28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Perşembe 19 Mart 2015 EDİTÖR: HAYRİ ARSLAN TASARIM: BARIŞ AKTAŞ haber 5 şadamlarının favori lokantalarından biri. Özellikle öğlen saatlerinde giderseniz hemen her masada adeta bir “yönetim kurulu toplantısı” yapıldığına şahit olursunuz. Ülkenin önemli işadamlarından biriyle randevum var. Seçimlere az bir süre kala “nabız” tutmak istiyorum. Saat 12.00 civarında gidiyorum. Tek bir masa bile dolu değil. Erkenciyim ondan diye düşünüyorum. Ancak yemeğin sonuna kadar tek masa biz kalıyoruz. Metrdotel’i tanıyorum. Hayırdır diye sorduğumda “Bir süredir böyle” diyor. “Sizin müşteriniz ekonomideki dalgadan etkilenmez, sorun ne” dediğimde, “Buraya gelenin para sorunu yoktur ama bizim işleri moral de etkiler, moral yok” diyor. Beklediğim işadamı karşımda. İlk sorum “Nasıl moraller?” oluyor. “İnişli çıkışlı ama bu aralar daha çok inişli” diyor. Uzun süredir bu yanıtları almaya alışığım. “Yeni gelişen faktör var mı?” diye üsteliyorum. “Yabancılar, onların hareketliliği beni endişelendiriyor” diye İ Dolarda 4 TL’lik Kâbus Senaryosu konuşuyor. Ardından da tüylerimi ürperten bir olayı aktarıyor: “Yabancılarla iş yapan bir arkadaşım anlattı. Önümüzdeki dönem Türkiye’de dolardaki hareketliliğin artabileceğini öngörüyor. Bu hareketlilik ABD Merkez Bankası’nın kararları dışında bir tahmini içeriyor. O arkadaşım geçenlerde önümüzdeki kısa sürede doların gelebileceği yer ile ilgili 4 TL’lik bir opsiyon işleminden bahsetti. Sen ne diyorsun, bu rakam ülkeyi sallar, ancak bir savaş ortamı doları buraya çıkarır, sebebi ne diye sordum: O da Türkiye için olumsuz senaryolar bu ara alıcı buluyor. Bunların bir kısmı spekülatif olabilir ama yaşanan olay gerçekten endişe verici’ dedi.” Yemek boğazıma dizildi. Karşımdaki isim hem ciddi hem güvenilir kaynaktı. Çıkışta finans dünyasından, özellikle yabancıları yakından izleyen birkaç analistle konuştum: “Şu anda borsada 4 TL kullanım fiyatlı opsiyon yok. Dolayısı ile borsa üzerin den bu işlem gerçekleşmemiş. Bu opsiyon banka, herhangi bir finansal kuruluş ya da aracılık yapan kurumlar tarafından gerçekleştirilmiş olabilir. Aşırı bir volatilite beklentisi var ise bu yönlü hareket edilmekte. Örneğin bir yabancı banka (adı bende var ama yazmıyorum) müşterilerine 2.97 Dolar/TL kuru hedefi ile kısa vadeli opsiyonlar yaptırıyor. 4 TL kullanım fiyatı ile opsiyon yapılmasının nedeni aşırı volatilite beklentisi olabilir. Fiyatların yükselme beklentisi söz konusu ise alım opsiyonu alınır. Kâr etme beklentisi ile alınır. Alım opsiyonu, satın aldığınız aktifin; opsiyon bitim süresinin sonunda, aldığınız fiyattan daha yüksek değer taşıması sonucu kâr edeceğiniz opsiyon seçeneğidir. Küçük çaplı da olsa ileriye dönük böyle bir işlem ülke riskini artırır.” Önceki gün Merkez Bankası faizlerde değişiklik yapmadığında, Erdem Başçı ve Ali Babacan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a öyle bir senaryodan bahsetti ki Erdoğan sustu diye düşünmüştüm. Piyasanın konuştuğu bu kâbus senaryosunu buna bağladım. Hepimiz aynı ülkede yaşıyoruz. Kurdaki aşırı hareket herkesi vurur. Söylemlerin her yerine “aşırılık karışmış” Erdoğan’a duyurulur. 100 Yıl Sonra... ünyanın kaderinin değiştiği, Mustafa Kemal’in “Atatürk” olduğu günün 100. yıldönümü dün geride kaldı... Tarihin sayfalarında savaşlar çoktur... Barış, sararmış sayfalardan uçup gitmiş, yerini savaşlar, kıyımlar almıştır. Bir yüzyıllık zaferi gençler unuttu, tıpkı Kurtuluş Savaşımız, kuruluşumuz nasıl unutturulmak isteniyorsa. 100 yıl önceye dönüp baktığımızda, bu konuda yazılan kitapları okuduğumuzda birilerinin birilerine düşmanlığından kaynaklanan, öç alma duygusundan kaynaklanan, fırsattan yararlanıp sırtından hançerlemek isteyen “devletlerin ruh halini” görürüz... Anzak ordusu, Yeni Zelanda ve Avustralya’dan devşirilmişti. Amaç Almanya’yı vurmaktı Osmanlı cephesinde. İngiltere Kraliyet Donanması, Fransızlarla birlikte Akdeniz’in derin lacivert sularına açıldı... Sömürgeci ruh yine ayağa kalkmıştı... Devşirme bir orduyla savaşacaktık, savaştık... Karşımızda salt Yeni Zelanda, Avustralya’dan devşirilmiş bir ordu yoktu Çanakkale’de. Müttefikler Limni Adası’na gelmeden önce, Mısır’da “yükleme kuvvet” yapmışlar; Anzak ordusunun içine binlerce İngiltere ve Fransa sömürgelerinden asker almışlardı. Bu askerler, Kuzey Afrikalı ve Arap Müslümanlardı... HHH Yakın tarihin sararmış sayfaları, emperyalist güçler, Mustafa Kemal Atatürk... Benim acılı, hüzünlü ülkem... 13 Kasım 1918’de İngilizler İstanbul’u işgal ederken 15 Mayıs 1919’da Yunanlılar İzmir’e giriyor, Mustafa Kemal ise 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basıyordu... Tarihsel süreci, yoksul bir halkın bağımsızlık savaşını uzun uzun anlatacak değilim. Bugün Mustafa Kemal ve arkadaşlarının canları ve kanlarıyla kurdukları Cumhuriyetimizi uzun uzadıya anlatacak değilim. Osmanlıcı düşünceye tapanların “Kurtuluş” ve “Kuruluş”a, Aydınlanma Devrimi’ne nasıl baktıklarını biliyoruz. Bu düşünceye tapmayıp, kurusıkı Atatürkçü kesilip, Kenan Evren modeli Atatürkçülüğü savunan derin milliyetçilere bir çift sözüm olacak: “Anayasa hukukçusu değerli bilim insanı Prof. Dr. Bülent Tanör’ün ‘Kurtuluş Ku D 4’ü Bekaa’dan arkadaşı 5 PKK’li mahkumdan 4’ünün, Öcalan’ın Bekaa’dan arkadaşları olduğu ortaya çıktı. özüm süreci kapsamında PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sekreteryası olarak görev yapmak üzere İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne sevk edilen 5 PKK’li mahkumdan 4’ünün, Bekaa’dan arkadaşları olduğu ortaya çıktı. Mahkumların Öcalan’ın seçtiği belirtildi. Çözüm süreci kapsamında sekretarya oluşturulması için PKK lideri Abdullah Öcalan’ın yanına gönderilecek PKK’li Ömer Hayri Konar, Mehmet Sait Yıldırım, Çetin Arkaş, Nasrullah Kuran ve Veysi Aktaş, Bursa Özel Tip Cezaevi’ne getirildi. Beş mahkumun bizzat Abdullah Öcalan tarafından seçildiği belirtildi. İmralı’da çözüm süreci görüşmelerinde Öcalan’a sekretarya görevi yapacak PKK’li mahkumdan Ömer Hayri Konar, Mehmet Sait Yıldırım, Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran’ın, Öcalan ile Lübnan’ın Bekaa Vadisi’nde birlikte bulunduğu belirtildi. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğrenim görürken örgüte katılan Veysi Aktaş’ın ise iyi bilgisayar kullanmasının dolayı sekretaryaya alındığı ileri sürüldü. aşlık sizi yanıltmasın, herB hangi bir duyuma, belgeye, bilgiye dayanmıyor. Öy ÖCALAN’IN SEKRETARYASINDA KİMLER VAR? Ç Ö. Hayri Konar M.Sait Yıldırım Nasrullah Kuran Çetin Arkaş Elazığ nüfusuna kayıtlı, 50 yaşında. “Devletin egemenliği altındaki toprakların bir kısmını devlet idaresinden ayırmak” suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapse mahkum edildi. Konar on üç yıldır cezaevinde. PKK’nin 20002002 yıllarında Suriye ve Lübnan başta olmak üzere Ortadoğu ülkelerinde etkin olabilmek için girdiği yeni yapılanmada görev almış. Abdullah Öcalan’a yakın isimler arasında yer alan Konar, Suriye’de yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmişti. Bingöl Karlıova ilçesi nüfusuna kayıtlı, 63 yaşında. “Devletin egemenliği altındaki toprakların bir kısmını devlet idaresinden ayırmak” suçundan ömür boyu hapse mahkum edildi. 18 yıldır cezaevinde. Çok eski PKK’li olarak biliniyor. Almanya’dan örgüte katılmış, Bekaa Vadisi’nde kalmış, 1987’de PKK’nin Düseldorf davasından yargılanmış. Siirt nüfusuna kayıtlı, 47 yaşında. 23 yıldır cezaevinde. “Devletin egemenliği altındaki toprakların bir kısmını devlet idaresinden ayırmak” suçundan ömür boyu hapse mahkum edildi. Bolu Cezaevi’nde bulunurken hakkında savcılık tarafından, “örgütsel ilişkileri yönlendirdikleri” gerekçesiyle soruşturma açılmış, 9 ay süren takipten sonra soruşturma takipsizlik ile sonuçlanmış. Diyarbakır Çınar ilçesi doğumlu, 44 yaşında. 23 yıldır cezaevinde. “Devletin egemenliği altındaki toprakların bir kısmını devlet idaresinden ayırmak” suçundan ömür boyu hapse mahkum edildi. Bolu cezaevinde bulunurken hakkında savcılık tarafından, “örgütsel ilişkileri yönlendirdikleri” gerekçesiyle soruşturma açılmış, 9 ay süren takipten sonra soruşturma takipsizlik ile sonuçlanmış. Veysi Aktaş: Diyarbakır nüfusuna kayıtlı, 46 yaşında. 21 yıldır cezaevinde. “Devletin egemenliği altındaki toprakların bir kısmını devlet idaresinden ayırmak” suçundan ömür boyu hapse mahkum edildi. l DİYARBAKIR/ DHA sal hareketinde bölünme, çelişki, çatışkı arayışları çok belirgin. Çünkü biliyorlar, doğru bir teşhis koyuyorlar: Başkanlık sistemi şöyle dursun, AKP’nin tek başına hükümet kurmasını bile önleyebilecek tek siyasal güç var. Beğenelim beğenmeyelim, sevelim sevmeyelim, ürkelim ürkmeyelim ama gerçekçi olalım: Kürt siyasal hareketi. Bu ne “CHP’liler de HDP’ye oy versin” çağrısıdır, ne Türkiye’yi bölecek bir sürece çaktırmadan destektir. CHP içinde kısaca “ulusalcı” diye nitelenen milliyetçi kanat zaten kendi kendini tasfiye ediyor. CHP’nin kabuğunu kırma çabaları zikzaklarla, git gellerle de olsa sürüyor. Örneğin Kılıçdaroğlu’nun haziran seçimlerinde listelerin ilk sıralarının kadınlara ait olacağını ilan etmesi bile bu kabuk değiştirmenin somut ve alkışlanası bir kanıtı. Kürt seçmenin ağırlıkta olduğu illerde ve Kürt seçmenin ciddi bir kitle olduğu Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Bursa ve ille de İstanbul gibi büyükkentlerde bugüne kadar AKP’ye oy verenlerden HDP’ye radikal bir yöneliş bile HDP’yi barajın üstüne taşır. Eh, Erdoğan’ın milliyetçi oyları kaçırmamak için “Ne Kürt sorunu yav... Neleri eksik ki” gibi incilerinden sonra böylesi bir yönelim kimse için şaşırtıcı olmasa gerek. ruluş’ kitabını Cumhuriyet Kitapları mutlaka okuyunuz...” Okuyan okur ve çok şey öğrenir... En azından ırk, din, dil, inanç, mezhep, renk ayrımcılığı yapmaz, savaşı değil barışı savunur. Savaşların ne sonuçlar ortaya çıkardığının bilincine erişir... İnsanları sever! Din üzerinden siyaset yapmaz, devletin bir anonim şirket olduğu savını ortaya atmaz... Laikliğin din düşmanlığı olmadığını, bireyin ulusal egemenliğin bir parçası olduğu inancını taşır... HHH 100 yıl öncesi gibi savaşlar olmuyor... Biz Çanakkale Zaferi’ni, Kurtuluş Savaşı’nı, Aydınlanma Devrimi’ni, 1934 yılında Türkiye’de kadınlara verilen seçme ve seçilme hakkını unuttuk... Aradan 100 yıl geçti, 90 yıl geçti... Bugün Ortadoğu bir ateş topu, köktendincilik almış başını giderken, laik demokratik Cumhuriyetin altı oyuluyor... Emperyalist devletler birbirleriyle savaşmıyor, yeraltı kaynakları için iç savaş çıkarılıyor... Zalimlik kol geziyor; baskı, şiddet, gözdağı sürüyor. Siyasal iktidarın gözü kara! Demokrasi ve özgürlük masalı, çözüm süreci kandırmacası... Sıkıştığı an şu tepkiye bir bakın: “Ne Kürt sorunu ya!” O zaman İmralı seferleri niyeydi, söyler misiniz? Söyler misiniz, laiklik ne demektir? Demokrasi ve özgürlükler laiklik temelinde yükselir... Bunu anlatması gerek, kendisini demokrat, liberal, yurtsever, sosyalist gören herkesin... İktidar hem savaş dilini kullanıyor hem de barış çubuğu yakıyor... Sakın inanmayın... HHH 100 yıl önce, 100 yıl sonra; Kurtuluş ve Kuruluş, Aydınlanma Devrimi... Tek partili ve çok partili dönemler; darbeler, kontrgerilla, gladyo, derin devlet... Faili meçhul cinayetler, Susurluk, mezhep çatışmaları... Uğur Mumcu, Musa Anter, Hrant Dink, Gaffar Okkan cinayetleri, asit kuyuları... Derin devlet hâlâ oturduğu yerde bize bakıyor, biz de ona!.. Değişen bir şey yok!.. le olsaydı Tırmık’ın konusu değil Cumhuriyet’in manşeti filan olurdu. Yani bir tahmin, bir çıkarım. AKP tepelerinde epeydir biriken bir yargı sanırım, neredeyse eminim, salı günü HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “en kısa grup toplantısı” diye anılan konuşmasından sonra kesin karara dönüşmüştür. Özeti de başlıktaki kadar kısa ve yalın: Demirtaş’ı sil, Öcalan’da çalış. Hani AKP’liler gazetelerde, haber kanallarının tartışma programlarında sık sık dillendirilen, “Gül ile Erdoğan arasındaki çatlak... Davutoğlu Erdoğan’a ‘Artık yeter’ dedi... Erdoğan cumhurbaşkanı değil cumhurbaşbakan oldu... AKP’de üçüncü dönem barajına takılanlar Erdoğan’a başkaldırmaya hazırlanıyor” yollu cümlelere ifrit oluyorlar ve her fırsatta “Bunlar sayın Cumhurbaşkanımızla sayın başbakanımızın ve sayın eski cumhurbaşkanımızın arasına kama sokmak isteyenlerin uydurmalarıdır” filan diyorlar ya... Şimdi AKP elebaşıları “Kama sokma” olarak niteledikleri marevralara bizzat başvuracaklar. Çünkü... Çünkü Tayyip Erdoğan’ın başkanlık tutkusu günbegün kaba Demirtaş’ı Sil, Öcalan’da Çalış rıyor. Cumhurbaşkanı olduğunu unutup ya da umursamayıp seçmenlerden “400 milletvekili” dileniyor. 400’ü tutturamasa bile 376, onu da tutturamazsa 330’a da fit. Ama ya hiçbirini tutturamazsa? Bu olasılık öfkesini sıra dağlar gibi yükseltiyor, yanardağlar gibi püskürtüyor... İşte tam da bu sırada bir yeni yetme, üstelik genç, üstelik bağırıp çağırmadan konuşmayı becerebilen, üstelik hazır cevap, üstelik mizah duygusu güçlü, kısacası alışılagelmiş can sıkıcı siyaset esnafına hiç benzemeyen ve üstelik Kürt bir politikacı kalktı, açık seçik ve çok kısa bir cümle kurdu, Twitter çocuklarının deyimiyle “Bilal’e anlatır gibi” anlatıp ilan etti: “Seni başkan yaptırmayacağız.” Bir daha: “Seni başkan yaptırmayacağız...” Bir daha: “Seni başkan yaptırmayacağız...” E buna yürek mi dayanır; böyle bir meydan okumaya öfke mi dizginlenir?.. Peki ne yapılır?.. Tek çare var: Öcalan’la Demirtaş arasına kama sokmak... Benzeri değerlendirmeler, laf çarptırmalar daha önce de yapıldı. Ancak bu defa durum farklı. Öcalan’ın ağzından “Yooo, başkanlık da düşünülebilir. Pazarlıkta uyuşursak başkanlık sistemine de razı olabiliriz. O arkadaş yetkisini ve etkisini aşmış” yollu bir demeç koparılabilirse ne âlâ; yok Öcalan böyle bir kumpasa, tuzağa düşmezse yandı gülüm keten helva... O yüzden bugünlerde AKP’nin düdüğünü çalan üst düzey güvenlik ve istihbarat bürokratlarının İmralı ziyaretleri sıklaşır, kapalı kapılar ardında siyaset bezirgânlarına özgü baskı, pazarlık girişimleri yaşanırsa kimse şaşırmasın... HHH AKP elebaşılarının Kürt siya Demirtaş’ın Artvin peştemalinin şifresi AYŞE FERHANGİL Halkların Demokratik Patisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, önceki gün Meclis’teki grup toplantısında boynuna taktığı yerel Karadeniz peştemalıyla ‘birlik’ mesajı verdi. Özellikle Nevruz zamanlarında yerel köstümler ve poşuyla görüntülenen Demirtaş, önceki gün kravatla kullandığı takım elbisesinin üzerine içinde Karadeniz’in tüm renklerinin bulunduğu Artvin’den gelen keşan peştemalı ile katıldı. Toplantı sırasında bazı kadın parti üyelerinin başına bağladığı siyah, kırmızı ve beyaz ağırlıklı atkı Karadeniz bölgesinin yerel renklerinin karışımından hazırlanmıştı. Demirtaş’ın bir bölümü Sürmene’ye ait kırmızısiyah, bir kısmı Rize’yi temsil eden turuncusiyah ve bir bölümü de Trabzon’un renkleri olan kımızı, beyaz renklerin karıştığı keşan peştemalı HDP’nin Türkiye partisi olma iddiasının bir uzantısıydı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle