16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET [email protected] 2 MAYIS 2014 CUMA 16 KÜLTÜR Habora Yayınları’ndan 400 kitap yayımlamıştı Bülent Habora yaşama veda etti Arnaud Desplechin’in ‘Düş ve Gerçek’i haftanın izlenebilir filmlerinden Kültür Servisi Gazeteci, yazar, yayıncı Bülent Habora, dün sabah, İzmir’de tedavi görmekte olduğu hastanede yaşamını yitirdi. Habora, bugün Şakirin Camii’nde kılınacak öğle namazının ardından Hekimbaşı Mezarlığı’nda toprağa verilecek. 28 Şubat I940’ta İstanbul’da doğan Habora, ilk gazetecilik ve yazarlık deneyimini Adana’da yaşadı. Ankara Hukuk Fakültesi’nde okuduğu sıralar Cemil Sait Barlas’ın Son Havadis ve Pazar Postası gazetelerinde yazdı. İstanbul’da Edebiyat Fakültesi’nde Sosyoloji ve Felsefe bölümlerinde okudu. 1963 Ağustosu’na kadar dönemin ünlü sinema ve magazin dergileriyle (Ses, Pazar, Büyük Gazete) Cengiz Tuncer, Tarık Dursun K., Aydın Emeç’in yönettiği Son Posta gazetesinde yazdı. Psikolojik bir dostluk... Yarışma bölümünde yer aldığı geçen yılın Cannes Festivalinde Altın Palmiye yerine nal toplamış, FransaABD yapımı “Jimmy P.”, “Düş ve Gerçek” adıyla sinemalarda gösterimde. Sonradan Ortodoksluğu ve Fransız uyruğunu seçip Georges Devereux adını alarak ABD’ye kapağı atan, savaştan sağ kurtulabilmiş bir Macar Yahudisi olan György Dobo’nun, gerçekten başından geçen, yaşanmış bir olayın analizini yaparak yazdığı ve 1951’de yayımladığı, alanında çığır açmış “Bir Ova Kızılderilisinin Psikoterapisi” adlı önemli bir kitabından uyarlanmış “Jimmy P.Düş ve Gerçek”. Cannes’ın gediklilerinden, 1960 doğumlu, okullu yönetmen Arnaud Desplechin’in bu temel kitaptan yola çıkarak senaryosunu Julie Peyr ve Kent Jones’la birlikte yazdığı, kameramanlığını Stephane Fontaine’in üstlendiği, Howard Shore’un müziklediği “Jimmy P.”, hekimin hastasını Freud’dan beri alışılmış şekilde divana yatırıp konuşturduğu o bildik psikanaliz filmlerinden değil. İkinci Dünya Savaşı’nda muş bir Yahudi hekimle, ırkçılığın Fransa’da çarpışırken kafadan yarasürekli tehdit ettiği bir Kızılderilanmış, ABD’ye dönüşünde de dali hastası arasındaki, o bildik hekimyanılmaz baş ağrıları çekip onu anhasta ilişkisini aşan bir dostluğu sızın görmez ya da işitmez hale sovurguluyor yönetmen Desplechin. kan, şiddetli kriz nöbetleri geçiTıbbın Jimmy’nin derdiren, adeta zihinsel saralı durumuna ne çare bulamaması üzerine New gelmiş, Kızılderili Amerikan gaziYork’tan çağrılan, etnopsikanalist si James Picard’la (Benicio del ToDevereux’nün devreye girmesiyle, ro) psikolog, antropolog ve Kızılnormalde pek bir ortak yanları buderili kültürü ve efsalunmayan gazi Kızılneleri uzmanı Georu Kızılderili Amerikan deriliyle Yahudi psiges Devereux (Matarasında yüz gazisi James Picard ile kanalisti hieu Amalric) ikilisiyüze kurulan, sıkıcı psikolog, antropolog nin kahramanı olduğu bir kapalı oturum habir psikolojik sorun ve vasında ama bütünüyve Kızılderili kültürü dostluk hikâyesi anlale karşılıklı güvenve efsaneleri uzmanı tıyor “Jimmy P.”. le saygıya dayalı, saGeorges Devereux Savaş sonrasımimi bir ilişkinin altıikilisinin kahramanı McCarthy gericilinın çizildiği “Jimmy ği öncesindeki ABD P.”de hikâye, kişilikolduğu bir psikolojik toplumunda tutucululer, ilave entrikalar, sorun ve dostluk ğun ve ırkçılığın tavan ikincil karakterler ve hikâyesi anlatıyor “Düş incelikli ayrıntılarla yaptığı, bir Kızılderilinin Meksikalıdan ya dallanıp budaklanıyor ve Gerçek”... da zenciden de daha giderek. Şimdiye dek çekilaşağı görülüp alabildimiş o psikanalizin sinemadaki seğine horlandığı ve ötekileştirildiği, faletini örnekleyen, çoğunlukla 1940’lı yılların sonlarındaki o soHollywood yapımı, sonuçta görsel ğuk ve karanlık atmosferin başarıybir tekdüzeliğe kapılmaktan sıyrıla canlandırıldığı film, düz bir krolamamış kimi filmlerden ayrılan nolojik çizgide seyretmiyor. “Jimmy P.Düş ve Gerçek”, tüm Birtakım krizlerden anılara, yagücünü ve etkisini başrolü üstlenlanlardan hayallere, rüyalardan miş iki oyuncusundan alıyor gekâbuslara gidip gelen, büyük ölçünelde. de geriye dönüş ağırlıklı bir yapıda Kızılderililerin Karaayaklar kakurduğu filminde, psikanalizden dabilesinden, gerçek mi, hayal mi ha çok soykırımdan nasılsa kurtulgördüğü pek belli olmayan, kafası hep iyi gibi duran, edilgen hasta Jimmy’yi oynayan, sevdiğimiz Porto Rikolu aktör Benicio del Toro’nun sesi, mimikleri ve vücut diliyle karakterine basbayağı derinlik kazandıran, başarılı performansına, Ortodoks Freudizm’le tüm bağlarını koparmış, hastasının ancak kendi zengin kültürü içinde iyileşeceğinin farkındaki, esnek ve sıradışı etnopsikanalist Devereux rolündeki (yönetmen Desplechin’in de 1990’lardan beri hiç vazgeçmediği, demirbaş oyuncusu olagelen) Mathieu Amalric’in de ayak uydurduğu filmde, Devereux’nün Avrupalı manitası Madeleine (Gina McKee) ile Jimmy’nin yeniyetme kızı (Michelle Thrush) gibi yan rollerdeki oyuncular da göz dolduruyor. Şimdiye dek “La Sentinelle” (1992), “Comment je me suis dispute...(ma vie sexuelle)” (1996), “Esther Kahn” (2000), “Rois et Reine” (2004), “Un Conte de Noel” (2008) gibi filmlerinden ne yazık ki hiçbirini göremediğim yönetmen Arnaud Desplechin’in, bir Fransız sinemacının sonunda ABD’de film çekme hayalini gerçekleştirmesinin ürünü olan “Jimmy P.Düş ve Gerçek”i çok önemli sayılmazsa da benim gibi, Stella Adler’in öğrencisi olup ve Actor’s Studio’dan yetişmiş Benicio del Toro hayranlarının kaçırmaması gereken bir film kısacası. 1965’te Habora Kitabevi’ni açtı, ertesi yıl kurduğu Habora Kitabevi Yayınları’ndan, aralarında Bekir Yıldız, Sennur Sezer, Şükran Kurdakul, Muzaffer Buyrukçu, Eray Canberk, Afşar Timuçin, Aydın Hatipoğlu’nun yapıtlarının da bulunduğu 400 kadar kitap yayımladı. 35 kadar kitap yazan Bülent Habora, 1992’de İzmir’e taşındı. Orada da kitapçılık yaptı. FAZIL SAY’DAN PİYANO FESTİVALİ AÇIKLAMASI ‘İstenmediğimiz yerde durmayız’ Kültür Servisi Besteci, piyanist Fazıl Say Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin AKP’li başkanı Menderes Türel’ in Antalya Piyano Festivali’ne yönelik “Fazıl Say’lı ya da Fazıl Say’sız festival devam edecektir” sözleriyle ilgili olarak yazılı bir açıklama yaptı. Fazıl Say, festivalin akıbetini merak ettiğini belirterek “Şu bir gerçektir, suçsuz yere yargılandığım ve 10 ay ceza aldığım için, hiçbir AKP’li dostum olamaz. Yanımda bile duramaz! Bu şartlarda AKP Belediyesi’nin kazandığı bir şehirde aydınlanmayı temsil eden festivalimize ne olacak ben de merak ediyorum. Bu festival sonuçta başta Kadir Dursun’un ve Fazıl Say’ın 15 yıl gözü gibi baktıkları çocuğudur. Filanca kişinin filanca şartını kabul edecek kişiler değiliz. İstenmediğimiz yerde duracak da değiliz. O şahıs kararı kendi verecek... Antalya’nın medarı iftiharı bir festivale devam etmek istiyorsa bu şartlarda buyursun etsin. Bu festival aydınlanmadır.” Festivalin düzenleyici si Forte Prodüksiyon adına önceki gün açıklama yapan Kadir Dursun ise Say’ın içinde olmadığı bir festivale devam etmeyi düşünmediklerini belirtmişti. Dursun, Fazıl Say’ın festivalin sanat yönetmenliğini sürdürdüğünü ancak gelişmeler neticesinde sanat yönetmenliğinden ayrılmayı düşündüğünü vurgulayarak Say ile, festivalin devam etmesi konusunda yaptıkları görüşmelerin devam ettiğini açıklamıştı. McG’nin yönettiği ‘Son Üç Gün’, Kevin Costner’ın Hollywood’a geri dönüş bileti niteliğinde Öldürmek ya da öldürmemek ASLI SELÇUK Deneyimli CIA ajanı Ethan Renner (Kevin Costner) teröristlere bomba satan bir silah tüccarının peşindeyken tedavisi olanaksız bir hastalığa yakalandığını öğrenir. Mesleğinden ötürü bugüne dek yeterince ilgilenemediği eski karısı Christine (Connie Nielsen / Şeytanın Avukatı)) ve kızı Zoey’le (Hailee Steinfeld / True Grit) kalan son günlerini geçirmek isteyen Ethan örgütten ayrılıp ailesinin yaşadığı Paris’e gelir. Tehlikeli işini yıllardır eski karısından gizleyen Ethan sonunda Christine’e sırrını açıklayıp kızıyla yakınlaşması için ondan yardım ister. Tam bu döu Senaryosunu ünlü nüm noktasında Vivi adlı gizemli Fransız yönetmen Luc bir kadın (Amber Heard / All the dai/1992) afişini anımsatıyor. WhitBoys Love Mandy) Ethan’a son bir ney Houston’ın başrolde olduğu roBesson’un yazdığı görev önerisiyle gelir. Görev karşıfilm, AmerikanFransız mantik gerilimi sinema eleştirmenlelığında da ona sağlığına kavuşması ri beğenmedi ama dünyada 414 milorktak yapımı dramatik yon dolar gişe getirisi yaptı, müziiçin radikal bir tedavi sunar. Ethan bir gerilim. 90’larda ailesiyle silahlar arasında seçim ği de tüm zamanların en çok satan yapmak zorunda kalacaktır. YitiriCD’si oldu. altın çağını yaşayan len yılları kazanabilmek için Ethan Doksanlar Costner’ın altın çağlaKevin Costner başrolde. rıydı: yeniden riske girmeye hazırdır. Robin Hood: Prince of Thieves, Yapımcılığını ve senaristliğini JFK, A Perfect World gibi önemli yaLuc Besson’un üstlendiği, yönetpımlarda oynadı. Yazıp, yönetip, oynadığı “Kurtmenliğini McG’nin (Charlie’nin Melekleri, Terlarla Dans” en iyi film, yönetmen, uyarlama seminator Salvation) yaptığı “3 Days to Kill” (Son naryo, kurgu, özgün müzik, ses miksajı, görüntü Üç Gün/ 2014) Amerikan–Fransız ortak yapımı olmak üzere 7 Oscar aldı. dramatik bir gerilim. “Waterworld”ün (1995) başarısızlığından sonYetmişlerin ünlü gerilimlerinin atmosferini tara kariyeri inişe geçen Costner, 2000’lerde “Man şıyor. Paris tuvaletlerinde üç serserinin hırpalaof Steel”de, “The Company Men”de yan rollerdığı kızı Zoey’i kurtarıp kollarında taşıyan Kedeydi. “Hatfields and McCoys” (2012) TV divin Costner’ın görüntüsü The Bodyguard’ın (Fe zisiyle Altın Küre ve Emmy ödüllerini kazan dı. Her ne kadar konusu yapımcılığını yine Besson’un yaptığı “The Taken”ı (2008) anımsatsa da “Son Üç Gün”, Costner için Hollywood’a yeniden dönüş bileti niteliğinde. Çöküşe geçen bir Amerikan yıldızı, Besson’un prodüksiyonunda yeniden yaşama dönüyor. “Son Üç Gün bir aksiyon değil. Burada karakterler öyküyü yönlendiriyorlar. Aksiyon sahneleri olağanüstü ama her şeyden önce bu yaşama yeniden dönmek isteyen bir adamın öyküsü” diyor Kevin Costner. Costner’ın sinemaya yeniden dönüşüyle filmin konusu birbirleriyle örtüşüyorlar. McG, Costner gibi büyük bir yıldızla çalışmaktan son derece hoşnut: “Kevin’in her halini görüyoruz, sert, kırıcı, sevecen, güçsüz. Onun varlığı filme derinlik kazandırıyor. Çok güçlü, çok karizmatik bir aktör” diyen yönetmen onu kariyerini ele alan Clint Eastwood’a benzetiyor. McG salt bir Kevin Costner filmi yaptığını vurguluyor. Ona göre Son Üç Gün çağdaş bir gerilim, hem Besson hem de Costner için değişik bir proje. Yürekli, genç, enerjik bir çalışma. Yönetmen oyuncunun aurasını tümüyle yansıtmayı başarmış. “O geçmiş zamanların öykü anlatıcısı. Çevresine bu varlığı, yoğunluğu yayıyor” diyor McG. Bugün gösterime giren “Son Üç Gün” baba–kız ilişkisi, hesaplaşma, suçluluk, pişmanlık temalarını işliyor. Herkes Ethan’ın can çekiştiğini düşünürken onun yeniden dirilişi için Kevin Costner “Gerçek kahramanlar kusursuz değillerdir, yenilirler ama pes etmezler. Eninde sonunda kazanırlar çünkü ideallerine, inançlarına hep bağlıdırlar” diyor. KKTC’de ilk kez ‘Kuğu Gölü’ Kültür Servisi Moskova Klasik Rus Balesi, 5 Mayıs Pazartesi günü Tchaikovsky’nin dünyaca ünlü bale eseri “Kuğu Gölü”nü KKTC’de sahneleyecek. Yakın Doğu Üniversitesi’nin 25. yıl etkinlikleri kapsamında gerçekleşecek olan temsil, YDÜ Atatürk Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleşecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle