10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 MART 2013 PAZAR [email protected] 16 KÜLTÜR ARK Kültür’deki Yılmaz Zenger sergisi nisan ayı sonuna kadar izlenebilecek İşlevden soyuta Kültür Servisi ARK Kültür, tasarım ve mimari disiplinlerinin güncel sanat pratiğiyle örtüştüğü projeleri hayata geçirmek amacıyla oluşturduğu yeni kurumsal yapılanmasının ardından, ilk sergide Yılmaz Zenger’in çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. “İşlevden Soyuta” adlı sergi, endüstriyel tasarımcı, mimar, heykeltıraş ve eğitmen kimlikleriyle Zenger’in yaratı ve malzeme odaklı üretimlerinden bir seçki sunuyor. Yılmaz Zenger’in farklı kavramsal çerçeveler doğrultusunda, farklı malzemeler ve üretim yöntemleriyle çalıştığı tasarım ve heykelleri, “heykelimsi mobilyalar” ve “giydirilmiş heykeller” başlıklarıyla iki kategoride bir araya geliyor. Heykelimsi mobilyalar bölümünde, işlevselliğin en üst düzeyde tutulduğu günlük hayattan nesneler, tasarımın sanatla buluştuğu bir bakış açısını yansıtan girift bir estetiğin ürünleri. Kişisel deneyimlerin yön verdiği hayat görüşleri, bir şehrin ya da kültürün tarihini kurgulayan değerler, Zenger’in heykelimsi mobilyalarında çoğu zaman simgesel bir öğenin referansıyla soyuta aktarılıyor. Giydirilmiş heykellerde ise Zenger’in tasarım vizyonuna yön veren yeni malzeme yaratımı ve üretim yöntemleri dikkate alınarak, bu anlayışın soyut formlar üzerine uygulanması söz konusu. Tasarımcının yeni malzeme keşfi, çevrebilimci bir bilinci benimserken malzemelerin formsal uygulanma biçimleri, uygarlık tarihi boyunca insanın yaşadığı ortam ve şehirle kur Barış Süreci... İki sözcük... Topu topuna iki sözcük: “Barış süreci...” Kulağa ne kadar güzel, yüreğe ne kadar yakın, gönlümüze ne kadar sıcak, sımsıcak geliyor... Ama... (Eyvah... “Ama” dediğiniz anda yoksa sen “analar ağlasın, kan durmasın, barış olmasın diyenlerden misin” diye suçlanmanız işten bile değil... Bunu göze alarak; bilen bilir beni diyerek, sürdürüyorum yazıyı.) Ama sorgulamadan da edemiyorum. Çifte standart Ülkedeki hapishaneleriniz ağzına dek tıka basa doluyken... Özel yetkili mahkemeler, gizli tanıklar, işkenceyle alınmış ifadeler, yandaş hukukçularla sürdürülen yargıya hiçbir güven kalmamışken... Şiddete hiç yanaşmamış insanlar “terörist” diye zindanlarda çürütülürken... Yasal bir parti olan BDP’nin tüzüğünde bulunan maddeleri kabul edip aynı maddeleri gerekçe gösterip KCK’yi hapse tıkayıp yargılarken... 34 vatandaşımızın göz göre göre, bile isteye öldürüldüğü UludereRoboski katliamının hesabı verilmemişken ve ikinci bir katliam niteliğindeki rezil bir rapor Meclis’te kabul edilmişken... Bu ne çifte standart, bu ne sahtecilik, yapaylık, bu ne ikiyüzlülük demezler mi adama? Barış, hepimizin özlemi... Ama bu özlem sömürülürse, kullanılırsa, farklı hesaplara alet edilirse, sonuç şimdikinden de kötü olur. Barış, hepimizin hasreti. Ama “oldu bitti maşallah!” tavrıyla, adeta bir masal havasına girip her şeyi toz pembe görme ve gösterme çabaları beni kahrediyor. Beklentileri yükselttikçe, düşüşün daha acımasız olabileceğinin farkında mıyız? Cumhuriyet’te Türey Köse’nin sosyolog İsmail Beşikçi’yle yaptığı bence çok önemli söyleşisi, şu barış sürecinin başından beri içimi kemiren farkındalığını apaçık ortaya koyuyordu. Bu süreçte tehlike, yol yordam belirsizliğinde, yöntem karmaşasındaydı. Yol yordamın gizlenmesinde, yöntemin hukuksuzluğundaydı. BDP’nin geri plana itilmesiydi. “Barış süreci”nde beni en “hasta eden” söylem ise “Türk Kürt İslam kardeşliği”, iki toplumu birleştirecek olan “İslam şemsiyesi”... Tanrı aşkına kim kimi kandırıyor! “Allah Allah” diye saldıran, şiddet saçan, “Allahüekber” deyip bombalayan, öldüren, kafa kesen “kardeşlik” ve “şemsiye”ye kaldıysa işimiz, fena halde yanmışız! Sonunda kadın örgütleri başardı: “Akil adamlar” sözcüğünü “Akil insanlar”a çevirmeyi, hiç olmazsa dildeki bu eşitsizliği ortadan kaldırmayı başardılar. Çok söylendi, Başbakan seçecekse böyle bir komisyon olmaz olsun diye... Halkımızın güvenine bakar mısınız!.. Selahattin Demirtaş’ın, birkaç erkeğin de katılabileceği “Akil kadınlar komisyonu” önerisini alkışlıyorum. Her konuyu olduğu gibi “akil insanlar” konusunu da magazin haberleri gibi ele alma becerimizle bu işin sonu nereye varır bilemiyorum. “Akil insanlar” komisyonuna baştan beri benim iki önerim var: Sosyolog İsmail Beşikçi (söyleşisinden bu görevi kabullenmeyeceğini varsayıyorum) ve sosyolog Pınar Selek. Hani tüm birikimini, eğitimini, yıllarını, emeğini, bilimsel yöntemlerle barışa katkıda bulunmak için seferber eden bilim kadını... Salt bunu yaptı diye on beş yıldır cezalandırılmakta, zulüm görmekte olan o cesur yürek! Yaa işte, benim ülkem böyle çelişkiler yumağı!.. Haydi hayırlısı! olarak kurulan ARK Kültür’ün ilk sergisi Yılmaz Zenger’in çalışmalarına ayrıldı. ‘İşlevden Soyuta’ adlı sergi, Zenger’in farklı malzeme ve yöntemlerle çalıştığı tasarım ve heykellerden oluşuyor. duğu ilişkinin kültürel katmanlarını araştırmaya yönelik. 1933 Ankara doğumlu Yılmaz Zenger, 1958’de İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. 195759 yılları arasında İstanbul Belediyesi Planlama Müdürlüğü’nde kent plancısı olarak görev yaparken Menderes’in imar eylemlerine tepkiyle ayrılıp asistanlık görevine başladı. 1965’te tasarımlarının üretimi Atölye Zenger adıyla kurumlaştı. 1968’de Yapı Endüstri Merkezi’nin kurucuları arasında yer aldı. 80’lerin başında şov, sahne dekorasyonu ve özel efektler alanında deneysel uygulamalar gerçekleştirdi. Anthony Dawson’ın “The Hunter from the Future” ve “The Arc of the SunGod” adlı filmlerine sanat yönetmen asistanlığı ve sanat yönetmenliği yaptı. 1985’te UNICEF’e danışman oldu ve 198589 yılları arasında, Kanada hükümetinin desteklediği “iletişim” konulu iki belgesel film yaptı. Halen İTÜ’de endüstri tasarımı eğitimi veriyor ve Yapı Endüstri Merkezi yönetim kurulundaki görevini sürdürüyor. Son dönemde yeni üretim yöntemleri ve endüstriyel tasarımlar üzerine çalışan Zenger’in 200’ü aşkın özgün tasarımı, çeşitli resim, heykel, dekoratif obje, mücevher tasarım ve uygulaması bulunuyor. Gülfem Güher Köseoğlu tarafından kurulan ve mimari uygulaması yapılan ARK Kültür, çok amaçlı bir sanat merkezi ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak etkinlik gösteren, güncel sanat, tasarım ve mimarinin ilişkisini irdeleyen projelerin hayata geçirildiği bağımsız bir kültür ve sanat alanı. Ayrıntılı bilgi için: 0212 243 07 89 / ceren@arkkultur@com Cihangir’de çok amaçlı bir sanat merkezi Yol yordam ve yöntem n Kültür Servisi Altyazı Aylık Sinema Dergisi, her yıl olduğu gibi bu yıl da nisan sayısında İstanbul Film Festivali’ni çok geniş bir dosyayla mercek altına alıyor. Ulusal Yarışma’daki bütün filmlerin yönetmenleri filmlerini Altyazı okurlarına anlatırken derginin festival rehberinde, Altyazı yazarlarının programdan seçtiği 45 yapımla ilgili değerlendirme yazıları bulunuyor. Dergide ayrıca Erdem Tepegözle “Zerre” üzerine, “İzliyorum” bölümünde ise Miguel Gomes’le ve Koreli Park Chanwook’un “Lanetli Kan”ı ile ilgili Londra’daki basın toplantısında yapılmış söyleşisi de okunabilir. Altyazı’da film festivali mercek altında Karşıyaka Tiyatro ve Opera Sahnesi’nin ilk yapımı ‘Venüs ve Adonis’ Say’ın müziği bale sahnesinde Akil insanlar EGEMEN BERKÖZ İZMİR Karşıyaka Tiyatro ve Opera Sahnesi’nin ilk yapımı olan “Venüs ve Adonis” adlı modern balenin dünya ilkgösterimi 28 Mart’ta gerçekleştirildi. Dokuz sahneden oluşan tek perdelik balenin konusu Venüs ile Adonis’in mitolojik öyküsü. Fazıl Say’ın İstanbul Senfonisi, Patara, Sevenlere Dair Balad, Boşanma ve Haremde Binbir Gece Keman Konçertosu’ndan bölümler eşliğinde sahneleniyor. Böylece, Say’ın müziği ilk kez bale sahnesine çıkmış oluyor. Yapıtın libretto ve koreografisi ise Adana Çukurova Üniversitesi Bale Ana Sanat Dalı Başkanı Seda Ayvazoğlu’nun. Anlatılan öykünün dramatik yapısı ve bale devinimleriyle müzik arasındaki uyum, özellikle keman konçertosundan bölümlerin kullanıldığı 3, 7 ve 8. sahnelerde çok iyiydi. Sahne tasarımını üstlenen, İzmir Ekonomi Üniversitesi görsel u Dokuz sahneden oluşan tek perdelik balenin konusu Venüs ile Adonis’in mitolojik öyküsü. Fazıl Say’ın İstanbul Senfonisi, Patara, Sevenlere Dair Balad, Boşanma ve Haremde Binbir Gece Keman Konçertosu’ndan bölümler eşliğinde sahneleniyor. Böylece Say’ın müziği ilk kez bale sahnesine çıkmış oluyor. iletişim tasarımı öğretim görevlisi Zeynep Arda’nın imzasını taşıyan dekor, multimedya tekniğiyle sahnenin arkasına yansıtılan görüntülerle oluşturulmuş. Mitoloji ve doğa görüntülerinin arasına, günümüzü simgeleyen görüntüler katılarak anlatılan öykü günümüze taşınmaya çalışılmasa belki de daha iyi olurdu. Bir de sahne aralarında müzik kesilmese… Işık tasarımını Oktay Kanca’nın yap tığı, kostümleri Meftun Öfkeli’nin hazırladığı balede rolleri paylaşan İzmir Devlet Balesi sanatçılarından Melis Kıvılcım (Venüs), Bora Acar (Adonis), Cihan Genek (Savaş Tanrısı Mars), Gökhan Bucuga (Ateş Tanrısı Vulcan), Fırat Tosun (Kral Kinyras), Ayça Erdem (Kralın kızı), Fırat Neziroğlu (Zeus) ve Melek Tüzel (Melek) de başarılıydılar. Karşıyaka Opera ve Tiyatro Sahnesi’nin temeli 2009’da atılmış; 2011’de, Genel Müzik Direktörü Gürer Aykal yönetiminde Karşıyaka Belediyesi Filarmoni Orkestrası Fazıl Say konseriyle açılmış. Geniş bir orkestra çukuru da olan 517 kişilik salonda, Belediye Başkanı Cevat Durak’ın desteğiyle ve Serdar Ongurlar’ın genel koordinatörlüğünde, Karşıyakalılara İzmir’den ve Türkiye’den değişik orkestraların konserlerini, Devlet Opera ve Balesi’nin opera, operet ve balelerini, Dostlar Tiyatrosu ve özel tiyatroların oyunlarını sunuyor, o günden bu yana. MİAM’dan çağdaş yapıtlar n Kültür Servisi Borusan Müzik Evi, nisan ayına MİAM’ın (Müzik İleri Araştırmalar Merkezi) kompozisyon bölümü öğrencileri ve eğitmenlerinin çağdaş yapıtlarının seslendirileceği konserle başlayacak. 3 Nisan saat 20.00’de gerçekleşecek konserde, şef Ivan Karst yönetimindeki MİAM Modern Music Ensemble, Adam Roberts, Murat Çolak, Berkant Gençkal, Nazlı Ufuk Sakioğlu ve Amy Salsgiver’ın yapıtları seslendirilecek. n Kültür Servisi Doğuş Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nazan Erkmen’in “Kelebek Kadınlar Düşler Karabasanlar” isimli sergisi 6 Nisan’da Teşvikiye Akyol Sanatevi’nde açılacak. Sergi, 26 Nisan’a kadar açık kalacak. n Kültür Servisi Ermeni edebiyatının önemli eserleri arasında gösterilen Zaven Biberyan’ın “Babam Aşkale’ ye Gitmedi” isimli kitabı yeni baskısıyla Aras Yayıncılık’tan çıktı. 1921’de İstanbul’da doğan Biberyan kitabında, İstanbul Ermenilerinin 1940’lı ve 50’li yıllardaki yaşamından bir kesit sunuyor. Düşler ve karabasanlar Biberyan’ın kitabı yeniden...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle