13 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 MART 2013 PAZAR [email protected] 16 KÜLTÜR Yeni filmi “Jîn”de Kürt meselesine masal dünyasından bir bakış getiren Reha Erdem: Özgürlük hayallerle gelir CEREN ÇIPLAK Reha Erdem, “Beni bu dünyadan alan, ama bana bu dünyayı anlatan filmleri seviyorum” diyor, bu söz tam da onun sinema dilini tanımlıyor... Yeni filmi “Jîn”de yine aynı yöntemle, Türkiye’de yaşanan Kürt sorununa başka bir yerden, masal dünyasından bir bakış getiriyor. “Jîn”i yazarken “Kırmızı Başlıklı Kız”ı referans alsa da bir kahraman değil, bir isyan figürü yaratıyor. Kürtçede, şapkalı yazılınca “hayat”, noktalı yazılınca “kadın” anlamına gelen “Jîn”in, barış sürecinin hayata geçirilmeye çalışıldığı şu günlerde az sayıda salonda gösterime girse de çok konuşulacağı kesin. Filmin finalinde, Jîn’i ağır yaralı bırakarak bir umut planı çiziyorsunuz. Öyleyse Kürt sorununu da ağır yaralı görüyorsunuz... Filmi çektiğimiz dönem durum daha karanlıktı. Şu an durmuş durumda. Bu durmuşlukla büyük umut doğdu. Ne olacağını bilemesek de ağır lafını unutabiliriz artık, yaralı diyelim. Ayrıca Türkiye’de hakiki muhalefeti Kürtlerin yaptığını söyleyebilirim. ‘Jîn’i bugün çekme nedeniniz nedir? Burada yaşıyoruz ve buranın dertleriyle yoğruluyoruz. 30 yılı aşkın bir süredir var Kürt meselesi. Bir ölüm kalım meselesi. Aynı topraklarda yaşadığımız, içine doğduğu dili konuşamayan milyonlar var. Tabii başka nedenler de var. Ben de Jîn’in yaşlarında, onun gibi benzer hayallerin peşindeydim. Sinemanın hayal kısmını seviyorum, insana en büyük özgürlük kurduğu hayallerle geliyor. Kimse engelleyemiyor. Gerilla figürü de bir hayal figürü aslında. Sizin mücadeleniz neydi o yaşta? 80 öncesi devrim adına büyük hayallerimiz vardı. Devrim olacağına inanıyorduk ama sonra ne olacağı önemli değildi, yıkılacak olan, o yol önemliydi. Hayal kurmaya o zamanlar başladım ve hâlâ devam ediyorum sinema gibi bir oyuncakla... Keşke hepimizin öyle oyuncakları olsa... Aslında hepimizde var. Bu dünyanın bize empoze ettiklerine teslim olmama isteği u Hayal kurmaya sinema gibi bir oyuncakla devam ettiğini söyleyen Reha Erdem, “İnsana en büyük özgürlük, kurduğu hayallerle geliyor. Kimse engelleyemiyor. Gerilla figürü de bir hayal figürü aslında” diyor. o oyuncaklar... Jîn ne dağda ne ovada tutunabiliyor. Ovada erkek iktidarını, kendi içinde de kadın iktidarını kabul etmiyor. Jîn’i soru peşinde değil de soru bulma peşinde, gitmenin peşinde olarak yorumladım. Siz ne dersiniz? Film, kurduğunuz bu yoruma yol açıyorsa benim için güzel bir şey. Şöyle de diyebiliriz: Filmde orman figürü önemli. Ormanda yol yok mesela, yürüdüğünüz yol sizin yolunuz oluyor. Yolunuzu kendiniz yapıyorsunuz. Bu arayış beni çok çekiyor. Jîn’in de soruları var, cevapları yok. Hayal kuran, soru soran insanlar bana cazip geliyor; çünkü aramak cesaret gerektiriyor. Jîn, kaçan bir figür değil, giden, arayan bir figür. Doğru mu yapıyor bilmiyoruz ama dediğiniz gibi yolunu yapmaya çalışıyor. Farklı dil, cinsiyet, coğrafya... Jîn’i yazarken nasıl empati kurdunuz? Erkekleri iyi bildiğim için, onlardan kaçarken kadınların yanına kaçıyorum filmlerde. Bu işin şaka tarafı... 12 Eylül döneminde oğluyla konuşmaya gelen anneyi, “Nasılsın?” demeyi bilmediği için konuşturmuyorlardı. Bununla empati kurmayacaksınız da kimle kuracaksınız? Kadınlar umut, isyan figürleridir. Jîn de gerilla olmaktan, Kürt olmaktan önce kadın, hatta kadın olmakta olan kadın. Ormanlar içinde, bombaların altında insan sadece görev bilinciyle duramaz, bu hareketin içindeki kadınların da çok büyük yeri ve önemi var. Jîn en politik filminiz mi? Benim bütün filmlerim politik. İsyan, sadece sokağa çıkıp molotof atmak değil, bir de evdeki isyan var. Kocaya, babaya isyan. Filmlerimin çoğunda da bu var. Beni bu dünyadan alan, ama bana bu dünya yı anlatan filmleri seviyorum. Jîn’de sizden ne var? Jîn figür, ben insanım ama içinde çocukluğum, melankoli, isyan, suçluluk, suç var. Zaten film yazarken insan bir gerilla gibi yazıyor. Bir gerilla gibi mi yazdınız? Hayatı zaten bir gerilla gibi yaşıyorum. Elbette dağdaki bir gerilla gibi yaşamıyorum ama bir sinema gerillası olarak yaşıyorum. Ruhum öyle yaşıyor. O ruhu da filmlerle açmaya çalışıyorum. Filmleriniz kadın dünyası na odaklı. Sizin yolculuğunuz da Jîn’in yolculuğu gibi... Kadına doğru yolculuk ediyorsunuz sanki. Olabilir. Öldüğüm zaman bütün filmlerime bakın; oradan cevabı bulursunuz belki. ‘Adım Jîn!!’ ya da İnsan Olmak... Filmden öte bir şeydi. Şiirdi... Müzikti... Masaldı... Bir çığlıktı... Doğanın çığlığı, doğanın isyanı, doğanın manifestosuydu. Bunların hepsiydi ama en çok, en çok, insanın, insanlığını anımsaması gibi bir şeydi... Reha Erdem’in “Jîn” filminden söz ediyorum. Sungu Çapan ayrıntılarıyla irdelemişti bu filmi gazetemizde, tekrarlamayacağım. Yalnızca birkaç noktayı vurgulayacağım: Filmde Jîn’i Deniz Hasgüler canlandırıyor. Gerçekçi olmadan gerçeği anlatmak Gerçekçi olmadan, gerçeğin bunca yalın anlatılması çarpıcıydı. 30 yıldır süregelen, kan, gözyaşı, yıkım getiren, nerede ve kim olursak olalım, hangi inançtan, kökenden, etnik, coğrafi, kültürel birikimden gelmiş olursak olalım, kanımızı emen şiddet sarmalından böylesi bir şiir/müzik/masal/çığlık ve insanlık öyküsü çıkarmak, müthiş bir olay... Üstelik konuşmadan, bağırıp çağırmadan, nutuk atmadan gerçekleştirmişti bunu film ekibi. (Son zamanlarda “konuşma”, “tartışma” adı altında öyle çok gevezelik duyar olduk ki!) Yine üstelik, ders vermeden, yalan söylemeden, azarlamadan, bilgiçlik taslamadan kimseyi aptal ya da geri zekâlı yerine koymadan... (Öyle çok hedefi haline geldik ki bu davranışların!) “Jîn”de neredeyse hiç söz yok. Diyalog, yok gibi... Monolog? Taşla toprakla, yüce dağlar, bulutlar ve hayvanlarla... Bir de Jîn’in yüreği burkan coğrafya kitabı okuma çabası... Ama Jîn (Deniz Hasgüler mükemmel bütünleşmiş rolüyle) kelimelerden çok bakışlarıyla konuşuyor. Dili kilitli. Dilinin açıldığı belki de tek an, ölümden kurtardığı askerin ardından “Adım Jîn” diye bağırdığı an... Söylemek istediğini sözlerle değil, görüntüyle, sesle (bomba sesi, doğanın sesi, rüzgârın, yaprakların sesi, hayvanların, adımların sesi), oyunculukla, müzikle anlatan bir film bu. (Kameraman Flo Herry’nin doğa görüntüleri, İzlandalı çelist Hildur Gudnadottir’in müzikleri muhteşem!) Cevap yok, sorular var Hem örgütten hem güvenlik güçlerinden kaçan Jîn’in, başında kırmızı puşisiyle dağdan ovaya inme çabası, Sungu Çapan’ın da vurguladığı gibi anında “Kırmızı Başlıklı Kız” masalını çağrıştırıyor. Masaldaki kurtun yerini, filmde erkekler almış. Kürt ya da Türk, Japon ya da Amerikalı hiç fark etmez... Görünmez bir çizgi var. O çizginin öte yanına geçmek için amansız bir mücadele veriyor Jîn. Bedensel ve ruhsal bir mücadele. Ama sistem, kurtlar, çarklar izin vermiyor. Bombalar, silahlar, ateş, öfke, kin, şiddet sarmalı doğayı ve insanı un ufak ederken, Jîn’in bir ayıyla yiyeceğini paylaşması, katırı tedavi etmesi, yılanın uyarısına kulak vermesi, kaplumbağayla, geyikle, börtü böcekle dostluğu dayanışması, yitirdiğimiz tüm değerleri yeniden yüzümüze çarpıyor. Film boyunca bugüne dek sormayı unuttuğumuz soruları sorar oluyoruz kendimize... Zaten bu filmde cevaplar yok, sadece sorular var... Kimilerinin “Yaşasın barış geldi” diye erken bir sevince kapıldığı; kimilerinin, “Bundan hiçbir şey çıkmayacak” karamsarlığına gömüldüğü şu günlerde mutlak gidip Reha Erdem’in “Jîn” filmini görün derim. Beşikçioğlu’nun istifası geri çekildi n ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Devlet Tiyatroları (DT) Genel Müdürlüğü, “Bir Ankara Polisiyesi: Behzat Ç.” dizisindeki “Behzat Ç.” rolüyle fenomen haline gelen Ankara DT oyuncusu Erdal Beşikçioğlu’nun istifasını geri çekti. Genel Müdürlükten yapılan açıklamada, “Beşikçioğlu’nun istifası söz konusu olmayıp Ankara DT sanatçısı olarak görevine devam etmektedir” denildi. da altın çağını yaşayan Küba cazının önemli figürlerinden besteci, piyanist Bebo Valdes (94) İsveç’te hayatını kaybetti. Caz müziğine Küba ve Afrika ritimleri ekleyerek zenginleştiren Valdes, animasyon filmi “Chico ve Rita”nın da müziklerini yapmış, aynı yıl en iyi Latin Caz albümü dalında Grammy ödülüne değer görülmüştü. 1959’da Küba Devrimi’nin ardından Meksika’ya geçen Valdes, 60’lardan bu yana İsveç’te yaşıyordu. Kübalı müzisyen Valdes öldü Kültür Servisi 1940’lar n Kültür Servisi İfsak, “Türkiye Sinema Tarihi Semineri Zahit Atam ile Yakın Plan” adlı bir sinema semineri etkinliği düzenleyecek. 11 Nisan saat 19.30’da başlayacak olan etkinlik 8 hafta sürecek. Seminerde “Yeşilçam’ın analizi”, “Yılmaz Güney: Bir antitez olarak Türkiye sinema tarihini okumak”, “Nuri Bilge Ceylan sineması”, “Zeki Demirkubuz sineması”, “Yeşim Ustaoğlu sineması”, “Semih Kaplanoğlu, Reha Erdem ve Derviş Zaim sineması” tartışılacak. Türkiye sinema tarihi semineri Tek kişilik bir ‘özveri’ hikâyesi n Kültür Servisi Filiz Coşkuner’in hem yazıp hem oynadığı tek kişilik oyun “Özveri” 26 Mart saat 20.30’da Oyuncular Tiyatro Kahve’de sahnelenecek. Ayla Algan ve Coşkuner’in birlikte yönettiği oyunu Coşkuner, kaybettiği teyzesi için yazdı. Coşkuner, teyzesinin yaşamından yola çıkarak, özverili insanların hayallerini, hayal kırıklıklarını, duygularını sorguluyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle