22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 TEMMUZ 2014 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 İftihar iftarları Karar Ortadayken Başta Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray olmak üzere kimi Kemal Kılıçdaroğlu yönetiminden sözcüler, adil bir Cumhurbaşkanlığı seçimi için Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık’tan istifa etmesi gerektiğine ilişkin açıklama yaparken Anayasa Mahkemesi’ni de göreve çağırdılar. Bu sözcüler, CHP grup yöneticilerinin, 2012’de, 115 milletvekili ile birlikte Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun iptali için yaptıkları başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı açıp okuma çabası içine girmemiş olmalı. Anayasa Mahkemesi’nin 15 Haziran 2012 tarih, 2012/30 esas ve 2012/96 karar sayılı hükmünün gerekçesinde konuya ilişkin bakın ne denilmiş: “Anayasanın 114. maddesinde TBMM seçimlerinden önce adalet, içişleri ve ulaştırma bakanlarının görevlerinden çekilmeleri öngörülmekle birlikte diğer Bakanlar ve Başbakan açısından böyle bir çekilme yükümlülüğü getirilmemiştir. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların aday olmaları halinde görevden çekilme zorunluluğu getirilmemiş olmasının bu kişilerin görevlerinin niteliğinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların görevlerinden ayrılmaları ve bu görevlerin geçici olarak başkaları tarafından yürütülmesinin, seçim döneminde aksaklıklara neden olabileceğini gözeterek tercihini dava konusu kural doğrultusunda kullanması takdir yetkisi içindedir. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bakanların diğer kamu görevlileri ile aynı hukuksal durumda oldukları söylenemeyeceğinden bu kişiler bakımından Cumhurbaşkanlığı’na aday olmaları halinde görevden çekilme zorunluluğu getirilmemiş olmasında eşitlik ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.” Anayasa Mahkemesi, üstelik CHP’nin başvurusu üzerine konuya ilişkin kararını vermişken Kılıçdaroğlu yönetiminin, Anayasa Mahkemesi’ni aynı konuda göreve çağırmasına bir anlam veremedik doğrusu... Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, mübarek ramazan münasebetiyle iftar yemekleri veriyor. Öğrendiğimize göre, geçen günlerde İstanbul’da verilen iftar yemeğine katılım bayağı yüksek olmuş ve çok sayıda yargı üyesi İpek’in çağrısına uymuş... Adalet Bakanlığı Müsteşarı’nın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na üye seçiminin hemen öncesinde, yargıç ve savcılarımızla iftarlarda huşu içinde bir araya gelmesi, hiç kuşkusuz çok bağımsız yargımız için bir iftihar vesilesi olmalı! Bağımsızlık önderi, devrimci, aydınlanmacı ve uygar bir devlet kurucusu olarak Atatürk’ün tarihteki yeri belli. Bir zamanlar, Kenan Evren trene biner, Atatürk gibi poz verirdi. Şimdi ona “faşist cuntacı” diyorlar. Tarihe öyle geçti. Bugünkü de Samsun’dan Erzurum’a gidiyor, “istiklal”den filan söz açıyor. İstikbale kalmadı hakkında ne deneceği. Şimdiden biliyor herkes ne olduğunu. Yazarımız yıllık izninin bir bölümünü kullanacağından yazılarına ara vermiştir. GÖRÜŞ ALPER AKÇAM Gibi Ders Dünya kupası maçlarında büyük ölçüde hakem hataları, hatta yan tutuşları ile yarıfinale çıkan Brezilya, seyircisinin de dolduruşu ile sahte bir özgüvenle geçmişini (kıvrak, kişisel beceri ve yeteneğe dayalı futbolunu) unutmuş, başkalarına öykünmüş, kendine yabancılaşmıştı. Almanlar, geleneksel disiplinlerine uygun top oynadılar, kendilerine güvendiler ve Brezilya’yı çökerttiler. Aklı olan, bu maçtan bile dersler çıkartıp olası bir hezimete karşı önlem alabilir. Sıra Zeytinliklerde... 5 Temmuz 2014 tarihli gazeteler yazıyor: TBMM alt komisyonunda bulunan bir yasa tasarısıyla zeytinlikler de maden ve enerji şirketlerinin hizmetine sunuluyor! Neler sunulmadı ki adamların hizmetine... Gezin bakın Anadolu’yu... Petrol şirketlerinin el ovuşturup kasa doldurduğu karayolları boyunca bitmek tükenmek bilmeyen dağ, tepe, dere yıkımı var. Bıraktık demiryollarına ve deniz ulaşımına gereken önem verilmediği için karayollarındaki kazalarda parçalanan, kanı yere serilen insanlarımızı, adamlar istedikleri dağı tepeyi dereyi gönüllerince kazıp deviriyor, kayaları dinamitleyip doğanın görüntüsünü de yapısını da altüst ediyor. Hem petrol şirketleri, hem mazotta ve benzinde litrede üç liranın üstünde vergi alan iktidar sahipleri de, bitip tükenmeyen onarımlarda cukkayı götüren müteahhitler de durumdan oldukça hoşnuttur. Alın terini, elinin nasırını mazot parasına bağlayıp borç batağında debelenen çiftçimiz, aldığı ücretin önemli bir bölümünü akaryakıt vergisi olarak vermek zorunda kalmış dar gelirli memurumuz, işçimiz, emeklimiz sıkıntıdaymış; kimin umurunda... Ormanlar kesiliyormuş, HES inşaatlarında derelere zincir vurulup tarımın, hayvancılığın, doğanın içine ediliyormuş, kimin umurunda... Kaz Dağları’ndan Sinop kıyılarına maden şirketleri, enerji bezirgânları ülkenin doğal zenginliklerini yağmalıyor, çevreyi zehirliyormuş. Ne önemi var paranın ve politikanın bezirgânları için... Kınık’ta, Kırkağaç’ta, Bergama’nın, Soma’nın köylerinde bir zamanlar tarlasındaki domatesle, fasulyeyle, kavunla, ağacındaki elmayla, şeftaliyle karnını doyurmayı başaran köylümüz, köylüsü yerine aracıyı tefeciyi, madenciyi, HES şirketini bağrına basan, yoksul üreticinin emeğini üç kuruşa sömüren iktidar politikaları yüzünden iflas edince, maden işçiliğiyle karın doyurmak zorunda kaldı. O insanlık dışı kara zulümün tüm dünyanın gözü önünde üç yüz bir canımızı utanmazca yeraltında yakıp öldüren içler acısı tablosu taş gibi oturdu yüreğimize. Yüzlerce çocuk yetim kaldı. Beyzadeler için değişen bir şey yok. Sıra zeytinliklere gelmiş! Zeytinlikleri de açın hizmete de, Soma kara ölümlerinde sıraya girsin zeytin üreticisi yurttaşımız. Enerji ve maden sektörünün beyleri daha ucuza işçi bulsun! “Madencinin fıtratında var!” diye nutuklar atılsın sonra da... Birleşmiş Milletler, 2014 yılını “Aile Tarım İşletmeciliği” yılı olarak seçmiş, doğa yıkımı biraz engellenebilir, aklı başında olan ülke yönetimleri tarafından üretici desteklenebilir diye. Kime ne anlatacaksın? Anadolu, kuzeyden güneye, batıdan doğuya, balıkçılık, arıcılık, zeytin, fındık, çay, sebze ve meyve üretimi, küçük ve büyük baş hayvancılık, yedi bölge dört iklimde birbirinden değerli ve lezzetli doğal ürünleri ile, aile tarımı için biçilmiş kaftan gibidir. Üreticinin örgütlenmesi, üretimin kolektif, paketleme, tanıtım ve pazarlamanın modern teknoloji kullanılmasıyla yapılması durumunda yurdumuz bitip tükenmeyen zenginlik kaynağı olacak, yurttaşlarımız gönenç içinde yaşama olanağı bulacaklardır. Ülkeyi yönetenlerin aklı, bedeni ise zenginliklerin bir avuç parababasına peşkeş çekilmesinden yanadır. CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, Artvin Cerrattepe’de maden arama sahasının ihalesi sözleşmesinde, üstü kapalı bir tek şirketin tanımlandığını, onun da 17 Aralık soruşturması tapelerinde adı geçen ve telefon görüşmelerinde “milleti ile sevişmeyi arzuladığı”nı belirten sözleri ile tanınan Mehmet Cengiz’e ait Eti Bakır AŞ olduğunu iki yıl önce dile getirmişti. Bayraktutan’ın söyledikleri, zaman içinde doğrulandı. Cerrattepe maden arama sahası ihalesini önce Özaltın AŞ kazandı, ancak aradan geçen kısa bir süre sonra Cerrattepe rödovans sözleşmesi ile işletmeyi Mehmet Cengiz’e ait Eti Bakır AŞ’ye bıraktı. Artvin Belediye Başkanlığı CHP’den AKP’ye geçince, Cengiz’in şirketi kolları sıvadı. Uğur Bayraktutan, sahanın kapalı galeri yöntemiyle çalıştırılacağının söylenmesine karşın şirketin seçimden hemen sonra yeni bir başvuru ile açık alan işletmesi yapacağını duyurduğuna değinerek son durumu şöyle özetledi: “Şirket, madeni Murgul’a taşımak için Oruçlu köyünün ortasından yol geçirmek istiyor. Köy muhtarlığı, köye yabancı kişilerin gelerek yol etütleri yaptığını belirledi. Köyün hemen üzerinde bulunan ormanlık alanlarda, köylünün yaylalarında, kışlaklarında, dağlarında yapılması istenilen Cerattepe’deki madencilik faaliyetiyle ilgili olarak bir atık barajı yapılmasına ilişkin çalışmalar yapıldığı da saptandı. Köylüler, jandarmayı çağırdılar, ama jandarma hiçbir şey yapmadı.” Milleti ile yakından ilgilenen şirketin arkasında koskoca Enerji Bakanı, Başbakan var... Jandarma, kaymakam, vali, yargı olup biteni seyredecek. Başka ne yapacak? Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Adalet mi Dediniz? SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Toplumda sadece iktidar partisine oy verenlerin değil tüm vatandaşların vergileriyle varlığını sürdüren ve bu nedenle “kamu yayıncılığı” yapması gereken TRT, Cumhurbaşkanlığı seçim takviminin başlamasıyla birlikte yine kötü bir sınav veriyor. Adaylar arasında Tayyip Erdoğan’a sağladığı sonsuz krediyle, onu adım adım takip ediyor. Erdoğan söz konusu olduğunda, mitingler olsun, iftar yemekleri olsun her yerden kesintisiz canlı yayınlar yaparken, diğer iki adaya ayırdığı yayın süresi bu yayınların onda, yirmide, hatta yüzde birini bulmuyor ve çoğu kez de hiç yer verilmiyor. Özellikle milyonlarca insana aynı anda ulaşabilen, bu anlamda çoğu zaman meydanlarda yapılan mitinglerden çok daha etkili bir güce sahip olan televizyon kanallarının, ülkenin geleceğinin tayin edileceği önemli bir seçim arifesinde, toplum karşısında kendilerini ifade etme ihtiyacı duyan politikacıların ve onları layıkıyla tanıma hakkına sahip vatandaşların ihtiyaçları göz önünde bulundurularak her zamankinden çok daha hassas, adaletli ve eşitlikçi bir yayın anlayışı sürdürmesi gerekir. Evrensel yayın ahlakının temel niteliklerinden biri olması gereken bu tavır, hele ki söz konusu bir kamu yayıncısıysa mecburi, hayati bir değer haline dönüşür, dönüşmelidir. Fakat ne yazık ki TRT bu değerleri umursamadan yayın politikasını sürdürürken beklenildiği gibi bu tutumu karşısında hiçbir yaptırımla karşılaşmıyor. Bu arada, rakipleri, “Cumhurbaşkanı seçilirseniz Kuran’ı iptal mi edeceksiniz?” türünden akıllara ziyan sorulara soğukkanlılıkla cevap verirken Erdoğan, herhangi bir somut ya da etkili muhalif duruşla, ciddi sayılabilecek bir soru ya da sorgulamayla bile muhatap olmuyor. Samsun’dan, Erzurum’dan doğru başladığı kampanyasına bir tür yeni kurtuluş mücadelesi, yeni bir tarih oluşturma çabası ve arzusunun hâkimiyeti üzerinden epik bir anlam yükleme peşinde, gönül rahatlığıyla ilerliyor. Hakkında bin bir türlü suçlama ve haksız yakıştırma yapılan İhsanoğlu ise tüm ağırbaşlılığı, sessiz ama derinden hazırcevaplılığı ve taklitten, ezberden uzak özgünlüğüyle bunların altından kalkabiliyor. Sesini yükseltmeden, olayları kişiselleştirmeden, polemiğe girmeden, kendine, bilgisine ve donanımına güvenerek ve bu güveni sonuna kadar hak ederek, dengeli bir biçimde yolunda ilerliyor. Fakat bu yolda, gerek arkasındaki örgüt ve organizasyon, gerekse medya desteği bakımından ve elbette bütçesel açıdan, ciddi bir eşitsizliğin dezavantajlı tarafı olmaktan kurtulamıyor. Müslümanın Müslümana ettiği… İsrail Gazze’de, çoluk çocuk demeden Müslümanları bombalamaya kaldığı yerden devam ederken Irak’ta Müslümanların kafasını kesen “sözde Müslümanlardan” oluşan IŞİD, “Allah adına” aldığı canları, bin bir türlü canilikle kopardığı kelleleri cihat yolunda mubah ve mübarek sayıyor. Daha doğrusu, temelde kendi çıkar, para ve iktidar savaşları için onlara can ve rol verenlerin hedeflerini kamufle etmek üzere, öyle sayılması gerektiği öne sürülüyor. Ve bu kanlı oyunda gâvurun Müslüman’a ettiği eziyetin bin beterini Müslüman Müslümana reva görüyor. Ortadoğu din ve mezhep savaşlarıyla kavrulurken yıllardır pervasız dış politika adımlarıyla karanlığa sürüklenen ülkemizin, en büyük metropolü olan İstanbul’da son haftalarda, ortak özellikleri Caferilerin ibadet için yoğunlukla gittikleri yer olan iki ayrı cami kundaklandı. Peki, camilere ayakkabıyla girildiği iddiası karşısında ortalığı ayağa kaldıran iktidarın kundaklanan yani yakılmaya çalışılan camilerle ilgili sesini çıkarmamayı tercih etmesini nasıl izah etmeliyiz dersiniz? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA HARBİ SEMİH POROY SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Halk dilinde 1 domates salçasına verilen ad... 2 Kuzu sesi. 2/ Sa 3 karya iline özgü 4 bir tür tatlı... Tatlı sularda yaşayan 5 beyaz etli bir ba 6 lık. 3/ Divan edebiyatında bir ölü 7 nün ardından ya 8 zılan şiir türü. 4/ 9 Maden kazımakta kullanılan çe 1 2 3 4 5 6 7 8 9 lik kalem... Yassı de1 L İ K O P E N S mir ya da çelik ürünü. 5/ Hitit... Akciğerleri din 2 U Ç U K V İ R A lerken hekimin duyduğu 3 P E R Ş İ Ş E K patolojik ses. 6/ “Gözü 4 U L U B A T T A müze toprak / Dol 5 L M E T A F O R madan bir dem sürelim” C U A R (Karacaoğlan)... Yatak, 6 İ L yorgan gibi eşyanın sa 7 N İ C E E L İ K rılıp bağlanmasıyla olu 8 S İ N AME K İ şan yük. 7/ Sakızla tat 9 K E P E N E Z Ç landırılmış rakı. 8/ Eski dilde su... Hicap... Doğal ve tarihsel özelliklerinden dolayı koruma altına alınan alan. 9/ Kendisine inanılan, sır verilen kimse... “Mercanköşk” de denilen, güzel kokulu bir saksı bitkisi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Şakaklardan sarkan saç... Bir nota. 2/ Rütbesiz asker... Kazak başkanlarına verilen ad. 3/ Honduras’ın para birimi. 4/ Yabancı... Başlıca, temel niteliğinde olan. 5/ “Sâkiyâ camında nedir bu / Kıldı bir katresi mestane beni” (Dertli)... Türkiye’nin plaka imi. 6/ Ruleti ve salatası vardır... Bayağı, sıradan. 7/ Okumayı öğrenme güçlüğü. 8/ Damızlık dişi hayvan... Erişmiş, ulaşmış. 9/ Tuz Gölü’nün doğusunda bir dağ... Bir cetvel türü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle