28 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 NİSAN 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi@cumhuriyet.com.tr 11 PELİN ÜNKER Zehire denetim yok Ekoteks’in denetimine tabi tutulan yüz binlerce konfeksiyon ürünü, azo boyar kimyasallar nedeniyle gümrüklerden içeri giremiyor. Ancak yapılan testler, terle deriye geçen tüm kimyasalları tespit etmek için henüz yeterli değil. Bakanlık ise kimyasalların rastlandığı firmaları deşifre etmekten kaçınıyor. duyuruda, Endonezya’da test ettikleri Gap ürünlerinin yüzde 78’inde hormonal bozukluklara yol açan bir kimyasal olan “nonilfenol etoksilat”a rastladıklarını duyurdu. Greenpeace, Gap ile ilgili testlerde Çin ve Meksika’da da aynı sonuca varmıştı. İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı  İsmail Gülle, ithal edilen yüz binlerce konfeksiyon ürününün içeriğinde kimyasallar yer aldığı gerekçesiyle gümrüklerden geri döndüğünü söyledi. Ekonomi Bakanlığı’nın üç yıl önce ithal ürünlerle ilgili denetleme tebliği getirdiğini söyleyen Gülle, “Buna göre İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği’nin kuruluşu olan Ekoteks Laboratuvarı gümrük aşamasında kontrolleri yapıyor. 30 ppm’nin üzerinde azo boyar madde kullanılan ürünler geri gönderiliyor. Ancak söz konusu kimyasallar çok geniş bir alanı kapsıyor ve 2009’da kanserojenli ürün satan firmaları açıklayacağını duyuran bakanlık hâlâ suskun Zara ve Mango gibi dünyaca ünlü hazır giyim markalarının da adının karıştığı tekstildeki “zehir” tehlikesinin boyutları büyüyor. Ünlü markaların ürünlerinin bile tam olarak kontrol edilemediği Türkiye’de, merdivenaltı üretimin de yaygın olduğu düşünülürse kanser riski katlanıyor. Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğü, 20102012 arasında 313 bin 107 adet ve 23 bin 322 kilo tekstil eşyayı imha etti. Bakanlık, içeriğinde kimyasal olup olmadığını araştırmak için Zara, Levi’s ve Mango gibi tanınmış firmaların ürünlerini de 2013 denetim planına dahil etti. Kasım 2012’de Greenpeace; Benetton, Jack & Jones, Only, Vero Moda, Blazek, C&A, Diesel, Esprit, Gap, Armani, H&M, Zara, Levi’s, Victoria’s Secret, Mango, Marks & Spencer, Metersbonwe, Calvin Klein, Tommy Hilfiger ve Vancl gibi sektörün önde gelen markaların ürünlerinde kimyasallara rastlandığını duyurmuştu. Bunların içinden sadece H&M, M&S, C&A, Zara, Mango, Esprit, Levi’s ve Victoria’s Secret 2020’ye kadar tedarik zincirinden ve ürünlerinden zehirli kimyasalları çıkarma sözü verdi. Ancak Türkiye’de de satılan Calvin Klein, Gap gibi firmalar hâlâ zararlı kimyasallardan arınma sözü vermiş değil ve bu firmalara denetim yapılıyor mu bilinmiyor. Greenpeace, en son 25 Nisan’da yaptığı Kanseri tetikliyor bazıları kontrol edilemiyor”  dedi. Kanserojen etkili azo boyar maddeler, giysilerÇağlayan: Firmaları den terleme yoluyla insan vücuduna giriyor ve birikerek DNA üzerinde etkili olubana bile söylemeyin yor. Bu etki, bağışıklık sistemini etkileyeİstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon rek kanseri tetikliyor. İhracatçıları Birliği (İHKİB) 2009’da SağBakılması gereken daha fazla kimlık Bakanlığı’ndan denetim yetkisi almış; yasal olduğunu vurgulayan Gülle, kanserojen etkili azo boyarlı ürün satan fir“Boyama terbiye işlemi yapılırmaları gazete ilanıyla deşifre edeceğini duken kimyasallar denetlenmeli. yurmuştu. Bu konuSonra ürün denetlenmeli. Sada bakanlıktan 5 yıldır dece birkaç marka değil cilses çıkmazken; Ekoteks de temas eden her şey dede firma isimlerini gizli tunetlenmeli” diye konuştu. tuyor. Gazetemize konuTürkiye Giyim Sanayişan bir Ekoteks yetkilisi, cileri Derneği Başkanı firma ismi veremeyecekleCem Negrin ise özelrini, bunun yetkisinin Ekolikle ucuz olsun diye nomi Bakanlığı’nda olUzakdoğu’dan alınan duğunu, hatta bakanın ürünlere dikkat edilbile “Firma isimlerini mesi gerektiğini söybana söylemeyin ledi. Son dönemde yoksa ağzımdan denetimlerin artırılkaçırırım” dediği dığını, ancak boyani söyledi. Kimyalardan kaynaklı sosal rastlanan ürünlerunların olduğunu rin çoğunun gümrükifade eden Neg lerden geri döndüğürin, “Küçük firnü, diğerleri için ise malarda tehlike toplatma kararı çıkadaha büyük. Türıldığını ifade eden keticiye tavsiyem yetkili, iç piyasadaki aldıkları ürünü ürünlerinin denetiyıkamadan giyminin daha zor olmesinler” dedi. duğunu vurguladı. Barış Soruları Toplumu barış ortamına hazırlamak amacıyla yola çıkan akil insanlar, kimi yerde oldukça sert tepkilerle karşılaşıyorlar. Oysa sert tepkiye hiç gerek yok; toplumun akil insanlara sorabileceği ve sorulması gereken o kadar çok soru var ki! HHH Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı bir toplumsal yapıyı oluşturan ana bağlantı halatlarıdır; toplumun sağlıklı olmasının temel taşıdır. Günümüz Türkiye’sinde hukukun üstünlüğünden ve yargı bağımsızlığından söz edilebilir mi? Var olan hukuk düzeni burada barışın yuvalanmasına uygun mu? Bilinen bir gerçektir ki demokrasilerde yasama, yargı ve yürütme erklerinden sonra, dördüncü güç, halkın doğru bilgi almasını sağlayan basınyayın ya da medyadır. Ülkemizde, basın çalışanlarının onlarcası hapislerde; kalan yazar ve yorumcular ya işlerinden kovuluyor ya da baskı altında kalıyor. Bu durum, basınyayın özgürlüğünü yok olma noktasına götürüyor. Bu basınyayın yapısı, toplumsal barışa katkı yapabilir mi? Üniversiteler özgür ve özerk bir ortamda bilimsel üretim yapılan; her türlü görüş ve düşüncenin özgürce tartışıldığı ve bu özellikleriyle toplumsal gelişmenin öncüsü olması gereken kuruluşlardır. Ülkemizde üniversite sayısı son yıllarda hızla arttı; her ilde en az bir üniversite var. Birçok bilim insanı tutukludur. Çoğu üniversiteler, özgür düşünceye ve bilimsel üretime olanak tanımayacak kadar baskıcı bir anlayışla yönetiliyor. Yüzlerce öğrencinin tutuklu ya da sudan nedenlerle hükümlü olduğu üniversite ortamı barış ile bağdaşıyor mu? Silah taşımanın neredeyse kutsal sayıldığı ABD’de bile, son yıllarda yaşanan kitlesel insan öldürmeler nedeniyle, kişisel silah kullanılmasının sınırlandırılması yolunda adımlar atılıyor. Ülkemizde insanların hızla silahlandığını bu konudaki sayılar kanıtlıyor. Barışın sağlanması amacıyla sivil halkın da silahsızlandırılması için hükümete bir öneri götürmeyi düşünüyor musunuz? Sorular çoğaltılabilir. Örneğin, milletvekili adaylarını partilerin genel başkanlarının saptaması, halkın yöneticilerini seçme hakkı anlamına gelen demokrasi ile nasıl bağdaştırılıyor? Ek olarak, eğitim düzeni değişik görüşlerin hoşgörü içinde açıklanacağı barışçı bir yapıda mı; çocukların ve gençlerin yaratıcı yeteneklerini özgürce geliştirmelerine uygun mu? Sendikaların üzerindeki baskılar kaldırılamaz mı? Merkezi ve yerel yönetimleriyle devletin, insanları işe almada eşitlikçi olması, ayrıca mal ve hizmet alımlarında değişik sermaye kesimlerine eşit davranması sağlanamaz mı? Bunlar ve benzeri konular barışa giden yolun taşları olarak neden gündeme yerleştirilmiyor? HHH Sürecin işleyişi öyle ki, isteseler de istemeseler de, akil insanlar, AKP’ye yönelebilecek eleştirileri önceden göğüsleyen bir konumda bulunuyor. Böyle bir konum, tarihsel açıdan da toplumsal açıdan da olması gereken derinlikten yoksundur; giderek yanlış ve sorunludur. Çünkü AKP’nin hukuk, özgürlük ve eşitlik, özetle demokrasi açığı çok büyüktür. Bu ıaçık, barış gibi kutsal bir amacın sağlanması ve bunun anlamlı ve kalıcı olması bakımından büyük bir sorundur; barış sürecini sorunlu kılmaktadır. Asıl bu nedenle, akillerin de toplum tarafından uyarılması çok büyük bir önem taşıyor. İspanya bu kez kemer gevşetecek Ekonomi Servisi Krizlerde ölüm reçeteleriyle ülkelere kemer sıktıran IMF, genişlemeci politikasını ilk İspanya’da test edecek. Ülkeye sunulan yeni reform paketiyle bu kez kemerler gevşetiliyor. Yeni pakete göre 2014’te kamu açığının yüzde 3’e düşürülmesi hedefi iki yıl ertelendi. İspanya ekonomisinin bu yıl yüzde 1.3 daralma bekleniyor. Diğer yandan Fransa’daki bir kamuoyu araştırması, halkın yüzde 70’inin gelecek aylarda “sosyal patlamadan” korktuğunu ortaya koydu. İşçilerin yüzde 81’i olası bir sosyal patlamadan ciddi şekilde endişe duyarken üst düzey yönetici ve serbest meslek sahipleri için bu oran yüzde 57 oldu. Üniversite mezunları iş kuyruğunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, 2012’de İŞKUR’a lisans ve üstü eğitime sahip 192 bin 184 kişinin başvurduğunu, 22 bin 76’sının işe yerleştiğini söyledi. Ekonomi Servisi Üniversite mezunu işsizlerin sayısı giderek artıyor. MHP Mersin Milletvekili Ali Öz’ün soru önergesine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in verdiği yanıt, üniversiteli işsizlerin oranını ortaya koydu. Çalışma Bakanı, Türkiye İş Kurumu’nun (İŞKUR) sunduğu hizmetlerden faydalanmak amacıyla 2012 yılında toplam 2 milyon 296 bin 325 kişinin kuruma başvuruda bulunduğunu, bunların 192 bin 184’ünün lisans ve üstü eğitime sahip kişilerden oluştuğunu açıkladı. Çalışma Bakanı, 2012’de İŞKUR tarafından işe yerleştirilenlerin toplam sayısının 556 bin 587 olup lisans ve üstü eğitime sahip işsizlerden işe yerleştirilenlerin sayısının ise 22 bin 76 olduğunu belirtti. Türk rakısı Avrupa’da tescilleniyor Ekonomi Servisi Başbakan Erdoğan’ın “Milli içkimiz ayran” sözleri tartışılırken; Türkiye Geleneksel Alkollü İçki Üreticileri Derneği (GİSDER), rakının “Türkiye’nin milli içkisi” olarak tescili amacıyla Avrupa Birliği Komisyonu’na coğrafi işaret tescil başvurusu yaptı. GİSDER Başkanı Egemen Demirtaş, rakının Türkiye’de üretilen ve bizim yapımıza özgü teknikle üretilen içki olduğunu söyledi. CHP Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü, “milli içki” tartışmalarını Meclis’e taşıdı. Köprülü, Başbakan Tayyip Erdoğan’a, “Rakıda vergi oranlarını artı CHP sahip çıktı rarak ithal içkide vergi oranlarının düşürülmesini doğru bir politika olarak kabul ediyor musunuz” diye sordu. CHP’li Köprülü, Başbakan’ın yazılı olarak yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, “AKP milli olan hiçbir şeye tahammülü olmadığını bir kez daha gösterdi” dedi. Bu Anglosakson deyimi, kapitalizmi, en azından Batı’daki biçimiyle, çok iyi tanımlıyor. Egemen kriz yönetim modeli beklenen etkiyi yapmıyor. Ama ortada başka bir model de yok! Bu alanda son tartışmalar absürt sonuçlar üretmeye başlıyor. Rolling Stone dergisinde yayımlanan bir araştırma, mali “piyasaların” aslında bir avuç bankanın çiftliğine dönüştürülmüş olduğunu gösteriyor. “İngiltere ve diğer gelişmiş ülkeler, büyüme kapasitelerinde uzun dönemli, yapısal bir gerileme mi yaşıyorlar” sorusu kafaları daha fazla meşgul ederken (Mcrae, The Independent, 23/04), 2013 yılının birinci üç aylık dönemine ilişkin en son veriler ‘büyük durgunluğun’ devam ettiğini gösteriyordu. Bu dönemde İngiltere ekonomisinin yıllık büyüme hızı, beklentilerin gerisinde kalarak yalnızca yüzde 0.3 oldu. ABD ekonomisi aynı dönemde yıllık yüzde 2.4 büyüme hızına ulaşırken beklentilerin gerisinde kalıyordu. Financial Times’ın bir yorumuna göre de “dünya ekonomisinin üzerindeki bulutlar daha da kararıyor” (23/04). Önceki hafta, IMF Avro bölgesine ilişkin 2013 büyüme beklentisini yüzde 0.1 oranından 0.3 oranına çekmişti. Salı günü açıklanan bir öncü göstergeler endeksi (Purchasing Managers Index PMI), Avro bölgesi imalat sanayisinde daralmanın hız kazandığını, ABD ve Çin imalat sanayisinde büyüme hızının yavaşladığını düşündürüyordu. Avro bölgesinde, PMI nisan ayında, büyüme sınırı sayılan 50’nin çok altına, 46.5’e düşmüş. Avro bölgesinin en büyük ekonomisi Almanya’da endeks 48.8’e gerilemiş. PMI, ABD’de de mart ayında 54.6 düzeyinden nisanda 52’ye gerilemiş, Çin’de de 51.6’dan 50.5 düzeyine... Birleşmiş Milletler örgütünün hazırladığı “Asya ve Pasifik Bölgesi Ekonomik Toplumsal Durumu 2013” (The Economic and Social Survey of Asia and the Pacific/2013) başlıklı rapor, ortalama ekonomik büyümenin, 201011 döneminin yüzde 7.8 ve kriz öncesi 20022007 döneminin yüzde 8.6 düzeylerinin ‘Ne Geldiği Yeri Biliyor Ne de Gittiği’ gerisinde kalacağını, bu yıl yüzde 6 olarak gerçekleşeceğini söylüyor (WorldTribune. com, 26/04). Büyük durgunluk... Hesap hatası mı? Tavuk mu? Yumurta mı? “Büyük durgunluk” içinde mali kriz başladığından bu yana devletlerin, özellikle Batı’da, ekonomi politikalarına doğmatik bir yaklaşım egemen: Ekonomik büyümeyi yeniden başlatabilmek için önce kamu borç oranlarında ciddi bir iyileşmeyi, sosyal harcamaları keserek gerçekleştirmek gerekir. Bu neoliberal doğma Rogoff ve Reinhart adlı iki ekonomistin, 2010 yılında yayımlanan araştırmalarında, “borç oranı GSMH’nin yüzde 90’ına ulaşınca ekonomik büyümede (Düzeltme: Geçen haftaki yazımda bu oran yanlışlıkla yüzde 9 olarak belirtilmişti. Özür dilerim.) sert bir gerileme yaşanıyor” bulgusuyla da güçlenmişti. Önceki hafta Massachuset Üniversitesi’nden üç ekonomistin, R&R’nin verilerinde önemli hatalar olduğunu sergileyen araştırmalarıyla şiddetli bir tartışma patlak verdi (ayrıntıları için bkz. Mehmet Emin Erol, Sendika.org). Tartışma hafta sonunda devam ediyordu. Bu salt bir akademik tartışma değil; önemli pratik sonuçları var. Örneğin geçen hafta Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso, “Avrupa kemer sıkma politikalarının siyasi sınırına ulaştı” derken Alman Dışişleri Bakanı Westerwelle, “Kemer sıkma politikalarından uzaklaşmaya karşı olduklarını” açıklıyor, “bütçe konsolidasyonu gerçekleşmeden büyümenin başlayamayacağını” savunuyordu (Der Spiegel, 23/04). Aslında, üç ekonomistin bulgularından önce bile R&R’nin çalışmasına bakıp “ama bu veriler tavuk mu (ekonomik gerileme) yumurtadan (borç), yoksa yumurta mı tavuktan çıkıyor sorusuna bir cevap sunmuyor; kemer sıkma politikalarına destek olarak kullanılamaz” demek mümkündü. Dahası veriler, kemer sıkma politikaları uygulandıkça borçların azalmadığını, ekonomik büyümenin başlamadığını da gösteriyordu. Martin Wolf’un FT’de işaret ettiği gibi İngiltere’de borç oranının GSMH’nin yüzde 240’ına ulaştığı 1816 yılının ardından sanayi devrimi başlamış. Bu tartışma sürerken, mali krizle birlikte derinleşen durgunluğu, tavana çarpan işsizlik oranlarını hesap hatasına bağlayan absürt yorumlar da gelmeye başladı. Prof. Krugman “Batı ekonomilerini bir Excel kodu hatası mı yıktı” diye soruyor, Dan Baker, “Milyonlar, R&R’nin hatası yüzünden işsizlik ne kadar arttı diye sormayacaklar mı” diyordu. Sanki, borç balonu, tüketici talebindeki yavaşlamaya bir çare ararken sermaye kâr oranları gerileyen üretken alanlardan spekülasyona kaçarken oluşmamış gibi... Dahası, sanki, dünya ekonomisinin yönetimini sınıfsal çıkarlar değil de rasyonel planlar, programlar, politikalar yönetiyormuş gibi: “Krize girdik hay Allah yine hesap hatası yapmışız!!!” Hayır krizler yanlış ekonomi politikalarından, ekonomi politikaları da genel çıkarı gözetmeye çalışan rasyonel yaklaşımlardan kaynaklanmıyor. Egemen sermayenin talepleri egemen ekonomi politikalarını belirliyor. Eğer bunlar size komplo teorisi gibi geliyorsa, ne yazık ki, Rolling Stone dergisindeki araştırmanın gösterdiği gibi doğru yönde düşünüyorsunuz demektir. Libor (Londra bankalar arası faiz) oranlarının saptanmasında büyük bankaların anlaşarak piyasa sinyallerini tüm diğer yatırımcıların aleyhine saptırdığının ortaya çıkmasıyla patlak veren skandalı anımsarsınız. Büyük olasılıkla, Rolling Stone dergisindeki araştırmanın ortaya koyduğu bir gerçeği sanırım siz de benim gibi bilmiyordunuz. New York mahkemesinde, Libor skandalı bağlamında bankalara açılan dava, “tüketici ‘bankaların rekabet etmesi gerekiyor’ gibi yanlış bir varsayımla hareket etmiştir”, “bankaların işbirliği yapması kartel gibi davranması E.Y yasalara aykırı değildir” savunması karşısında çökmüş. Daha bu 500 trilyon dolarlık yatırım enstrümanları piyasasını etkileyen skandalın tozu yatışmamışken bu kez aynı bankaların, 379 trilyon dolarlık kredi swap piyasasında, faizleri aralarında anlaşarak belirledikleri ortaya çıktı. Karşımızda nereden baksak en fazla 1015 banka var. Bunlar altın, gümüş piyasalarındaki fiyatları da etkiliyorlar. Neden bu piyasalardaki fiyatları da belirliyor olmasınlar diye düşünmek olanaklı. Bugün ödetilmeye ya da halkın sırtına yıkılmaya çalışılan borçlar, işte bu bir avuç bankanın denetimsiz soydukları bir çiftlik haline gelmiş mali piyasa taklidi yapan “şey”e ait. Kemer sıkma politikalarıysa, bu bankalarda yaşayan egemen sermayenin çıkarlarının doğrudan ifadesinden başka bir şey değil. Ama artık model çalışmıyor. “Kapitalizmde, açgözlülük”, Lord Skidelsky’nin deyimiyle “gelenesel ahlaki sınırlamaları aşarak zincirlerinden boşanmış”. Buradan nereye gideceğini ise bilen yok. Bir avuç bankanın çiftliği Sahte bal üniversiteye girdi Ekonomi Servisi Son dönemde sık sık gündeme gelen balda hile yapıldığı iddiaları üniversiteleri de harekete geçirdi. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, kurduğu Arıcılık ve Çam Balı Uygulama ve Araştırma Merkezi ile arıcılık ve çam balı konusunda bilimsel araştırma yapacak. Merkezin amacı ise yurtiçinde ve yurtdışında arıcılık ve çam balı konularında bilimsel araştırma, inceleme ve çalışmalar yapmak olarak belirlendi. İlçelere de doğalgaz gidecek Ekonomi Servisi Bakanlar Kurulu, doğalgazın ülke genelinde yaygınlaştırılması hedefi doğrultusunda, mevcut doğal gaz dağıtım bölgeleri lisans kapsamı dışında kalan merkez nüfusu 10 binin üzerindeki ilçelere doğalgaz ulaştırılmasını sağlamak amacıyla BOTAŞ’ı yetkilendirdi. Söz konusu ilçelere doğalgaz ulaştırılması için yapılacak şehir besleme hatlarına ilişkin yatırımların bedeli BOTAŞ tarafından karşılanacak. BOTAŞ’ın talep etmesi durumunda, bu karar kapsamındaki yatırım bedeli ödenmemiş sermayesine mahsup edilmek üzere Hazine Müsteşarlığı bütçesine konulacak ödenekten kuruluşa aktarılacak. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle