06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 ŞUBAT 2014 SALI CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ [email protected] 13 17 Aralık sonrası yapılacak ilk FATF toplantısında Türkiye’nin uyarı alacağı endişeleri arttı Kara para korkusu Ekim 2013’te Kenya, Etiyopya, Suriye ile birlikte ‘koyu gri’ listede yer alan Türkiye’nin, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu sonrası İran’a yasadışı yollarla para aktardığı ve Suriye’deki teröristlere yardım yaptığı iddiaları nedeniyle “gerekeni yapmıyor” uyarısı alabileceği ifade ediliyor. Ekonomi Servisi Faizin ve kurun tırmanışa geçtiği piyasalarda, Merkez Bankası ve ABD Merkez Bankası’nın (Fed) kararlarının ardından şimdi de Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD’nin FATF toplantısı, gündemin başına oturdu. Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mali Çalışma Grubu (FATF) 1214 Şubat’ta Paris’te toplanıyor. Genel kuruldan 17 Aralık operasyonu sonrası İran’la Halkbank üzerinden yürüyen ilişkinin ortaya çıkması ve yasadışı yollarla para transferi yapıldığı iddiaları nedeniyle Türkiye’ye “uyarı” çıkabilir. Geçen hafta ABD Hazine Bakanlığı’nın, İran merkezli bir El Kaide yöneticisinin varlığından bahsederek bu kimsenin Türkiye üzerinden Suriye’deki El Kaide’ye para ve savaşçı gönderdiğini açıklamasıyla Türkiye ile ilgili endişeler daha da tırmandı. FATF’nin Ekim 2013’te yayımladığı son listede “koyu gri” listede yer alan Türkiye’nin, İran’a yasadışı yollarla para aktardığı ve Suriye’deki teröristlere yardım yaptığı iddiaları nedeniyle “gerekeni yapmıyor” uyarısı alabileceği ifade ediliyor. Son üç yıldır FATF, uyarılarının tonunu kademeli olarak artırırken Türkiye geçen yıl “Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunu”nu çıkarmıştı. Ancak henüz 17 Aralık operasyonu ortada yokken, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanıyla mücadeleyi değerlendiren üç FATF toplantısında da Türkiye “stratejik eksikliklerini gidermek konusunda yeterli ilerleme kaydetmeyen” ülkeler arasında yer almıştı. Ekim 2013’te “Yasa çıktı ama uygulama yetersizlikleri var” diyerek Türkiye’den taahhütlerine uyması istenmişti. Hukukçular, Türkiye’nin bu konuda önemli bir adım atmasına karşın, 17 Aralık operasyonu sonrasında ortaya çıkan soru işaretleri nedeniyle “tehlike devam ediyor” yorumunu yapıyor. Bir uluslararası hukuk danışmanı, “Korkulan olur ve Türkiye kara listeye alınırsa; ülkeye yabancı sermaye girme olasılığı azalacak. Ayrıca bankalara uluslararası blokaj riski doğacak. Bunların ardından kredi derecelendirme kuruluşlarından not indirimi de gelir” dedi. Türkiye’nin de içinde bulunduğu listede halen Suriye, Kenya, Etipyopya, Küba ve Myanmar yer alıyor. Kara listede ise İran ve Kuzey Kore bulunuyor. Geç en yılk i ciro su 200 milyon lira olan Seramiksan’ın üretiminin yüzde 30’unu 45 ülkeye ihraç ettiği, geri kalanını da iç pazara sunduğu bilgisini veren Çağlar ve Noyan’a göre, seram ik en doğ al ve en temiz üretim yapılan sektör. Son dönemlerde tahta görünümlü ürünlerin büyük ilgi gördüğü belirSüreyya tiliyor. BünyeÇağlar sinde 1.100 kişi çalışan Seramiksan bu yıl da yüzde 20 büyüme hedefliyor. Babanın Malı mı? Yaşadığımız insan hakları ihlalerinin, en çok yönetim erkini ellerinde tutanların işledikleri ağır suçların sonucu, içine düştüğümüz insanlık dışı hallerimizin... Tek açıklaması dünya ölçeğinde, ülkemizde de hukuk devleti düzeni demokrasi kriterlerinden kopuşumuzda, İktidarlarının doğrudan sorumlu oldukları her yolun geçerli olduğu kirlilik, densizlikle, babasının malı, babasından gelmiş hak gibi, sınır tanımaz, diktatoryal güç kullanımı... Medya çağında çarpık medyatik algılamalarla yaratılan bilgi kirliliği, kafa karmaşasında, birey olarak bu yaşananlardan en ağır bedelleri ödeyen kitleler, seçmenler olarak bizim de hakhukuk algılamasındaki çarpılmış, çıkarlarımıza, en yaşamsal haklarımıza, aklamantığa bile ters güdülerimiz eklenince işte ortaya işin içinden çıkılmaz bir kaos, böylesi dev karabasan çıkıyor... Cumartesi gazeteden çıkıp Şişli’den metroya binerken henüz haberi ulaşmadığı için, Taksim, hele de cumartesileri için olağanlaştırılan izansız, vicdansız az kullanımının gerekçesi protesto eylemini unutmuştum... Metrodan altta kalan otobüs durağına geldiğimde hemen her tarafımı kaşındıran, nefes almamı zorlaştıran, gözlerimi yaşartan polisin karma, hepsi birden kullandığı sağlığımızı tehdit eden keskin gazının etkilerini boş bulunup birden aklıma getiremedim... Şiddetli lodosa, alt yola çöken zehirli araç gazlarına, hava kirliliğine yormaya kalkıştım... Sonra benimle birlikte otobüse binen çoluk çocuklu ailelerden gelen yoğun koku, bağırışıp çağrışmalarla uyandım... Çocuklar hâlâ, “Anne gözlerim çok yanıyor”, “Dudaklarım şişti, yüzümün her tarafı acıyor..” cümleleri ile ağlarken, anneler, “İyi ki sokakta rastlamadık, alışveriş merkezinin üst katlarındaydık”, “Dükkândaki tezgâhtar o merhemi her tarafınıza sürdü, su, ayran içirdiler, parasını bile almadılar”, “Söylüyorlardı, anlatıyorlardı ama bu kadar kötü olabileceğine hiç inanmamıştım. Polisler o kalabalığın üstüne, çoluk çocuğa nasıl hiç acımadan sıktılar. Sonradan kaçanların halleri bizden bin beterdi... Bir daha mı buralara gelmek, sizi getirmek, tövbe..”, “O kadar can yandı, ölen yaralanan oldu, ders almadılar. İnşallah seçimlerde derslerini alırlar...” HHH Bu olayın üstünden 24 saat geçmeden, Başbakan Erdoğan yine İstanbul’da bu olaylara ilişkin kalabalıklara sesleniyor, üstelik söylediklerine alkış alabiliyor... Babasının malı, kendisi padişahmış, sosyal medyaya korsan yasa ile, çuvalın içinde getirdikleri, milletvekillerine sorsak çoğunun maddelerinin içeriklerini aktaramayacakları, bilmeden parmak kaldırdıkları yasakları savunuyor... “Yasak getirmedik, düzen getirdik... Ahlaka, edebe aykırı yalan suçlamaları durduracak önlemleri aldık... Muhalefet; CHP, MHP, paralel devletle suç ortağı olmuş Baykal’ın, MHP yöneticilerinin siyasi konumlarına darbe vuran yasaklı, suç yayınların yanında duruyorlar...” diyebiliyor, demenin ötesinde söylediklerine alkışla destek alıyor... Suçu üstüne attığı, cemaat yandaşlarının paralel devlet tarafı olarak yaptıklarından, iktidar olarak işlenen suçların hesabını sormayı unutun, suç ortağı olduğu eylemlerinden haberli, o tarihlerde sonuçlarıyla destek verdiğini itiraf etmekte bir sakınca görmüyor... Şimdi yolsuzluk, rüşvet operasyonları ile kendilerini tasfiye etmeye kalkışmalarının uluslararası siyasal komplo olduğu savı ile... Bu operasyonları ortadan kaldırma adına, hukuk devleti, demokrasi kriterleri ile muhalefetle uzlaşma yolu arayacağına, her iki düzenin varlığını ortadan kaldıran yasakları, sivil diktatoryal düzene geçişi, siyasi erk babasının malı imiş gibi hak olarak savunuyor... Padişah edası ile söz konusu yasayı protesto etmek isteyenlerin üzerine acımasızca gaz kullanan, şiddet uygulayan polis müdahalesinin kendi iradeleri ile uygulanmasının sürdürüleceğini ilan ediyor. Bundan böyle Taksim’de protesto eylemlerini yasakladığını ilan ediyor, yine alkış istiyor ve de içtenliği sorgulanıyor olsa da iktidar gücüne dayalı alabiliyor... İnsan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi işleyişi, algılamasına ilişkin ipin ucu öylesine kaçık ki... Marka isim olmuş koca koca bilim insanları, medya yalakaları, ihaleler ile yandaşlık, gerçekleri çarpıtabilme, medya satın aldırma ilişkilerini... Ortada kanıtlanabilecek yasal suçlar yoksa, ilişkilerin doğal akışı, düzenin hakkı olarak göstermekte sakınca görmeme noktasındalar. İktidarlarının, Başbakan’ın çıkarlarına hizmette kusur eden sermaye sahiplerine “Bakkalın defteri, hesabı soruşturma, vergi cezaları, yandaş medya yaratanlara ballı kaymaklı ihaleler...” muştusu bile, canlı yayında ilan edilip bindirilmiş kıtalara alkışlatılabiliyor... Keşke bu ürkütücü kaos düzeni İktidarlarının cepheleşmesi çerçevesinde sınırlı kalabilseydi... İktidar cephesinde oluşturulan kirli çıkar düzeni, saadet zincirinin eninde sonunda kırılması noktalarında sağlıklı, umut verici çözüm reçeteleri gündeme girebilirdi... Sözü edilen değerler yıkımından, bulaşıcı hastalık, virüs gibi ülkemiz, hepimiz pay kapmıyor olsaydık... CHP’de dün yaşanan yerel seçim adayları krizini nasıl açıklamalıyız? NYT: Yeni bir düşüş ciddi sorun olur New York Times Türk Lirası’ndaki değer kaybının alarm verici boyutta olduğunu ve ülkenin daha fazla döviz rezervine gereksinim duyduğunu yazdı. Ekonomi Servisi Önemli iki yayında yer alan haberler ülke ekonomisine olan güvenin sarsıldığını ortaya koyuyor. New York Times, Türk Lirası’nın hızlı değer kaybını irdelediği geniş haberinde “Türkiye, büyük ölçüde yabancı yatırımcıların ve Washington’da belirlenen politikaların insafına kaldı” derken, Financial Times da Türkiye dahil çalkantı içindeki piyasaların daha yüksek döviz rezervlerine ihtiyaçlarının olduğunu savundu. Son dönemde liranın ulaştığı düzeyi “alarm verici” olarak nitelendiren New York Times, “Daha yakın bir geçmişte ise sürekli döviz çıkışı, daha çok bir izdihama benziyor ve liranın değer kaybının yarısı, aralık ortasından sonra, siyasi kargaşanın Türkiye’nin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ı içine çektiği ve komşu Suriye ve Irak’taki şiddetin tüm gücü ile sürdüğü bir sırada meydana geldi” diye yazdı. NYT, hafta sonundaki internet yasasını protesto eden göstericiler ile polis arasındaki çatışmalardan sonra yatırımcıların Türkiye ile ilgili tedirginliğinin daha da büyüyebileceğini savunduğu haberinde “Liranın düşüşü Türk ekonomisini tehlikeye attı” denildi. Gazete, liranın düşüşünün “Avrupa’nın kenarında yeni bir finansal kriz korkuları yarattığını” öne sürdü. Her şey doğal Rifat Noyan Seramiksan İtalyan şirket aldı İtalyan Rondine Group’un yüzde 50’sini alarak dünyaya daha fazla açılan Seramiksan, Rondine ürünlerini üretmeye başladı bile... OLCAY BÜYÜKTAŞ BOLOGNA Türkiye seramik sektöründe faaliyet gösteren Seramiksan, İtalyan seramik devi Rondine Group’a ortak oldu. Rondine Group’un yüzde 50’sini alan Seramiksan, bu ortaklıkla seramiğin merkezi İtalya’nın Bologna kentinde yer alarak sektördeki yenilik ve teknolojik gelişmeleri yakından izlemeyi amaçlıyor. İlk etapta Seramiksan ürünleri İtalya’da, Rondine ürünleri de Türkiye’de satılacak. Seramiksan ortaklığı Bologna’daki Rondine Group fabrikasında düzenlediği basın toplantısıyla duyurdu. Seramiksan Türkiye Satış Müdürü M. Süreyya Çağlar, şirketin bir dünya markası olma vizyonuyla yola çıktığını dile getirerek bu doğrultuda 1.5 yıllık bir araştırma sonucunda Rondine Group’la ortaklık kararı aldıklarını anlattı. Seramiksan Türkiye İhracat Müdürü/Rondine Group Yönetim Kurulu üyesi Rifat Noyan da İtalya’nın, dünya seramik sektörünün merkezi konumunda ol duğunu belirterek “Seramikte, ‘Made in Italy’ algısı çok güçlü. Stratejik olarak İtalya dışında başka bir ülkede böyle bir yatırıma girmek düşünülemezdi.” diye konuştu. İtalya’da özellikle 2008’den sonra yaşanan ekonomik sıkıntının bazı yeni durumlara neden olduğunu hatırlatan Rondine Yönetim Kurulu Başkanı Lauro Giacobazzi, krizden şirket olarak etkilenmediklerini, ancak son iki yılda farklı bir sistemle ve daha hızlı kararlar alarak yol devam ettiklerini dile getirdi. “Bu ortaklıktan sonra her iki tarafın üretim ve tesislerin en iyi şekilde değerlendirilmesi açısından bir sinerji yakaladığını düşünüyorum. Seramiksan’ın bizden farklı büyük ebatları, kalın ebatları ve parlak yüzeyli karoları üretme imkânı var. Bu ortaklıkla Rondine için Ortadoğu’ya, Seramiksan içinse Batı’ya doğru bir kapı açılıyor” diyen Giacobazzi, söz konusu ortaklıkla başta Ortadoğu ve Akdeniz’e kıyısı olan ülkelere ihracat yapmak istediklerini dile getirdi. yüzde 30’u Türkiye’den Rondine Group’un bünyesinde bulunan Spray Dry ve Sadon şirketlerinde toplam 285 kişinin çalıştığını, Lauro Giacobazzi şirketin 2012’de 62.5 milyon Avro olan cirosunu geçen yıl 75 milyon Avro’ya çıkardığını anlatan Giacobazzi, İtalyan seramik sektörüne ilişkin de şu bilgileri verdi: İtalya’daki seramik sektöründe kullanılan hammaddenin yüzde 30’u Türkiye’den getiriliyor. Ülke genelinde 265 seramik şirketi var. Büyük yoğunluk Bologna bölgesinde. Halen 35 binin üzerinden doğrudan çalışan var, ancak yan sektörlerle birlikte bu sayı 70 bine ulaşıyor. Ancak 2008 krizi sektörde ciddi bir sıkıntıya yol açıyor. Her ne kadar geçen yıl 255 milyon Avro’luk yatırım yapılsa da çalışan sayısı yaklaşık 5 bin kişi civarında geriliyor. Hammaddenin Yunan bankalar 100 milyar zarar yazdı Ekonomi Servisi Ekonomik darboğazda bulunan Yunanistan’da, krizin patlak verdiği 2009’dan bu yana bankalar, borçların kırpılması planı (PSI) ve geri ödenmeyen krediler nedeniyle 100 milyar Avro zarara uğradı. Yunan medyasına yansıyan haberlere göre, PSI uygulaması ve devlet kurumlarına verilen krediler bankaları 45.3 milyar Avro zarara uğratırken, geri ödenmeyen kredilerden olan kayıp ise 45 milyar Avro’yu buluyor. Tarihin en büyük yolsuzluk iddiaları ile çalkalanan ülkemizde paranın renkleri yeniden gözümüzün önüne gelmeye başladı. Kara para genel olarak her türlü suç faaliyetinden elde edilmiş gelir diye tanımlanır. Kara paranın varlığı 1925 Cenevre Anlaşması ve 1961 Uyuşturucu Maddelere Dair TEK Sözleşmesi ile uyuşturucu maddelerin geniş çapta yasaklanmasıyla önemli bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Uyuşturucu dışındaki kaynaklar dışında elde edilen kara paranın tarihi Asurlulara kadar gitmektedir. Asurlu tüccarların Anadolu’ya yaptıkları ihracatta daha az vergi ödemek için sahte beyanda bulunma yolunu çok kullandıklarını tarihi kalıntılardan öğrenmekteyiz. Kara paranın aklanması çamaşır yıkamaya benzetilmiştir. 1920’lerde Şikago’da ünlü mafya babası Al Capone, ödemelerin sadece nakitle yapıldığı otomatik çamaşırhaneler zincirini satın alır. Kumar, fuhuş, şantaj ve yasa dışı alkol ticaretinden elde edilen kirli paralar her akşam bu çamaşırhanelerin o günkü gelirine eklenir. Bu şekilde kirli para temiz para ile karışmış olur. Kara para aklamada en önemli aşama ve herkesin farkına varabileceği dönem nakit olarak elde edilen kirli paranın yasal ekonomi içine sokulması veya illegal yollardan yurtdışına transfer edilmesi, yani “dönüştürme” dönemidir. Burada kirli paranın nakit formundan kurtulması sağlanmaktadır. Çünkü büyük nakit paralar ayakkabı kutularında ve kasalarda saklansa dahi bankacılık sisteminin geliştiği günümüzde kartı ile çekişler yapılır. Kara para aklamalarda bazen ön yıkmada kalınır ve yerleştirme aşamasına geçilmez. Kara para, ayırma (yıkama) aşamasından da geçmelidir Paranın Renkleri: Kara, Gri ve Ak (1) oldukça dikkat çekicidir. Yıkama şu işlemlerle yapılır: Mevduat hesabı açılır. Tahvil ve hamiline hisse senetleri satın alınır. Büyük ölçüde nakit hareketlerin döndüğü barlar, gazinolar, oteller gibi işletmelerin temiz gelir havuzuna atılır. Değerli metal ve mücevherat alınır. Pahalı mallar alınıp kısa sürede elden çıkarılır. Antika mallar ve pahalı tablolar alınır. Boğaz’da bir yalı satın alınıp belli bir süre sonra daha yüksek değerle satılır. Aradaki satış kârı restorasyon harcamaları ile dengelenir. Kumardan kazanılmış gibi yapılır; bunun için kumarhane fişleri alınır. Ön yıkamada paralar önce yurtdışındaki bir hesaba, oradan başka bir hesaba, oradan başka bir ülkedeki hesaba aktarılır. Buna paraya kuyruk katılması denir. Yurtdışında parça parça gönderilir. Sonra kredi Kara para aklama bir yıkama işidir Kara para önce yıkanır (ön yıkama) Ön yıkama en zor bölümdür Yasadışı paraları kaynağından ayırmak ve kara para sahiplerinin gerçek kimliklerini gizlemek amacıyla yasal işlemlere benzeyen bir sürü işlem sıklıkla ve karmaşık biçimde yapılır. Bu yıkamada karmaşık mali işlemlerle soruşturmacı otoritelerin gözünden kaçırmak için paranın dolaşımı takip edilemez noktaya getirilir. Paralar küçük miktarlara bölünür. Para dünya bankacılık sistemine bir kere sokulduktan sonra bankadan bankaya, ülkeden ülkeye aktarılır. Kuşkuları önlemek üzere banka hesaplarında paralar kısa süreli park eder. Sonra bu küçük paralar tekrar birleştirilir ve birbirine katılır ve havale edilir. Bu nedenle bu aşamaya “katmanlama” aşaması da denir. Bu aşamada Dünya Bankalar Arası Mali İşletim Sistemi olan SWIFT’den yararlanılır. SWIFT Society For Worldvide Interbank Financial Telecommunication kelimelerinin kısaltılmış adıdır. Bu sistemi dünyanın kullandığı bir EFT sistemi olarak kabul edebiliriz. Bu SWIFT mesajlarında işlemin niteliğini gösteren kodlar vardır. Tüm bilgiler gizli değildir. Ancak yüzlerce hesaba ayrılmış ve çok hızlı hareket eden paranın SWIFT mesajlarını deşifre etmek çok zordur. Ayırma işleminde şirketlerin ve şahısların kimliklerinin gizlenmesi için off shore da (vergi cennetleri) çok yoğun kullanılır. Devam edeceğiz… Ekonomi Servisi TAV Havalimanları’nın işlettiği tüm havalimanlarında yolcu sayısı ocak ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 22 artışla 6.7 milyon kişi oldu. TAV’ın hizmet verdiği uluslararası yolcu sayısı yüzde 26 artışla 3.64 milyon olurken, yurtiçi yolcu sayısı da yüzde 17 artışla 3.01 milyona ulaştı. TAV’ın işlettiği en büyük havalimanı olan Atatürk Havalimanı’ndaki yolcu sayısı da aynı dönemde yüzde 15 artarak 4.1 milyona ulaştı. TAV 6.7 milyon yolcu ağırladı
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle