24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 MAYIS 2014 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 1 Mayıs bu yıl, tam da recep ayının 1’ine rastladı. Yani Sayın Erdoğan’ın doğduğu aya... Allah’ı var, kendisi dün de doğduğu ayın hakkını verdi. Recep, malum dün başlayan kutsal “üç aylar”ın ilki... Ardından şaban.. Sonra da ramazan geliyor. Başbakan’ın verilmiş sadakası varmış. Biraz geç gelseydi. Şaban Tayyip diyecektik. Belki de Kemal Sunal’ı hatırlayıp ona daha sempatik bir gözle bakacaktık. Neyse sağlık olsun. Yine de Recep’in havası başka. Sözcük olarak “Heybetligösterişli” anlamı da taşıyor. Tek isimle yetinmeyip ona “iyihoştemiz” anlamında bir de “Tayyip”i Taksim’le ise bitip tükenmez bir derdi var. Her mayıs depreşip duruyor. Ayınları çatlatıp, gayınları patlatıyor. İmam hatiplerin ilk kurulduğu dönemde riyaziye derslerinde “taksim”, 4 işlemden “bölme”ye verilen isimdi. (Toplama için “cem”, çıkarmaya “tarh”, çarpmaya ise “zarp” deniyordu...) Zaten meydanın adı da 4 işlemden birine yani “taksim”e dayanıyor... İstanbul’un suları burada “taksim” ediliyordu. Tayyip Bey’in geçmişe ve bölmeye olan tutkusu malum. Taksim ile yetinmiyor. Kahraman polisini ileri demokrasiyi yerleştirmek için darba, zarba, cem ve tarha yönlendiriyor. Ve sonunda da her 1 Mayıs.. Anadolu köylüsünün kullandığı anlamına kavuşuyor... Dumanı üstünde... GÖRÜŞ SABİH KANADOĞLU İyi ki Doğdun Recep.. Dumanı Tüten Mayıs... eklemişler. Belki kendisinin 1 Mayıs’la meselesi de bundan kaynaklanıyor. Çünkü “mayıs” sözcüğünü Anadolu köylüsü “dumanı üstünde, taze sığır dışkısı” karşılığı kullanıyor. Örneğin can sıkıcı işler yapan birine “Yine ne mayıslar karıştırıyon?” deniyor! HHH İktidara gelince 1 Mayıs’ı bayram ilan etti. Ama her 1 Mayıs’ta sergilenen manzara, “Yine ne mayıs karıştırıyon?” manzarasıdır! HHH Prof. Pekünlü ve Adalet Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. E. Rennan Pekünlü, Matematik bölümü öğrencisi Fatma Nur Gidal’ın 2011 yılında eğitim ve öğretim hakkını engellediği iddiasıyla açılan davada, takdiren ve suç kastının yoğunluğu gerekçe gösterilerek İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13.09.2012 günlü kararıyla sonuçta 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay 4’üncü Ceza Dairesi 23.7.2013 tarihinde bu kararı oyçokluğu ile onadı. Bir üye, Ege Üniversitesi Rektörlüğü’nün Anayasa Mahkemesi kararına uygun genelgesine dayanarak karşı oy kullandı. Kesinleşen bu karara temel olan eylemler, müdahil hakkında tutanak düzenlemek ve tutanağı kanıtlamak amacı ile fotoğrafını çekmek olarak gösterilmiştir. Eylemlerin suç oluşturması ve ceza yaptırımı ise TCK’nin 112’nci maddesinde yer almaktadır. Maddi unsur, cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla eğitim ve öğretimin engellenmesidir. Olayı, suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ışığı altında ve bu sınırlar içerisinde tartışmak ve irdelemek gerekmektedir. Eylemlerde cebir ve tehdit söz konusu olmadığına göre hukuka aykırı bir davranış olarak kabulü olanaklı mıdır ve öncelikle eylemlerde hükümlünün suç işleme genel kastı var mıdır? Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yükseköğretimde kıyafet kullanılmasına ilişkin 1989 ve 1991 tarihli kararları ile 1998, 2001 ve 2008 yıllarında verdiği parti kapatma davalarındaki tespit ve kabulü, 2008 yılında anayasanın 10. ve 42. maddelerinde yapılan değişiklikleri iptal eden kararı türban olarak tanımlanan örtünün, dinsel bir simge olduğu ve anayasanın temelini oluşturan laiklik ilkesine aykırılık oluşturduğu yolundadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (İHAM) gerek Refah Partisi’nin kapatma sonucu yaptığı başvuru üzerine Büyük Daire olarak aldığı karar ve gerekse bireysel hak ihlali tespitleri için yapılan taleplerle ilgili kararları, Türkiye’deki uygulamaların hak ihlali olmadığı yönündedir. Anayasanın 153/son maddesinde, AYM Kararlarının, yasama yürütme yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı öngörülmüştür. Öyleyse, AYM’nin kararları diğer yetkili organlar yanında, öncelikle Anayasa Mahkemesi’ni de bağlar. Hele, bireysel başvurular hakkında karar verecek olan bölümün başkanlığını yapan başkan vekili ve dört üyesini öncelikle bağlar. AYM tarafından değiştirilmediği sürece mahkemesinin bir bölümü tarafından göz ardı edilemez ve yok sayılamaz. Buna rağmen AYM’nin ve İHAM’nin kararlarına bağlı kalınması ilkesi göz ardı edilmiştir. Pekünlü’nün adil yargılanma hakkı ile suç ve cezanın kanuniliği ilkesi yok sayılmıştır. Özellikle, derece mahkemesi kararının tespit ve sonuçlarının, adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir takdir hatası içermesine ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmesine rağmen soyut bir ifadeyle AYM’nin bireysel başvuruları inceleyen Birinci bölümünün 23.01.2014 gün ve 2013/6401 sayılı kararıyla rededilmiştir. Böylece, Pekünlü hakkında açılan diğer dört davanın aynı biçimde sonuçlanmasının yolu açılmıştır. Eğer bir suç varsa, AYM kararlarını bir genelgeyle uygulanmadan kaldıran YÖK Başkanı ve bu genelgeye uyan üniversite rektörleri değişik kararlarla buna yardımcı olan Ege Üniversitesi Rektörlüğü ve olup bitene sessiz kalan siyaset adamlarına aittir. Türkiye’de zor yetişen onurlu, ilkeli, gerçek bir bilim adamı ve adalet duygusu, dini her zaman olduğu gibi siyasete alet edenlere kurban edilmektedir. Adalet umudu, artık ne yazık ki Türk yargısında değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndedir. 12 Yıl Önceki 1 Mayıs İktidara geldiklerinin ilk 1 Mayıs’ında ne Taksim sıkıntısı vardı, ne TOMA dehşeti ne de gaz sancısı. Halk henüz bölünmemişti. Meclis’in 2/3’lük çoğunluğunu ele geçirmişlerdi. Ama sadece yüzde 34 oy almışlardı. Ufukta ne paralel yapı ne mayıs ayı sıkıntısı vardı, ne iktidarlarının ilk mayısında aşağıdakine benzer yazılar yazılabiliyordu. İşte o dönem Tuncay Özkan yönetimindeki Akşam gazetesinde yayımlanan bir mayıs yazımız: HHH Şarkısı’nı söylemenin tam sırasıdır: Eşek, kral ve ben/ Belli yarın öleceğiz/ Eşek açlıktan ölecek/ Kral içi sıkıldığından/ Aşktan ölecek elbet bendeniz/ Yazar elbet isimlerimizi zamanın karatahtasına bir parmak tebeşir/ Eşek diye, kral diye, adam diye/ Kavaklardan esen rüzgâr bize doğru seslenir./ Eşek, kral ve ben/ Elbet ölürüz yarına/ Eşek açlıktan ölür elbet/ Kral içi sıkılır ölür/ Ben aşkımdan ölürüm bir mayıs ayına./ Belli kirazdır yaşamak/ Çekirdek ölüm işte/ Kiraz ağacıdır aşk. HHH En iyi mayıs, pişmanlıkları en az olan mayıstır. Üç Soruda Gerginlikteki Keramet!! Hır gür arasında asıl sorulması gereken sorular gözden kaçıyor: Mülkiye’nin kıdemli profesörlerinden Özer Ozankaya soruyor: 1 İktidarın izlediği toplumsal kavga politikasının arkasında yatan nedir? 2 AKP iktidar olmasına karşı huzur ve barışı korumaya çalışmak yerine toplumu neden sürekli bir kavga ortamı içinde tutmaya çalışıyor? 3 Acaba BOP’a verilen sözler nedeniyle, Güneydoğu’nun Türk yurdu olmaktan çıkarılması, Kıbrıs’ın Rum adasına dönüştürülmesi, Ermeni isteklerinin yerine getirilmesi gibi nedenler bu kasıtlı iç gerginlik ortamı yaratmanın nedeni olabilir mi? Mayıs Ayı Şarkısı Mayıs çiçek, böcek, kelebek ayıdır. Ama aynı zamanda hesaplaşma ayıdır. Tabiat, bu ayda silkinir. Kış uyuşuklukları, ruh üşümeleri iyice geride kalır. Bu ay, hayatla yüzleşme zamanıdır. Belki de bu yüzden Jacques Prevert’in Mayıs Ayı KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ‘Ele Geçirilecek Kale!’ Bilindiği gibi, günümüz “Anayasa”sının “ikinci” maddesinde de “Türkiye Cumhuriyeti”nin bir “Hukuk Devleti” olduğu yazılıdır, öteki demokratik laik ve sosyal nitelikleriyle birlikte. “Cumhuriyet”imizin, başta “Hukuk Devleti” olmak üzere bu nitelikleri ve “erkler ayrımı” ilk kez bir önceki “Anayasa”mız olan “1961 Anayasası”nda yer aldı. Dolaysiyle yarım yüzyıl önce, ülkemizin kamuoyu gündemine oturan, kuşkusuz biz gençleri de içine alan tartışmaların odak noktasıydı “Hukuk Devleti” konusu. Ne demekti bu? Üniversite gençleri aralarında sorgulayıp anlamaya çalışırken, “Anayasa”yı hazırlayan bilim adamlarından “birbir” yanıtlar gelmeye başladı. “Hukuk Devleti” denilen “devlet kavramı”nı en kısa yoldan, bizlerin de anlayacağı bir dille: “Bir devlette ‘yasama’, ‘yürütme’ dahası ‘yargı’ organlarının bütün tasarrufları, kural olarak, ‘YARGI DENETİMİ’ne bağlıysa o devlete ‘Hukuk Devleti” denir” diyerek ortaya koyuyorlardı. Ardından da bir “Hukuk Devleti”nde yönetimin “keyfi” eylemlerinin, işlemlerinin davranışlarının ve “Anayasa”ya, “hukuk ilkeleri”ne aykırı “yasa” çıkarılmasının önlenmesinin ancak bu “Yargı Denetimi”yle sağlanacağı vurgulanıyordu. “1961 Anayasası” dolaysiyle “Yargı Denetimi” uygulamaya konulduktan sonra, zaman zaman yakışıksız eleştirilere uğrar oldu; gazeteci “Nazlı Ilıcak”ın: “Taşları bağlamışlar köpekleri serbest bırakmışlar!” taşlaması bunlardan biriydi... “Yasamayürütmeyargı”, bu “üç erk”e uygulanan “Yargı Denetimi”nden en çok “şikâyet” edileni “yasama organı”nın, “TBMM”nin çalışmalarının “Anayasa”ya uygun olup olmadıklarını denetleyen “Anayasa Mahkemesi” (AYM) oldu; bugün de öyle. Nitekim bunun son örneğini, “25 Nisan”da “AYM”nin kuruluşunun “52. yıl”ının kutlanmasında, “Başkan H. Kılıç”ın uyarılarına; “Başbakan Erdoğan”ın verdiği mahalle kavgalarını anımsatan yanıtlarında bol bol gördük. Zaten “Erdoğan”, “12 yıllık” iktidarı sürecinde her fırsata “1961 Anayasası”nın, “Asker Efendileri”nin “kul”larınca yapıldığını dile getirip yerden yere vurmasının temelinde kuşkusuz bu “Yargı Denetimi”, dolaysiyle de “AYM” vardı. Çünkü “Erdoğan”, iktidarı boyunca yaklaşık “yüzyıl” öncesi “Osmanlı Devleti”nin “Harbiye Nazırı Enver Paşa” gibi davranmıştı. “Enver Paşa”, bir buyruğunun yerine getirilmesini istediğinde; “Paşam bu hususta bir kanun yok, bu emrin yerine getirilmesi kanuna aykırı olur!” yanıtına öfkeyle: “Yok kanun yap kanun!” diye gürleyerek bir bakıma “Benim isteğimi formalitesine uydur ‘yasa’ haline getir!” demişti. “Erdoğan” da “12 yıllık” iktidarı süresince benzer bir tutum içinde olmadı mı? “Yok kanun yap kanun” anlayışıyla yaptırdığı yasalar; çoğunluğu elinde olan “TBMM”ce kabul ediliyor, Çankaya’daki “Noter” tarafından da onaylanıveriyordu. “Hukuk Devleti”nin yapısını çiğneyen bu yasaların kimileri “AYM”nin önüne gelmiş az da olsa bir bölümünün yürürlüğü durdurulmuştu; ama bu kararlar “Erdoğan” için bir “uyarı” olmuyordu; o yine “Hukuk Devleti”ni “hiç”e sayan yasaları hiçbir çekince duymadan ürettirmeyi sürdürdü durdu. Dolaysiyle son dönemlerde “AYM”nin aldığı “durdurma” kararlarının çoğalıp “Erdoğan”ı iyice rahatsız etmesi, bu “anayasal” organa yönelik eleştirilerinin artmasına neden oluyordu. “AYM” Başkanı “25 Nisan” konuşmasıyla, “yürütme”nin başı “Erdoğan”ın bu tutumunu ağırca eleştirip yerinde uyarılarda bulundu görevinin kendisine verdiği yetkiyle. Öte yanda “Başkan Kılıç”ın konuşmasındaki “gömlek değiştirme” söyleminin “siyasi bir polemik” olduğu açıkça ortadadır, her ne denli “Erdoğan” hak etse de... Ayrıca, devletin bütün organlarındaki “FTipi” kadrolaşmayı yadsıyan bir yaklaşım içinde olarak, “paralel devlet”in ispatlanmasını istemesi de çok dikkat çekecek bir boyutta kuşkusuz... Sanırım, gerek “hukuk”un üstünlüğü, gerek “erkler ayrımı”, kısaca “Hukuk Devleti” adına yerli yerinde ortaya koyduğu uyarılarını halkımızın diliyle“atı alanın Üsküdar’ı çoktan geçmesi”nden sonra yapması, belki de, en çok eleştirilecek bir tutum olarak görülebilir. Dahası insan; “yürütme”nin başı “Erdoğan”ın, “Hukuk Devleti”nin niteliğini bozacak söylemlerinin de, örneğin, “Ben bu davanın savcısıyım!” ya da “AYM kararlarına saygı duymuyorum!” gibi konuşmalarının da başvuru yapılmadan “AYM”nin “inceleyebilir” olmasını da istiyor... Ne var ki, “hukuk” dendiğinde “şeriat”ı anlayan; “T.C. Devleti”ni adım adım sindire sindire “Ilımlı İslam Devleti”ne dönüştürmeye kendini adamış, üstelik “ABD”, “AB” tarafından da buna “kod”lanmış bir “adam”dan, çağdaş, demokratik, laik “Hukuk Devleti”ni kabullenmesi beklenebilir mi? Ne dersiniz? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Yoğurtlu 1 pirinç, bul 2 gur ya da buğday çor 3 bası... Daha 4 iyi ürün elde 5 etmek için bir 6 ağaçtan başka bir ağaca 7 dal nakletme 8 işi. 2/ Motor 9 lu taşıtlarda sarsıntıyı en 1 2 3 4 5 6 7 8 9 aza indiren dü 1 S E K A R E T O zenek. 3/ Kullan 2 O T O K A R A T ma süresi... Bar 3 K A F K A S yum elementinin 4 Ğ U K A L A T İ P simgesi. 4/ Deri5 K A R A D U L L den sızan tuzlu sıA L A Z A vı... Kumaş, deri 6 L U T A N A S ON ya da kâğıt süs 7 U N M ME lemekte kullanı 8 K O R T lan bir yöntem. 9 S A İ T A B A T 5/ Bilgiçlik taslayan kimse... Rey. 6/ Bir soru sözü... Belli bir taşınır malın kullanılmasının, geri verilmek koşuluyla bedelsiz olarak bir kimseye bırakılması. 7/ Küçük erkek kardeş... Sahip... Boru sesi. 8/ Tavır, davranış... “ herşeydir / Sil beni” (İlhan Berk). 9/ Kızıldeniz’in kuzeydoğusunda bir körfez... Tırnak boyası. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Mersin yöresine özgü, çok küçük doğranmış et parçalarının soğan, biber ve domatesle sac üzerinde pişirilmesiyle hazırlanan bir tür kebap. 2/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Düzenli olarak ekim yapılan arazi. 3/ Trabzon’un bir ilçesi... Kaz Dağı’nın antik dönemlerdeki adı. 4/ Bir renk... Lantan elementinin simgesi... Eski dilde su. 5/ Artvin yöresine özgü bir halk oyunu. 6/ Verme, ödeme... Bir peygamber. 7/ İskambilde bir kâğıt... Eski Türklerde toplumsal ve örgütsel içerikli büyük ziyafet... Bir nota. 8/ Baklavaya benzer bir hamur tatlısı. 9/ Uzak... Kuşbaşı et.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle