22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 AĞUSTOS 2012 PERŞEMBE 6 HABERLER İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Ankara ile yaşanan krizi Cumhuriyet’e değerlendirdi ‘Daha beteri olabilir’ UTKU ÇAKIRÖZER Etnik Çözüm ve Tehlike2 “Biz ayrılamayız, etle tırnak gibi birbirimize karışmışız..En “çok dile gelen ve” ne çok doğru” dedirten bir inanç kanaattir bu. Öyle dilimize yalan yalnış yapışmıştır ki, örneğin GülRTE, CemaatRTE için de söylenir.. Bal gibi her şey, herkes, her toplum, her ırk, her mezhep, birbirinden ayrılır! Karıkocalar gibi! Aslında bu bilinmez mi, bilinir tabii... Ama bu sözle daha çok, güçlü bir isteğe vurgu yapılır: Ayrılmayın! RTE Cemaat ayrılmayın, siz iç içe geçmişsiniz (ne demekse!)! GülRTE sakın aranıza “nifak” girmesin! Hey Türkler Kürtler bir arada durun.. Neden bu güçlü istek? Çünkü ayrılmalarda, buna en çok karşı çıkanlar zarara uğrayacaktır. Ayrılmak isteyen, bir yarar görmektedir.. Ama iki şeyin birlikteliğinin sürmesinde çıkarı olanlar da derece derece ayrılığa şiddetle karşı çıkarlar, korkarlar, ürkerler.. Ama bu gerçek bir korku da olmayabilir! ??? Bu giriş, bir gerekçelendirmeydi. Ayrılmak istemek istememek üzerine uzmanları felsefi, toplumsal antropolojik, psikolojik, kültürel açıdan sayfalarca yazabilir. Ama, menfaatlar, Gül ve Erdoğan’ı alabildiğine çatıştırır.. Var oluş ve yok oluş gibi bir şeydir bu! Birlikte olmak her ikisine de büyük yarar sağlayacaksa ittifaklarını sürdürürler.. Gül’ün son çıkışı, Erdoğan’a güçlü bir anımsatmaydı: Zarara uğrarsın, adaylığımı da koyarım, Cumhurbaşkanı olamazsın, Başbakanlık ve parti için yolumu tıkarsan eğer! Erdoğan baktı tarttı, doğru söylüyor olabilirsin; biz bunu zamanı gelince konuşalım, yanıtını verdi.. Her ikisi de sözde bir kardeşlik, uzlaşma mesajları verdi.. Ya çatışma sonraki koşullara göre yeniden incelenmek amacıyla ertelendi ya da şimdilik, evet sıra bendesıra sende denerek donduruldu. Ama RTE en sona kadar kendi çıkarına bakacaktır! Örneğin ah bir anayasa değişikliği olasılığını ele geçirse!.. RTE örneğin, Almanların, görüneni ile içi tamamen farklı olduğunu belirterek (çok doğru bir saptama, bende de bir Almanlık var!) toplumsal tehlike barındırdığını saptadıkları Cemaate ve lideri Gülen’e acımadı. İktidarı paylaşma mücadelesini epey ezerek geçti ve ona dedi ki: “Ben sana ne vereceksem onunla yetineceksin, eteğimin altında duracaksın, ama hep orada; yukarılara tırmanmaya kalkışma, boynunu koparırım!.”. Bilmem konu üzerinde açıklayıcı ve inandırıcı olabildim mi! ??? Mesele Kürt konusuydu değil mi! Kürt meselesinin birinci özelliği, tarihsel olarak Kürtlerin bütün isyanlarının etnik ayrılma amaçlı oluşudur.. Dünkü yazımda sadece etnik temelde bir çözümün masada olduğunu vurguluyordum (olayların tarihsel ara kesitini ve arka planını iyi bilen bilge politikacı İlhan Kesici, Kürt meselesi üzerine iyi anımsatmalar yaptı, ama sonraki yazıya..). Aslında Kürt siyasetçileri de farklı bir şey demez. Nitekim Ahmet Türk de önceki gün, dört coğrafi parçanın Kürdistan olarak birleşeceğini dile getirdi. Bunların hepsi bilinen şeyler.. Bizim Kürt çözümüne yakın görüş bildiren Türklerin de tartıştıkları, bu sürecin kanlı değil “barış içinde” sonlanmasıgerçekleşmesidir. Savaşa karşı dile gelen bütün sloganların arkasındaki düşünce kabaca şudur: Kardeşim, sonunda ayrılacaksın, aptallık etmeyin, ölmeden öldürmeden ayrılın ve bunun için de masaya oturun.. PKK ve Kürtler ve Türk yardımcıları Oslo görüşmelerinin bu doğrultuda bir yol haritasının çıkması için oradalar. Ama Oslo masasından bir “ayrılık yol haritası” çıkaracak ve kabul ettirecek bir iktidarın tutunması zordur. RTE neden yan çizdi dersiniz, o kadar pohpohlamalar, sen bu işi çözersin, çöz kahraman ol ve tarihe geç, itelemelerine rağmen!.. ??? Tamamen önyargısız yaklaşabilirsek, aslında bu tartışılabilir bir düşüncedir. Ama bunu bütün Türkiye açıkça tartışmalıdır! Bu büyük bir entelektüel ve kültürel kapasite gerektirir. Türkiye’de şüphesiz bunlar yok değil, ama ülke hiçbir zaman özgür olmamıştır, hele AKP döneminde bu özgürlükler tamamen baskılanmıştır.. Bunun da ötesinde, iktidar gerçekten ulusu bütünleştirici değil, bölücü bir politika uyguluyor.. RTE’nin Aleviler, cemevleri üzerine en son söyledikleri, tam bir bölücülüktür, dışlayıcılıktır.. Oy almadığı, alamayacağı kesimlerin dini inançlarına ve ibadet biçimlerine bu tür bir saldırıyı bu ülkenin başına oturan birisi yapabiliyorsa, bu tutum, ulusun değil, kendi dar kişisel ve partisel çıkarlar uğruna bütün ülkeyi ateşe atabileceğinin göstergesidir.. Bunun dinle dincilikle ilgisi yok, sadece bilinçsizlikle, bilgisizlikle, geniş bakış eksikliğiyle.. sevgi eksikliğiyle, kendini tek otorite ve her şeyin karar vericisi sanmakla ilgisi olabilir.. İktidar çıkarını Alevileri dışlayarak savunan, CHP belediyelerini olur olmaz kan kusturan, TSK ve kendisine muhalif olanları hukuksuzluklar ve sahte düzeneklerle içeri tıktıran, adalet düşüncesini ayaklar altına alan bir düşünce ve iktidar yapısı, Türkiye’nin ulusal sorunları ve ulusal yararı için bir çözüm üretemez.. Sadece bölücü ve parçalayıcı olur. Türkiye tamamen bu durumdadır! Etnik temelde çözümün zorunlu olarak yol açacağı büyük toplumsal tehlike konusu bir dahaki yazıya kaldı. ANKARA İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Türkiye ile İran’ın Suriye konusunda “artık yeter” diyerek el ele verip ortak akıl ve sağduyu ile bölgeye barış ve istikrar getirebileceğini belirterek, “Dikkatli olmazsak daha beter bir noktaya sürüklenebiliriz” dedi. Bölgede “bölyönet” politikası izlendiğine dikkat çeken Salihi, “Suriye’de doğacak otorite boşluğunun olumsuz sonuçlarından biri de bölgeye aşırı unsurların yayılma tehlikesidir. Afganistan’a bakın. Şimdi Avrupa’nın dibinde aynı terörün yeşermesi için verimli topraklar hazırlanıyor. Cihatçı radikaller bölgede zemin kazanıyor” diye konuştu. İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi’nin, Suriye’de yaşananlardan Türkiye’yi de sorumlu tutarak “Sırada Türkiye var” şeklindeki açıklaması ve buna Ankara’nın verdiği sert tepkinin ardından Ankara’ya gelen İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşmenin ardından Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Ankara ile Tahran arasında son günlerde karşılıklı sert açıklamalar var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? İki ülke arasındaki resmi açıklamalar sadece ilgili yetkililerce yapılabilir. Bu yetkililer, Türkiye’de cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanıdır. İran’da ise dini liderimiz, cumhurbaşkanı ve dışişleri bakanıdır. Bunlar dışında farklı kişi ve pozisyonlar tarafından yapılan açıklamalar bizim resmi görüşümüzü yansıtmaz. Bazen bu tür açıklamalar bilgi eksikliğinden kaynaklanabilir. Elinizde bir parça bilgi olabilir ama bu tam ve kapsamlı değilse, bunun ışığında gerçeklerle uyumlu olmayan açıklamalar yapabilirsiniz. Bu her ülkede olur. Genelkurmay başkanınınızın açıklamasından üzüntü duyuyor musunuz? Tabii ki. İlişkilerimizi rahatsız edecek şeylerden biz memnuniyet duymayız. Sizin basınınızda da benim ülkemle ilgili kabul edilemez değerlendirmeler yapılıyor. Siyasi ilişkimiz retorik ya da açıklamalara dayamamalı, ilişkimizde sabırlı olmalıyız. Burada önemli olan şudur: Türkiye ile siyasi ilişkimiz o kadar köklüdür ki, bu tür açıklamalardan hiçbir zaman zarar göremez. Başbakan Erdoğan da tepki göstererek Suriye politikanızı gözden geçirmeniz gerektiğini söyledi. Biz Türkiye ile çok açık ve samimi biçimde konuşuyoruz. Bazı konularda farklılıklarımız olabilir. Ama ortak noktalarımız o kadar fazla ki ilişkimizi onlar üzerine kurmakta yarar var. Ülkeler ilişkilerini, diyaloglarını ortak noktalar yerine farklar üzerine inşa etmeye kalkarsa aradaki ayrılık daha da derinleşir. Örneğin Suriye ve Türkiye arasından yaşananlara bakın. Bir buçuk yıl önce ilişkiniz ne kadar güzeldi. Serbest ticaretiniz vardı, vizeleri kaldırmıştınız, stratejik ortaktınız. Şimdi bu ilişki, bir anda düşmanca eleştiriler içeren bir yapıya dönmüş durumda. Böyle olmaması gerekirdi. Bu ilişkiyi onarmalıyız. Dinimize göre iki kardeş birbiriyle tartışırsa bize düşen onları daha da ayırmak değil aralarında barışı sağlamaktır. Suriye’de kaçırılan vatandaşlarınızın durum nedir? Ben de Ankara’ya yapılan açıklamalar için değil vatandaşlarımızın durumu için geldim. Suriye’ye hac için giden 48 vatandaşımız Özgür Suriye Ordusu olduğu belirtilen grup tarafından kaçırıldı. Daha önce de olmuştu kaçırılan İranlılar. Türkiye sayesinde onları bıraktılar. Şimdi Türk kardeşlerimizden devreye girmelerini istedik. Her yıl 700 bin hacı gider Suriye’ye. Bu sefer 48 vatandaşımız var. Bazı yetkilileriniz Türkiye’yi ima eden suçlamalarda bulundu. Hayır, ben suçlamaya gelmedim. Vatandaşlarımın bırakılması çabamızın bir parçası olarak geldim. Hangi ülke rol oynayabilirse bırakılmalarından memnuniyet duyacağız. Türkiye bölgede çok özel bir pozisyona sahip. Sesi duyuluyor. O yüzden devreye girmesini istedik. Clinton’a mesaj: Akılcı ol ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Türkiye’ye geliyor. Suriye konusunda kendisine mesajınız var mı? Bölgede daha dikkatli ve akılcı düşünmelerini isterim. Hepimiz bu bölgede en kötü senaryodan kaçınmak zorundayız. ‘Saldıran karşılığını alır’ ABD’deki Başkanlık seçimleri sonrası Batı’nın yeni hedefi İran mı olacak? Hayır, biz bunu beklemiyoruz. Ama bizim üzerimize gelecek olurlarsa yanıtını veririz. İran çatışma yanlısı bir ülke olmamıştır. Medeniyet, kültür üreten bir ülkeyiz. Üç bin yıllık zamanın testinden geçmiş ülkeyiz. Ortadan kaldırılacak bir ulus değiliz. Biz hep diyalog yanlısıyız. Hiçbir zaman çatışmaya giren taraf olmayız. Ama bu bize empoze edilirse ülkemizi savunmaktan geri durmayız. Esad rejimi yıkılırsa ne our? Dünyada hükümetsiz bir ülke düşünülemez. Biz Suriye hükümetini destekliyoruz. Ama aynı zamanda açık biçimde söylüyoruz ki Suriye hükümeti, halkının meşru taleplerini karşılamakla yükümlüdür. Suriye halkının da dünyanın diğer hakları gibi demokrasiyi, çok parti sistemini, seçimleri yaşama hakkı vardır. Ama Suriye yönetimine de bu sözleri yerine getirmesi için zaman ve fırsat verilmesi gereklidir. Bölgemiz, Suriye, İran, Türkiye, Irak, Lübnan çok güzel bir etnik ve dini mozaiğe sahip. Müslümanlar var, Hıristiyanlar var, Museviler var. Araplar, Kürtler, Aleviler var. Bu insanlar asırlar boyu bu coğrafyada birbirleriyle barış içinde yaşadı. Şimdi bu güzel yapıyı yıkmak için çalışan unsurlar olduğunu görüyoruz. Umut ediyoruz ki bölge ülkeleri bunun farkındadır ve bu mozaiğin parçalanmasına izin vermezler. ‘Bölgede böl ve yönet oyunu’ PKK ile bağlantılı PYD’nin güçlenmesi İran için de kaygı sebebi mi? Gördüğünüz gibi normal yaşayan bir duruma dışarıdan yapılan müdahale kimsenin çıkarına olmuyor. O zaman sormazlar mı, madem bu çıkarımıza aykırı, daha önceki yapının yanlışı neydi? Neden parçaladık biz bu yapıyı? Uluslararası ilişkilerde çok bilinen bir senaryo vardır. “Böl ve yönet” diye. Bence bu, bölgede yeniden uygulamaya konuyor. Bölgeyi olabildiğince parçalara böl. Ondan sonra da “Artık bu bölge kendi kendisiyle meşgul olsun” diyecekler. Bu bölünmeyi önlemeliyiz. Bölgede birliği korumak lazım. Bakın Avrupa ülkelerine. Almanya, Fransa, İngiltere çok değil 55 yıl önce düşmandı birbirine. Şimdi birleşmiş durumdalar. Çünkü birlik ve entegrasyonunu kendileri için daha yararlı olduğunu gördüler. ‘Dibimize cihatçılar geldi’ Suriye’deki gelişmelerin terörü teşvik edici etkisi var mı? Tabii, Suriye’de doğacak otorite boşluğunun olumsuz sonuçlarından biri de bölgeye aşırı unsurların yayılması tehlikesidir. Afganistan’a bakın. Avrupa’dan binlerce mil uzakta 140 bin NATO askeri var. Amaçları terörü engellemek. Şimdi Avrupa’nın dibinde aynı terörün yeşermesi için verimli topraklar hazırlanıyor. Bunu ben söylemiyorum. CIA, MI6 söylüyor, tüm istihbarat örgütleri söylüyor. Cihatçı radikaller bölgede zemin kazanıyor diyorlar. Eğer bu doğruysa ve Suriye’de terör yayılıyorsa, bu hangi ülkenin çıkarınadır? İran’ın mı, Türkiye’nin mi, Avrupa’nın mı? Türkiye’ye yönelik PKK saldırılarındaki artışı Suriye ile bağlantılı görüyor musunuz? Tüm detayları takip edemiyoruz. Ama Suriye’deki her olumsuz gelişme bölgenin güvenliği ve istikrarı üzerinde etki yapar. Bizim zaten yeterince sorunumuz var. Artık yeter dememiz lazım. Kürtler, Araplar, Farslar, Türkler, Hıristiyanlar birlikte oturup birlikte barış içinde yaşayalım bu ülkede. Burası dünyanın kalbi. Medeniyetler buradan çıktı. Enerji buradan geliyor. Bu bölgenin insanlarına barış içinde yaşama şansı verelim. ‘Artık yeter’ demeliyiz’ Bence Türkiye ve İran bölgenin iki önemli ve güçlü ülkesi olarak “Artık yeter” diyerek el ele vermelidir. Ortak akıl, mantık ve sağduyu ile bölgeye barış ve istikrar getirebiliriz. Aksi halde eğer bu konuyla dikkatle ilgilenmezsek şu anda mevcut “kötü” durumdan daha kötüye gidebiliriz. En kötüsünü engellememiz gerekir. Suriye’deki siyasi sürecin dinamiklerinin kendi doğal akışında gidişini sağlamalıyız. Bu doğal akışın müdahale ile bozulması, bizi bilinmeyen, öngörülmeyen bir noktaya getirebilir. Şu anda kararları etkileyebilecek, karar verebilecek konumdayız. Ama bunun biraz ilerisi olasılıklara açık bir noktadır. Oraya geçersek sonucunu bilemeyiz. Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri bu tabloya nasıl oturtuyorsunuz? İşte anlattıklarıma somut bir örnek ortada. Size mozaik dedim. Farklı etnisiteler, dinler var bu coğrafyada. Türkler, Kürtler, Araplar, İranlılar var bu coğrafyada. Neden yüzyıllardır bozulmayan bu mozaiğin, barış içinde ve birlikte yaşam geleneğinin kırılmasına izin verelim ki. Durum şu anda kötü olabilir ama eğer dikkatli davranmazsak daha beter bir noktaya sürüklenebiliriz. Daha kötüsü derken neyi kastediyorsunuz? Kürt devletini mi? Ortaya çıkacak olan bir otorite boşluğudur. Sonucunu öngörmek çok zor. Herkes bu boşluğu kendi çıkarlarına göre değerlendirmek isteyecektir. Bunu engellememiz lazım. ‘Bölünme kötü örnek’ Maalesef bu bölgede bazıları bölünme ve parçalanmanın bölgeye getirebileceği zararların farkında değil. Doğacak bir yönetim boşluğu Suriye’de neler yaratabilir? Üçe dörde parçalanmadan bahsediliyor. Aleviler, Kürtler, Araplar, Hıristiyanlar... Böyle bir parçalanma sizi, bizi ve bölgedeki tüm ülkeler üzerinde yayılma etkisi yapacaktır. Halklarımıza yanlış mesajlar gönderecektir. Çok dikkatli olmalıyız. Ellerimizi birleştirmeli. Akıl ve sağduyumuzu böyle bir senaryoyu engellemek için kullanmalıyız. İnanıyorum ki İran ve Türkiye bölgeye barış ve istikrar gelmesinde çok etkili olabilir. Suriye hükümeti ve muhalefete ev sahipliği yapmaya hazırız. Oturup konuşsunlar. Böylece bir yol bulunabilir. Biz Suriye’deki rejim muhalefetine de el uzatıyoruz. Bir yıldır aslında onlarla gizli görüşüyorduk. Şimdi artık açıkça görüşüyoruz. Suriye yönetimine de söyledik. Onlar görüşmeye hazırlar. Bu krizin uzamasının kimseye yararı olmayacak. Taraflar arasında yavaş yavaş güven inşa etmeliyiz. Sonrasında cumhurbaşkanlığı seçimleri gelecek. Normal süreç işlerse ülkede yeni bir cumhurbaşkanı çıkabilir. Olaylara müdahale ederek, başkaları için reçete yazmamalıyız. ‘Esad’a zaman tanınmalı’ ‘İsrail’e karşı tek cephe geliyor’ Gelişmeler İsrail’in çıkarına mı? Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da yaşananlara bakınca gördüğüm şu: Bu bölgede halklarını isteğini yansıtan hükümetler işbaşına gelmekte. Halklar ve hükümetler arasında bir entegrasyon da olursa artık tek bir cephe gibi olacaklar. Böyle tek bir cephe de Filistin’in işgal durumunun sürmesini kabul etmeyecektir. Ülkenize İsrail’den bir saldırı olasılığı görüyor musunuz? Ülkeme kimsenin saldıracağını sanmam. Ama biz ülkemizi savunmak için her türlü koruyucu önlemi alıyoruz. Geçmişte 8 yıl savaştık. 33 yıldır yaptırımlara direniyoruz. Ulaştığımız başarıya bakın: Gelişmekte olan ülkeler arasında Çin ve Hindistan dışında uzaya üç kez uydu gönderen başka ülke var mı? Hayvanlar klonlayarak ilaç üretebilen tek ülkeyiz. ‘Muhalefetle biz de gizli görüştük’ Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ve kızı Sümeyye Erdoğan ile Myanmar’a gitmeden önce Esenboğa Havaalanı’nda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Davutoğlu, son dönemde bazı İranlı yetkililerin yaptığı açıklamaların sadece İran’ın diğer ülkelerle ilişkilerine değil, uluslararası alanda yönettiği diplomatik ilişkilere de zarar verici açıklamalar olduğunu söyledi. Davutoğlu kendisini ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı Salihi’ye DIŞİŞLERİ BAKANI DAVUTOĞLU: Tahran tutumunu değiştirmeli ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türkiye ile İran arasında Suriye konusunda patlak veren gerilim dünkü açıklamalarla sürdü. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi’ye İranlı yetkililerin açıklamalarını ciddi bir süzgeçten geçirmeleri gerektiğini söylediğini belirterek İran’dan bölgedeki değişimi gözeterek ve Suriye’de akan Müslüman kanını göz önüne alarak bir tutum takınmasını beklediklerini kaydetti. “her iki ülke arasında görüş ayrılığı olabileceği, İranlı yetkililerin açıklamalarının kabul edilemez olduğunu, açıklamalarını ciddi bir süzgeçten geçirmeleri gerektiğini” ilettiğini söyledi. Bazı İran vatandaşlarının Suriye’de kaçırılmasına değinen Davutoğlu, “Türkiye’nin bu konuda da tutumu ilkeseldir, dünyanın neresinde olursa olsun insani bir durum söz konusuysa Türkiye olarak yardımda bulunuruz, katkıda bulunuruz. Bu durumdaki insanların bir an önce ailelerine kavuşması için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayız. Bu konu, İran Dışişleri Bakanı Salihi ile görüşmemizde gündeme geldi ve ne yapabileceğimizi konuştuk. Bu konuyu araştırmaya devam ediyoruz” dedi. İran’da yapılacak uluslararası toplantıya davet edilip edilmediği sorusuna Davutoğlu, “Davet bize geldi. Uluslararası toplantılarda amaçlar bizim için önem taşır. Bu konuyu değerlendiriyoruz” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle