13 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26 ŞUBAT 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 İMRALI: Dakika 1 Gol 1 Bektaşi’ye sormuşlar: “Kadınların eli neden öpülür?” “Eeee” demiş “Bir yerden başlamak lazım!” HHH Çok şükür “süreç” bir yerden başlayacaktı. Başladı. Hafiften el ve ağız peşrevi ile başladı. Ergin ASYALI Şimdilik kimse kimseyi öpmüş değil. Öcalan’ın “Devletin ve PKK’nin elindeki tutsaklar” sözüne de takılmamak gerek. “Sayın Öcalan” haklı. PKK’nin kaçırdığı ve 18 Kasım 2011’den beri elinde tuttuğu “doğudaki öğretmenler” zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin memuru falan değil “tutsağı” imiş. Ki bu on iki öğretmenimize “İşe gitmedikleri için önce maaş kesme cezası verilmiş” sonra da “çalışmadıkları için işten atılmışlar!” Bu PKK/ BDP/Kandil iddiası falan değil. CHP’li Umut Oran’ın önergesi üzerine eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in TBMM tutanaklarına geçen resmi Zenci Tehlikesi Garip gurabanın gözündeki ve gönlündeki yerini koruma gayretiyle arada bir “Biz zenciyiz!” deyip duruyor. “Zenci (negro/ negger)” özellikle ABD ve İngiltere’de aşağılayıcı bir sözcük! Onun yerine “Beyaz olmayan” , “siyahi” veya “Afrikalı” gibi deyimler tercih ediliyor. Öyleki Agatha Christie’nin ünlü “10 Küçük Zenci ” romanı bile ABD’de tepki topladığı için adındaki “zenci” çıkartılarak yayımlanabilmişti. Birisi mesela “delikli gün dostu” Cüneyt Zapsu Tayyip Bey’in kulağına fısıldamalı: “Zenci (negro/ negger) özellikle ABD ve İngiltere’de aşağılayıcı ve ayıp bir söz! İmralı sürecinin devamı Obama’ya dayanacak! Aman dikkatli olalım!” açıklaması! Özetle... Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip çıkmadığı öğretmenlerimize eski Milli Eğitim Bakanımız yerine eski(?) “Milli Bebek Katilimiz” Sayın Öcalan’ın merhamet göstermesi PKK’nin TC’ye attığı ilk gol sayılmalıdır! Faul ve ofsayt mofsayt yoktur. Helal olsun. MİT Artık Ne Kadar ‘Milli’? “Milli” olan her şeyin ayaklar altına alındığı görüldükten ve bu ahval de açıkça açıklandıktan sonra naçizane sormak cümle garip veya gayri garipgurabanın hakkı değil midir? ‘MİT’in milli’si artık kimin ve neyin milli’sidir? 2936 sayılı 1.11.1983 tarihli Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Kanunu örgütün asli görevini “istihbarat” olarak tanımlıyor. Oysa MİT’in resmi görev çerçevesi fiilen değişti ve “Resmi bir müzakere”nin tarafı oldu! Anayasamızsa “Hiç kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir yetkiyi kullanamaz” diyor. Başbakan’ın “Yeni anayasa yazımı marta kadar bitsin!” telaşı ve talimatı boşuna değil! Belli ki PKKMİT müzakeresini “yasalanayasal hale” getirmek istiyor! Aksi takdirde sıra BDP hediyesi 1000 TL’lik dolmakalemi imza için eline aldığında Öcalan, MİT Başkanı Hakan Fidan’a soracatır: “Hani senin anayasal yetki belgen?” Bu da açıkça “Sen git patronun gelsin!” demektir! Çünkü MİT Yasası da açık: “MİT’e bu görevler dışında görev verilemez ve bu teşkilat devletin güvenliği ile ilgili istihbarat hizmetlerinden başka hizmet istikametlerine yöneltilemez.” Özetle anayasa ve MİT Yasası (bir daha) değişmeden “İmralı süreci” meşru hale gelemez. Eskiden olsa böyle bir söz için tövbe derdik ama artık gerekmiyor. Başbakanımız kendi eliyle, diliyle ve eylemiyle kendisi Öcalan’ın liderliğini tescil etti. Üstelik kendisine muhatap kıldı ve süreç Amerika, Avrupa, Kandil’in de desteğiyle tıkır tıkır işlerse... Öcalan’ın “İmralı’ya çıkacak BDP’li Milletvekili Listesi” 2023 yılına kalmadan Öcalan’ın “Çankaya’ya Çıkacak Bakanlar Kurulu Listesi”ne dönüşecektir. Sabır ile koruk helva olur. Öcalan’ı çevresi “başkan” diye görüyor ve böyle hitap ediyor. Belki bu yüzen Erdoğan da kendisini “başkan” yapmak için uğraşıyor. Böyle giderse olacak da. Sürecin sonunda “Türkiye Cumhuriyeti” tasfiye edilip de TürkiyeKürdiye Cumhuriyeti kurulursa... Bir dönem Kıbrıs Cumhuriyeti’nde veya İsrail’de olduğu gibi “dönüşümlü başkanlık” sistemini benimsemek en doğrusu. Buna göre Öcalan’ın önce başbakan olması gerek. Erdoğan’ın iki hafta boyunca Öcalan’ın listesini geri çevirip durması onu ilerideki bu görevine ısındırmak içindi herhalde! Arada sırada verdiği “Herkes sırasını ve haddini bilecek!” mesajı yani. Özetle bu işler için sabır gerek. BDP’li Pervin Hanım’ın Öcalan’a “tespih” hediye etmesi boşuna değil! Çankaya Alıştırması Ulusal Çıkarlar!.. Küresel güçlerin dayatmasıyla önce savaş şimdi de “barıştırma” operasyonlarının rüzgârında, AKPBDP ortaklığıyla yeni anayasa süreci işletiliyor. Ulusal bütünlüğü bozmaya, emperyalizmin coğrafyamızdaki egemenliğini daha da artırmaya yönelik bu girişimlerde ülke çıkarları sarsılıyor. Ağırlıklı olarak dış ilişkiler penceresinde gelişen bu temel sorunlara karşın Türkiye’nin derdi Suriye... Komşudaki yönetim gidecek, yerine küresel güçlerle işbirliği yapacak bir düzen sağlanacak! Oysa... Egemenliğimizi etkileyecek gelişmelerin dozu artıyor. Komşumuz Yunanistan, AB desteğiyle kıta sahanlığı sorununu tırmandırıyor. Ege ve Akdeniz’de Türkiye’nin imzalamadığı ama 1994 yılında devreye giren Deniz Hukuku Üzerine Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nun işletilmesini istiyor. Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras ocak ayında, Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki kıta sahanlığı, dolayısıyla hükümranlık haklarının belirlenmesi amacıyla BM’ye başvuracağını ilan etmişti. Bu açıklamanın ardından Katar’ın Doha kentinde Samaras’la bir araya gelen Başbakan Erdoğan herhangi bir tepki verdi mi? Ne konuşmuş iki başbakan? Türkiye’deki Ruhban Okulu’nun açılışı ve Atina’da inşa edilecek cami!.. Komşu durmuyor tabii. 19 Şubat’ta Atina’yı ziyaret eden Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’la görüşmesinde Samaras, konuyu yeniden gündeme getirdi. Ortak basın toplantısında Samaras, petrol, doğalgaz ve Yunanistan’ın muhtemel Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanına değinirken, “İstediğimiz zaman deniz hukukundan kaynaklanan MEB’i ilan etme hakkımız var. Olması gerektiği gibi doğru eylemlerle bunu yapacağız” dedi. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande destek verdi. Ardından da 21 Şubat’ta Yunanistan Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Yunanistan’ın, BM’ye, Türkiye tarafından, Yunan kıta sahanlığı kapsamında bulunan bölgelere araştırma izinleri verildiğine ilişkin bilgi içeren şifahi nota sunduğu” bildirildi. ABD’yi ziyaret eden Yunanistan Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos, New York’ta BM Genel Sekreteri Ban Kimun’la yaptığı görüşmenin ardından, “Adaların kıta sahanlığı vardır ve Türkiye’nin araştırma için izin verdiği bölgeler Yunanistan’ın kıta sahanlığı kapsamında bulunmaktadır” diye konuştu... HHH Peki, AB üyelerince onaylanmış konvansiyonu, Ege Adaları’nın kıta sahanlığı olduğu imasına yol açan 121. madde nedeniyle bugüne kadar onaylamamış bulunan Türkiye’den, AKP’den güçlü bir karşılık geldi mi? Örneğin, kıta sahanlığını anakaranın denizdeki jeolojik uzantısı olarak tanımlayan, Yunanistan’ın da imzaladığı 1958 Cenevre Anlaşması’nı anımsattı mı? Hayır!... HHH Öte yandan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Yunanistan, Mısır, Lübnan ve son olarak İsrail’le Doğu Akdeniz’de petroldoğalgaz aranması ve çıkarılması konusunda yaptığı anlaşmalarla Türkiye’nin üç ülkenin bitişik kıta sahanlıklarıyla kuşatıldığı gerçeği orta yerde duruyor... Bu arada Barbaros Hayrettin Paşa adıyla yeni bir araştırma gemimiz oldu. Maliyeti 213 milyon dolar. Bunun 83 milyon doları, gemide üç yıl için çalışacak yabancı personele ödenecek para. Yabancı uzmanların çalıştığı BHP çok özel araştırmalar yapacak, çok özel veriler ve bilgiler elde edecek. Peki bu bilgiler ve verilerin güvenliği nasıl sağlanacak? Hani aklıma geldi; devletin gizli bilgilerini temin etme suçlamasıyla 55’i tutuklu 200’e yakın asker yargılanıyor ya, sorayım dedim... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Fransa, Bizim Yolları 15 Yıl Geriden Takip Ediyor Fransa mı desem, yoksa daha geniş anlamda “Batı” mı, emin olamıyorum. Çünkü Belçika, Almanya, İngiltere ve daha onca ülke bu tartışmalarda fırtınanın gözbebeğine çekiliyorlar. Benim örneklerim Fransa’dan, ama nasıl isterseniz okuyabilirsiniz. Nasıl Türkiye 1990’ların ilk yıllarından başlayarak türban ve TCK 163. madde üzerinden, “Düşünce özgürlüğübireysel özgürlüklerdinhukuk” tartışmalarının dibine çekilip sonunda saflık, gaflet ve cesaret eksikliğiyle tüm laik mevzilerini ve hukuk devleti olma vasıflarını teker teker kaybettiyse, Fransa da ilginç bir şekilde aşağı yukarı 15 sene geriden gelerek aynı durumda; hatta akrobasi ipinin üstünde sallanıp duruyor. Hem de özünde bizim gibi bir Müslüman ülke olmamasına rağmen! Fransa’da sayımlarda din ve ırk aidiyeti soruları sorulamadığı için ancak tahmin yürütülüyor ve Müslüman sayısı belki yüzde 8 civarında geziniyor. Ama Fransızların Müslümanlardan dört kere daha az çocuk yaptıkları göz önüne alındığında 15 sene sonra bu rakamın yüzde 22’ye çıkması muhtemel görülüyor. 4050 yıl sonra ise Fransa’dan bir “İslam ülkesi” olarak söz etmenin mümkün olacağı konuşuluyor... Ama aktaracağım izler bugünlerden. Bir TV tartışması: Geçen yıl Montauban ve Toulouse kentlerinde 3’ü çocuk 7 kişinin ölümüyle sonuçlanan ağır saldırılardan sonra daha da ateşlenen tartışma ortamında her geçen gün yeni bir kitap veya TV paneli bu konuları irdeliyor. Doğal olarak Yunanistan’la beraber “demokrasinin beşiği” sıfatını taşıyan ülkede, bizim “2. Cumhuriyetçiler”i aratmayacak demagoji ustalarının laikliği kanırtmaları ve hırpalamaları ise kaçınılmaz. Gözümde yeniden canlanan bir geçmiş sahneyi izler gibi bakakaldım, pazar gecesi bir kanaldaki tartışmalara: İmam Hassen Chalgoumi ve yazar David Pujadas’ın “Çok Geç Kalmadan Bir Şeyler Yapalım” kitabı etrafında alevlenen medyatik kavgalar: Artık o kadar ezberlemişim ki her iki tarafın neler söyleyeceğini, hangi aşamada ses tonlarının yükseleceğini... Hayrını görün ve Allah akıl fikir ihsan eylesin demekle yetiniyorum. Bir yazar onuruna davet: Geçen hafta sonu Paris’te, çoğunluğu siyasetçi, gazeteci, akademisyen veya benzeri gruplardan oluşan bir grubun davetli olduğu akşam yemeğinde, Kanadalı ünlü yazar İrshad Manji onur konuğu. Kadın beni görünce heyecanla gelip sarılıyor, çok eskiden tanışıyormuşuz, ama eyvah ki ben hatırlamıyorum! Bozuntuya vermeden rolümü oynuyorum. Kendisi İslamı reforme etme arzusuyla yola çıkmış, bu uğurda kitaplar yazmış, tartışmalara katılmış ve tabii bu nedenle hakkında ölüm fetvaları çıkarılmış, hedef gösterilmiş bir kadın. Türkiye’de de kendisinden sıkça söz edilmiş olan Manji, Kuran’da artık uygulanması imkânsız veya muğlak ifadelerin gözden geçirilmesi ve özgürlükçü yeni bir tefsir yapılması olarak özetleyebileceğimiz çabaları nedeniyle “dişi Salman Rüşdi” olarak tanımlanıyor. Yaptığı konuşmada kanıma göre sonsuz bir iyi niyet elçisi rolüne soyunan yazardan sonra söz aldığımda, kendisine köktendinciliğin tüm bedellerini ödemiş bir aydınlar grubunun üyesi olarak karşı tarafın katılığını, Atatürk laikliğinin getirilerini hatırlattım. Aramızda yer alan “İslamı yeni seçmiş” ilginç Fransızların da katkılarıyla uzayıp giden gece, tabii bana yine 90’lardan kalma bazı sosyal katman karıştırıcısı fantezilerimizi hatırlattı. Bir film: “Allah’ın Atları” (Les Chevaux de Dieu), FransaFasBelçika yapımı. Nabil Ayouch’un yönetmenliğini yaptığı iç karartıcı ve harika bir eser. 2000’ler dönemecinde yaşanmış gerçek bir hikâye. Kazablanka’nın varoşlarında, içinde yaşadıkları fakirlik ve aidiyet krizinin orta yerinde köktendinci bir terör örgütünün eline düşen ve sonunda intihar komandoluğuna terfi edip şehit olma ve cennete gitme hakkı kazanan gencecik insanların dramı, en yalın ve düşündürücü üslupla ele alınmış. Yani haberlerden duyduğumuz “şu kadar ölü”ye neden olan ölüm komandolarının, aslında nasıl masum, beyni yıkanmış fakir çocuklardan seçildiklerini olayı içinden yaşayarak görüyoruz. Hani artık bizim ülkede “tanımlaması yapılamadığı için” suç olmaktan çıkarılan, MGK’de masaya bile yatırılamayan “irtica”nın seçtiği kurbanların hikâyesi...Fransa, şayet “ödünsüz laikdemokrasi”yi korumayı bilmez ve “kişisel hak ve özgürlükleri koruma” adı altında ayağının altındaki halının çekildiğinin farkına varamazsa, bayağı neşeli ve çelişkili çıngarlar izleyeceğimizden şüpheniz olmasın! Fransız medyası, Nilüfer Göle, Mehmet Altan ve Hadi Uluengin’den biraz ders alırsa, keyif oranı da o ölçüde patlama yapar... HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1/ Halk dilin 1 de kayısı ya 2 da zerdaliye verilen ad... 3 Akım şidde 4 ti birimi ki 5 loamperin kısa yazılı 6 şı. 2/ Karak 7 ter... Bir çatı8 nın çıkıntı yapan bölümü. 9 3/ Ege yöre1 2 3 4 5 6 7 8 9 sinde, patlıcan ve 1 kuşbaşı etle yapılan D A RA B A N A bir yemek. 4/ Yapı 2 E P İ F O N E M A ları örten süslü çatı 3 L A V A Ş K E L ve saçaklar. 5/ Sa 4 B A R V E L İ hip... Bağışlama... 5 E H A S E S D Şarkılı ve dans 6 K U P E L B A lı klasik Japon tiMA RME L A T yatrosu. 6/ Osmanlı 7 devletinde toplum 8 M O L A N A Z güvenliğini sağla 9 A R A N D A L A R makla görevli askeri polis örgütü. 7/ Çemberin çevresinin çapına oranını gösteren sayı... Bir nota... Güzel sanat. 8/ Tavana yakın küçük pencere... Çam kozalağı ya da meyve toplamak için ağaç dallarını eğmeye yarayan ucu çengelli sırık. 9/ “Gizlice haber vermek” anlamında argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Her şeyde kusur bularak hiçbir şeyden memnun olmayan... Uzaklık işareti. 2/ Olağanı aşan büyüklüğü olan... Bir anayoldan ayrılan yolun başlangıç noktası. 3/ Muma batırılmış fitil... Makinede yapılan bir tür dikiş. 4/ Gelir... Azerbaycan’ın plaka imi. 5/ İslam inancına göre, kıyamet gününü bildirmekle görevli melek. 6/ Talih... Kıyı, kenar. 7/ Tahtadan yapılmış büyük sofra... İlaç. 8/ Çikolatanın temel maddesi... Kırkpınar güreşlerini düzenlemeyi üstlenen kişiye verilen ad. 9/ Akarsu yatağı, mecra... Başıboş gezen hayvan sürüsü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle