28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
28 AĞUSTOS 2014 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER HDP’li Sarıyıldız C’e Ezidilerin durumu ile ilgili özel açıklamalarda bulundu: 5 kutlanması, ortak törelerin her yıl düzenlenmesi kafamızda zaman kavramını biçimleştirmiştir.” O zaman oturup düşünmemiz gerekir: “O zaman, gerçekten insana bağımlıdır zaman!” Bu konu açık Türkiye’nin vebali büyük MAHMUT ORAL Derin Milliyetçilik!.. Yaşadığımız olaylar, yaşayacaklarımız; şimdiki zaman geçmiş zaman; kaygılarımız ve acılarımız... Hepsini yan yana, yukarıdan aşağıya koyabiliriz! Hayat böyle gidiyor işte! İşin içine kirli düzen, o düzenin çarkları girince, sömürü, emek hırsızlığı başını alıp gidiyor... Önümüzde kalın duvarlar var! O duvarları nasıl aşacağız? Derin milliyetçilik, Türk ve Kürt kardeşliğinin kanını emerken salt seyirci mi kalacağız! Çözüm sürecinin nasıl yürüdüğünü bilmeyen bir toplum şaşkınlık içinde. Fısıltı gazetesi bunun için devreye giriyor, Güneydoğu’da PKK yolları kesiyor, insanları kaçırıyor, cinayetler işliyor? Niçin oluyor bunlar? Olanlar hem Türk hem de Kürt analarına oluyor... Gözyaşları dinmişti... Polisler öldürüldü, bir teğmen şehit düştü... Kim var bu olayların arkasında! Söylemekte yarar var: “Kürt milliyetçileri!” Bunlar olurken Türk milliyetçileri avuçlarını ovuşturuyor... Akan kanın durmasını istemeyenler “biz demedik mi” diye mırıldanmaya başlıyor. Hükümetin çözüm sürecinde nasıl rol üstlendiğini toplum bilmiyor... Bir yandan Türk İslam Sentezi, öte yandan Kürt İslam Sentezi... Fransız düşünür Bergson şöyle der: “İnsan, zamanın içinde değil, zaman insanın içinde yaşar!” Acaba Türk ve Kürt milliyetçileri sizce nerede yaşıyor... Elbet zamanın yüreğinde de yaşayabilirsin! İkisi de olabilir! Karşı çıkanlarla... Tartışmaya ve gerçeklerin ortaya çıkmasında yararlı olacak bir konu... HHH Bir başka Fransız toplumbilimci Durkheim şöyle diyor: “Zaman kavramının kaynağı toplumdur!” İlhan Selçuk, otuz yıl önce yazdığı “Zaman ile Zamane” başlıklı bir yazısında şunları yazıyor: “Önce yaşadığımız olaylar, sonra yaşayacağımız olayların önceden algılanmasına yol açar. Takvimin saptanması, dinsel bayramların belirli aralıklarla ŞIRNAK Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, IŞİD terörünün yayılmasında Türkiye’nin vebalinin büyük olduğunu belirterek “Vicdanen de olsa bu insanların yaralarının sarılması için harekete geçmeli” dedi. Sarıyıldız, Ezidileri anavatanlarına yakın olmaları için bölgedeki bazı köylerde toplamayı planladıklarını da söyledi. IŞİD teröründen kaçarak Türkiye’ye sığınan Ezidi Kürtler için bölgede sürekli hareket halinde olan HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız, IŞİD’i uluslararası güçlerin makro politikalarının “koçbaşı” olarak nitelendirdi. Cumhuriyet’e Ezidilerin durumu ile ilgili özel açıklamalarda bulunan Sarıyıldız, Irak’ın Sincar bölgesindeki yaklaşık 700 bin Ezidinin yüzde 99’unun anavatanlarını terk edip, Irak’ın Kürt bölgesi ile Suriye’nin Rojava bölgesine geçtiklerini bildirdi. Kürt hükümetinin Ezidi göçü karşısında yeterince yardım yapamadığını dile getiren Sarıyıldız, “Yüz binlerce insan şu anda Kürt bölgesinde açıkta, aç ve susuz, yalınayak, cadde üstlerinde, yol kenarlarında, tamamlanmamış inşaatlarda belirsizliğe mahkum” dedi. Türkiye’ye gelen Ezidilerin tamamının Avrupa’ya gitme arzusunda olduklarıHDP’li Sarıyıldız nı da dile getiren Sarıyıldız, Kürt hükümeti tarafından ciddi bir terk edilmişlik hissine sahip olan Ezidilerin, ciddi bir kırılma ve travma yaşadıklarını kaydetti. TIR’larda da ortaya çıktığı gibi IŞİD’in gelişmesinde ve ilerlemesinde Türkiye’nin vebalinin çok büyük olduğuna dikkat çeken Sarıyıldız, “Suriye’nin bir tarafında Esad, diğer tarafında Maliki vardı. Diğer yanda ise deniz. Dolayısıyla IŞİD militanları, oraya sadece ve sadece Türkiye üzerinden gitti. TIR’lar bu tarihin en lümpen, en kuralsız, en ahlaksız ve barbar terör örgütüne malzeme ve silah taşıdı. AKP’nin Ortadoğu politikaları, karşımıza felaket olarak çıktı. Şimdi o AKP bu felaketi görmezden geliyor. Vicdanen de olsa bu insanların yaralarının sarılması için çaba gösterilmeli” diye konuştu. Türkiye’ye kaçak yollardan gelen Ezidilerin sayısının 20 bin dolayında olduğunu ve bunların neredeyse tamamının listelerini yaptıklarını ifade eden Sarıyıldız, “Biz onları Güney Kürdistan’a yakın olan eski Ezidi köylerine yerleştirmeyi düşünüyoruz. Tespitlerimize göre bölgede 40 dolayında eski Ezidi köyü var. Bu köylerden ulaşım, altyapı, su ve diğer zorunlu olanakları uygun olanları merkez köyler gibi belirleyip, Ezidileri birkaç bin kişi olarak buralara yerleştirmeyi planlıyoruz. Çünkü Ezidiler toplum olarak bir arada ve kalabalık olmayı istiyorlar. Bunu ayrıca korkuları nedeniyle de istiyorlar” dedi. Türkiye’ye gelen Ezidi sayısı 20 bini buldu, 70 bin kişi yolda Kaynaklar tükendi MAHMUT ORAL ROBOSKİ Irak’ta şeriatçı terör örgütü IŞİD’in katliamları nedeniyle yurtlarından olan yüz binlerce Ezidi’nin sığındığı Türkiye’de, halkın yardım kaynakları tükeniyor. Sayıları 20 bini geçen sığınmacı Ezidiler, Avrupa’ya gitme hayaliyle sefalet içinde gün geçirirken, devlet kurumları bölgede yaşanan drama ilgisizliğini koruyor. 20 bin Ezidinin gelmesiyle yaşanan sıkıntılar nedeniyle bölge halkı, 60 veya 70 bin Ezidinin daha gelme olasılığına karşı kara kara düşündürüyor. İlk günden bu yana Ezidilere kucak açan Roboski’de kaynaklar tükendi. Sığınmacılar artık çadırlar yerine ceviz ağaçlarının altında kalıyor, dört çeşit yemek yerine bulabilirlerse mercimek çorbası ya da kavunla yetinmek zorunda kalıyor. 3 Ağustos’tan bu yana Irak’ın Sincar bölgesinde yaşayan yüz binlerce Ezidi, Erbil, Dohuk ve Zaho gibi büyük kentlerin çeperlerinde yaşama tutunmaya çalışsa da on binlercesi de Avrupa’ya ulaşmak umuduyla kaçak yollarla Türkiye’ye geliyor. Ezidilerin yurda giriş noktaları ise Roboski köyü. Roboski “hızlı akan su” anlamına geliyor. Ama son iki günde yaşanan Ezidi göçü dalgası Roboski deresinin hızını bile geçti. Adeta insanlar sel olup Roboski’ye aktı. Ancak gelenler, Roboski’deki kaynaklar sınırlı olduğundan, kamyonlarla Şırnak, Cizre, Silopi, Midyat, Diyarbakır ve Viranşehir gibi iç noktalara taşındı. Roboski’de halkın kendi yaşadıkları katliamın travmasının üzerine bir de Ezidilerin ağır yükü binmiş. Yardım etmek isteseler de ellerindekilerin tükendiği anlaşılıyor. Çünkü Roboski’nin orta yerindeki ortaokulun bahçesinde kurulan mutfakta, ilk günlerde gördüğümüz, etli, ciğerli, pilavlı, salatalı, çorbalı mönüden eser yok. Çünkü Roboskililerde de kalmamış. Ezidiler, bulabilirlerse bir kaşık mercimek çorbası içebiliyor veya bir kavun dilimini ısırıyor. Bunu bulamayanlar da var. Bu yoksunluk tablosu, büyük insanlığın Roboski özelinde Ezidiler için harekete geçmesini emrediyor. Çeşitli düzeylerde sağlık sorunları yaşayan Ezidiler için gönüllü doktorlar, sağlık görevlileri çalışıyor. Uludere ve çevresindeki eczaneler, Roboski’ye sığınan Ezidiler için ilaç toplayıp, okula göndermiş. Zaman zaman küçük kazalarda yaralananlara pansuman yapılıyor. Ağır hastaların ise Şırnak’a götürüldüğü kaydediliyor. açık tartışılır! İnsanlarda güven duygusu yitince yanında düşünen, üreten insanla çalışmak istemeyenlerin sayısı artar! Medyada bunun örnekleri çoktur! Özellikle bizim meslekte! Daha doğrusu toplumun büyük kesiminde... Algılama zorluğu çekenler, derin milliyetçiliğin batağına farkında olmadan dalar... Aklıyla, mantığıyla değil hırsıyla ayakta durmaya çalışır... Yaşadığı coğrafyada olup bitenlerin ayrımına varmaz, ölen çocuklarımızın yasını tutar gibi gözükür... Barış ister gibi gözükür, savaş ister! Bencillikten ve “benci”likten kurtaramaz kendini... Çoğu insan mantığını eğip bükerek, beynini sulandıracak duruma gelebilir... Nice kitaplar okumuş, üniversitelerden diploma almış, bilim insanı olmuş kişilerin geçmişe özlemlerini gericilik, tutuculuk düzeyine tırmandıran itici güç nereden gelir? Eh bunun da oturup tartışılması gerekir! O zaman kimi düşünürlerin sözlerini de tartışabiliriz... İnsan mı zamanın içinde yaşar, zaman mı insanın içinde hayat bulur? HHH Benim canım ülkemde otuz yıldır örtülü değil açık savaş var... Binlerce Mehmetimizi, gencimizi toprağa gömdük, hâlâ kardeşçe yaşamayı öğrenemedik... Bizleri bölüp parçaladılar... Türkler ve Kürtler! O derin güçler, derin milliyetçiler! Uğur Mumcu, Musa Anter, Necip Hablemitoğlu, Hrant Dink... Farklı kimlikten, Türk, Kürt, Ermeni arkadaşlarımız, dostlarımızdı öldürülenler... Susurluk’u anımsayın, Sivas’ı, Başbağlar’ı, Gazi’yi, Gezi’yi... Kızıltepe’de babasıyla birlikte evinin önünde öldürülen 13 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı... Berkin’i, Ali İsmail’i, Ahmet’i, Ethem’i... Ve başınızı göğe çevirin o anda... Belki kanat çırpan kuşlar göreceksiniz; sevgiyi, sevdayı yüreğinizde çiçekleyeceksiniz zamanın içinden... YURT GENELİNDE PROTESTOLAR SÜRÜYOR Yazıya oturdum, daha başlığı düşünürken bilgisayarıma bir emektup düştü. Bir okur mektubu. ‘6 Ok’un nasıl kavranması gerektiğini belirleyen, CHP’nin 26 Şubat 2012’deki olağanüstü kurultayında benimsenen maddeyi hatırlatıyor. Yazı da zaten o madde ile başlayacaktı. Maddenin belleğimde kaldığı kadarıyla değil, tam metnini aktarmam meslek gereğiydi. Beni Google labirentlerinde dolanmaktan kurtaran okura (Sayın Sacit Yörüker’e) teşekkür edip devam edelim. Sözü geçen 2. madde aynen şöyle: “Cumhuriyet Halk Partisi, programındaki anlamlarıyla şu ilkelere bağlıdır: Cumhuriyetçilik • Milliyetçilik • Halkçılık • Devletçilik • Laiklik • Devrimcilik. Başta Kurtuluş Savaşımız olmak üzere, özgürlük hareketlerinden, emek mücadelesinden ve evrensel dayanışmadan kaynağını alan sosyal demokrasinin, “insan hakları, hukukun üstünlüğü, özgürlük, eşitlik, dayanışma, barışçı ve adil bir dünya, emeğin yüceliği, sürdürülebilir ve dengeli kalkınma, gönenç, doğanın ve çevrenin korunması, çoğulcu ve katılımcı demokrasi” değerlerine dayanan; kadınerkek eşitliğine inanan; bu değerleri gerçekleştirmeyi hedefleyen; devleti, kişilerin özgürlüklerini ve refahını sağlamaya yönelik bir hizmet aracı olarak kabul eden çağdaş, demokratik sol bir siyasal partidir. Pekiiii, başına 1931’de CHP programına konan ‘6 Ok’un ilkeleri yerleştirilmiş; ardından sosyal demokrat ideolojinin belli başlı ilkeleri sıralanmış bu maddeden ne anlaşılıyor? Ben “6 Ok’taki ilkeler ile sosyal demokrat ilkeler birbirine uyumludur, çelişmez”i anlıyorum. Sosyal Demokrasi ve 6 Ok Acaba öyle mi? Tek tek bakalım. HHH Cumhuriyetçilik:. Evet, bu ‘6 Ok’ ilkesi ile sosyal demokrasi tam uyumludur. Cumhur “Başkanını kendi seçen halk” demek. İktidarın kral, padişah, sultan, derebeyi gibi “aristokratların” değil, yurttaşın elinde olması sosyal demokrasinin olmazsa olmazıdır. Kimse kalkıp devlet başkanının kral ya da kraliçe ile temsil edildiği bazı İskandinav ülkelerinden, Hollanda’dan, İngiltere’den söz etmesin. Operet kral ve kraliçelerinden değil, iktidarı sahiden elinde tutanlardan söz ediyoruz. Milliyetçilik: Sosyal demokrasi ile milliyetçiliği aynı sepete koyanlara bu dünyada artık sadece gülünüyor. 1930’lar dünyasında milliyetçilik ilkesinin benimsenmesi elbette anlaşılabilir bir tutumdu. Dahası imparatorlukların dağılma sürecinde başlayan uluslaşma ve onun kaçınılmaz sonucu ulusdevletler kurulması çağında (19. yüzyılın ikinci, 20. yüzyılın ilk yarısı) milliyetçilik devrimci bir ideolojiyi yansıtıyordu. 2014’te bunu yinelemek ve bu ideolojik tercihi savunmak ve bir yandan da sosyal demokrat olmak mümkün değil. Sosyal demokrat partilerin en üst örgütü “Sosyalist Enternasyonal”dir. Enternasyonalizm ile milliyetçilik arasında ise Çin Seddi var. (Yeri gelmişken: Milliyetçilik kavramı yerine arı dildeki söylenişiyle ulusalcılık kavramını yeğlemek hiçbir fark yaratmıyor. Muallim ile öğretmen, müselles ile üçgen, maarif ile eğitim arasında ne fark varsa milliyetçilik ile ulusalcılık arasında da o fark var. Yani yok. Yine yeri gelmişken: “Ulusalcılık milliyetçilik değil yurtseverlik demektir” diye sorunu laf kalabalığına getirip söz cambazlığı ile bilinç bulandırmaya çalışanlara da kulak asılmasa gerek. ‘Yurtsever’in uluslararası siyasal literatürdeki karşılığı milliyetçilik değil ‘patriyotizm’dir. Yurtsevere de ‘patriyot’ denir.) Yani 6 Ok’taki milliyetçilik ilkesi ile sosyal demokrasiyi buluşturmaya, uyumlu kılmaya yönelik çabalar, ancak “sıcak buz” ya da “bakire anne” ya da “köşeli daire” kadar anlamlıdır. Halkçılık: Sözü uzatmaya gerek yok. Halkçılık ilkesi ile sosyal demokrasi uyumludur. Tersi sosyal demokrasiyi inkârdır. Devletçilik: Serbest piyasa tanrısına tapmanın (AKP’nin en sahici dini bence bu) zıddı, karşılığı herhalde devletçilik değil. 1930’larda en basit sermaye birikimini bile yapamamış, ticaretten sanayiye sıçrayamamış, kefen bezi ve topluiğneyi bile ithal etmek zorunda olan bir ülkede (Türkiye’de) sanayi atılımlarını ve sanayinin altyapısını oluşturacak (Demiryolları vb.) yatırımlarını devlet eliyle gerçekleştirmek zorunluydu. Saygın Marksist Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın pek özlü tanımıyla Türkiye’de devletçilik “Devlet fidanlığında kapitalist yetiştirmek” olarak başladı, yürüdü ve sonuçlandı. (Devlet eliyle kurulan şeker fabrikalarının, dokuma fabrikalarının, demir çelik işletmelerinin o günden bugüne yaşadığı serüven Dr. Kıvılcımlı’yı pek haklı kılıyor.) Devletçilik 20. yüzyıl başlarında doğru ve zorunlu bir kalkınma modeliydi. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde toplumdaki sosyal ve ekonomik uçurumları yumuşatacak, mümkün olduğunca kapatacak devlet müdahalesi (sosyal devlet) ile devletçilik modelini bir ve aynı sayamayız. Dahası çelişik iki modeldir. Sosyal demokrasi, devletçiliği değil, sosyal devleti savunur. Laiklik: Tartışma yok. Sahici bir sosyal demokrat olup da laik olmayana ben rastlamadım. Sanırım siz de... Devrimcilik: Haydi devrimciliği Marksist terminolojideki içeriğiyle, yani “Bir üretim biçiminden bir üst üretim biçimine geçiş” olarak tanımlamayalım. Toplumda köklü (radikal) dönüşümler gerçekleştirmek, köhnemiş değer, ilke ve kuralları silip atmak olarak kavrayalım. 2014 Türkiyesi’nde köhnemiş değer, kural ve ilkeler nelerdir sorusuna sosyal demokrasinin verdiği evrensel cevaplarla bugün CHP’nin verdiği cevaplar ne kadar örtüşüyor; hatta örtüşüyor mu? HHH Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği “6 Ok’u yeniden yorumlamak zorundayız” doğru önerisi CHP’de ne kadar yankılanır, ne kadar yandaş bulur, bilemem. Bulamazsa bu CHP’nin “ana muhalefet” partisinden “bir muhalefet” partisine dönüşmesine ebelik eder. (Herhangi) “Bir muhalefet partisi”nden sonrası ise bitiş demektir. Bu Türkiye için bir kayıp hem de yakıcı bir kayıp olur. Bu uzamış yazıya son bir not daha: ‘6 Ok’ta demokrasi ilkesinin eksikliğinin farkındasınız değil mi? 1930’lar dünyasında (Yani sadece Türkiyesi’nde değil) bunu anlamak mümkün. Peki, bugün de mümkün mü? ‘6 Ok’tan milliyetçilik ilkesini atıp yerine demokrasi ilkesini koymak, sosyal demokrat parti olma iddiasına pek yakışır gibi geliyor bana... IŞİD’e lanet yağdı MEHMET MENEKŞE SAVAŞ KÜRKLÜ AMASYA / ADANA IŞİD’in Irak ve Suriye’deki katliamları, binlerce Ezidi kadın ve çocuğun öldürülmesi yurt genelinde düzenlenen eylemlerle protesto edildi. ADANA: DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’li kadınlar, IŞİD çetelerinin Irak’ın Sincar bölgesi başta olmak üzere birçok yerde gerçekleştirdiği saldırılarda binlerce Ezidi kadın ve çocuğun öldürülmesi ve savaş ganimeti olarak pazarlarda köle olarak satılmasını protesto etti. Adana Tabip Odası’nda yapılan basın açıklamasında “1 Eylül Dünya Barış Günü öncesinde savaşı ve kadın kıyımını durdurun” mesajı verildi. ADIYAMAN: Gölbaşı ilçesinde, Alevi dernekleri, IŞİD çetelerinin Irak’ta Ezidilere yönelik katliamını protesto etti. Alevi Kültür Derneği, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği ve Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı üyeleri, katliam yapan IŞİD’i lanetleyerek, bölge güçlerinin bir an önce bu katliamı sonlandırması için çağrı yaptılar. Ortak açıklamayı okuyan Kazım Bozan, “Bu çetelerin ülkemizde eğitildiği, yardım gördüğü, tedavi edil diği bilinen bir gerçek. Bir an önce bu katliamların sona ermesini istiyoruz” dedi. MALATYA: KESK’ in ön cülüğünde Demokratik Kadın Platformu’nun gerçekleştirdiği basın açıklamasına PSAKD, HDP, EMEP, ESP, Toplumsal Dayanışma Derneği, BDP, İHD de destek verdi. Ortak açıklamayı okuyan EğitimSen Kadın Sekreteri Canan İşlek, “Soykırım, zorla din değiştirme, katliam ve zulmün adı IŞİD denilen paravan çete olmuştur. Çetecilerden kaçarak Sincar Dağı’na sığınan Ezidi kadınlar bir ağaç gölgesi dahi bulamamakta, Rojava’ya, Silopi’ye canlarını atmak için 100 km’lik yolu yalınayak katetmek zorunda kalmaktadır. Türkiye’ye ulaşabilen Ezidi kadınları bekleyen kader ise küçük yaşta evlendirilmek, kuma gitmek, istemediği evliliklere zorlanmak ya da kadın tacirlerinin eline düşmek, taciz, tecavüz olabilmektedir ne yazık ki. Kadın bedeni ve ruhuna yapılan saldırıların en iğrenç biçimlerini uygulayanlar IŞİD çeteleri ve göz yuman malum devletlerdir. Türkiye devleti de masum değildir” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle