23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 NİSAN 2014 PAZARTESİ 6 DİZİ Geçmişteki sağ hareketlerin bütünü olan AKP buna faşizan özlemler ve eğilimleri kattı Alaturka burjuvazi KP’nin garip sağcılığının ve taban yapısının oy dağılmalarına esas oluşturuş biçimi, üzerinde durulması gereken ilk konudur. AKP, önceki sağ hareketlerin hiçbirine tam benzemeyen değişik bir siyasal gruplaşmadır. 1980’lerde Turgut Özal’ın değişik siyasal düşünceden farklı insanları merkez sağa yakın bir çizgide bir araya getirme uygulaması ancak 15 yıl kadar sürebilmiştir. Süleyman Demirel’in değişik ve kuvvetli kişiliğiyle bütünleşmiş olan eski DP’lerin ve AP’lerin devamı gibi olan DYP de zaman içinde dağılmıştır. AKP bütün bu yok oluşların ve dinsel sağın temsilcisi bir Milli Selamet Parti’si (MSP) ve Refah Partisi’nin (RP) yönlenmelerindeki bir devamlılığın temsilcisidir. Eski küçük sağ partilerden ne kalmışsa kendi bünyesine katmıştır. “Dinsel Sağ” ile bütünleşmiştir; “Ekonomik Sağ”a da sarkmıştır. Aşırı ulusalcı ve “Sol”a karşı kale gibi dikilişiyle mevcut sistemin koruyucusu özel bir sağ olan MHP’nin tabanından da bir şeyler aktarma yoluna gitmiştir. Toplam olarak, AKP ülkemizde bugüne kadar boy göstermiş sağ hareketlere ve onların arayışlarının neredeyse eksiksiz bir bütünüdür. Ancak bu bütünleşmeyi, özellikle son dönemlerde açık bir şekilde kendini gösteren faşizan özlemler ve eğilimlerle birleştirmiştir. Evrensel burjuva tanımına hiç girmeyen ama yeni gelişen Anadolu kentlerinin küçük boyutlu iç dünyasını büyümesinin ve maddi varlıkla beslenmesinin ürünü olan dünyada pek benzeri olmayan alaturka bir burjuvazi yaratma peşine düşmüştür. Evrensel burjuvaziye özgü çeşitli olumsuzluklar bir yana, rafine bir varoluş biçimi, kültürlü ve görgülü yaşam adabı sergileme özelliklerinin hiçbiri AKP’nin geliştirmeye çalıştığı bu burjuva kesimde mevcut değildir. Aslında Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde devlet eli ile yaratılmaya çalışılmış ve sonradan “Kapıkulu bürokratlar” gibi küçümseyici tanımlar ile eleştirilmiş kentsel burjuva kesiminde bu arayışlara da yer veriliyordu. Günümüz Anadolu burjuvazisi, kırsallaşan kentlerin akıl almaz savrukluğunu ve görgüsüzlüğünü sergilemektedir. AKP’nin seçim başarısı olarak en yüksek düzeye ulaştığı 2011 genel seçimleri, bu partinin tabanının oluşma biçimini açıklayıcı bilgiler sunmaktadır. AKP’nin 2011 genel seçiminde aldığı 21.4 milyonluk (21 milyon dört yüz bin) oyun içinde eski dinsel tabanlı sağ partilerin uzantısı olan bir taban yer almakla birlikte, bunların miktarının 1.8 2.0 milyonu ancak bulabildiği tahmin edilmekteydi. Son dönemlerde AKP ile kendisini bir zamanlar yönlendirmiş ve desteklemiş olup, şimdilerde politik güç ve maddi çıkar paylaşımı düzeylerinde ters düştükleri bu geleneksel dinci tabandan büyükçe bir bölümünün AKP’ye oy vermeyeceği kestirilebiliyordu. Bu kayma gerçekleşmiştir ama CHP’den çok MHP’ye doğru yönelerek ve bir küçük miktar da geleneksel “Dinsel Sağ”ın temsilcisi SP’ye giderek ortaya çıkmıştır. 2011’de AKP’ye oy vermiş tabanda çok fazla kendinden olmayan bir kesimin mevcut olduğu da hatırlanmalıdır. Bu seçmeler 2010 referandumu sonrası ortaya çıkan ve AKP’ye toplumsal istikrar garantisi bir politik güç hüviyeti kazandırılmasının ürünü olarak eğilimi çok net olmamakla birlikte kuvvetliden yana oy kullanabilecek konjonktürel seçmen tabanını tanımlıyordu. Bu tabanda AKP’nin o dönem koşullarında MHP tabanının çok sıkı bağlı olmayan öğelerinden kendisine oy kaydırmış olması ihtimali yüksekti. Ancak bu konjonktürel davranışlı seçmen grubu 2014 koşullarında AKP’den kaymış ve çoğunlukla MHP’ye doğru yönlenmiştir. Aralarında küçük bir parçanın CHP’yi yeğlemiş olması da mümkündür. Bu özel seçmen tabanıyla ilgili oy kayışlarında son dönemlerin yolsuzluk, rüşvet, ahlaki değerlerden sapma, yargı ve kamu yönetim düzenini altüst etme yolunda AKP’ye yöneltilmiş suçlamalardan da bir miktar, ama beklenenden daha az etkilenmiş olduğu düşünülebilir. Bir Üst Yasa Olarak RTE Anayasa Mahkemesi, iktidarın alelacele çıkardığı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Yasası’nın, CHP’nin başvurusu sonucu 13 maddeyle ilgili iptal kararı verdi... AYM’nin, anayasa ile açıkça çelişen maddelerini iptal edeceği, yasa çıkmadan belliydi ve hukukçular bu konuda uyarılarını yapmışlardı... Eeee, Başbakan, Adalet Bakanı ve AKP’liler neden AYM’yi topa tutuyorlar? AYM, Twitter ile ilgili de özgürlükçü bir karar veriyor; yine veryansın... Erdoğan AYM’nin kararlarını “siyasete müdahale” olarak nitelendiriyor... “Sınırını aşma”... Sınır ne?! Bu şu demek: Siyasi olarak verdiğimiz bütün kararlar, hukuken de doğrudur... yaptığımız bütün yasalar, eğer biz yaptıysak, tamamen doğrudur. Biz ne diyorsak o... Sizin Anayasa Mahkemesi olarak varlığınızın nedeni, bizim yaptığımız bütün yasaları sorgulamak değil, doğrulamak ve ‘iktidar ne eylerse iyi eyler’ demek...” RTE ve adamları, aslında hepsi birer Anayasa Mahkemesi yargıcı... kendilerine böyle bir statü verilmemiş olsa bile, neyin anayasal ve yasal olduğunu en iyi bilecek olan onlardır. Çünkü siyasal olarak karar veriyorlarsa, bu anayasal olarak da doğrudur. Akıllarından zerre kadar, acaba biz yanlış yapmış olabilir miyiz, Anayasa Mahkemesi haklı olabilir mi, bi düşünsek mi... diye geçmez... A l Başbakan Erdoğan yerel seçimlerin tamamlanmasının ardından AKP Genel Merkezi’nin balkonundan bir konuşma yapmıştı. 2 milyon mertebesinde yurttaşın dahil olduğu sahipsiz borçlu insanlar kümesidir. Tüketimin yaldızına ve büyük reklam kampanyalarına kapılarak, alım gücünün çok üstünde harcamalar yapıp, yıllara taksit edilmiş borçlanmalara giren, ortanın altı gelirli yurttaş grubu borçlarının ertelenmesi hatta zaman içinde silinmesi umudunu taşımaktadır. Bir siyasal iktidar değişikliği durumunda kamuya, devlete ve topluma karşı olan borçlarının hesabının sorulacağı endişesiyle yaşamaktadırlar. Sisteme çok kuvvetli bağlıdırlar. Bu iki gruptaki toplam 1516 milyon düzeyindeki bu seçmenlerin mutlak bir disiplin içinde ve hiç fire vermeden oy kullanmaları yolunda AKP’nin olağanüstü sert ve kestirip atıcı kampanyası etkili olmuştur. Böylece, AKP karşı tarafında olanların beklediği düzeye tam varmayan hafif bir hasar ile bu seçimi atlatmıştır. Öte yandan seçim kampanyası boyunca hüküm sürmüş olan yandaş müdahalelerin ve sertliklerin devamı olarak seçim sonrasında da şaibelere yol açan oy belirsizlikleri, sandık oyunları ve seçim kurumların sayısal durumu netleştirememesi durumlarıyla karşı karşıya kalınmaktadır. Karmaşık oy düzeni Yüksek Seçim Kurulu’nun resmi sayısal bilgilerinin oluşamadığı bir ortamda birbirinden farklı veriler aktaran ajanslar (Cihan Ajansı ve Anadolu Ajansı) kafaları karıştırmıştır, ayrıca ilk defa 2014 yerel seçiminde uygulanan karmaşık bir oylama düzeni yurttaşları en fazla ilgilendiren ülke çapındaki oy dağılım oranları bilgisini netleştirememektedir. Seçimin üzerinden bir hafta geçtikten sonra hâlâ yaklaşıklık taşıyan bilgilerin bir özeti fikir vermek üzere ilişikteki Tab bir şekilde farklı verilmiştir. Yaklaşık 52.7 milyon seçmenden seçime katılanlar Cihan Ajansı’na göre 46.7 milyon mertebesinde olup, bu değer seçime katılma oranının yüzde 88.6 olduğunu göstermektedir. Anadolu Ajansı 47.1 milyonluk katılma sayısı ile katılma oranının yüzde 89.4 olduğunu bildirmektedir. Bu katılma oranı rakamlarının her ikisi de alışılmışın ve beklenenlerin çok üstünde değerlerdir. Bunda gergin bir seçim atmosferi yaşanmasının ve AKP’nin kendi seçmenini çok az bir fire ile sandık başına yönlendirme yolundaki yoğun gayretlerinin etkili olduğu kolayca söylenebilir. Katılan seçmen sayısından geçerli oy rakamlarına atlandığında da bazı farkların mevŞekil 2 cut olduğu görülmektedir. Geçersiz oy miktarının her iki kaynak için de alışılmışın epey üstünde 2 (iki) milyona yaklaşan değerlere ulaşmasının büyükşehirlerde bir zarfın içinde birbirinden farklı nitelikli çok sayıda seçim için oy kullanmanın yarattığı karmaşadan ileri geldiği düşünülebilir. Partilerle ilgili önceki seçimlere oranla durumun ne olduğunun belirlenmesi için, oy oranları bilgisi üzerinden yürünebildiği gibi oy sayıları üzerinden de gidilebilmektedir. Netlikten uzak ve sadece yaklaşık olsalar bile partilerin ulaştığı oy miktarları yukarıdaki tabloda yine de gösterilmiş bulunmaktaydı. Bu yaklaşıklık içinde şimdilik sadece fikir verici olarak bir grafiksel gösterime de Şekil 2’de yer verilmiştir. Şekil 2’deki grafikten ve yanı sıra yukarıda verilmiş bulunan tablodan anlaşılacağı gibi CHP ve AKP belediye başkanlığı için yapılan oylamada belediye meclisleri için yapılan oylamaya göre daha yüksek oy almışlardır. Bu olguda çeşitli yörelerdeki belediye başkanlarının kişiliğinin medyatik ilişkilerde seçmenlerin kulağında iz bırakabilmeleri özelliğinin payı vardır. İki büyük parti için ilk bakışta söylenebilecek bir önemli husus 2012 itibarıyla AKP’nin sahip olduğu 21.4 milyonluk tabandan yaklaşık 2 milyon kadar daha aşağısında bir yerlere inmiş bulunmasıdır. CHP ise 2012 itibarıyla sahip olduğu 11.2 milyonluk oya göre beklenenden az olmakla birlikte, bir miktar artma sağlamış gibidir. Net olmamakla birlikte büyükşehir seçimlerinde belediye meclisi için verilen oylar dikkate alındığında MHP’nin oy oranının yüzde 17’yi aşacağı bile kestirilmektedir. Bu durumda MHP, 2011’e göre kendisine verilen oy sayısını yaklaşık 1.5 milyon, hatta belki biraz fazlasında artırmış gibidir. CHP’de beklenebilecekten daha az ve MHP’de açıkçası tahmin edilebilen bir mertebedeki oy artışı ile AKP’deki oy azal RTE en üst yasa Bu, siyasetin yasalar üstü/üstündeki diktatörlüğüdür, aslında diktatörlüğün ilanıdır. RTE’nin verdiği bütün kararlar, çıkardığı bütün yasalar anayasanın da üstündedir... Yani hepsi birer “üst yasa”dırlar ve bu nitelikleri itibarıyla da herhangi bir kurum ve kişi tarafından yanlış bulunmaları, eleştirilmeleri mümkün olamaz. Peki Anayasa Mahkemesi neden var? Zaten AKP’nin ilginç bir Ankara milletvekilinin de aklına bu soru takılmış ve Anayasa Mahkemesi fazlalıktır, kaldırılmalı, demiş. Çok haklı! Ama ne yazık ki kaldıramıyorlar... ha gayret bir güçlü adım atarak bunu da başarabilirsiniz... RTE, yargıç beğenmediği bir karar mı verdi, “Siyaset yapıyor” diyor ve hemen ekliyor; “Çıkar cüppeni, çık karşıma...” Buyurmuş beyefendi: “Türkiye’nin siyaset dışı müdahalelere tahammülü yok”... Ama kendisinin anayasa ve yasalara karşı “hukuk ve yargı dışı müdahalelere” hakkı var! “Milletim benim kararlarımdan, tavırlarımdan memnun...” Bu bakışıyla da, kendisini her şeyin üzerine görme hakkına sahip... Sandıktan destek çıktığını gördüğü sürece, bu ülkenin, anayasal düzeninin bütün çivilerini yerinden oynatmaya hak görüyor! Assa, kesse, biçse, yıksa... hakkı... değil mi ki sandıktan destek çıkıyor! Partilerin durumu ması karşılaştırıldığında bu iki partinin hafif kazançlarına AKP gerilemesinin kaynaklık ettiği düşünülmelidir. Bu oluşumda ilk defa oy kullanacak 2.3 milyon mertebesinde genç seçmenin muhalefete daha fazla yaslanan tercihlerinin de bir miktar payı olduğu düşünülebilir. Gezi Direnişi’nin büyük ve orta boy kentlerdeki görüntüsünün bu artışın daha büyük mertebede olacağını düşündürtebilirdi. Ancak ülke nüfusunun üçte ikilik bir bölümünün Gezi Direnişi’ne ilgi ve duyarlılık göstermeyen talihsiz bir toplumsal yapının mevcudiyeti, bu artışın bazılarının beklenildiği kadar yüksek olmayışına yol açmış gibidir. AYM kendi varlığını savundu Ama, Anayasa Mahkemesi’nin, HSYK’nin yargı üzerinde bütüncül bir siyasi kontrol getiren ve yargıyı tamamen bakana ve hükümete bağlayan kararlarını iptal etmesi, özgürlükçü diye alkışlanıyor... Ben ise şöyle düşünüyorum: Anayasa Mahkemesi bu iptal kararlarıyla, aslında tamamen kendi var oluşunu savundu, var oluşuna sıkı sıkıya sarıldı, orada kukla, şeklen olarak var olması gerektiğine ilişkin iktidar saldırılarına karşı durdu. Bu da çok iyi bir şey, hukuk kenarından köşesinden işleyecek demektir... Durmasaydı, esas o zaman Anayasa Mahkemesi’nin fiili olarak olmadığından ve varlığının tamamen ortadan kaldırıldığından bahsedecektik. Büyükşehir sistemi Burada hatırlatılması gereken önemli bir nokta, büyükşehir sistemine girmiş ve ülke nüfusunun yaklaşın dörtte üçünü barındıran 30 (otuz) ilde kent merkezinde oturacak bir büyükşehir belediye başkanının ve onun belediye meclisi üyelerinin seçiminde bu merkezden çok uzak kırsal yerleşkelerde yaşayan seçmenlerin de oy kullandırılması yoluna gidilmiştir. Bu durumun, kentsel davranışlar buluşması partisi olan bir CHP’nin kesinlikle aleyhine; AKP’nin ise mutlak lehine hatta bir miktar da MHP’nin lehine olabileceği aşikârdı. Kentlerin kırsallaşmasına yasal bir dayanak da sağlayacak bu düzenleme yapıldığında, bu durumun mağduru olacağı aşikâr olan CHP’nin ortalığı birbirine katmaması ve bir geniş kamuoyu ilgisi yaratmamış olması ayrı bir talihsizliktir. Sonuç olarak, seçimleri çok az bir sayı farkıyla Antalya’da AKP’nin, Mersin’de MHP’nin kazanmış olmasında bu gayrinizami yasal düzenlemenin payı olduğu açıktır. Ankara seçiminde de bu olgunun yine AKP’nin lehine çalışmış olduğu; ama, tek başına bu yetmediği için çeşitli sandık oyunlarına ve tutanak hilelerine başvurulduğu düşünülebilir. Tablo 1 lo 1’de verilmiştir. Bu tabloda (A) kolonunda büyükşehir statüsünde olmayan 51 ildeki il genel meclisi ve büyükşehir statüsündeki 30 ilde belediye başkanlık oylarının toplamı gösterilmiştir. (B) kolonunda ise 51 ildeki il genel meclisi seçim sonuçları ile büyükşehir konumundaki 30 ilin belediye meclisi oylarının toplamından ortaya çıkan oy alımları gösterilmektedir. Görüldüğü gibi iki ayrı tanımla hesaplanmış oy oranları arasında farklar mevcuttur. Tablodaki (C) ve (D) kolonları her iki durumda ortaya çıkan oy sayılarını milyon mertebesiyle göstermektedir. Öte yandan, iki ajans kaynağı arasında kullanılan oy ve geçerli oy bilgileri de farklıdır. Hatta toplam seçmen sayıları bile garip AKP’nin bünyesinde kendisine adeta kementlerle bağlanmış iki büyük seçmen tabanının olduğu hatırlanmalıdır. Bunlardan biri AKP’nin diğer sağ tabanlardan tevarüs ettiği dinsel muhafazakârlık ile kişisel ekonomik çıkar güdüsünü birleştirmiş seçmen tipolojisini göstermektedir. Bu seçmen tabanından AKP’nin fire vermesi çok zordu. Oy kayması ya da eğilim yönlenmesi riski taşımayan bir diğer grup ise yaklaşık 45 İki büyük seçmen tabanı Hukukun milliyeti Yeri gelmişken es geçmeyelim bu köşede: RTE’nin, Twitter yasağını kaldıran AYM’ye yaptığı eleştirilerden biri de “kararı milli bulmadığı” idi. Aslında Başbakan bu ifadeyle evrensel hukuku, ülkemizin bağlı bulunduğu ve imza attığı evrensel hukuk kurallarını, örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve benzeri kurumları da tanımadığını dile getiriyor, “Saygım yok, ama mecburiyetten uyacağız”... Elinden gelse, fırsatını bulsa, imkânı olsa, küçük bir aralık görse, hepsini elinin tersiyle itecek bir lider var karşımızda... Ama çok şükür, böyle bir olasılığı sıfır... Söylenip duracak ama uyacak ve parmağını bile kıpırdatamayacak! Türkiye bunları aşmış bir ülke, kendisi de bunun farkında... “Karar milli değil”, son yıllarda herhalde Türkiye’nin bağlı bulunduğu küresel ilişkiler ağında ve hukuk sisteminde, bugüne kadar edilmiş en komik laflardan biri olsa gerek... Ülkenin çıkarlarını savunabilirsin... ekonomik ve siyasal hangi çıkarlarını savunduğu tamamen tartışmalı olan bir iktidar, sıra özgürlükleri savunmaya gelince “Bu milli değil” demek gafletinde bulunabiliyor. Ne desek boş, biliyorum, ama yazıp duracağız... Ta ki kafalara dank edinceye kadar... Genç seçmenler MHP’ye gelince, Mersin ve Adana gibi iki büyükşehrin belediye başkanlığını kazanmış olmasının gösterdiği gibi, ülke toplamında kullanılan oylar dikkate alındığında 2011 seçimine göre yükselerek, yüzde 13’ten yüzde 15.8’e tırmanmıştır. Karamsar hesaplar yapmaya gerek yok B DP’nin oy sayısı olarak ve bunun yanı sıra oy oranı olarak mevcut yaklaşık bilgilere göre 2011’deki düzeyinin bir miktar altında kaldığı anlaşılmaktadır. Seçim kurullarına yapılan itirazların sayısının çokluğunun da gösterdiği gibi AKP Güneydoğu Anadolu da belirli bir varlığa ulaşma peşindedir. Net sayılarla henüz ifade edilemeyecek olsa bile 2011’deki durumuna göre bir miktar çıkışta olduğu gözlenmektedir. Kendi içlerinde uzlaşmalı bir ayrımcılıkla ayrı bir varlık gösterme yolunu seçen HDP’nin oylarının eklenmesi durumunda bile BDP’nin bu seçimi yandaşlarının beklediği kadar başarılı götürememiş olduğu bir ön bilgi olarak ortaya çıkıyor gibidir. Burada yapılması gereken anlamlı bir yorumun “Gü neydoğu için demokratik süreç” etiketi altında AKP’ye yandaş medyanın ve kendilerini liberal olarak lanse eden çeşitli medyatik oluşumların şampiyonluğunu yaptığı oluşumun, daha ziyade AKP’yi kollamış bulunuşudur. Daha doğrusu, açıkçası AKP’nin lehine bir doğrultunun kendini gösterdiği gözlemlenmektedir. AKP’nin “Açılım” kavramı ile bağlantılı olarak lanse ettiği durumun aslında ülkenin şimdiye kadar nispeten zayıf kalmış olduğu bir bölgesinde kendini güçlendirme ve yeni tabanlar yaratma arayışı olduğu zaten bilinmekteydi. Ortaya çıkan sayısal sonuçlar AKP’nin bu arayışında kendine göre başarılı bir sonuca ulaştığını ve dolayısıyla o çok alkış tutulan açılımını devam ettirme yolunda gideceğini düşündürtmektedir. Toplu bir sonuç olarak, AKP’nin, karşıtlarının bekledi ğinden biraz daha az olmakla birlikte oy kaybettiği bir seçim yaşanmıştır. Kendilerinin ve yandaş medyasının bunu bir seçim zaferi olarak ilan ediyor olmalarına kanılmamalıdır. AKP’nin tabanından sökülüp başka taraflara kayacak bir miktar oyun daha mevcut olduğu ve ayrıca genç insan oylarının da AKP’nin kendi Türkiye ortalamasının altında kalacağı düşünüldüğünde yakın geleceğe dönük karamsar hesaplar yapılmamasının gereği açıktır. Demokratik çizgiden gittikçe uzaklaşılması yolundaki eğilimlerin ve giderek yoğunlaşan faşizan yönetim yaklaşımlarının karşısında dikilebilmek için, yılgınlığa ve karamsarlığa hiçbir şekilde yer bırakılmamalıdır. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle