anlamda, uygulamaya konan regülasyon ve reformların şekillendirdiği sektörde yeniden konumlandırmayı değerlendirmek zorundayız” dedi. HSBC’nin İngiltere’deki perakende bankacılık kolu Midland Bank’ı satabileceği de gelen haberler arasında. Babalara 5 gün izin Yeni baba olan işçiye 5 gün ücretli izin hakkı 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yapılan değişikliğin Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla yürürlüğe girdi. Değişiklikle yasaya, “İşçiye, evlenmesi veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin, çocuğunun ölümü halinde üç gün, eşinin doğum yapması halinde beş gün ücretli izin verilir” ibaresi eklendi. Düzenlemeye göre, cumartesi ve pazar günleri ile resmi tatiller, 5 günlük izne dahil edilmeyecek. Dolayısıyla doğum izni 7 güne hatta bazen bayramların da ilave edilmesiyle daha da uzayabilecek. Yeni düzenlemeyle, engelli çocuğu bulunan işçiye çocuğunun tedavisi için yılda 10 gün ücretli izin hakkı da tanındı. H Yüzde 80’i Asya’dan ıllar önce İlhan Selçuk’un yaraya ilişkin bir değerlendirme yazısında “Kırım” başlığını gördüğümde, “İşte budur” demenin ötesinde benimsediğimi anımsıyorum. Kimileri “Ayıplarımızı, toplumsal olarak bize düşen suçluluk payındaki ağırlığı kapatma” önyargısı ile hafif kaçan suçlamayı benimseme çıkarımı yapsalar da doğru değil... Ortak acının yasının tutulabilmesi, yaraların kapatılabilmesinde adalet, hak, hukuk tartısının akılcı, doğru işlemesi yaşamsal değerde olduğu için... Kuşkusuz Ermeniceden alınmış, ABD Başkanı Obama’nın, kendi çıkar dengeleri içinde bilinçli seçtiği “büyük felaket” kavramı da ortak acının yasının tutulması, yaraların sarılmasında akılcı bir yaklaşım sayılabilir... 100 yıl önce bu topraklarda yaşanmış ortak acının yasını tutmak, yaraları sarmak adına, asıl mağdurların Osmanlı vatandaşı; tehcire uğratılmış, kadınçoluk çocuk çok ağır acılarla can kayıpları yaşatılmış Ermeniler olduğu gerçeğini bile bile “soykırım” yargısı ile çözüm aramanın, öncelikle ortak acının yasının tutulması, yaraların sarılmasında işe yaramaktan çok yeni yaralar açacağına inandığım için... “Soykırım” suçunun gerek toplumsal algı, gerekse yasal, hukuksal suç sayılmasının evrensel, ölçümlenebilir kriterleri var değil mi? Hangi pencereden bakarsanız bakın, Osmanlı topraklarında yaşayan, ortak vatandaş Ermenilerin sırf kimlikleri nedeniyle tehcir emriyle kitlesel katledildikleri suçlaması, yaşanan tarihsel gerçeklerin bütününe bakılmaksızın, akıl süzgecinden geçirilmeden, adalet terazisinin gerçekleriyle kanıtlanmadıkça çok boyutlu yeni travmalara, cepheleşmelere, önyargılara kapı açmak olmayacak mı? Sizi bilemem ama ortak acının yasını tutmak, yaraların kapanmasında yürünecek yolda, atılan adımlarda, çıkarlar ve öncelikler arasında çok dikkatli olmamız gereken uçurumyaklaşım farklılıkları dikkatimi çekiyor... HHH “Soykırım” suçlamasında kampanyayı yürütenler dünyanın en güçlü ülkelerinde etkin “diyaspora” örgütlenmeleri görülse de, algıya dönüşmesinde emperyal odakların güncel çıkar dengeleri ile gelen siyasi kararları belirleyici oluyor... 100. yılda gelinmiş noktada, “soykırım” iddialarının evrensel gerçeklilik içinde BM ya da evrensel geçerliliği olan yargı kararları alınması gündemde değil... Yerine, dünyanın güçlü ülkelerinin meclisleri, liderleri ağırlıklı, yaptırım içeriği olmayan siyasi kararlarla, dünya çapında etkin kamuoyu yargısının oluşturulması stratejisi ile, Türkiye’ye yönelik baskılarla, Türkiye’nin “soykırım” gerçeğini kabul ederek gereğini yapması isteniyor... Sonuç olarak sınır komşusu Türkiye ve Ermenistan, bu ülkelerde yaşayan halkları ile birlikte, yaraların sarılması için atılacak adımları atamaz bir siyasal çatışmanın kaosunun bedellerini ödeyen taraflar oluyor... Türkiye ve Ermenistan’ın dünya siyasal güç odaklarının tuzağından, ırkçı ve dinci güdülemelerin çatışmacı ağlarından olabildiğince arınmayı başararak kendi aralarında çözüm üretmek zorunda oldukları gerçeği ağırlık kazanıyor... Emperyal güç odaklarının güdüleme, zorlamalarında, baskılarla yaratılmış fotoğraf karelerindeki yürütülemeyen uzlaşma anlaşmalarından daha işlevsel, ülkelerin, halklarının gerçeklerinden fışkıran adımlar atılması gereği öne çıkıyor.. Bu yolda beslenen düşmanlıklar, önyargılarla katledilmiş Hrant Dink’in “23 buçuk Nisan” yazısı çok çok anlamlı, öğretici... Bu ülkenin vatandaşı, bu sorunlara yaşamını adamış Ermeni aydını olmayı katledilerek ödemiş Hrant Dink’in yakalanmış tetikçilerinden yola çıkılarak, katledilmesinin asıl suçlularına ulaşmak, onlarla hesaplaşmak... Türkiye siyasi erki cephesinden çözüm üretmede ilk anlamlı işlevsel, iyi niyetli küçük adımlardan olabilirdi. İktidarları, çocuk tetikçileri kullanan, besbelli din ve ırk ağırlıklı, ayrımcı, kendi dönemlerinin derin devlet örgütlenmesinde yer almış suç ortaklıklarını saklamada, şimdilerde tüm suçu Cemaate atarak aklanmış değiller... İki ülke ilişkilerindeki zikzaklarıyla ise sorunlar arapsaçı... Y Sözleşmelerde yeni dönem lektrik, su, doğalgaz, telefon, internet de dahil olmak üzere birçok mal veya hizmete ilişkin abonelik sözleşmelerinde tüketici lehine yeni dönem başladı. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın, dün itibarıyla yürürlüğe giren “Abonelik Sözleşmeleri Yönetmeliği”, tüketiciler açısından zaruri ihtiyaç haline gelen birçok mal veya hizmete ilişkin E Kayısı bu yıl da dondan zarar gördü Malatya’da son günlerde yaşanan zirai don, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da zarara yol açtı. Birçok kayısı ağacında zirai don nedeniyle ürün olmazken, yağışların da sürmesi nedeniyle monilya hastalığı meydana geldi. Geçen yıl yüzde 95’i zirai don ile yanan kayısıda bu yıl da birçok bölgede yüzde 80’lere varan kayıplar oluştu. Malatya’da kayısıların yüzde 80 oranında yandığı bölgelerden Yeşilyurt ilçesine bağlı Çayır köyünde, üretici bu yıl da kayısının fazla olmayacağını belirtti. abonelik sözleşmelerinde tüketicilerin ekonomik çıkarlarının korunmasını amaçlıyor. Tüketicinin tam bilgilendirilmesini esas alan ve tüketicinin hakkını gözeten uygulamaları içine alan yönetmeliğe göre, satıcı veya sağlayıcı, sunulan mal veya hizmete ilişkin tüketici ile bir abonelik sözleşmesi kurmak zorunda olacak ve abonelik sözleşmelerinin örneği tüketiciye verilecek. Ayrıntılı olacak Tüketicilerin haklarının, aldıkları mal veya hizmetin bedellerinin, tüketicilerin katlanacağı maliyetlerin neler olduğu, satıcı ve sağlayıcının sorumlulukları, tüketicinin oluşan zararlarının nasıl ve ne kadar süre de tazmin edileceği ayrıntılı olarak bu sözleşmelerde yer alacak. Yeni düzenleme ile ön ödemeli hizmetler hariç olmak üzere hizmete ilişkin ücretlendirme işlemi hizmetin tüketiciye fiilen sunulmasıyla başlatılabilecek. Bu şekilde tüketiciye sunulmamış hiçbir hizmetin bedeli talep edilemeyecek. l Ekonomi Servisi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle