15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Pazartesi 2 Kasım 2015 1 kasım seçimi EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ZARİFE SELÇUK 18 4 UZMAN CUMHURİYET İÇİN SEÇİM sonuçlarını DEĞERLENDİRDİ Kılıçdaroğlu iki konuda devam kararı aldı ERDEM GÜL KP’nin, bir süredir kaybettiği “iki kişiden birinin oyunu alan parti” unvanını yeniden kazandığı dünkü seçimde CHP de, “Dört kişiden birinin oyunu alan parti” konumunu korudu. Koalisyon isterken, “AKP’nin dayatması” olarak gördüğü seçime zorunlu olarak girdi. İktidarın oyunu artırması karşısında gözler muhalefet partilerinin liderlerine dönerken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi konumu ve partideki değişim konusunda “devam” kararı aldı. CHP, 2010’da Deniz Baykal’ın beklenmedik bir anda gidişiyle başladığı Kılıçdaroğlu liderliğindeki yolculuğunda dün 1’i referandum olmak üzere 5’inci seçimini yaşadı. Geriye doğru seçimlerin tamamında yüzde 25’ler bandıyla Türkiye’nin dörtte birinin oyunu alan parti dünkü seçimden durumunu koruyarak çıktı. Aslında CHP açısından anlamları üzerinde durulması gereken seçimler 7 Haziran seçimleriydi. İdeolojik renkleri azalan ama yıllardır partinin eksikliği olarak görülen emekliler ve asgari ücretliler başta olmak üzere sokağın taleplerine yer veren bildirgesiyle fark atmıştı. Buna bir de kendi içindeki örgütsel rahatsızlıklara karşın parti için demokrasi açısından önem taşıyan milletvekillerinin yüzde 80’ini önseçimle belirleme gibi bir de avantaj eklemişti. Seçimden yine yüzde 25’in oyunu alarak çıkmıştı ama asıl başarısı bağımsız uzmanların değerlendirmesiyle, “CHP’nin asıl başarısı asla bu partiye oy vermeyeceğini söyleyenlerin oranını azaltması” olmuştu. Korkunun iktidarı umhuriyet’in “4 Parti 4 Yazar” kadrosunun AKP kontenjanını dolduran isim olarak diğer arkadaşlarım gibi benden de hem cumartesi yayıma sunulmak üzere seçim öncesi tahmin yazısı istendi, hem de pazartesi için seçim sonucu değerlendirme yazısı… “Bir taşla iki kuş” vuracağım hiç aklıma gelmezdi!.. Böyle bir şeyi ne umdum, ne de istedim, ama cumartesi günkü yazımda seçim sonuçlarını doğru tahmin ettiğim için “tebrik” de aldım, söylediğim her şeyin çıktığına dair serzenişlere de muhatap oldum. Ve şimdi bakıyorum, gerçekten de sonuç değerlendirmesi yerine cumartesi günkü yazımı devreye soksam işi kestirmeden halletmem mümkün gibi!.. HHH O yazıda 7 Haziran sonrası izlenen ve AKP’nin bir parti politikasından öte devlet politikası eşliğinde “başarılı” şekilde sergilediği seçim stratejisinin (ki buna “ateş ve soğutma” demiştik) semeresini alacağını belirttim. “Hayatı yenip ölümü iktidara taşıyacağı” yorumu eşliğinde… Sıraladığım veriler temelinde yaptığım yorum kuşkusuz bana aittir ve tartışmaya açık… Ama en güvenilir anketçilerin bile açık ara yanıldığı seçim sonucunu bana düşündüren veriler sanırım göz ardı edilemez. Anketlerin neden yanıldığı sorusunu da anlamsız buluyorum. Bu tür niceliksel verilerin güvenilir sonuçlara ulaşması ancak “güvenilir” yaşam koşullarında mümkün olur. Olağanüstü koşullar böylesi ankete dayalı araştırmaların sonuç almasına elverişli değildir. HHH Türkiye, fiilen bir olağanüstü hal ortamında seçime girdi. “Sivil toplum”u güçlü olan, halkın devlet karşısında kendisini öncelikli bildiği ve hissettiği ülkelerde böyle bir durum TAYFUN ATAY yi giderme yolunda özellikle bu milliyetçimuhafazakâr potansiyel üzerinde yoğunlaşan bir çalışma yürüttü. İç Anadolu’ya seçim öncesi yaptığım gezinin en çok öne çıkan verisi, MHP’ye MHP’li seçmenlerden gelen tepkiydi. “Hayır’cılık”tan dolayı MHP bitti diyen de oldu, Bahçeli çok yaşlandı artık diyen de. Akşener’e yapılanın haksızlık olduğunu düşündüğünü söyleyen de… Terörün önü açılarak bu milliyetçimuhafazakâr kitlenin yumuşak karnına ulaşıldı. Kendi partilerinin ilkeli ama yaşlı liderinin koalisyon sürecindeki ataleti ile titreşimli olarak, ama esasen iktidardan uzun yıllardır uzak olmaktan da artık bıkmış ve bulundukları şehirde, köyde, kasabada kendileri ile aynı hayatı yaşayan AKP’li hemşerilerinin edindiği nimetlere gıptayla bakan bu seçmen AKP’ye çekildi. HHH MHP seçmeni nezdinde AKP’ye doğru pozitif dinamizm yaratan bu “terörün önünü açma” stratejisinin Kürt seçmen üzerindeki sonucu ise bu kitleye “negatif statik” yüklemek oldu. Ateşe atılan coğrafya, paralize edildi. Devletin Kürt kitle üzerindeki tahakkümüyle seçime böyle gidildi o coğrafyada. HHH Toplum, korkuya yenilmiş görünüyor bana… Yağmur gibi yağan şehit cenazeleri… Patlayıp 100’den fazla cana kıyan etekemiğe bürünmüş bombalar… Saldırıya uğrayan gazete binaları… Tekmetokat ağzıburnu kırılan gazeteciler… Kayyımlanan muhalif medya grupları… Kendini devlet karşısında önceleyemeyen bir toplumda bunlar, tepkiye ve karşı çıkışa değil, tedirginlik ve korkuya yol açtı. Ve korku, zafer kazandı, iktidara geldi. A CHP ANALİZ bile” ve 13 yıldan sonra çok zor olsa da AKP ile koalisyon kurmaya hazırladı kendisini. Uzlaşmacılığın önde gideni oldu. Hatta eleştirildi bile. Bu yüzden ciddi ciddi “AKP size koalisyon önermediğine göre 35 gün neden oyalandınız” fırçaları da yedi. Sustu, bekledi. En sonunda aslında beklediği gibi “Davutoğlu’na koalisyon izni çıkmadığı için” 1 Kasım’da seçim kararı alınınca, “zoraki” olarak sahaya çıktı. Tam seçmene “400 vekil istediler vermediniz. Size kan, gözyaşı ve ölüm verdi” diyerek mitingleri başlattığı anda Ankara katliamı oldu. Sonra mitingler yapılamaz oldu, bir ton düşmeler, ilçelere gitmeler, fazla kalabalıklar ve heyacan yaratmalardan uzak durmalar zorunlulukları hissetti. “Her parti tek başına iktidarı ister ama gerçekçi olalım yine koalisyon olacak gibi bu kez kuracaklar mecburuz” diyerek seçimi tamamladı. kadar oy almasına hayret ediyorum.” Allende’nin vasiyeti C Şili’nin 1973’de Pinochet darbesine direnirken öldürülen Sosyalist lideri Allende’ye ait bir anekdotu burada paylaşmalıyım. Aslında Allende 1950’lerden itibaren ülkesinde sağ iktidarlara karşı sosyalistlerin, muhalefetin adayı olarak tüm seçimlerde başkan adayı oluyor. Ancak sağ seçmenin üstün olduğu ülkede üstüste belki de 78 seçim kaybediyor. Ta ki 1970’de başkan seçilinceye kadar. Başkan seçildikten sonra en büyük oy aldığı kesim olan Şilili bakır işçileriyle bir sohbetinde bu siyasi mücadelesini anlatırken şöyle diyor: “Ben öldüğümde mezar taşımda Şili’nin gelecekteki cumhurbaşkanı yazılmasını isterim.” CHP açısından yerinde saymanın kabul edilebilecek bir yanı yok. Kılıçdaroğlu da bunun farkında. Ancak Kılıçdaroğlu seçim sonrası iki karar birden aldı. Birincisi kendi konumu açısından devam dedi. İkincisi de liderliği döneminde CHP açısından yaşanan değişimler de sürdürülecek. Önünde zaten takvimli eğer öne çekilmezse Aralık ayında olağan kurultay var. Burada Kılıçdaroğlu yeniden güvenoyu alıp örgüte ve yönetim kadrolarına neşter atmak isteyecek. Kılıçdaroğlu’na göre gençler, kadınlar ve farklı toplum kesimleriyle iletişim konusunda en büyük sorun örgütte. Bu Kılıçdaroğlu bakışı. Yarından itibaren CHP içinde “genel başkanlık” dahil her düzeyde yenilenme istyenlerin sesinin çıkacağı şüphesiz. CHP’nin bir özeleştiriye ihtiyacı olduğu açık. Her düzeyde oturup konuşulacağı kesin. AKP ANALİZ da mevcut iktidar partisine yönelik rahatsızlıkların kaygısızca, özgürce, ferahlıkla dışavurumunu, sandığa yansımasını bekleyebilirsiniz. Ama Türkiye böyle bir ülke değil ve olağanüstü hal, olup bitene tepkiden çok, geleceğe dönük bir tedirginliği toplumun ruh haline hâkim kıldı. AKP’yi kazandıran bu. HHH Ortaya çıkardığı olağanüstü hal koşullarıyla 7 Haziran’da hatırı sayılır bir kısmı sandığa gitmeyen atıllaşmış kitlesini de yeniden aktive eden AKP, hemen herkesin belirttiği gibi MHP’ye dönük stratejisinden de elbette semere aldı. AKP entelijansiyasının bugüne kadar sıklıkla dillendirdiği bir iddia şudur: “Bizim bu ülkede oy oranı itibarıyla en son ulaşabileceğimiz sınır, yüzde 60’tır.” Bu iddia her zaman Türkiye’nin MHP çevresinde toplanan ve özellikle İçBatı Anadolu’dan Orta ve Doğu Anadolu’ya kadar uzanan hatta mevcut oy potansiyeli temelinde dillendirilir. Bu iddia doğrultusunda hedeflenen, hayat algısından hayat tarzına kadar ortak paydası çok büyük olan milliyetçimuhafazakâr seçmenle dindarmuhafazakâr seçmen arasında MHP marifetiyle mevcut sınırı eritmektir. MHP buna köklü bir parti olması ve ideolojik sağlamlığı doğrultusunda direnmiştir hep, ama hâl ve şartlara göre bu direnç sık sık da zorlanmıştır. AKP 7 Haziran sonrası kendi bünyesinde yaşanan çözülme Şimdi ne olacak Tek itirazı Zoraki seçim Ve 8 Haziran’dan sonra da çokça söylenen şekilde “hata yapmadı” CHP. “Seçmen iradesine saygılıydı.” Bu nedenle “kurmayacağını bile Kılıçdaroğlu için, bildirge, önseçim ve uzlaşmacı tavır üstünlüğüne karşın seçimden yüzde 25’le çıkmaları şoke edici olmadı. Hatta kamuoyuna açıklamalarında söylemese de partisinin “gönül desteğinin” daha fazla olduğunu düşünmesine karşın oy olarak en fazla 23 puan artabileceğini yazılmamak üzere söylemişti. AKP’nin yine 7 Haziran’dan daha az oy almayacağını düşünüyordu. Bu nedenle hatta en önemli itirazını yapıyordu: “Kocaeli, Karabük gibi AKP döneminde üzerlerindeki sömürü kat be kat artan işçi şehirlerinde bile AKP’nin bu Böyle olur savaşın ‘istikrarı’ ki gün önce bu sayfalarda yayımlanan yazımda “7 Haziran seçiminde oylarını yükselten iki parti HDP ve MHP, AKP’yi tek başına iktidardan etti. 1 Kasım’da bu kez AKP’den aldıkları değil ama ona karşı koruyabildikleri oylarla yine belirleyici olacaklar” yazmıştım. Ama aynı satırların devamında, seçim öncesi yapılan anketlerin yalancısı olarak “ciddi bir değişiklik öngörülmediği” bilgisini paylaşmıştım. Dün gece itibarıyla ortaya çıkan sonuç, her iki partinin de 7 Haziran’da aldıkları oyu neredeyse tamamen ve dolayısıyla “tek başına iktidarı” geri verdiklerini gösteriyor. KEMAL CAN HDP baraja değil, savaşa ve barikatlara takıldı yunun hedefinde HDP vardı. “Seni başkan yaptırmayacağız” diyenler barajın altında bırakılarak cezalandırılacaktı. Böylece de başkan olmaya yetecek milletvekili sayısına da ulaşılacaktı. Yöntem olarak savaşı seçmişti Saray. Kandil’de PKK’yi bombaladıkça, aslında Ankara’da HDP’yi bombalıyorlardı. PKK buna önce misillemeyle, sonra büyük sabotajlarla, mayınlarla, bombalamayla karşılık verdikçe bütün düşmanlığın sivri ucu HDP’ye yöneliyordu. Açıkça söylemek gerekiyorsa, PKK’nin savunmanın ötesine geçip çok yüksek volümlü bir misillemeye girmesi, “çatışmasızlık” sürecini ilan etmekteki gecikme, demokratik siyasetin, yani HDP’nin alanını iyice daralttı. Bir de buna Cizre, Silopi, Silvan, Varto, Yüksekova, Sur, Lice gibi ilçelerde kurulan barikatlar, açılan hendekler eklenince, üstüne üstlük direkt bağlantısı olmadığı halde bir de Demokratik Özerklik ilanları bu görüntünün yanına konulunca, AKP’nin arayıp da bulamacağı bir algı operasyonu alanı yaratılmış oldu. Seçime çok dar bir zaman vardı. Düşünün ki iki seçim arası 143 gündü. Bu kadar kısa bir parkurda, devletin tüm olanaklarıyla; tankıyla, uçağıyla, topuyla, bombasıyla, medyasıyla üzerine çullanılan bir HDP’nin kendini bırakın bütün Türkiye’ye, Kürtlerin bir kısmı CELAL BAŞLANGIÇ İ MHP ANALİZ kalarak toplamda 3 milyon oy kaybetti.. CHP ciddi bir oy değişikliği yaşamazken, AKP oylarını 5 milyon artırdı. Bu kaymaların ayrıntıları önümüzdeki günlerde incelenecek ve daha “ince” analizler yapılacak elbette. Ama ortaya çıkan tablo, fazla uğraşmadan kaba bir gerçeği adeta bağırıyor: AKP’nin (ve elbette Beştepe’nin) haziranın ilk haftasında “demek öyle haa” diyerek hedefine iki partiyi alarak kurduğu ve seçmene doğrudan “şantaj” yapan stratejisi harfiyen işledi. “400 vekil vermediniz böyle oldu” veya “bomba sonrası oyumuz arttı” laflarının gaf değil gerçek olduğu görüldü. Aldıklarını geri verdiler 7 Haziran sonrasında, “AKP neden kaybetti?” başlıklı tartışmaların önemli argümanlarından biri “fabrika ayarlarına dönme” meselesiydi. AKP fabrika ayarlarına falan dönmedi (belki de asıl ayarları zaten buydu) ama onu iktidardan eden iki parti bir önceki seçim sınırına geri döndü... HDP, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Selahattin Demirtaş’ın aldığı oya yakın bir orana geriledi. MHP’de, 2011 sınırının bile altına sıkıştı. Haziran’da HDP 6, MHP 7.5 milyon oy almıştı. Bu iki parti beş ay sonra 1 Kasım’da 5’er milyonda ‘Sen bilirsin’ meselesi Yine seçim öncesi son yazıyı, MHP’nin “sen bilirsin” sloganına işaret ederek “ancak, seçmenin de, bütün seçim stratejilerine ‘sen bilirsin’ diye cevap vermesi daima mümkün” cümlesiyle tamamlamıştım. Şimdi açıkça söyleyebiliriz ki; Bahçeli’nin “sen”in arkasına virgül koyarak seçmenin “sağduyusuna” gönderme yaptığı cümle sert biçimde geri çevrilmiş durumda. Ya da seçmen “başka bir bildiği” olduğunu söyledi. Anlaşılan, “milliyetçi saldırganlıkla” tahkim edilmiş güç kirlenmesi sağ seçmen için tehdit olarak algılanmıyor, hatta bu “kirli” güç gösterileri bir çekicilik yaratıyor. Yine gaf sayılan “Beyaz Toroslar gelir” lafının bölgedeki etkisi bir kenara, “ırkçı hassasiyetlere” ne vaat ettiği görülüyor. 2009’dan başlayarak her seçim yeni düşman konfigürasyonlarıyla sahne alan AKP, sağ seçmenin duyargalarını yine harekete geçirebildi. Mezarlıkların bombalanması, cenazelerin zırhlı araçlarla sürüklenmesi ve kent ablukaları, gözaltı fırtınaları eşliğinde çalınan ve belki Bahçeli’yi bile şaşırtan “milliyetçi sur düdüğü”, MHP’nin “biz demiştik” direnç hattını yıktı. HDP’yi “flu görmek” MHP’yi korumaya yetmedi. Acaba Bahçeli, 7 Haziran sonrası CHP’den gelen “blok” önerisine yakın durmadığı için pişman olmuş mudur? Bu soruya, “sağ”, bir başka isimlendirmeyle “savaş” blokunun yeniden yüzde 65’leri zorladığı gerçeğine bakmadan cevap vermek zor. Belki de oturup buradan konuşmaya başlamak gerek... O HDP ANALİZ na bile anlatma fırsatı yoktu. Kentlerde açılan hendekler, yükselen barikatlar, ilan edilen sokağa çıkma yasakları, çatışmalar, sivillerin ölümü, ciddi olarak sarsılan ekonomik hayat sadece Türkiye’nin batısında yaşayan Kürtleri değil, gerek bölgenin tam ortasında, gerekse de mücavir alanında bulunan özellikle orta sınıf Kürtleri ürküttü. Belki barikatların kurulduğu alanlarda aldığı oyları koruyordu HDP ama, bir gün barikatların kendi mahallelerine kurulacağından korkan diğer bölge kentlerde ortalama yüze 10 dolayında oy yitiriyordu. Bir HDP milletvekili dün gece sonuçları değerlendirirken “Sadece savaşa PKK’nin karşılık vermesi değil, bunların kentlere yayılması da 7 Haziran’da bize oy veren bazı seçmenleri ürküttü. Halkın HDP’ye yönelen sevgi ve ilgisinin açık bir nedeni vardı; demokratik siyaset. Bu da çökünce bazı seçmenler bizden vazgeçti” derken seçimde alınan sonucun bir teselli noktasını da buluyordu: “Eğer barajın altında kalsaydık, Kürt sorununda tek seçenek savaş olacaktı. Neyse ki az bir farkla da olsa HDP barajın az bir farkla da olsa üzerinde kaldı da şimdi en azından demokratik siyaseti yeniden kurma olanakları hâlâ bir seçenek olarak önümüzde duruyor.” AKP’nin kaosla tehdidi, çatışmalı süreci dayatması, şantajı; PKK’nin bu şartları iktidar lehine zorlaması, seçimlerde bu sonucun çıkmasına yol açtı. Bölgede de seçim sonuçları üzerine değerlendirme yapan birçok kişinin de ortak görüşü “Tamam katliamlarda, savaşın yeniden başlatılmasında AKP’nin payı büyüktür. Ancak bu savaş talebine PKK’nin olumlu yanıt vererek bir anlamda AKP’nin ekmeğine yağ sürmesi de kabul edilebilir bir tavır değildir” yolundaydı. Bütün bu tablonun içinde büyük bölümü iktidarın kontrolünde olan medyayı, AKP borazanına dönüşen onlarca gazeteyi ve televizyonu ekleyince de AKP’nin hedefine ulaşması çok zor olmamışa benziyor. Yaratılan bu görüntü de ilk bakışta Bingöl’den Van’a, Kars’tan Muş’a, Adıyaman’dan Ardahan’a, Siirt’ten Mardin’e HDP’nin yüzde yedi ile yüzde 12 oy yitirmesine yol açtı. Elbette Mersin’de, Adana’da, Gaziantep’te, Şanlıurfa’da, Diyarbakır’da, Mardin’de, İstanbul’da yitirilen milletvekillerini de bu görüntüye ekleyince alınan sonucun sorumluları hakkında Kürt Özgürlük Hareketi içerisinde ciddi tartışmaların, eleştiri ve özeleştiri sürecinin yaşanması kaçınılmaz. HDP bu seçimde de barajı geçti ama; savaşın yıkıcılığını, barikatları, hendekleri aşamadı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle