21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 AĞUSTOS 2012 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ‘Lam’larla ‘Cim’lerin Sonu GEÇİMLİ Karakolu’nu savunan Uzman Çavuş Kâmil Çelikkaya ile erler Hakan Okay ve Yaşar Karadağ’ın şehit düşüşleri yürek burkucu olduğu kadar göz yaşartıcı ve düşündürücüdür. Şu tabloya bakın: Karakolun yüz metre yukarısındaki nöbet kulübesine yönelik saldırıya göğüs gerdiklerinde, onları kurşunla aşamayacaklarını anlayan vatan hainleri ancak RPG7 roketatar ve el bombaları kullanarak hedeflerine yanaşabilmişler. Aynı vatanın çocukları arasında bu ölçüde hunharlığa varan bir düşmanlığın başlamış olması, hem “terör” deyip çıktığımız olayın asıl niteliğini, hem onu başlatıp kışkırtan ve sürdürenlerin tıynetini ortaya koymuş oluyor. Artık “lamı cimi yok” diyerek düşmanlığın gereğini yapmanın tam zamanıdır. Eskilerden kalan bu deyim, “sual” yani sorunun son harfiyle “cevab”ın ilk harfini alarak, “bir konuyu artık öyle mi, böyle mi gibi sorularla uzatmanın anlamı yok, bu böyledir” demenin en kısa anlatımıdır. vet. “insan hakkı mı, özerklik mi, bağımsızlık mı” diye sormanın, geçmişte olup bitenleri falancanın düşünceleri ve filancanın sözleriyle yorumlamanın, her şeye uzaklardakilerin raporlarıyla ve yakınlardakilerin öğütleriyle yanıt aramanın anlamı, hatta “bu bir isyan, ayaklanma ve hatta iç savaştır” diye avunmanın anlamı kalmamıştır. Lamı cimi yok, bu artık Yakındoğu coğrafyasında, yani Asya’nın batısında ve Akdeniz’in kuzeyi ile güneyinde sürüp giden bir dünya harbidir ve ağırlık merkezini Küçük Asya, yani Anadolu oluşturduğu için burada düşmanlık edene de düşmanca davranılmalıdır. Kısacası, dünyanın büyük devletleri yeryüzünün bu coğrafyasında yoğunlaşan doğal kaynaklara ve tarihten gelen hegemonya çatışmalarına kendilerinden yana bir sonuç bulabilmek için marifetli kollarını ve kirli paçalarını sıvamışlardır. öyle bir çatışma sahnesinde yer almak Türkiye halkının en belalı sorunudur; ama aynı zamanda da, akıllıca yararlanılabilinirse, en verimli nimeti. Elbet, büyük hengâmede şuna buna maşalık etmemek ya da ulusdevletten kopup şuna buna yamanmamak koşuluyla... Lamı cimi yok. Kendimizden başka kurtarıcımız da yok. Öğrencisinin gözünden bir sinema, kültür ve düşün adamı: Metin Erksan Metin Erksan, sinemacı, kültür ve düşün adamı olarak, her daim yaşadığı toplumun sorunları üzerinde çok düşünen, bir sinemacı, kültürdüşün adamı ve ayrıca bana göre bir Anadolu bilgesiydi. Binlerce yıllık geçmişi olan bu bilgelik, Hacı Bektaş’tan, Taptuk Emre’den, Mustafa Kemal’den, Tevfik Fikret’ten, Nâzım Hikmet’ten, Orhan Kemal’den bugünlere kadar gelmektedir. Güneş ÖZAYTEN, FMV Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğr. Görevlisi “Bana, bir kelime öğretenin ben, olduğum gibi derslerinde de bilgiye, yıl gösterime sokulmamış. Şüphesiz, bin yıl kölesi olurum.” Yunus Emre sinemaya, karşı duyduğu tutkuyu Metin Erksan’ın sinema yaşantısı coşkuyla ortaya koyuyor ve öğrenci üzerine pek çok yazılanlar var ve de gah Özgüç, onu, “Türk lerine aşılıyordu. Bir gün, odasına bir olacak. Bir belgeselde, kendisi şöyle sinemasının ilk auteur eli sargılı bir şekilde geldi. Merak et diyor: “Benim kafamda resimler yönetmeni” olarak ta tik, sorduk: “Hocam, geçmiş olsun. var, kareler var. Ben onlarla anlanımlıyor. Aslında ben Neyiniz var?” diye. Gülümseyerek, tıyorum meramımı... Görüntüyü bice, Metin Erksan’ın baş aynen şu cevabı verdi: “Bir arkada ri çekerse, bir diğeri başka bir işi langıçta sinemacı kimliği olmak üze şımın kitaplığı az kalsın yanacak yaparsa, ben ne yapacağım? Arre, genel kimliğini en iyi özetleyen tı. Ya kitapları kurtaracaktım, ya tistlere, şuradan şuraya yürüyün, kavram, hayatının son dönemlerinde elimi… Ben, kitapları kurtarmayı şurada durun mu diyeceğim? O, tiyapılmış bir belgeselin başlığına ne de tercih ettim” dedi... Bu bence, özel yatro yönetmeninin işidir” diyor. güzel yerleştirilmiş; “Metin Erk likle yaşamının son dönemlerini maa Aynı belgeselde ayrıca, “Sinema san’ın Tutkusu”… Tutku kavramı, lesef Türkiye’de genel olarak cahiliye kolektif bir sanattır. Hayır efendim, Metin Hoca’nın kişiliğini özetleyen en devrinde yaşamak zorunda kalmış değildir. Sinema, bir tek kişinin (yöiyi kavram. Sinema tutkusu, bilgi olan bir bilgenin, nasıl tutkulu bir ki netmen) sanatıdır” diyor. İşte bu tutkusu, vb... Yazıma girmeden önce, şiliği olduğuna dair çok iyi bir ör yüzden, Agah Özgüç’ün dediği gibi, Metin Erksan o yüzden Türk sinehocayla ilgili bir anımı paylaşmak is nektir. masının ilk auteur’üdür ve öyle de katerim: Ben, 1997 yılında, şimdiki mursamazlık bul edilir. adıyla, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Şimdi, Metin Erksan’ın ardından Ancak Metin Erksan, tüm bunların Üniversitesi, GSF SinemaTv Bölügazeteler haberler yayımlıyor. Teyanı sıra, düşün adamlığını ve eğimünde lisans eğitimi alma hakkını kazandım. Metin Erksan, Memduh levizyonlar, 3 dakika 35 saniye haber timciliği de bir kenara atmamıştır. Ün, Ömer Lütfi Akad, İlhan Ara yaparak duyuruyor. Bense utanıyorum 1970’lerde, Prof. Dr. Sami Şekeroğkon, Prof. Dr. Sami Şekeroğlu gibi bu umarsızlıktan. Yunanistan’da, bu lu, Ömer Lütfi Akad, İlhan Arakon, Türk sinemasının ve Türkiye’de si sene Theo Angelopoulos öldüğü va gibi isimlerle bir araya gelerek, Türnema eğitiminin duayeni olan isimler kit, neredeyse, milli yas ilan ettiler. kiye’de sinema eğitiminin öncüsü hocalarım oldular. Şimdi, düşünüyo Başbakanları bile çıktı, konuşma yap olan, o dönemki adıyla SinemaTV rum da 18 yaşında bir çocuk olarak bu tı. Çünkü bu insanlar, bir ülkenin ye Enstitüsü, şimdiki adıyla Mimar Sişansı yaratmak ve bu isimlerin öğ tiştirdiği büyük değerlerdir, düşün nan Güzel Sanatlar Üniversitesi, GSF rencisi olmak benim için çok önem adamlarıdır, kültür adamlarıdır. Top SinemaTV Bölümü’nün kurucuları li bir onur. Metin Erksan, orada lumları, medeniyet dediğimiz hedefe, arasında yer almıştır. 2000’li yıllara “Film Analizi” dersi veriyordu. Ho bu insanlar taşırlar. Ama maalesef kadar da, burada Türk sinemasına ve cayla tanışıklığımız 1998 senesinde, Türkiye, onlara çektirir. Evet, yeri ge kültür dünyasına ve akademik dünlince bilinçleri gereği, kahır çektikleri yaya yön veren, Osman Sınav, Uğur o dersle başladı. Metin Erksan, sadece bir sinemacı de olur. Hapse atılırlar, filmleri san İçbak, Serdar Akar, Oya Küçümen, değil, çok önemli bir kültür ve düşün sürlenir… Metin Erksan’ın sinema ya Tuna Kiremitçi, Özer Kızıltan, Nuadamı... Onun derslerine girmek, şantısı, sürekli sansürle mücadele ri Bilge Ceylan, binlerce isim yetişadeta Yunus Emre’nin, Taptuk Em ederek geçmiş. Âşık Veysel’in hayat tirmiştir. Benim bu yazıyı kaleme almaktare’nin dergâhına kabul edilmesi gibi hikâyesini anlattığı “Karanlık Dünbir durum. Dersin adı, Film Analizi idi ya” ile başlar Erksan’ın sansürle ilk ki esas amacım, Metin Erksan’ın siama, derslerde örneğin Evliya Çele tanışması... Film, sansür kurulu tara nemacı kişiliği dışında, kültür ve dübi’nin Seyahatnamesi’nden konuşul fından adı ve filmdeki bozkır görün şün adamlığı ve eğitimci kimliğini anmaya başlanır, Namık Kemal’den çı tüleri nedeniyle “komünizm pro latmaktır. Onunla tanıştığımda, onun kılırdı. Metin Hoca, az önce yazmış pagandası” yaptığı gerekçesiyle bir öğrencisi olduğumda henüz 18 ya A E U şındaydım. O günlerden bugünlere gelene kadar, pek çok yaşanmışlıklar var. Ben iki gururu birden yaşadım. İlkin, Metin Erksan’ın öğrencisi olmak... Hoca, 2000’li yılların ortasında, Mimar Sinan Üniversitesi GSF SinemaTV Bölümü’nden istemeden ayrılmak zorunda kaldı. Bir süre, hiçbir yerde ders vermedi. Daha sonra, Feyziye Mektepleri Vakfı’na ait Işık Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi ona kapılarını açtı. Hoca, ilerleyen sağlık sıkıntılarına rağmen burada da mutlulukla 2 yıl çalıştı. Seçmeli sinema dersleri verdi. Ancak daha sonra, ben bayrağı hocamdan devralmak zorunda kaldım. Gurur duyduğunu bizzat Metin Erksan’ın ağzından duymak ve gözlerinde görmek, benim için ikinci bir gurur kaynağıdır. Metin Erksan, 2012’nin Nisan ayında, yaklaşık on bin kitaptan oluşan tüm kitaplığını, Işık Üniversitesi’ne bağışladı. Üniversite ise, şu an, kendi kütüphanesinin bünyesinde oluşturduğu Metin Erksan Kitaplığı bünyesinde bu kültürel zenginliği koruma altına almış durumdadır. lediği derslerde öğrencilerine yaşadığı bu dönemi ve zorlukları geniş bir perspektifle aktarmıştır. Nitekim, 27 Mayıs’tan sonra gerçekleşmiş bir Milli Sinema Şurası vardır ki, çok acıdır… O dönem, Kültür Bakanlığı’nın çağrısıyla, Türk sinemasındaki meslek gruplarını temsil eden sendika temsilcileri, aydınlar, yapımcılar ve film ithalatçıları, Türk sinemasının sorunlarını tartışmak ve çözüm üretmek üzere bir araya gelmişler. Metin Erksan ve Halit Refiğ gibi yönetmenlerin de olduğu bu toplantı, büyük kavgalarla ve tam bir çözümsüzlükle sona ermiş. Metin Erksan’ı, sadece bir sinemacı olarak değerlendirmek eksik olur, dediğim gibi, bilinçli bir aydındı da ayrıca. Nitekim, Türk aydınına da vurdumduymazlığından ötürü kırgındı. Bir Anadolu bilgesiydi Düşün adamı kimliğiyle Metin Erksan, Türk sinemasına tam da hor görüldüğü dönemde, kuramsal bir yaklaşım getiren ilk isimlerdendir. Zaten, filmlerine baktığınızda hem görsel, hem metinsel olarak birçok katmanlılık olduğunu görürsünüz. Örneğin, “Susuz Yaz”da mülkiyet konusu ele alınmıştır. Yıllar sonra, “O dönemde suyun mülkiyeti ile ilgili bir kanun çıkarılmıştı. Suyun nasıl mülkiyeti olabilir, elinize alsanız avucunuzdan akar gider” diyecektir. Metin Erksan, sinemacı, kültür ve düşün adamı olarak, her daim yaşadığı toplumun sorunları üzerinde çok düşünen, bir sinemacı, kültürdüşün adamı ve ayrıca bana göre bir Anadolu bilgesiydi. Binlerce yıllık geçmişi olan bu bilgelik, Hacı Bektaş’tan, Taptuk Emre’den, Mustafa Kemal’den, Tevfik Fikret’ten, Nâzım Hikmet’ten, Orhan Kemal’den bugünlere kadar gelmektedir. Eğer bu cahiliye döneminde, biz öğrencileri olarak bir nebze de olsa aydınlanabildiysek, ne mutlu biz öğrencilerine… Uğurlar ola, yolun ışık olsun Metin Hocam… Kırgın noktaladı Metin Erksan, maalesef sinema yaşantısını kırgın noktalamıştır. Yıllarca sansürle uğraşmış, kendi deyimiyle “sağ veya sol, her iktidar döneminde” sansüre uğramıştır. Ayrıca, yıllarca Türk sinemasına aydın aymazlığıyla da uğraşmıştır. Türkiye’de, maalesef yıllarca aydın çevrelerinde, sinemanın, bir sanat dalı olup olmadığı bile tartışılmıştır. Özellikle Fransız sinemasının etkisiyle Türk aydını yıllarca, kendi sinemasını hor görmüştür. Halbuki o dönemde, Türk sineması, kendisine uygulanan çifte standartlarla uğraşmaktadır. Yürürlülüğe sokulan kanunlar ve alınan vergilerle başta Amerika olmak üzere, Batı’dan film ithalatı ve gösterimi kolaylaştırılırken, Türk sinemasına ağır vergi koşulları dayatılmış ve rekabet edemez hale getirilmeye çalışılmıştır. Metin Erksan, iş B Küçük Ülkü’nün Atatürk’e Mektubu , hep Ata’sının “Küçük Ülkü”sü idi... Yüreğindeki büyük “Atatürk Sevgisi” ile büyüyemiyordu. Ülkü, Atatürk’ e O yazdığı özel mektupta çok samimi idi. Ülkü’nün benimle paylaştığı bu güzel mektubu ben de sizlerle paylaşmak istedim: Atatürkçüm... Şu anda o kadar coşkun hisler içindeyim ki bunları nasıl dile getirsem diye düşünüyorum. Bili Selma SELÇUKER yorsun, benim hayatım seninle başladı. Seni tanıdığım, en yakınında günlerimi geçirdiğim için dünyanın en şanslı insanıyım. Sensiz kaldığım için de şanssızım... Sensiz bir hayat düşünemezdim bile. Hep gözümün içi ne bakardın... Dokuz aylıkken gelmiştim yanına. Beş yaşıma varıncaya kadar benimle olabildin... Sonra, evet sonra... Bırakıp gittin bizi. Halbuki ben hep uslu bir kız olacağıma dair sana defalarca söz vermemiş miydim? Sen insanüstü bir insandın... Senin sözünden çıkmak olur muydu? Yurtta barış, cihanda barış diyerek göğsü Türklük imanı ile dolu, irfanı hür, vicdanı hür bir millet yarattın... Türküm, doğruyum, çalışkanım diye selam durduk Türk’ün ay yıldızlı bayrağına... Sana çok güveniyordum... Bir gün uzanıvermiştin çimenlere... Başını, sırtını okşayıp, elini, parmaklarını çekiştirerek uyandırmıştım seni; “Kalk Atatürkçüm üşürsün” dedim. Uyandın ve başımı okşadın şefkatle. Bir ulusu ulus yapan devrimlerinin de sıcak elleri değil midir, yine en zorlu günlerimizde başımızın üstünde dolaşan... Hasta günlerinde, Savarona’da beni yine yanında görmek isterdin... Hastalığının ağırlaştığı bir gün bizi Dolmabahçe’ye çağırdın, annemle geldik. Ölümünden önce son Cumhuriyet Bayramı’na hazırlık günleri idi. “Siz gidin, ben sonra geleceğim” dedin, bizi Ankara’ya yalnız gönderdin... Yorgun bakışların da bir anlık parlama gördüm... “Merak etmeyin, beni mutlaka yanınızda bilin dedin...” Bu sözlerini şimdi daha iyi anlıyorum... Şimdi de her zaman Türk ulusunun yanında oluyorsun. Devrimlerine dokunmak isteyenlerin elleri kırılıyor... Türk milleti devrimlerinden güç alarak sonsuza dek daha da yükselerek yaşayacaktır... ATATÜRKÇÜM... (Böyle deyişimden çok hoşlanırdın değil mi?) Sen hep benim balerin olmamı isterdin... Balerin olamadım, ama dünyanın büyük sanatçıları arasında yer alan sanatçılarımızı yürekten alkışlıyorum... Senin sanata ve sanatçıya verdiğin değeri de unutmuyorum... Atatürkçüm, bir Cumhuriyet Bayramı öncesi, bana gönderdiğin telgraf, Cumhuriyet Bayramı’na ve çocuğa verdiğin değer bakımından da benim için ayrıca değerli: “Bayram size de kutlu olsun. Yakında Ankara’dayım. Gözlerinden öperim.” ATATÜRKÇÜM... Sen, işin içyüzünü bizden iyi biliyorsundur... Ülkemiz, iç ve dış güçlerin kışkırtmalarıyla ara sıra zor günler yaşıyor. Ama hiç merak etme... Senin ruhun yine öne geçecek, birlik ve beraberlik içinde bütün müşkülleri yeneceğiz. Atatürkçüm... Seni öpüyorum... Bak işte, ellerin yine gözlerimin üstüne düşen saçlarımda dolaşıyor... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle