29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 MART 2014 PAZARTESİ 6 PAZARTESİ SÖYLEŞİLERİ Şölen’in CEO’su Çoban, şirketle beraber büyüyen başarı öyküsü hakkında bilgi veriyor: İşe tutkularımı katıyorum Elif Çoban İzmir’deki Komployu Unuttuk mu? Alışmışlardı ya; aç bir casusluk, fuhuş davası, hazırla sahte CD’ler falan, yüzlerce denizciyi, subayı, üstelik en iyilerinden ve en kurmaylarından al içeri, içeride tut ve terfisini önle.. Böylece kendi adamlarına terfi yolunu aç ki, on para etmezler ordu içinde yükselsinler.. Böylece orduda kumandayı ele al, biat etmiş uşaklarını tepelere getir.. Balyoz bu tür davaların babasıydı, en alçakçasıydı, ama sonra iki önemli dava daha yarattılar.. İlki İstanbul’daki askeri casusluk ve şantaj davası, arkasından da İzmir’deki askeri casusluk davası.. 500 kadar seçkin subayın defterinin dürülmesi planlanmış. Tabii, bu iş için seçilmiş mahkemeler de subayları casus ve şantajcı sayan iddianameyi kabul ederek ortak olmuş. Akıl almaz bir şekilde bütün orduyu casusluk gibi, en olmayacak bir iftiranın içine sokabilecek cesarete sahip olan bu davaları tezgâhlayanların yatacak yeri yok demeyeceğim, var, hepsinin yakasına yapışıp sahtekârlıklarının hesabını vermek.. Silivri’de onlar için yeterince yer açılacaktır... HHH l İki “casusluk davası”nın senaryoları birbirini andırıyor, iddianamelerdeki ifadelerin de birbirine benzediği görülüyor. İzmir’de açılanı, İstanbul’da açılan davada yapılan ağır hatalardan öğrenmiş gözüküyor. l Her zamanki gibi uydurulan dijital deliller tutuklama ve yargılama aracı. Yoo, dijitallerin ve içindekilerin doğru ve gerçek olması önemli değil, mahkemeleri için bu CD’lerin varlığı yeterli, insanların hayatlarını karartmak ve orduda tasfiye yapmak için. Zaten bu amaçla uydurulan davalar. l Herkesin kullandığı McAfee antivirüs programı, Anadolu Türk Denizciliği’ni anlatan ders notları, liderlik ve sağlık ders kitabı, ortalıkta dolaşan ve Emniyet’in “bunlar gizli değildir” diye rapor verdiği açık belgeler, “Ordunun gizli belgelerini çalma” suçlamasına konu oluyor. l Mahkemeye şahit olarak getirdikleri “fuhuş kadını”, “bakire” olduğuna ilişkin belge sunuyor, iyi mi! Şantaj yapıldığı iddia edilen “üst düzey komutanlar” da emekli astsubay, devlet memuru çıkıyor!.. l Yargıtay’ın ilgili dairesinin, bu uyduruk davaları onaylamak için oluşturulduğu biliniyor. İstanbul’daki casusluk davasını, bazı bozmalarla onayladı. Mahkum ettiklerinin gerekçesi: Bunlar casus değil, fuhuş da yapmadılar, ama “örgüt üyesi” ve “askeri belge bulundurdular”.. l Örgüt mü? Kim, nasıl, lideri, eylemi, belgesi, gizli açık kaydı kuydu.. Bunların hiçbirinin gereği yok. Önemli olan mahkum edip, ordudan atılmalarını sağlamak.. Zaten Yargıtay’da beraat kararı verilenler, emekliliğini istemişler, diğer davalardan da yargılanıyorlar. Aslında hepsi emekli olsaydı, hepsi beraat edebilirdi belki de! l 2014’te İzmir’deki casusluk davasına ek iddianame ile yenisi eklendi, iyi mi! Demek cemaatten ve iktidardan yeni bir, ordudan tart edilmesi gereken isimler listesi geldi! Bu ikinci dava alelacele hazırlandı! Henüz özel yetkili mahkemelerin defteri tam dürülmemiş iken.. Avukat Murat Ergün, durumu şöyle açıklıyor: “En az bir gün tutuklu kalsanız bile, hakkınızda iddianame düzenlendi ve yargılama başladıysa.. Subay, dava bitinceye ve beraat kararınız kesinleşene kadar terfi edemiyor..” İstanbul’daki casusluk davasının yeniden görülmesi için güçlü delillerle dolu dosya ile başvuruldu.. Peki İzmir’deki dava! Bu dava nasıl hızla çökebilir ve yargılama derhal bitebilir! Genelkurmay’ın burada yapacağı bir şey yok mu? Elif Çoban, lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde, şeref öğrencisi statüsünde tamamladıktan sonra Bilkent Üniversitesi’nden gelen asistanlık teklifini kabul etti ve burada yarı zamanlı asistan olarak çalışmaya başladı. Asistanlığını sürdürürken çok keyif aldığı ekonomi mastırını da eşzamanlı olarak aynı üniversitede tamamlamaya karar verdi. Doktora programına iki yıl katıldıktan sonra akademisyenliğin kendisine çok da uygun olmadığına kanaat getirerek üniversiteden ayrıldı. Aile şirketinde çalışmadan önce farklı sektör, şirketler ve görevlerde belirli sürelerde çalıştı. Sonrasında aile şirketine katılmanın vakti geldiğine inanarak kardeşlerinin yönettiği Şölen’de İhracat Müdürü olarak çalışmaya başladı. Gaziantep’in ilk kadın CEO’su Elif Çoban. Anadolu’nun hatta Türkiye’nin sayılı kadın patronlarından. ÖZLEM YÜZAK Bir kız çocuğu düşünün. Anadolu’da 7 çocuklu bir aileden gelen. Anne baba geçim derdinde, büyük çocuklar küçüklere bakıyor, giydiriyor, gerekirse yediriyor... İşte böyle bir aileden geliyor Elif Çoban. “Sürekli bir çaba içindeydim. Kendini kanıtlama çabasıydı sanırım. Mahallenin en başarılısı, okulun en başarılısı... Belki büyüdükçe geri planda ‘kadınlar da isterse başarır’ dürtüsü mü? Bilmiyorum ama geriye dönüp baktıkça aradan sıyrılmak, kendimi kanıtlamak için yırtınıp durmuşum...” diye anlatıyor. Üniversite sınavında ODTÜ Ekonomi Bölümü’nü kazanınca aile Elif’i tek başına Ankara’ya göndermekte tereddüt etmemiş. “Aslında ilk yıl hayli bocaladım. Ama sonra toparladım kendimi” diyor. Toparlamakla kalmamış, şeref öğrencisi statüsünde tamamlamış... Elif Çoban ile geçen hafta buluştuk ve uzun uzun konuştuk. Hayattan, işten, üniversite sınavlarına hazırlanan kızından, 5 erkek kardeşin arasından nasıl sıyrılıp şirketin CEO’luğuna geldiğinden. Ben dobra K endine güvenen bir kadın Elif Çoban. Açık sözlü. Ne yaptığını biliyor. Yaklaşık 4 yıldan beri Şölen Çikolata’nın yönetim kurulu başkanlığını yürütüyor. Şölen bir aile şirketi. Gaziantep’te baba, anne ve 7 kardeşin yoktan var ederek kurduğu bir şirket. Anladığım kadarıyla anne önemli bir figür şirketin yaşama geçmesinde. Kızının küçük yaştan beri çalışkanlığını, başarısını görüp ileriye doğru iten bir kişi... lığına hayran kaldım, mütevazılığına da... “İyi ki ailemden ayrı bir kentte okumuşum. Ailemden ayrı kalmasaydım kabuğumu kırmak zor olabilirdi; kendimi de sanırım bu kadar güçlü hissedemezdim. Üstelik erkek güçlüdür algısını da değiştirmem zor olurdu” diye anlatıyor... Şölen hem Türkiye’de hem de yurtdışında iddialı bir biçimde büyüyen bir şirket. Candy Industry’ın “Küresel Top 100” listesinde 46’ncı sırada. TİM verilerine göre Türkiye’nin en fazla çikolata, çikolatalı ürün ihracatı yapan firması özelliğini korudu. İSO sıralamasında bir önceki seneye göre 49 basamak atlayarak 134. sırada yerini aldı. 2013 Gaziantep vergi rekortmenleri listesinde Kurumlar Vergisi sıralamasında ise 2. sıraya yükseldi. 100’ün üzerinde ülkeye ihracat gerçekleştiriyor. 2013 cirosu 644 milyon TL. 20134 yıl sonu ciro hedefi 887 milyon TL. Peki, üniversite, mezuniyet derken sonra ne yaptınız? Döndünüz mü Gaziantep’e? Hayır dönmedim. Önce Bilkent’te bir süre asistanlık deneyimim oldu. Sonra akademisyenliğin bana göre olmadığını düşündüm ve özel bir şirkette çalışmaya başladım. Bu arada evlendim ve İzmir’e yerleştim. İzmir’de de çalıştım. Bu arada çocuğum doğdu. Sonra işler istediğim gibi yürümedi. Evliliğimi sona erdirmek durumunda kaldım. Şölen Çikolata kurulmuş muydu bu arada? Evet, Şölen 1989 yılında ben üniversiteye başlarken kurulmuştu. Ailem daha önce kozmetik işi ile uğraşıyordu, sonra yavaş Şölen’le birlikte büyüdük yavaş çikolatabisküvi işine yönelmişlerdi. Niyetim şirkette çalışmak değildi. Bebek biraz toparlanana kadar kısa bir süre Gaziantep’te kalıp sonra İstanbul’a yerleşmeyi ve burada çalışmayı planlamıştım. Ne oldu da Gaziantep’te kaldınız? Şirkette nasıl başladınız? Annem ben evde bebekle uğraşırken çalışmadan çok da mutlu olmadığımı fark etti sanırım. “Kızım bir fabrikaya uğra biraz, bak bakalım ne yapıyorlar?” diye beni gönderdi. Fabrikanın içinde dolanırken bir kâğıt ilişti gözüme, duvara yapıştırılmış bir faks kâğıdı. Lübnan’dan geliyordu ve bizden mal almak istediklerini söylüyorlardı. Şirkette İngilizce bilen kimse yoktu o zamanlar. Bir ilgileneyim şu işle dedim. Deyiş o deyiş... Öyle bir sardı ki iş, fuarlara hazırlanmak, yurtdışına açılmak... Bir anda 70 ülke ile ihracata başladık. Aslında şanslı bir dönemdi bizim için. Rusya’da Gorbaçov dönemi. Önce Rusya ve Irak’a açıldık. Baktık ciddi talep var; değerlendirdik bu durumu. O zamana kadar ağabeyleriniz mi yönetiyordu Şölen’i? Evet. Peki nasıl oldu da CEO’luğa yükseldiniz? Yavaş yavaş gelişti süreç. Dedim ya daima hırslı, tutkulu ve çalışkan oldum. Ama hırsım hep işimin en iyisini yapmak üzerineydi. Şölen ihracat ağırlıklı büyüyen bir şirket oldu. Bugün de cirosunun yüzde 80’i ihracattan. Ağabeylerim başka alanlarda çalışıyorlardı. Biri pazarlama, diğeri finans ve fabrika yönetimi, bir diğeri satış... Ben tamamen ihracata odaklanmıştım. Şirket hızlı büyüyünce önce profesyonel kadroya devredelim işi dedik, sonra gerek incelemelerimiz gerek danışmanlarla konuşmalarımızdan sonra geçiş döneminde önce şirketin aile bireylerinden biri tarafından yönetilmesi kararı alındı. Yönetime kimin geleceği masaya yatırılınca ortak kararla diğerlerinin başa gelme gibi bir isteği olmadı. Ortak kararla ben seçildim. Neden siz peki? Sanırım içlerinde en tutkulusu, en arzulusu bendim... Bugüne gelirsek... Sanırım yeni bir fabrika yatırımınız var... Evet. Biri İstanbul’da, 3’ü Gaziantep’te olmak üzere 4 fabrikamız var. Şimdi 5.’si tamamlanmak üzere. 85 bin metrekarelik tesisin yatırımına 2012 yılında başladık. Yeni tesis, çikolatada dünyanın en iddialı tesislerinden biri olacak. En önemli özelliklerinden biri gıda güvenliği konusunda en ileri standartları temin edecek yapıda olması. Bu konuda dünyanın en ileri teknolojisini getiren yatırımlar yapıldı. Sanayici bir aileyiz, hiçbir zaman kazandığımız parayı yiyelim, içelim derdinde olmadık, hep “İşi daha nasıl büyütürüz”ü düşündük. Başardık da, 25 yılda inanılmayacak yerlere geldik. Kaç kişi çalışıyor? 1700 kişi çalışıyor. Yeni fabrikanın devreye girmesi ile 2000’e çıkacak bu sayı. Çalışanlarımızın yüzde 25’i kadın. İHRACATTA HIZ KESMEYEN BİR MARKA Kaliteyi ucuza satıyoruz Ne kadar çalışıyorsunuz Hayli fazla. Kendimi unutacak kadar. Eve dönerken “Benim bir kızım vardı” diyecek kadar bazen. Ama yine de mesai saatleri içinde kalmaya özen gösteririm. Zamanı verimli kullanmak benim için en önemlisidir. Tabii zihinsel mesai farklı. Geceleri bile rüyamda işle uğraştığım olur. Peki, kendinize nasıl vakit ayırıyorsunuz? Uzun tatil yapamıyorum ne yazık ki. Deniz ve güneşi seviyorum. O yüzden uzun hafta sonları yapıyorum kimi zaman, kızımla geziyorum. Geçen hafta çok fazla çalışmıştım. Kendi kendime “Elif yine hayatından bir haftayı daha çaldın” dedim. Yeniden evlilik peki? Zor görünüyor. Benim konumumda kolay değil. ? İhracatınızda hangi ülkeler öncelikli? 100’ü aşkın ülkeye ihracat yapıyoruz. Balkanlar, Ortadoğu, Avrupa... Bizim Brezilya, Kanada’ya da ihracatımız çok iyi. Latin Amerika ülkelerinde iyi durumdayız. Şölen markasıyla gidiyoruz. Türkiye’nin Kanada’ya çikolata ihracatının yüzde 98’ini biz yapıyoruz. Kanada gıda konusunda en hassas ülkelerden biri. Çikolatada iddianız nereden kaynaklanıyor? Sanırım tüm aile bireyleri olarak işe tüm ruhumuzu katmamızdan. Ucuz ürün üreticisi değiliz. Neyi en iyi ve en farklı nasıl yaparımın peşindeyiz. 2030 kuruşluk çikolatalar satarak büyüme amacında olmadık hiç. Türkiye ihracatında çikolatanın kilosu ortalama 2.5 dolardan satılıyor. Bizim ortalamamız 3.5 dolar. En kaliteli ürünü en iyi fiyata nasıl satarız çabası içindeyiz. Markalı, üst segment ürün satmayı amaçlıyoruz. Peki, ya gelecek? Nasıl bir yönetim yapısı planlıyorsunuz? Bu yıl 880 milyon TL ciro hedefi koyduk. Ve yüzde 35 büyüme hedefi. Hayli iddialı bir hedef bu. Bir aile anayasası hazırladık. Biz 7 kardeştik. Biri vefat etti. 2. kuşak 21 çocuk. Kriterler koyduk. Kariyer planlarını yapacaklar. Hangi işte çalışırlarsa mutlu olurlar buna bakılacak. İlla şirkette çalışmaları gerekmiyor, isteyen sanatçı olsun... Er Mektubu Görülmüştür: Cumartesi günü Başbuğ’un da imza kampanyasına katıldığı bu kitap (Kırmızı Kedi), yargılanan subaylara halkımızın gönderdiği mektuplardan seçmelerle derlenmiş ve bütün geliri de Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlanmış. Bu nedenle de yüz binlerce satması gerekir! Kitabı derleyenler, Balyoz davasından yargılanan Kurmay Albaylar: İsmet Çınkı, Ender Kahya, Cem Okyay, Yavuz Uras, Erdinç Altıner.. Halkımızın sesi, duygusu, düşüncesi, isyanı, desteği... yığın yığın orada.. Taa ABD’den, Almanya’dan, Yeni Zelanda’dan... Cezayir’den Avustralya’dan.. Gençler, öğrenciler, kızlar, dedeler, analar ve babalar.. Ve 13 yaşında çocuklar. Emekli yaşlı bir doktor örneğin: “Kalbim son atışına kadar sizlerle çarpacaktır..” Mektuplar, subaylara verilirken üzerine vurulan damgadır, “Er mektubu, görülmüştür..” Bir Suikastın İçyüzü, 17 Mayıs 2006: 9:45.. Danıştay’dan Ergenekon’a: Cumhuriyet gazetesinin bombalanması ile Danıştay basılmış ve cinayet işlenmişti. Bu dava Ankara’da görülüp sonuçlandıktan sonra, Ergenekon savcıları, Ergenekon’a “bir terör olayı” bulaştırmak amacıyla, bitmiş Danıştay baskınını da utanmazca davaya dahil etmişlerdi.. Ama, Danıştay baskını ve cinayeti tamamen dinci bir örgütün türban bahanesi ile planlanmıştı. Yıldırım bunu kanıtlıyor.. Oktay Yıldırım, ordudan malulen emekli olduktan sonra, Ümraniye bombalarının ona ait olduğu iddiasıyla Ergenekon’dan müebbet hapse mahkum oldu. İçeride “Ergenekon’daki Bombaların Sırrı”, “Savaşmadan Kaybetmek”, “Türkiye’nin Silahsız İşgali” kitaplarını yazdı. Danıştay Suikastı’nın İçyüzü’nü yazarken, binlerce klasörden oluşan davanın belgelerini ve 8 yıllık basın arşivini taradı.. Çok zengin bir araştırma.. Bir cinayet romanı gibi! Savcıların ve mahkemenin gizli tanığı olan ve vaatler üzerine satılmış “Osmanım”ın da tüm yalanları orada.. Saat saat olaylar.. Savcıların, iddialarıyla ve Osmanım’larıyla birlikte tam iflası... (Kaynak Yayınları) Silivri Kitaplığı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle