03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 TEMMUZ 2014 PAZARTESİ 8 HABERLER WASHINGTON Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin, ABD başkentinde “Türk demokrasisinin geleceği” üzerine yeni bir tartışma başlattığını cuma günü bu köşede aktarmıştık. Washington’da dinleyici olarak katıldığımız “Cumhurbaşkanı Erdoğan? İstikrarsız Ortadoğu’da Türkiye’nin Demokratik Krizi” başlıklı panelde, bu tartışmanın hangi temalar üzerinden yürümekte olduğunu gözlemleme fırsatı da bulduk. Çok Partili Politikalar Merkezi’nin (Bipartisan Policy Center BPC), Erdoğan vizyon belgesini açıklamadan bir gün önce düzenlediği oturumda konuşan önde gelen Türkiye uzmanlarının, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve sonrasına ilişkin öne çıkan değerlendirmeleri şöyle: Alan Makovsky (Emekli Temsilciler Meclisi Danışmanı): ABD, başta AKP yönetimindeki Türkiye’yi İslam dünyasına bir model olarak gördü ve Başbakan Erdoğan bundan Washington ile ilişkilerinde büyük yarar sağladı. Ancak bu bakış Gezi Parkı protestolarıyla sona erdi. Amerika ve Türkiye arasında olduğu söylenen “Model Ortaklık”tan artık bahsedilmiyor. Başkan Obama, Erdoğan’ı güven ve dostluk ilişkileri paylaştığı beş lider arasında görüyordu. Bunlar artık tamamen bitti. Erdoğan Türkiye’yi özellikle dini açıdan sağa çekmek istiyor. “200 yıldır bizi dinimizden, kültürümüzden uzaklaştırdılar” sözlerinin anlamı bu. Seçilemezse Kimse Yas Tutmaz Geriye doğru Osmanlı modernleşmesine ve hatta sonrasında Atatürk dönemine uzanan bir hesaplaşmadan bahsediyor. Türkiye’de herkes aynı yöne gitmek istemeyebilir. Erdoğan’ın kendisi için de riskli olabilir. Muhafazakâr ama dinci olmayan bir kesim, bugüne reform yapsın diye, ekonomi iyi diye kendisine oy verdi. Çankaya seçimlerinden sonra 2015 seçimleri var. Erdoğan başkanlık sistemi istiyor. Anayasa değiştirecek çoğunluğu bulmak isteyecek. Başında olmadığı AKP ne yapacak? Hele de Abdullah Gül sahnede değilse. Zor olabilir. Türkiye’de parlamenter sistem daha yerleşik hale geldi. Erdoğan’ın rakibi İhsanoğlu’nun seçilmesi uzak bir ihtimal. Ancak seçilirse de Beyaz Saray ve Washington’da kimse Erdoğan yönetimi için “yas tutmaz”. Erdoğan kazanırsa da, ikili ilişkilerin korunması yönünde bir yol bulmamız gerekiyor. Suzan Corke (Freedom House (Özgürlük Evi)): “Cumhurbaşkanı Erdoğan”, Başbakan Erdoğan’dan farklı olmayacaktır. Güçler ayrılığı ve demokratik kurumlar onun için önemli değil. Her türlü muhalefete alerjisi var. Kendisini, “Türk devleti ve toplumunun eski yapılarını tersine çevirmeye çalışan bir devrime öncülük eden” biri olarak görüyor. İnternet Kanunu, MİT Kanunu, basın özgürlüğünü ve yargı bağımsızlığını engelleyen adımlar hükümetin hesap verebilirliğini azaltıyor. Halk tarafından seçilecek olması Cumhurbaşkanlığı makamına bir “meşruiyet” getirecek. Erdoğan’ın da istediği bu zaten. Seçimi, hakkındaki iddialara karşı meşruiyet için kullanacak. Muhalifleri susturarak, devletin gücünü göstererek Türkiye’yi yarı polis devletine döndürebilir. Ülkesi için en iyisini arayıp bulmak yerine, kendi gücünü acımasızca artırma ve Türk toplumunu fay hatları üzerinden kutuplaştırma yoluna gitti. Bu politika Türkiye için son derece tehlikeli sonuçlar doğurabilir. Özellikle de laik İslamcı, muhafazakârsolcu, milliyetçiKürtçü ve en tehlikelisi SünniAlevi çizgisinde. içinde Erdoğan’a muhalif ses çıkmaması dikkat çekici. Cumhurbaşkanı Gül’ün bunu yapma şansı birkaç kez doğdu. Ama o buna yanaşmadı. Gül bir anlamda, varlık gösteremeyen bir figür haline geldi. Michael Werz (Amerika İlerleme Merkezi Center For American Progress): Türk toplumu kitlesel bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Erdoğan da dinci, sömürgeci karşıtı ve milliyetçi bir söylemle Türk toplumunun yarısını arkasına almış durumda. Kendi Cumhurbaşkanlığı ile, 200 yıllık bir ayrılığa son verileceği şeklindeki söylemi dikkat çekici. 2002’de, 2003’te “AB üyeliği”, “herkesin yaşamına saygı”, “bölge ülkeleriyle barışçıl ilişkiler” sözü veriyordu. Bundan sonra o eski günlere geri dönüş beklememek lazım. İçerideki muhaliflere ve Fethullah Gülen’e karşı “cadı avı” devam edecek gözüküyor. GÜNDEM MUSTAFA BALBAY n Baştarafı 1. Sayfada itiraf etmekten başka bir şey değil. 84 sayfalık belgede sık vurgu yapılan konuların başında toplumsal gelişim, normalleşme, kucaklama geliyordu. İnsan salt bu bölüme bakınca şöyle bir kanıya varıyor: Demek ki, iktidarda bu alanlardaki icraatı zayıf bir yönetim var, Erdoğan da Köşk’e çıkması halinde büyük bir eksikliği giderecek! Oysa bu olumsuzlukları yaratan kendisi. Toplumu kendinden olanlar, olmayanlar diye ayır. Sesini duyurmak isteyenlere karşı, “Ben evdeki yüzde 50’yi zor tutuyorum” de. Sonra da normalleşmeden söz et... Başbakan’ın bunun beraberinde geliştirmek istediği bir başka alan da demokrasiymiş. Bir ülkede demokrasinin ve toplumun ne ölçüde geliştiğini ortaya koyan göstergeler vardır. Bu, kadın haklarından ifade özgürlüğüne kadar geniş bir yelpazedir. Birleşmiş Milletler, ülkelerin insani gelişmişlik endekslerini bu tür verilerle ilan eder. AKP iktidarı döneminde bu verilerin ayrımsız tümünde gerileme var. Öyle bir gerileme ki, ortalama 180 ülke arasında ilk 100’den sonra geliyoruz. HHH Başbakan’ın ballandırarak anlattığı bir başka vizyon da şu: Öncü ülke... Nede öncü? Kriz yaratmada ise, komşularla ilişkilerini sıfırlamada ise, model ülke olacağız diye yola çıkıp neredeyse nefret edilen ülke haline gelmede ise, evet... Tümünde öncü ülkeyiz. Yeri gelmişken bir gerçeğin altını çizelim; 3 yıl önce böylesine öncü ülke olma sevdasıyla açıldığımız Arap ülkeleriyle şu andaki ilişkimiz tarihin en kötü dönemi olarak kayda geçecek. Evet gerçek bu; dünyada “İslamcı” diye bilinen parti, ülkesinin İslam ülkeleriyle ilişkisini ilerleteceğine geriletti. Müthiş vizyon hedeflerinden biri de refahı yükseltmek. Bu hedef gösteriyor ki, Başbakan en azından önemli bir eksiği görmüş; refah düşük... Daha doğrusu dengesiz. Eğer bir ülkede nüfusun beşte biri devletin verdiği gıda yardımına muhtaçsa, o ülkenin aynı zamanda dolar zengini hızla artıyorsa, bunun tarifi nedir? Yurttaşlarını yardıma muhtaç edip, “Ben gidersem size bu yardım da gelmez, ona göre” diye oylarını ipotek altına almak, vizyon olamaz, olmamalı. HHH Başbakan yapılması gerekenler arasında yargıyı yeniden yapılandırmayı da saydı. Kaçıncı kez yeniden yapılandıracak bilinmez, ama bunu bir hedef olarak koymak bile yargının bu mantığa teslim edilmesi halinde adaletten başka her şeyi dağıtacağını gösterir. Okurun hoşgörüsüne sığınarak söylemek gerekirse “yeniden yapılandırma” şuna döndü: Yeniden yap ulan durma! Zira yapılan yeni bir şey yok, aynı şey yeniden yapılıyor ve yeniymiş gibi sunuluyor. Cumhurbaşkanı adayı olmak için 311 milletvekilinden boş kâğıda imza alan Başbakan vizyon belgesini açıklarken hiçbir gazetecinin soru sormasına izin vermeyerek demokrasiyi ne kadar geliştirdiğini de göstermiş oldu. Vizyonun 30’a yakın televizyondan canlı yayınlanması, ardından da yine canlı canlı yorumlanması karşısında bizim yapacağımız yorum şu olabilir: Bu bir vizyon belgesi değil, televizyon belgesi! Sözümüz Erdoğan’la uzlaşma adayı arasında ne fark var, diye soranlara... Bir yanda, demokrasiyi hiçe sayan, anayasayı banayasa haline getireceğini ilan eden, yarattığı korkunun esiri olmuş, yıllarca koruma müdürlüğünü yapan kişi için dahi tutuklama emri veren bir aday var... Bir yanda, toplumun gerçekten demokrasi isteyen kesimlerinin kendisini daha güçlü hissedip, iyi çalışmaları halinde yeni bir toplumsal mutabakat projesi yaratmasına zemin oluşturabilecek bir aday var. Türkiye dönüşüm geçiriyor Erdoğan’sız AKP zorlanır Yarı polis devletine doğru Artık bölgeye ‘model’ değil Cadı avı sürecek ‘Seçilemezse yas tutmayız’ Tehlikeli kutuplaşma İhsanoğlu: Erdoğan’ın ‘antitezi’ Muhalefet adayının kazanması zor gözüküyor. Ama söylemleri Erdoğan’ın antitezi gibi. Kutuplaştırma yerine bir araya getirmekten bahsetmesi, ayrımcılığa karşı çıkması önemli. Türkiye’yi daha sağa çekecek Başbakanlığından farklı olmaz Gül varlık gösteremedi Tüm bu yaşananlara rağmen AKP Kol Saati de Konuşuldu Türkiye’de hükümetin çeşitli yollarla unutturmak istediği 17 Aralık yolsuzluk soruşturması da Washington’daki panelin gündemindeydi. Werz, “İki yıl önce 53 milyon dolar olan İran ile Türkiye arasındaki altın ticaretinin bir yıl içinde 6 milyar doları bulması anlamlıdır” dedi. Panelde, yolsuzluk iddiaları anlatılırken dönemin Ekonomi Bakanı’na 350 bin dolarlık saat hediye edilmesine de vurgu yapıldı. Katılımcıların tümü Gezi olayları ve 17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının Türkiye’de dönüm noktası olduğunu vurguladılar. Artık NATO Üzerinden Konuşulmalı Uzmanların tartıştığı konuların başında Türkiye’deki iç siyasi gelişmelerin Türkiye’nin dış politikasına ve TürkAmerikan ilişkilerine nasıl bir etki yapacağı konusu geliyor. Suzan Corke, “Türkiye’de iç siyaset ile bölgede olanlar ve Türkiye’nin oynayabileceği rol arasında bağ olduğunu uzun süredir Amerikan yönetimine anlatmaya çalışıyoruz. İlk kez Gezi olaylarından sonra bizi dinlemeye başladılar. İçeride yaşananlar Türkiye’nin yapıcı rol oynamasına engel oluyor. ABD yönetiminin bunu dikkate alması lazım” diye konuştu. Michael Werz ise farklı bir değerlendirme yaptı: “Türkiye bir toplumsal dönüşüm sürecinden geçiyor. Nasıl bir toplumda yaşamak istediğine Türk halkı karar verecek. Amerika buna karışamaz. Ama Türkiye’deki yönetim ve demokrasiyle ilgili olarak görüş bildirebilir. Türkiye’yle bu yönde diyalog sürdürmenin en iyi araçlarından biri NATO’dur. Türkiye ittifakın güvenlik garantisine ihtiyaç duyuyor. Batı da bölgesel güvenlik durumunun Suriye ve Irak’ta yaşananlara paralel olarak bozulmasını istemeyecektir.” Rehineler kalkan oldu DUYGU GÜVENÇ ANKARA Bir ayı aşkın süredir IŞİD’in elinde tutulan Musul Konsolosluğu personelinin, örgütün komuta kademesiyle aynı binada tutulduğu belirtildi. Ankara’dan tahliye talimatının geç gitmesi nedeniyle Musul’dan ayrılamayan ve 11 Haziran’da başkonsolosluğun basılmasıyla rehin alınan personel, ilk etapta Musul’daki bir otel binasına götürülmüştü. Ancak rehinelerin kısa bir süre sonra bu binadan çıkarıldığı ve bu defa IŞİD’in komuta kademesinin kullandığı ve harekât merkezine çevirdiği Kongre Binası’na götürüldükleri belirtildi. IŞİD’in kendisine yönelik olası bir müdahaleyi önlemek için Türk rehineleri bu binaya götürdüğü belirtildi. 45 Konsolosluk mensubu ile tam olarak nerede oldukları bilinmeyen 4 kişinin de bu binada tutulduğu, binanın insansız hava araçlarıyla sürekli gözetlendiği ifade edildi. Dışişleri kaynakları, ilk olarak 49 kişinin IŞİD tarafından rehin alındığını belirtirken, daha sonra yaptıkları açıklamada baskın gününde binada bulunan 4 kişinin akıbetini bilmediklerini açıklamıştı. Cumhuriyet’e bilgi veren üst düzey bir yetkili rehinelerin tutulduğu binaya operasyon yapılamayacağını ancak sürekli olarak gözetlendiğini belirtirken, ABD’nin de rehinelerin tutulduğu bina ile ilgili Türkiye ile istihbarat paylaştığını belirtti. ABD’nin yanı sıra Irak merkezi hükümetinin de Musul konusunda Türkiye ile bilgi payşlaştığı öğrenildi. Yetkili, komuta merkezinin kullandığı ana bina olduğu için IŞİD’e yönelik bir operasyon ihtimalini “sıfır” diye nitelendirirken, Türkiye’nin buna karşı olduğunun altını çizdi. Türk rehinelerin ilk günlerde serbest bırakılması beklenirken, yerleri değiştirilerek Kongre Merkezi’ne götürüldükten sonra hükümetten gelen bu yöndeki açıklamalar son buldu. İlk günlerdeki bu beklentinin yerini ise son dönemde örgüte çağrı içeren mesajlar aldı. Bir ay boyunca örgüt ile ilgili açıklama yapmaktan kaçınan Başbakan Tayyip Erdoğan son günlerde ise sık sık rehineleri serbest bırakması için çağrıda bulunuyor: “Irak’ta maalesef IŞİD diye bir örgüt, 49 tane vatandaşımızı kaçırdılar. Şu anda hâlâ onlara rehin olarak duruyor. Diyorum ki; bakın bunun size sağlayacağı bir fayda yok ey IŞİD. 49 vatandaşımızı bırakmanız gerekir. Müslümansanız ne Müslümana, ne herhangi bir savunmasız insana bu şekilde zulmetmeniz doğru değildir.” İŞID’in, elindeki Türkleri komuta kademesinin karargâhında tuttuğu öğrenildi HDP’den protesto Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Örgütü ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) İstanbul Meclisi dün Fatih’te bir yürüyüş düzenleyerek Suriye’nin Kürt bölgesi Rojava’nın Koban kantonunda Irak Şam İslam Devleti terör örgütünün saldırılarını protesto etti. Saraçhane Parkı’nda toplanan binlerce HDP’li, Aksaray metro istasyonuna kadar yürüdü. Yürüyüşte konuşan HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, “Her türlü silaha ve her türlü kuşatmaya karşı Rojava devrimi direniyor. Bugün Kobane’de, Gazze’de kuşatma altındaki halkımızın direnişin gücüne ve desteğine ihtiyacı var” dedi. Öte yandan Galatasaray Lisesi önünde dün akşam saatlerinde bir araya gelen sanatçılar Rojava’ya yönelik gerçekleştirilen saldırıları protesto ederek Rojava halkına destek vermek ve dünya kamuoyunu duyarlı olmaya çağırmak için bugün Rojava sınırına gideceklerini duyurdu. Operasyon ihtimali Barzani’den ‘petrol’ ziyareti Haber Merkezi Irak’taki son gelişmelerin ardından dün İstanbul’da Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile bir araya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bugünde Ankara’da Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani ile görüşecek. Bölgesel Kürt Yönetimi’ne yakınlığıyla bilinen bir internet sitesi, Barzani ve Kürt bakanların yaklaşık bir aydır Türkiye üzerinden satılan ve Halkbank’ta biriken petrol parasını alıp Erbil’e döneceklerini yazdı. Neçirvan Barzani, dün sabah saatlerinde özel bir uçakla Erbil’den Sabiha Gökçen Havalimanı’na geldi. Buradan helikopterle Başbakanlık Çalışma Ofisi’ne en yakın helikopter pistinin bulunduğu Çırağan Sarayı’na giden Barzani, Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde Başbakan Erdoğan’la bir araya geldi. Görüşmenin ardından herhangi bir açıklama yapılmazken, akşam saatlerinde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’nin beraberindeki bir heyetle bugün Ankara’da gelerek Başbakan Erdoğan ile bir görüşme yapacağı bildirildi. Barzani’nin ziyaretine Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani, Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Hawrami, Hükümet Sözcüsü Sefin Dizayi ve Maliye Bakanı Rebaz Muhammed eşlik edeceği kaydedildi. Görüşmede ana gündem maddelerinin, Musul’da alıkonulan 49 konsolosluk personeliyle Irak’taki son gelişmelerin olması bekleniyor. Barzani Irak’taki siyasi krizin ardından, “Halkımızın kendi kaderini tayin etmesi için çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Bu noktada geri atmamız söz konusu olamaz” açıklamasını yapmıştı. Görüşmede bu açıklamaya ilişkin değerlendirmelerin de gündeme gelmesi bekleniyor. Bu arada Bölgesel Kürt Yönetimi ve Mesud Barzani’ye yakınlığıyla bilinen Rudaw internet sitesi ise Kürt bakanların yaklaşık bir aydır Türkiye üzerinden satılan ve Halkbank’ta biriken petrol parasını alıp Erbil’e döneceklerini yazdı. Habere göre, Bölgesel Kürt Yönetimi ile yapılan anlaşma gereği bankada biriken petrol gelirlerinin alınabilmesi için Başbakan Neçirvan Barzani, Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani, Maliye Bakanı Rebaz Muhammed ve Enerji Bakanı Aşti Havrami’nin imzası gerekiyor. Kürecik’ten veri aktarılıyor iddiası ANKARA (ANKA) CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, İsrail’in Gazze’de vurduğu hedeflerle ilgili olarak Kürecik’te kurulu bulunan NATO füze kalkanı sisteminden veri aktarıldığı iddialarını TBMM’ye taşıdı. Yılmaz, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde “Kürecik’te bulunan NATO füze kalkanı tesislerinden Gazze’de vurulacak hedefler için İsrail’e veriler aktarılmakta mıdır?” diye sordu. Yılmaz, İsrail’in Gazze’ye yönelik operasyonunda aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişinin yaşamını yitirdiğini belirterek saldırılarda Kürecik’te bulunan NATO füze kalkanı tesislerinden gönderilen verilerden yararlanıldığı iddialarını anımsattı. Yılmaz, Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle şu soruları yöneltti: “Hükümetiniz NATO füze kalkanı tesislerini ve nasıl kullanıldığını, hangi ülkelere bilgi aktarıldığını denetlemekte midir? Amerikan savunma dergisi Defence News’ün Kasım 2012 sayısında Malatya Kürecik’te bulunan sisteminin sağladığı verilerden yararlanarak İsrail tarafından bir roketin düşürüldüğü belirtildiğine göre Gazze’de vurulacak hedefler için de İsrail’in bu tesisten bilgi sağladığı iddiası doğru mudur? Irak Anayasası’na aykırı olarak Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nden alınan petrol ve jet yakıtı İsrail firmalarına satılmakta mıdır?” Suriyeli gerginliği Türkiye’den çağrı KAHRAMANMARAŞ (Cumhuriyet) Kahramanmaraş’ta son günlerde Suriyelilerin suç işleyip huzursuzluğa yol açtığını ileri sürerek kentten gitmeleri amacıyla sosyal medyada örgütlenen çoğunluğu genç yaklaşık bin kişi, öğleden sonra Kıbrıs Meydanı’nda toplandı. ‘Suriyelileri istemiyoruz’ sloganı atarak valilik binasına doğru yürüyüşe geçen gruba polis izin vermedi. Tekrar Ulu Cami önünde toplanan grup, bu kez Suriyelilerin kaldığı çadır kente doğru yürüyüşe geçti. Güzergâhtaki Suriyelilere ait işyerlerine zarar veren grup, içerisinde Suriyeli bir ailenin bulunduğu bir otomobile saldırarak araçta bulunanları linç etmeye kalkıştı. Polis havaya ateş açarak Suriyeli aileyi kurtarırken, grubu basınçlı su sıkarak dağıttı. Arbede sırasında bir polis memuru yaralandı, 2 kişi gözaltına aldı. çArşı’dan İsrail’e ‘Gazze’ tepkisi n İstanbul Haber Servisi Beşiktaş çArşı grubu, İsrail’in Gazze’ye yönelik müdahalesini Beşiktaş Barbaros Meydanı’ndan Levent’teki İsrail Başkonsolosluğu’na yürüyerek protesto etti. Grup, “Kahrolsun İsrail, Filistin’e özgürlük” sloganları attı. Kartal Heykeli’nde stant açan çArşı, ramazan boyunca topladıkları yeni çocuk kıyafetlerini “Reyhanlı’daki mülteci çocuklara” göndereceklerini belirtti. Grup, daha sonra Levent’tekei İsrail Başkonsolosluğu’na yürüdü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle