28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Salı 1 Aralık 2015 haber EDİTÖR: ELİF TOKBAY TASARIM: ECE KURTULUŞ 4 ‘Olmayacak duaya amin’ Siyaset bilimci Prof. Dr. Aktar, Brüksel’de imzalanan sözleşmenin mültecilerin ne gidişini engelleyebileceğini, ne de kalışlarını garanti altına alacağını söyledi iyaset bilimci Prof. Dr. Cengiz Aktar, Brüksel’de Türkiye ile imzalanan mülteci krizi ve vize muafiyetini kapsayan sözleşmeyi Cumhuriyet’e değerlendirdi. Aktar sözleşmeyi “olmayacak duaya denen amin” şeklinde yorumlayarak, “Sözleşme CANAN COŞKUN mültecilerin ne gidişini engelleyebilir, ne de kalışlarını garanti altına alabilir. Bu yüzden beyhude bir anlaşma” dedi. Aktar, sözleşme içeriği maddelerle ilgili olarak, “Vize muafiyeti ve üye Tahir Elçi’yi kim öldürdü? arip bir ülke Türkiye, hem her şey açık açık oluyor, kimse yine de bir şey anlamıyor, hem her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor kimse yine de görmüyor. Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesi olayına bakın! Hani neredeyse naklen yayında işlendi cinayet ve yine de kim vurduya gitti Elçi. İşte size herkesin gözünün önünde işlenen bir faili meçhul. Tahir Elçi, Kürt sorununun çözümüne artık şiddetin olumlu bir katkısı olmadığını düşünen barışçıl çözüm yanlısı bir hukuk adamı, insan hakları savunucusuydu. Tahir Elçi’ye sıkılan kurşun, barışa, hepimizi sıkılmıştı. Bu kurşunu kim sıktı, kim sıktırdı, Tahir Elçi’yi kim öldürdü? ? “Tahir Elçi’yi devlet öldürdü, derin devlet öldürdü, devletsizlik öldürdü”, türü yanıtların hepsi olayın tek yönünü gören yüzeysel açıklamalardır ki, ne cinayetin çözülmesine ne de barışın kurulmasına katkıları olabilir. Gözümüzün önünde cereyan edenlerin akıl almaz oldukları tartışma götürmez. Herkesin gözü önündeki polis takibinin abesliği gözden kaçar gibi değil. Öte yandan, PKK’nin delillerin değerlendirilmesini önlemesini görmemek imkânsız HHH Bütün bu olayların ışığında, PKK’nin terör örgütü olmadığı anlamına da gelecek sözler söylediği için hedef tahtasına konmuş olan, toplumsal bir linç eylemi ile karşı karşıya olan Tahir Elçi’nin ölümünden, bağnazlık ortamının oluşmasında, sığ düşüncenin egemenliğini kurmasında, Kürt sorununun bizler ve onlar diye algıya indirgenmesinde, kendini veya yandaşını hep haklı görüp, dışındaki herkesin haksızlıkla damgalanmasında, şiddetin egemen davranış biçimi haline gelmesinde katkısı olan TÜRK ve de KÜRT HERKES sorumludur. Bu gerçek kavranmadıkça daha çok Tahir Elçi’ler ölür, barış umudu daha da zayıflar. Kürt sorununun çözümü için her şeyden önce, demokratik haklı talepleri bastırmaya yönelik boş ve anlamsız birlik beraberlik nutuklarından vazgeçerken, çözümü yalnızca etnik bölünmüşlük çerçevesine indirgeyen, kin ve nefretten arınmamış, çoğulcu demokratik toplum hedefine kafasını odaklayamamışların sultasından kurtulmak gerekmektedir. Bunun için her konunun her kavramın, herhangi bir tabunun ya da yasaklamanın ardına sığınmadan özgürce savunulabileceği özgür demokratik bir ortam şarttır. PKK’nin ne olup ne olmadığı bu çerçeve içinde, özgürce tartışılabilmelidir. HHH Şimdi kimse çıkıp da “ama o terör örgütü!” demesin! Devlet oturup da PKK ile müzakere ediyor da, yurttaş niteliğini neden tartışmasın? Kısacası barışın önünü açmak, ancak tam demokrasiden yana olmakla mümkün. Bir konuda özgürlük, başka konuda yasakçılıkla bir yere varmak mümkün değil. Türklerin demokrasiyi kendileri için isteyip Kürtler için istememeleri ne kadar yanlışsa, Kürtlerin benzer davranış içinde olmaları da öyle. Birinin kurtulup öbürünün esir kalmasıyla sorun çözülemez. Tam demokrasi ve barışçıl çözüm devlet terörüne de, etnik örgüt terörüne de aynı şekilde karşı duruşla sağlanır. Bu ortamı oluşturamayanlar, barıştan yana olanları da yaşatamazlar. Şimdi söyleyin bakalım! Kim öldürdü Tahir Elçi’yi? Bilmiyor musunuz? Oysa her şey TV’den naklen, Dört Ayaklı Minare’nin dibinde, gözümüzün önünde oldu! G S lik müzakeresi, baş düzenbaz Komisyon Başkanı Juncker’in daima çaktırmadan ima ettiği gibi Türkiye’nin asla yerine getirmeyeceği veya getiremeyeceği koşullara bağlı Prof. Dr. Aktar olacak” dedi. Aktar, Ekim 2016’da gerçekleşmesi öngörülen vize muafiyetiyle ilgili olarak ise, “Muafiyetin, medyanın muştuladığı gibi Ekim 2016’de gerçekleşebilmesi nin önündeki en büyük engel Türkiyeli IŞİD’ciler” dedi. Aktar, sözleşme ile açılacak bir diğer faslın “Avro” faslı olduğunu belirterek, “Türkiye’nin günün birinde Avro’ya geçmesi mümkün değil. Eğer öyle olursa Türkiye yapısal ekonomik nedenlerden dolayı Yunanistan olur. Burada ham bir hayal var” diye konuştu. Anlaşmanın Türkiye’nin AB üyelik sürecini canlandırmak üzere yapılmadığını kaydeden Aktar, “Aksine bu anlaşma üyelik sürecinin sonu ya da en hafifinden, üstelik her iki taraf için de hiçbir öncelik arz etmediğinin kanıtıdır” diye konuştu. TürkiyeAvrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı Başkanı Faruk Şen ise, “Vizesiz AB için Türkiye’nin 2012’de imzaladığı ve 79 maddeden oluşan yapılacak işler konusunda daha pasaportlar ve parmak izinden tutun, sınır kontrollerine kadar yapılmamış veya hiç gündeme gelmemiş birçok maddesi bulunmaktadır” dedi. l İSTANBUL Kolay olmayacak Sürecin sonu YunanistanMakedonya sınırında bekleyen mültecilerin dramı sürüyor. Önceki gün sınıra tel örgü çekilmişti. AVRUPA VİZESİ VE 3 MİLYAR AVRO KARŞILIKLI ADIMLARA BAĞLI ürkiye ve AB, Brüksel Zirvesi’yle birkez daha Geri Kabul Anlaşması ve Vize Serbestisi için nikâh yenilenirken, bundan sonra süreç tarafların atacağı adımlara paralel ilerleyecek. AB’nin, ilişkilerde atacağı her adıma karşılık, Türkiye de Geri Kabul Anlaşması’nı (GAK) uygulama yönünde adım atacak. l AB vizesine Konsey taahhüdü yok: Bildiride, DUYGU GAK’ın Haziran 2016’da GÜVENÇ yürürlüğe gireceği belirtilirken, Schengen vize serbestisi konusunda AB’nin taahhüdü sadece Avrupa Komisyonu’nun GAK yolunda atılan adımları aktaran üçüncü bir ilerleme raporu hazırlamasını kapsıyor. Konsey’in tüm üyelerinin katıldığı toplantının ardından çıkan bildiride, sadece Komisyon’un raporu için bir atıf yer aldı, AB’nin karar organı olan Konsey’i bağlayıcı bir karar alınmadı. l Eşzamanlı tezini unuttu: AB ile GAK ve vize görüşmeleri ilk olarak Aralık 2013’te Ankara’da kâğıda dökülmüştü. Başbakan Davutoğlu, “vize serbesti ve GAK”ın eşzamanlı yürürlüğe gireceğini açıklamıştı. Ancak Türkiye’nin Haziran 2016’ya kadar GAK’ta atacağı adımlara karşılık, Ekim 2016’da vizelerin kalmasına yönelik AB Konseyi’nin Kirli mutabakat T DEMOKRASİ BİR KENARDA olmayacağını ifade ediyor. Welt Online: Aslında bu zirvenin yapılmasına gerek yoktu. Zirinancial Times: Yeni göçmen akım ve Türkiye’nin yeni hükümeti ve Erdoğan’a bir hediyedir. larının önüne geçebilmek için TürLa Repubblica: Sonuç metninde inkiye’deki demokrasiye dair endişeler bir kenara bırakıldı. Zirve Cumhuriyet editör san hakları ihlalleri, Erdoğan’ın Suriye’delerinin tutuklanmalarından sadece birkaç ki belirsiz politikası, baskı altındaki basın özgürlüğü ve Putin’le tansiyonun artması gün sonra gerçekleşti. konuları yer almadı. Avrupalı liderler, AnTimes: AB liderlerinin göçmen krizini çözmek için oynadığı kumarla birlikte ge kara ile siyasi ilişkilerin yeniden canlandırılmasının, Erdoğan’ı sakinleştirebileceğilecek yıl Türkiye’nin 75 milyon vatandaşı Avrupa’yı vizeye ihtiyaç duymadan gez ni umuyor. La Stampa: Terörizm ve Suriye’nin meye başlayacak. Independent: Pek çok AB lideri varı yangınının ısıttığı bir anda yapılan taktik zirvesi. SVT: Türkiye sığınmacıları şantaj lan anlaşmanın Türkiye’nin zayıf insan hakları karnesini eleştirmelerine engel olarak kullanıyor. DIŞ BASINDA ‘TÜRKİYE SIĞINMACILARI ŞANTAJ OLARAK KULLANIYOR’ YORUMU Davutoğlu ile Çipras kapışması Türkiye zirvesi sırasında Başbakan Ahmet Davutoğlu ile aynı çatı altında bulunan Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, Twitter’dan Ankara’yı eleştiri bombardımanına tuttu. Çipras, önceki gün peş peşe gönderdiği dört mesajda hem Türkiye’nin Suriye’de Rus savaş uçağını düşürmesini eleştirdi, hem de Türkiye’yi Yunan hava sahasını sürekli ihlal etmekle suçladı. Çipras, @tsipraseu hesabındaki ABTürkiye hashtag’li tweet’leri daha sonra silse de @atsipras hesabında Yunanca hallerini korudu. Mesajlar şöyle: “1) Başbakan Davutoğlu’na: Neyse ki bizim pilotlarımız sizinkilerin Ruslara karşı olduğu kadar ateşli değil. 2) Ege’de olanlar kabul edilemez ve inanılmaz. 3) Silahlara milyarlar harcıyoruz. Siz hava sahamızı ihlal için, biz sizi önlemek için. 4) En gelişmiş hava silah sistemlerine sahibiz ve yine de masum insanları boğan kaçakçıları yakalayamıyoruz.” Davutoğlu’ndan Çipras’a İngilizce yanıt TSİ 00.00 civarında geldi: “@atsipras’ın pilotlarla ilgili yorumları günün ruhuyla uyuşmuyor. Alexis: Gel olumlu gündemimize odaklanalım.” TWİTTER’DA ATIŞTILAR AB F yeni bir karar alması gerekecek. Bu kararın alınıp alınmayacağı ise 2016’daki koşullara bağlı olacak. l 3 milyar Avro: Avrupa’nın mülteci yükünü üstlenmesi karşılığında Türkiye, AB’nin 1 milyar Avro’dan başlattığı pazarlıkta, çıtayı yükseltti ve Suriyelilerin için 3 milyar Avro’luk taahhüt aldı. l AB sınırında mülteci, Türkiye’de geçici koruma: AB, kendi sınırlarına dayanan 700 bini aşkın Suriyeli için mülteci tanımını benimserken, Türkiye’deki Suriyeliler için Ankara gibi “Geçici koruma altındaki Suriyeliler” ifadesini benimsedi. l Fasıl açmada yeni kriter: AB, Türkiye ile yıllar sonra “Ekonomik ve Parasal Politika” faslını 14 Aralık’ta açacak. Bu faslın açılması için gerekli olan, “Merkez Bankası’nın bağımsızlığı” ise Türkiye için değişime uğradı ve “kapanış kriteri” olarak benimsendi. l ANKARA an Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasının hemen ardından yapıC lan Avrupa Birliği zirvesi, görünüşte Ankara açısından büyük bir başarı. Brüksel, şu zamana kadar Türkiye ile ilişkilerini belirleyen “Kopenhag Kriterleri”ni bir kenara bıraktı, insan hakları ve ifade özgürlüğü meselesini görmezden geldi ve mültecileri Avrupa’dan uzak tutması karşılığında Ankara’ya 3 milyar Avro vaat etti! Daha da önemlisi, AB ile ikinci bahar havası esiyor. Müzakere süreci yeniden başlıyor, fasıllar açılıyor. Kısacası Can’ı verdik ama 3 milyar kazandık. Peki, kârda mıyız? Hayır, hiçbir koşulda değiliz. Ne biz ne de Avrupa. Ne zirve iddia edildiği gibi Türkiye’nin Avrupa Birliği üyelik sürecini yeniden başlatıyor, ne de mülteci sorununa gerçek bir çözüm getiriyor. Brüksel, şimdilik mülteci sorununu Türkiye’yi koskoca bir mülteci kampına, kendi sınırında devasa bir tampon bölgeye çevirerek halletmek peşinde. Ancak bu, 3 milyara da, 5 milyara da mümkün değil. Üstelik bizim için pek iyi de değil. Hadi biz Can’la Erdem’i verelim, unutalım, Silivri’de terk edelim. Peki, Avrupa’ya giriyor muyuz? Yine hayır. Sonuç bildirgesinde yer alan 2016’da vizesiz seyahat vaadi, işin fantezi boyutu. Avrupa hayaliyle bavullarınızı toplamaya başlamak için acele etmeyin. “Ekim KONUK YAZAR ASLI AYDINTAŞBAŞ 2016” dense de, vizesiz seyahatin AB tarafından onaylanması için Türkiye’nin 72 koşulu gerçekleştirmesi gerekiyor. Bunlar arasında, buradan Avrupa’ya giden mültecilerin “geri alım” anlaşmasını imzalaması ve sınır güvenliğini sağlamak gibi maddeler de var. Ardından üye ülkeler bir bir vizesiz seyahati onaylayacak. Ölme eşeğim ölme durumu yani... Gelin Avrupa Birliği zirvesinin içyüzüne bakalım. l 3 MİLYARI KİM VERECEK? Zirve aslında, Türkiye’nin AB üyelik sürecini yeniden başlatmak değil mülteciler konusunda özel gündemle yapılan bir zirve. Brüksel’in sunduğu alışveriş, “Sen mültecileri tut, ben de seni AB’ye üye yapayım” değil. “Sen mültecileri tut, ben de sana 3 milyar Avro vereyim.” Ankara’nın “her yıl” için istediği 3 milyar, bir defalık masada. Daha sonra ne olacağı belli değil. Ayrıca bu sabah üst düzey bir Avrupalı siyasetçi, “Henüz ortada 3 milyar da yok” dedi. Brüksel, çeşitli fon ve Can’ı verdik, 3 milyar aldık, peki kârda mıyız? l GAZETECİLERİ HAPSE ATMA KAÇ PUAN? Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Brüksel yolunda Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuksuz yargılanmasıyla ilgili yaptığı çıkış, boşuna değil. Medya özgürlüğü konusu, ABD Başkanı Barack Obama’nın Cumhurbaşkanı ile birebir görüşmesinde gündeme gelmişti. Pazar günü ise Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı JeanClaude Juncker konuyu gündeme getirdi. Ancak ABD gibi Avrupa da konuyu, mikrofonlar önünde değil kapalı toplantıda, sessiz sedasız gündeme getirmeyi seçti. Çünkü öncelik, mültecileri Türkiye’de tutmak. Ancak üst düzey bir yetkili, bu anlaşma imzalandığı için artık konunun daha sıklıkla Avrupa tarafından gündemde tutulacağını söylüyor. Türkiye’yi eleştiren yazıların son bulacağını sanmayın. Avrupa kamuoyu insan hakları meselesini bu ölçüde geri plana atmasından rahatsız. Türkiye’ye yönelik insan hakları baskısı, komisyon yerine Avrupa Parlamentosu üzerinden yapılacak. AP milletve kili Marietje Schaake, dün telefonla yaptığımız görüşmede insan hakları ve ifade özgürlüğü meselesinin geri planda olmasından dolayı “kaygı” hissettiğini belirtti. Schaake ve birçok parlamento üyesi, anlaşmanın Avrupa’nın temel değerlerinden feragat etmesini dün geceden itibaren sosyal medya üzerinden eleştirdi. l ÜYELİK NE ZAMAN? Brüksel’deki anlaşmanın olumlu tarafı, Türkiye’yi “Avrupa çıpasına” yeniden bağlamak amacıyla müzakerelerde yeni bir fasıl açılması. Ekonomik ve Parasal Politikalar faslı, Merkez Bankası bağımsızlığı gibi önümüzdeki süreçte önem taşıyan koşullar içeriyor. Eğer Kıbrıs müzakerelerinde ciddi bir adım olursa, 2016’da 2 başlık daha açılacaktır. Ancak fasıl açmak bedava, kapamak zor. Brüksel ve Avrupa başkentlerindeki hava, Türkiye’nin AB üyelik sürecine yönelik bir umut vaat etmiyor. Fasıllar açılsa da kapanmıyor, kapansa da üyelik anlamına gelmiyor. O umudun olması için, Türkiye’nin demokrasi karnesini düzeltmesi gerekiyor. Kısacası Brüksel’deki zirve, Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini yeniden düzenliyor. Ancak bunun “tam üyelik” amaçlı olduğunu düşünmek için, hayal görüyor olmak lazım. Bu koşullarda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği mümkün değil. Biz buna olsa olsa bir cins “imtiyazlı dostluk” diyebiliriz... Üzerinde 3 milyarlık etiket olan bir dostluk... mekanizmalardan halihazırda 500 milyon Avro bulabilmiş durumda. Hantal Avrupa kurumlarından para çıkarmak kolay iş değil. Kalan 2.5 milyar Avro’yu, üye ülkeler kendi bütçelerinden çıkarmak zorunda. Aslan payı, Almanya’ya düşecek... l TÜRKİYE TOPLAMA KAMPI MI? Velev ki 3 milyar bulundu. Avrupa’nın Türkiye’ye yaptığı “ahlaksız teklif” sayılmaz mı? “Biz para verelim, mülteciler sende kalsın.” Brüksel, Ankara’ya “geri dönüş” anlaşması imzalayarak yasadışı yollarla Avrupa’ya giden mültecileri anında bize “sepetlemek” istiyor. Türkiye’den sığınmacılara mülteci statüsü verilmesi ve özellikle Suriyelilere “eğitim” ve “çalışma” hakkı verilmesi de isteniyor. Türkiye’nin mültecilere statü tanıması, okuma ve çalışma hakkı vermesi insan hakları açısından doğru yaklaşımlar. Ancak bunlar aynı zamanda mültecileri Türkiye’nin kalıcı bir parçası, Türkiye’yi ise Avrupa için devasa bir mülteci kampına dönüştüren adımlar. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle