03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 2014 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER A Türkiyesi’nin Gidişatından Endişeli TANER BAYTOK / Emekli Büyükelçi gündeminde henüz ön plana çıkamadı. Aslında bu nevi ciddi stratejik raporların Türkiye’deki tarafsız Fikir Kulüpleri ve Stratejik Araştırma Kuruluşları tarafından hazırlanarak tartışmaya açılması kamuoyumuzun aydınlatmasında olduğu kadar siyasal partilerimizin yol haritalarının belirlenmesinde de katkı sağlayacağı şüphesizdir. Raporun giriş bölümünde, Batı’nın son senelere kadar Başbakan Erdoğan’a inanıp ona destek vermekle hata ettiği kabul ve itiraf edilmektedir. Nitekim raporun daha ikinci paragrafındaki buna dair cümle şöyledir: “Batı, beş sene önce, Başbakan Erdoğan ve onun İslamcı AKP’sinin, Kemalist düzenin otoriter kalıntılarına karşı demokratik bir güç olduğu hususunda görüş birliğine varmıştı. AKP, Türk toplumunu daha serbest bir İslam uygulamasına açmayı daha canlı sivil toplum anlayışına ve çoğulcu politikaya geçişin bir kapısı olarak vurgulamış ve buna bütün uluslararası gözlemcileri inandırmıştı. Son üç senede bunun tam aksine, Türk demokrasisi hızla kötüleşmeye gitmiş, başına Erdoğan’ın kendisinin oturacağı ‘tek adam’ rejimine doğru süratli bir ilerleyiş olmuştur.” Raporda, Türkiye’nin şu andaki politik durumunun ana öğeleri olarak, ülkedeki ayrımcılığın muhafazakâr İslamcılar arasındaki çekişmeye kadar varmış olması, yolsuzluklarının kamuoyunun önüne serilmesi, ekonominin kötüye gidişi, Gezi olayları ile halkın sokaklara dökülüşü ve dış baskılar gösterilmekte, bu konular tek tek ve enine boyuna incelenmekte, Erdoğan’ın geri adım atmayacağı, iktidarını korumak için daha da zecri önlemler almak zorunda kalacağı ve dış güçleri yeniden yanına çekmek olasılığının artık ortadan kalktığı ve bu gidişin Türkiye’ye büyük zarar vereceği değerlendirilmektedir. Raporun bitiş bölümünde Türkiye’nin Erdoğan ve onun AKP’si ile girdiği bu huzursuzluk ve istikrarsızlık döneminde, yatışma sağlanmadan önce daha pek çok ayaklanma ve kargaşanın yaşanmasının beklendiği, enerjisini bu olaylarda tüketecek Türkiye’nin dış politikaya mecali kalmayacağı ve artık ABD’ye güçlü bir müttefik olamayacağı yargısına varılarak bunun önüne geçmek için Obama yönetiminin önümüzdeki seçim mevsimini, rol alan siyasi aktörleri ve her türlü ana faktörü iyi değerlendirmesi gerektiği tavsiye edilmektedir. Bu raporu okuyup da içindeki olumsuz ve karamsar olaylardan ve değerlendirmelerden rahatsız olmayacak bir vatandaşımızın dahi bulunacağını sanmıyorum. Tek tesellim, Türkiye’nin tahmine gelmeyecek ve bilhassa yabancıların kendi kıstasları ile değerlendiremeyeceği kadar zor ve kompleks bir ülke olduğu yolundaki yaygın kanaatin çoğunlukla doğru çıkışıdır. Bu sefer de öyle olmasını dilerken Türkiye’nin sıkıntılarının artık sonuna yaklaşıldığı ve bunun çok yakında kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan kendi kamuoyunun sağ duyusu ile gerçekleşeceği yolundaki düşünce ve inancımı belirtmek isterim. Amerikalılar Erdoğan Çal Kanunum Çal… Ahmet Can ŞAHİN Kuvvetli bir rüzgâr misali gündeme gelen, çıkması söz konusu olan hatta çıkarılan bunca kanun, karşısına gelince şaşırıp kalıyor insan. Daha birisinden yeni haberdar olup tartışadururken sihirbazın şapkasından çıkan tavşan misali yeni yeni kanunlarımız arzı endam etmeye başlıyor yüce Meclisimizin çatısı altında. Yargıyı koşulsuz şartsız yürütme erkinin, dolayısıyla hükümetin emrine bağlayacak olan HSYK Kanunu, bilhassa geçen yaz bütün ülkeyi kasıp kavuran Haziran Direnişi’nin temel taşını oluşturan sosyal medyayı iğdiş etmek amaçlı hazırlanan İnternet Kanunu ve son olarak da Suriye’deki eski kardeş Esad, yeni düşman Esed’e rahmet okutacak cinsten, memleketin bir istihbarat düzenine evrilmesine sebebiyet verebilecek güçteki MİT Kanunu... Ülkeyi adeta bir trikotaj makinesi, bir örümcek gibi derin ve karmaşık ağların sarmalına çeken, ayda 800 liraya bir ailenin gül gibi geçinebileceğini söylerken(!) mahdumlarının kendi deyimleriyle üç beş kuruşluk milyonlarını(!) saklamak için binbir dereden su getirmeye tevessül etmekte hiçbir beis görmeyenlerin 12 yıldır ağızlarından bir türlü düşürmedikleri milli irade temalı mağdur edebiyatının son çıkan eserleridir aslında bu kanunlar. Peki bütün bu olan biten karşısında meclisin bunca kanunu çıkarabilmek adına adeta jet hızıyla çalıştırılması milli iradeye hizmet mi, yoksa bulaşılmış bunca illegal işlere hazırlanacak olan legal görünümlü bir yasal kılıf mıdır? Bu sorunun ya da buna benzer birçok sorunun cevabı da içinde saklıdır aslında. Çoktan seçmeli bir test sorusunun analitik düşünme gerektirebilecek cevapları kadar zor olmasa gerek bu veya benzeri sorulara verilebilecek olan cevaplar... Oysa ne güzeldi değil mi 12 yıllık yol arkadaşlığı... Birlikte çıkarılan yasalar, kanunlar, alınan aslında daha çok verilen(!) ihaleler, teşvikler, krediler, ayrıcalıklar... Tanınan vergi muafiyetleri, verilen devlet üstün hizmet madalyaları, yapılan karşılıklı iltifatlar... Dahası da var, bu memlekete yıllarca hizmet etmiş askerleri, yazarları, gazetecileri, siyasetçileri, bilim adamlarını; gazete bombacısı, hâkim katili heyulalarla aynı kefeye koyup imzasız ihbar mektupları, kimliği belirsiz gizli tanıklar vasıtasıyla zindanlara atmak, hukuku ayaklar altına almak... 12 Eylül 2010 referandumu ile ortaklıklarını bir kademe daha ilerletip HSYK başta olmak üzere hukuk nezdinde elde edilen yalancı zaferlerin yarattığı sarhoşlukla yürüyen bu düzenin kirli çarklarının dişlileri arasında öğütülen hayatlar, babasından ayrılan çocuklar, hayat arkadaşından koparılan eşler ve umarsızca yok edilen gelecekler... Ne güzel demişler değil mi, her mutlu hikâyenin bir sonu vardır diye. 12 yıllık bu mutlu mesut beraberlik de ucu kendilerine, çocuklarına dokununca bir anda lağvoldu. Ülkeye dönme arzusu ile arz edilen mutluluk sözleri beddualarla, çete, haşhaşi söylemleriyle yer değiştiriverdi bir anda. İşin sonuna bakmak lazım aslında. Kazanan kim ya da kim kaybeden olacak sonunda?.. BD’deki Bipartisan Policy Center, Obama yönetimine yakın görünen ve onun kararlarında etkinliği olduğu anlaşılan bir fikir kulübüdür. Eski Ankara Büyükelçileri Eric Edelman ve Morton Abramowitz’in ortak başkanlığında bir araştırma grubu tarafından hazırlanarak kamuoyuna sunulan merkezin Türkiye ve TürkAmerikan ilişkileri hakkındaki raporlarından geçen hafta yayımlanan sonuncusu “Türkiye’deki Yerel Seçimler” başlığını taşımaktadır. Gazetemiz Cumhuriyet, rapora gereken önemi vererek onu önce haber olarak okurlarına bildirdi. Arkasından Utku Çakırözer 31 sayfalık raporun dikkat çeken yönlerini köşesinde “Analiz” etti. Son zamanların şok yaratan olaylarının çokluğu, seçimler arifesinde bulunuşumuz veya başka nedenlerle ülkemizin sürüklendiği olumsuz gidişi enine boyuna tartışan ve geneline bakıldığında pek çoğu gerçeğe yakın görünen bilgilere ve böyle bir çalışmada kıstas alınabilecek değerlendirmelere yer vermesine rağmen bu rapor Türk basın ve medyasının diğer bölümlerinin E Üretmeyen, Verimsiz Eğitim Öğretimimiz Kasım Avcı / Eğitmen Köy okullarının sayılamayacak kadarı kapatılmış bulunmaktadır.. Dökme suyla değirmen döndürülmektedir.. Taşımalı, eğitim, öğretim yapılmaktadır.. Köyümüz, köylümüz; yererince eğitim alamamakta, öğrenim görememektedir.. Acınacak durumdadır... Öğretmenlerimiz de, ulusal gelirimizden yeterli payı alamamakta.. Kendini yenileme, geliştirme, yetiştirme olanağı bulamamaktadır.. Kitap alıp okuyamamakta, araştırma yapamamaktadır.. Gelir azlığından, geçim derdinden sızlanmaktadır... Köyümüz, köylümüz; üreten; gerçekten eğiten, öğreten eğitim, öğretim istemektedir... Köyü kalkındıran, köylüyü aydınlatan KöyEnstitüleri’ni dilinden düşürmemektedir... Özlemektedir.. Bir Atatürk beklemektedir... Türkiye’de eğitimöğretim: Ateşler içinde.. Hasta yatağında.. Bunalımda.. Renkten renge girmekte... Türlü giysiler giyinmekte.. Bazen ak, bazen kara görünmekte... 4 + 4 + 4 ileri: 5 + 5 +5 geri olmakta! Bazen ayağı çarşafa dolanmakta... Bazen de türban kullanmakta.. Dindarkindar gençlik yetiştirmekte.. Okulu, camimescit olarak kullanmakta... Eğitimöğretim kurumlarımızda Türkçe yerine Arapça eğitimöğretim yapmakta... Türkiye’de eğitim, öğretim; özgür bilim, düşünce, sanatsal yapım alanı sürekli daraltılmakta... Özgür yaşam ortamı kısıtlanmakta.. Din, inanç alanı genişletilmekte... Laiklik baltalanmakta... Karalanmakta, kötülenmekte.. Din, inanç, tarikat, mezhep, siyasi araç olarak kullanılmakta... Din, arıtır.. Kin kurutur... Bilim aydınlatır... Eğitimöğretim geliştirir, yetiştirir... Uygarlaştırır... Okullarımız, eğitimöğrenim kurumlarımız; öğrencilerimizi yetiştirmeyi, üretken etmeyi amaç edinmelidir... Bu, sözde kalmamalı, gerçekleşmelidir... Elle tutulur, gözle görülür, doya doya yaşanır eylem olmalıdır... Öncelikle eğitimöğrenim kurumlarımız üretimi amaç edinmelidir... Her okul bir üretim merkezi durumuna getirilmelidir... Üretimde halka öncelik tanınmalıdır... Örneğin her okulda: Üretim yapım yeri, üretim gözlem alanı, üretim yetiştirme alanı, üretim deney yeri, toprak ürünleri, hayvan ürünleri... İstemin durumuna, çevrenin özelliğine göre değişiklik de yapılabilir... Eğitimiöğrenimi üretken etmek kolay değil biliyorum... Öğretmenler de buna uygun yetiştirilmemiş anlıyorum.. Yazdıklarım eğitimöğretimimize katkı yapar; artı değer sağlar diye düşünüyorum... Üretici Köy Enstitüleri’ni özlemle anıyorum... llerimiz üretici, toprağımız verimli.. Halkımız; eğitim yapmaya, öğrenim görmeye istekli.. Ağaçlarımız meyve vermekte bereketli.. Gönlümüz; tüm güzelliklere, özgürlüklere duyarlı.. Yönümüz Batı’ya dönük.. Kapımız; uygarlığa açık.. İçimizde sevgi... Damarlarımızda;yapıcı, yaratıcı, yaşatıcı kanımız var.. Her istemimizi yapacak, her özlemimizi gerçekleştirecek; gücümüz, bilincimiz, olanağımız var da.. Neden çağdaş uygarlıktan geride bulunmaktayız?. Gelişmiş, kalkınmış, çağdaş yaşama bilincine ermiş ülkelere benzemek istemekteyiz? Nedenlerini tam olarak bilmesek de; niçinlerini yüzde yüz doğru anlatamasak da.. Gerçekleri görmeye, öğrenmeye; özlemlerimizi anlatmaya çalışacağız... Bir ülkenin kalkınmasında, uygar olmasında; halkının çağdaşözgür yaşamasında eğitimin, öğrenimin önemli payı var.. Eğitime, öğrenime ulusal gelirden ayrılan pay; durumunun göstergesidir.. Bir ülke, ulusal gelirinden eğitimeöğrenime ne kadar çok pay ayırıyorsa o kadar gelişmekte, kalkınmakta, çağdaşözgür olmaktadır.. Ulusal gelirinden eğitimöğretime az pay ayıranlar geri kalmaktadır... Kalkınamamaktadır.. Çağdaş yaşam haklarından yoksun bulunmaktadır.. Birbiriyle çelişir, çekişir, savaşır durumdadır... Yurdumuzda eğitim, öğrenime ayrılan pay yeterli değildir.. Gün gün de; yıl yıl da azaltılmaktadır.. Tutukluluk ve Ceza Av. MEHMET ALİ OĞAN/İTÜ (E) Hukuk Danışmanı Son zamanlarda Türkiye’de, dün gulanan yaptırım olarak cezalar, hayada başka ülkelerde görülmeyen bir pis ve adli para cezası” şeklinde behukuk karmaşası yaşanıyor. Haksız ve lirtilmiş; 46. maddede de hapis cezadayanaksız suçlamalar, yıllarca süren ları; a) Ağırlaştırılmış müebbet hatutukluluk halleri, toplumu ve kamu pis cezası, b) Müebbet hapis cezaoyunu derinden etkileyerek kamu vic sı, c) Süreli hapis cezası olarak düdanını ve kamu düzenini altüst ediyor. zenlenmiştir. Bunların teknik ve ayrıntılı değerlen49. maddede de süreli hapis cezaladirilmesi, ciltler dolusu kitaplara bi rı 1 aydan 20 yıla kadar hapis olarak, le sığmaz. Ancak biz, özet olarak ve müebbet hapis cezasının ise hükümkamuoyunu bilgilendirmek için iki lünün hayatı boyunca devam edecekonu üzerinde kısaca durmak istiyo ği öngörülmüştür. Bize göre, müebruz: Bunlardan birincisi, tutukluluk bet hapis cezaları tamamen kaldırılve süresi; ikincisi ise hapis cezaları malı, süreli hapis cezaları da 10 yılı nın ağırlığı konusudur. geçmemelidir. Tutukluluk: Bir suç dolayısıyla SONUÇ: 2575 sayılı Ceza ve Güşüpheli veya sanığı, yargılama aşa venlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında masında geçici olarak hürriyetinden Kanun’un 3. maddesinde, infazda teyoksun bırakma hali ve işlemidir. 5271 mel amaç, “Ceza ve güvenlik tedbirsayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun lerinin infazı ile ulaşılmak istenilen 100. ve diğer maddelerinde açıklan amaç, öncelikle genel ve özel önledığı gibi, bir hapis cezası değil, su meyi sağlamak, bu maksatla hükümçu ve delilleri korumak için öngörül lünün yeniden suç işlemesini engellemüş bir koruma önlemidir. Ayrıca yici etkenleri güçlendirmek, toplumu adli para cezasını gerektiren veya ha suça karşı korumak, hükümlünün yepis cezasının üst sınırı iki yıldan faz niden sosyalleşmesini teşvik etmek, la olmayan suçlarda tutuklama kararı üretken ve kanunlara, nizamlara, topverilemez. Tutukluluk süresi ise 5271 lumsal kurallara saygılı, sorumluluk sayılı kanunun 102. maddesine göre, taşıyan bir yaşama biçimine uyumuağır cezalı suçlarda toplam en fazla nu kolaylaştırmaktır” şeklinde açık5 yıl, diğerlerinde en fazla toplam 10 lanmıştır. Devletin görevi, bu amaç aydır. Bize göre, bu süreler, son Ana doğrultusunda okullarda ve toplumyasa Mahkemesi kararında da belir da suçları önleme öğretimi yapmak tildiği gibi, hak ve özgürlükleri kısıt ve hükümlüleri bu yönde yoğun biladığı için çok fazladır. Çünkü, şüp çimde eğiterek yeniden suç işlenmeheli veya sanık henüz hüküm giymiş sini önlemek olmalıdır. bir suçlu (mahkum) değildir. 10 yılda eğitilemeyen hükümlü, ebeBu nedenle yargılama, çağdaş ileti diyen de eğitilemez ve ölünceye kaşim olanaklarıyla yapılıp deliller hız dar ceza infaz kurumunda tutulması, la toplanmalı, ağır cezalı suçlarda en faydadan çok zararlı sonuçlar doğuçok 1 yıl, diğerlerinde en çok 6 ayda rur. Bu nedenle, yeniden kalıcı huson karar verilerek tutukluluk sonlan kuki düzenlemeler yapılarak adil ve dırılmalı, adaletten beklenen fayda faydalı uygulamalar sağlanmalı, tusağlanmalıdır. Cezalara gelince: tukluluk süresi gibi, ceza süreleri 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun de aşağı çekilmelidir. Çağdaş dev45. maddesinde “Suç karşılığında uy let düzeninden beklenen de budur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle