03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 MART 2014 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Yolsuzluk sorunu Y olsuzluk Türk toplumu için önemli bir problemdir. Uluslararası Saydamlık Örgütünün yaptığı sıralamalarda, Türkiye, yolsuzluğun yüksek olduğu ülkeler arasında yer alıyor. Gelişmiş ve demokratik bütün ülkeler yolsuzluk sıralamasında Türkiye’den daha iyi durumdalar. Yolsuzluğun en az olduğu ülkeler de daima İskandinavya ülkeleri ve Yeni Zelanda oluyor. Yolsuzluk toplumların kanseridir. Kanser nasıl insan metabolizmasını zaman içinde tahrip ederek sonunda ölmesine sebep oluyorsa yolsuzluk da toplum için benzer etkiler yapıyor. Yolsuzluk denildiğinde insanların aklına ilk gelen kamunun maddi değerlerinin haksız bir şekilde elde edilmesidir. Şüphesiz bu önemlidir, ulusal gelirin önemli bir kısmı yolsuzluk yoluyla emek harcanmadan birtakım kişilerin eline geçer. Ancak yolsuzluğun yaptığı tahribat bunun da ötesindedir. Öncelikle kamu değerleri hırsız ortaklığının eline geçtiğinde yanlış yatırımlarla veya pahalı tüketim malları ile ziyan olur. İlk yarayı eğitim alır, çünkü eğitim yatırımları yolsuzluğa müsait değildir; bunun yerini kolayca ve büyük yolsuzluk yapılabilecek mega projeler alır. İkinci olarak verimli yatırımlar yaparak para kazanmak isteyen düzgün iş adamlarının şevki kırılır. Üçüncü olarak yolsuzluklar bütün toplumun sisteme güvenini sarsar. Doğru iş yapmanın, Öncelikle kamu değerleri hırsız ortaklığının eline geçtiğinde yanlış yatırımlarla veya pahalı tüketim malları ile ziyan olur. İlk yarayı eğitim alır, çünkü eğitim yatırımları yolsuzluğa müsait değildir; bunun yerini kolayca ve büyük yolsuzluk yapılabilecek mega projeler alır. İkinci olarak verimli yatırımlar yaparak para kazanmak isteyen düzgün iş adamlarının şevki kırılır. Üçüncü olarak yolsuzluklar bütün toplumun sisteme güvenini sarsar. AHMET ÖZGÜNEŞ çalışmanın değil hilenin, hırsızlığın ödüllendirildiği bir toplumda insanların çalışma, işini iyi yapma azimleri yok olur. Sonuç olarak toplumu güvensizlik ve huzursuzluk kaplar. Türkiye, yapılan araştırmalara göre, Filipinler, Brezilya ve Peru ile birlikte insanların sisteme ve birbirine en az güvendiği toplumlar arasındadır; yolsuzluk ile insanların birbirine ve sisteme güvenleri arasındaki ters orantı vardır. olsuzluğun kaynakları Yolsuzluğun kaynakları nelerdir? Uluslararası Saydamlık Örgütü’nün listesi incelendiğinde demokrasi ile yolsuzluk arasındaki ters orantı açıkça görülüyor. Bağımsız ve özgür bir yargı sistemi, yargının ve devlet kurumlarının birey haklarını devlet güç ve baskısına karşı koruma gücü, bireylerin haklarını savunma imkânları, yolsuzlukların ve devlet yönetimindeki hataların açıkça ifade edilebildiği bir özgürlük ortamı, bağımsız ve özgür bir medya, bireylerin menfaat ve haklarını korumak için özgürce örgütlenme imkânı ve bunun gibi demokratik haklar geliştikçe yolsuzlukların azaldığı görülüyor. Türkiye, devletin çok güçlü olduğu, kişileri abat veya berbat edebildiği, demokratik hakların kısıtlı olduğu bir ülkedir; bu şartlarda yolsuzluk olması beklenen bir olgudur. ukuk yerine bireysel ilişkiler Sosyolog Robert K. Merton yolsuzluk olgusuna ilginç bir boyut getiriyor. Önce ülkeler insanlarının başarma hırsına göre sıralanıyor. (Başarma hırsı en yüksek ülkeler Türkiye, Güney Kore ve Rusya’dır.) Başarma hırsının yüksek olduğu yerlerde insanların çalışarak yükselme imkânları kısıtlanmış ise yolsuzluk artıyor. İnsanlar çalışarak istedikleri hedeflere ulaşma imkânları olmadığını anladıklarında bu hedeflere çeşitli kanun dışı gayretlerle ulaşmaya çalışıyorlar. Türkiye, fırsat eşitliğinin olmadığı, insanların fakir oldukları, iyi eğitim alamadıkları, doğru aile veya diğer ilişkilere sahip olmadıkları için statülerini aşamadıkları bir ülkedir. Ülkede statüyü kırıp zengin ve güçlü olmanın en iyi yolu politika olarak H Y görülüyor. Yolsuzluğun bir kaynağı hukuk yerine bireysel ilişkilerin geçerli olduğu kültürel yapıdır. Bu tip kültürlerde insanlar menfaatlarını ve haklarını korumanın aile, aşiret, dini cemaat gibi olguların mensubu olmağa bağlı olduğuna inanırlar. Hukuka ve kurallara güven düşüktür. Kendilerinin veya mensubu oldukları topluluğun menfaatı için kanun ve kuralları çiğnemeyi, başkalarının hakkına tecavüz etmeyi meşru görürler. Eğer devlet gücü ellerinde ise hukuku ve/veya diğer devlet kurallarını istedikleri gibi eğip bükmeye hazırdırlar. Türkiye iyi bir örnektir; insanlarımızın çoğunluğu bireysel haklarının savunucusu olarak ailelerini, aşiretlerini, cemaatlerini görüyorlar. Yolsuzluğun çok düşük olduğu ülkelerde ise hukuka ve toplum kurallarına kutsal kurallar olarak bakıldığını, kanun ve kurallara uymanın bir bireysel haysiyet meselesi olduğunu görüyoruz. Türkiye’de yolsuzluğu nasıl azaltabiliriz? Bunun yolu demokrasiden, insanların hukuk ve düzene güvenlerini sağlamaktan geçiyor. Birinci şart demokratik ortamı yaratmaktır. İkinci şart toplumun hukuka güvenini sağlamaktır. Hukuka güven şüphesiz bağımsız ve özgür bir yargı sistemi ile başlıyor ancak bu yeterli değildir. Hukuk eğitimi ve uygulaması önemli ölçüde düzeltilmeli, hukukçuların Avrupa hukuk standartlarını özümsemeleri sağlanmalıdır. Son olarak herkese fırsat eşitliği, iyi eğitim imkânları sağlanmalı; iyi olan başarmalıdır. Bu üç şart oluşursa toplumu ve ekonomiyi kemiren yolsuzluk kanseri de yok olmasa da önemli ölçüde azalacaktır. CemaatAKP Kavgası Seçimleri Nasıl Etkiler? Yolsuzluk ve rüşvet haberleri her yerde... Yalanlamalar ve tekzipler bile bu haberlerin daha da yayılmasına yol açıyor... İnternet siteleri yasaklanıyor, ama o sitelerden kendi bilgisayarlarına haberleri indirenler yine de Twitter üzerinden bilgileri paylaşıyor. CHP bu iddiaları Meclis kürsüsünden, mitinglerde, CD’ler dağıtarak sürekli dile getiriyor; MHP de Meclis’te aktif. Meclis’te dile getirildiği için, bazı medya kuruluşları bunları alıntılıyor... Sadece muhalifler değil AKP’li seçmen de artık günlük yaşamın bir parçası olarak rüşvet ve yolsuzluk konuşuyor... Çünkü Cemaat de, AKP’nin tabanına hitap ediyor! HHH AKP iktidarı buna karşılık olarak, bütün suçu Gülen Cemaati’ne yükledi: “Vaiz lobisi” dedi... “Paralel devlet” dedi... “Çete” dedi... “Haşhaşi” dedi... “Orduya kumpas kuruldu” dedi... “Çok safmışız” dedi... “Aldatıldık” dedi... (“Robot lobisi” de dedi ama bu söylem, bu yazıya bile fazla gelecek dozda mizahi bir nitelik taşıdığı için, onu “Dedikleri” arasında saymıyorum.) “Cemaati tasfiye ediyorum” diye: Polis teşkilatını, valileri hallaç pamuğu gibi attı. Yargıyı, anayasayı ihlal etmek bahasına, kendine bağladı. Baskı altında bunalan medyaya ek olarak haberleşme özgürlüğünü “İnternet yasasıyla” da sınırladı. Şimdi MİT’i anayasanın dışına (üzerine?) çıkaracak bir yasa yapmaya çalışıyor. HHH Diyelim ki Türkiye’nin sorunu ne rüşvettir, ne yolsuzluk, ne demokrasinin katledilmesi, ne de otoriterleşme... Varsayalım ki, sorun gerçekten de AKP’nin iddia ettiği gibi bir “paralel devlet” ve “AKPGülen Cemaati kavgası” sorunudur... Bu anlayışın seçimlere yansıması ne olur? Bu soruyu başka üç soruyla yanıtlamaya çalışalım: 1) AKP’nin özellikle yargıda ve emniyette yapılan haksızlık ve adaletsizlikler konusunda Gülen Cemaati’ni suçlaması, bu konulardaki kendi sorumluluğunu ve gündemdeki yolsuzluk iddialarını unutturabilir mi? (“Ne istediniz de vermedik” söylemi zaten paylaşılan sorumluluk ifadesi değil mi?) 2) Toplum “Gülen Cemaati ile kavga” diye, çıkarılan antidemokratik baskı yasalarını ve yolsuzluk iddialarını görmezden mi gelir? 3) Seçimlere kim katılıyor? Gülen Cemaati mi, AKP mi? Çare nedir?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle