23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 AĞUSTOS 2012 CUMA 4 HABERLER Halkın yüzde 75’i Türkiye’nin ‘Suriye’ye müdahale’ senaryosunda yer almasını istemiyor Sevgili FB’li Kardeşim Değerli Okurlarım, Salı günü bu köşede çıkmış olan “Onların Özgürlüğü” başlıklı yazımla ilgili olarak aldığım iletilerin ikisini sizinle paylaşmak istiyorum. Birinci ileti, eposta yoluyla arada haberleştiğimiz Berlin’de oturan okurum, Mehmet Canbeyli’den geliyor. Okuyalım: “Sevgili Sirmen GIT adında Fransa’da yaşayan Türk akademisyenler bir grup kurdu. Amaç tutuklu gazeteci, öğrenci ve akademisyenlerin durumunu protesto etmek ve kamuoyu oluşturmak. Organizasyon hızlı büyüdü ve Berlin’deki bir grup Türk öğrenci ve akademisyen de aynı amaçla bir araya geldi. İlk toplantıda belki de altıncı hissimle, ‘herkes kendi tutuklusuna ağlıyor, kimse bir resmi görmüyor, birbiriyle dayanışmıyor’ demiştim. Aklıma gelen başıma geldi. Bir kuruluş metni yazıldı. Sadece Ersanlı Zarakolu, Şener, Şık ve KCK’ye atıf var. ‘Balbay, Haberal, Yalçın, Perinçek, Hilmioğlu ve diğerleri neden yok?’ diye soracak oldum. ‘Onlar darbeci, faşist, antisemit, yabancı düşmanı’ vb. sözlerle fiziken olmasa da manen linç edildim. Yani ülkemin sözüm ona okumuşu, Avrupa görmüşü bile bu kadar cahilken, biz nasıl ümit taşıyalım?” ??? Aynı gün elime geçen ikinci ileti, Fenerbahçeli olduğunu tahmin ettiğim, kendisinden ilk kez bu vesileyle haberdar olduğum, yazdıklarını okur okumaz bağrıma basmak istediğim, aziz kardeşim değerli okurum Mehmet Okan’dan geliyor ve Mehmet Canbeyli’nin umutsuzluğuna adeta yanıt oluyordu. Onu da birlikte okuyalım: “Sayın Ali Sirmen, Bugünkü yazınızı okudum. Burada Aziz Yıldırım ile ilgili bir görüşümü dile getirmek istiyorum. Aziz Yıldırım’ın divan kurulunda cumartesi günü yaptığı konuşmayı takip ettim. Zaten sizin alıntı yaptığınız bölüm de resmi siteden yapılmış konuşmanın özetinden alınmıştır. Konuşma sırasında (ve hatta genel olarak dava başlangıcının başından beri sayın başkanın konuşmalarında) bütün davaların komplo olduğu yönünde bir konuşma tarzı vardı. Ertesi gün sabah Twitter’da takip ettiğim Balyoz davası sanıklarının yakınlarının oluşturduğu Vardiya Bizde Platformu mensuplarının tweet’lerini okuyunca çok şaşırdım. Aynı sizin verdiğiniz cümlelere dayanarak Aziz Başkan’a, eşlerine, babalarına terörist dediği için teessüf ediyorlar, ‘Onlar siz serbest bırakıldığınız zaman Fenerbahçe Marşı söylemişlerdi’ diye serzenişte bulunuyorlardı. Hemen kendilerine tweet attım ve büyük bir yanlış anlaşılma olduğu ve başkanın tüm düşüncesinin tüm bu davaların komplonun bir parçası olduğuna inandığını ilettim. Hatta siz de hatırlayacaksınız davanın ilk günü başkan ‘ne şikesi, memleket elden gidiyor’ demişti. Kulübe yakın kişilerin de devreye girmesi ile başkanın dün bizzat kendisinin Vardiya Bize Platformu sözcüsünü arayarak yanlış anlamayı düzelttiği bilgisini aldım. Doğrudur, açıklama yapılırken bu hassas konuda kelime seçimleri daha dikkatli yapılabilirdi. Bir ‘sözde’ kelimesi eklenmesi her şeyi değiştirirdi. Bu konu benim için şu açıdan çok önemli. Bu konuda yanlış anlamalarla bölünmemeliyiz. Tüm dava mağdurlarının tüm davalara aynı davaymış gibi tepki vermesi gerekiyor. Hatta tüm halkın mağdur olmaya gerek olmadan adaletsiz olduğu için bu tür davalara da karşı durması gerekiyor. Bu konuda düşüncelerimi size sunmak istedim.” ??? Futboldan hareketle toplumsal gerçeklere ışık tutan, sağlam demokrat tavrın örneğini oluşturan, Mehmet Okan “Biz nasıl ümit taşıyalım?” diyen Mehmet Canbeyli’ye de kendi örneğiyle somut bir yanıt veriyor. Türkiye’de, namuslu demokrat aydınlar hiçbir zaman bitmedi, yitmedi, sesini kesip gitmedi. Onlar var oldukları sürece de umut tükenmez. Unutmayalım aydın tavrının var olması ve niteliği niceliğinden daha önemlidir. Yurttaşın Suriye endişesi FIRAT KOZOK ANKARA Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (BİLGESAM) Suriye raporuna göre, yurttaşların yüzde 75’i; Türkiye’nin, Suriye’ye karşı bir askeri müdahalenin içerisinde fiili olarak yer almasını istemiyor. AKP’nin Suriye politikasını destekleyenlerin oranı yalnızca yüzde 45’te kalırken ülkedeki muhaliflerin Türkiye tarafından desteklenmesini onaylayanların oranı da yüzde 40’ta kalıyor. Her 10 kişiden 6’sı Esad’ın devrilmesi durumunda kuzeyde bir Kürt devleti kurulacağına ve bunun Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile birleşmesinden endişe duyuyor. Emekli Büyükelçi İlter Türkmen, eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk ile emekli bakan ve generallerin bünyesinde bulunduğu BİLGESAM, Suriye raporuyla önemli bir konuya parmak bastı. “Suriye Sorunu ve Türk Dış Politikasına Toplumsal Bakış” başlıklı raporda, Suriye’ye Türk gazeteciler serbest HATAY (Cumhuriyet) Şiddetli çatışmaların sürdüğü Suriye’nin Halep şehrinde, PYD tarafından alıkonulan iki Türk gazeteci serbest bırakıldı. Suriye’deki olayları izlemek üzere gittikleri Halep’e bağlı Afrin kentinde, PYD üyesi grup tarafından kaçırılan Milli Gazete’den Cihat Arpacık ve Star gazetesinden Kemal Gümüş, sabaha karşı Adenen köyünde Özgür Suriye Ordusu güçlerine teslim edildi. İki gazeteci, Hatay’dan Türkiye’ye giriş yaptı. olası bir askeri müdahale ve muhaliflerin durumuna ilişkin yurttaşların görüşlerine yer verildi. Rapordan yansıyan satır başları şöyle: ? Çalışma bulgularına göre, Türkiye’nin Suriye politikasını doğru bulanların oranı yüzde 45 düzeyinde. ? Suriye’ye karşı bir askeri müdahalede Türkiye’nin rolü sorgulandığında; insanların yüzde 36.8’lik bir kesimi “Türkiye’nin hiçbir askeri operasyona katılmaması ve bu operasyonları desteklememesi” görüşünü savunurken yüzde 38’i “Türkiye’nin BM veya NATO şemsiyesi altında düzenlenecek operasyonlara sadece destek vermesi” görüşünü destekliyor.. Bu durum, toplumun yaklaşık yüzde 75’lik bir kesiminin Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir askeri müdahalenin içinde fiili olarak yer almasını istemediğini ortaya koyuyor. Müdahale Batı’ya yarar ? Halkın yalnızca yüzde 40.9’u Türkiye’nin Suriye’deki muhalif gruplara destek olması gerektiğini düşünüyor. ? Suriye’deki şiddet olaylarına karşı Türkiye’nin tavrı sorgulandığında, yüzde 43.4 ile en büyük kitlenin sorunun görüşmeler yoluyla çözülmesi, örneklemin yüzde 32.7’si bu konunun Suriye’nin iç sorunu olduğu ve Türkiye’yi il gilendirmediği ve 21.8’lik bir kesim ise uluslararası askeri müdahale görüşünü destekliyor. ? Suriye’ye yönelik bir askeri müdahalenin en çok hangi ülkenin çıkarına hizmet edeceği sorulduğunda; insanların yüzde 72’si cevap olarak Batılı emperyal güçleri işaret ediyor. Bir uluslararası askeri müdahalenin Suriye halkının menfaatlarına hizmet edeceğine inananlar yüzde 27.5’te kalırken müdahalenin Ortadoğu barışına hizmet edeceğini düşünenler yüzde 18.6 ve Türkiye’nin menfaatlarına hizmet edeceğini düşünenler yüzde 17.6’da kalıyor. ? Yaklaşık olarak her 10 kişiden 5’i Esad’ın düşmesi durumunda Suriye’nin parçalanacağına, 6’sı ise bu durumda kuzeyde bir Kürt devleti kurulacağına inanıyor. ? Suriye’de kurulacak bir Kürt devletinin Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile birleşeceğine inananların oranı da yüzde 61.8’e ulaşıyor. Ortaya çıkan bu tablo, yurttaşların Suriye konusunda ciddi bir biçimde endişeli olduklarını gösteriyor. ODTÜ SENATOSU’NDAN AÇIKLAMA PROF. DR. ÜMİT ÖZDAĞ ‘3. yargı paketi sorunları çözmedi‘ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Senatosu, üçüncü yargı paketinin “Yargılama sürecinin kendisinin bir cezalandırma aracı haline gelmesi, ağır bir baskı ortamı oluşturması” sorunlarını ortadan kaldırmadığını belirtti. ODTÜ Senatosu, 3. yargı paketinin sonuçlarına ilişkin sert bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamada,, “Haberleşme özgürlüğünün yaygın bir şekilde ihlal edildiği endişesi, iddianamelerde delil olarak kullanılan bazı belgelerin gerçek olmadığına yönelik tespit ve kanıtlar, hangi gerekçeyle yargılandıkları belli olmayan öğrenci, bilim insanı, basın mensubu ve kamu görevlisi sayılarının sürekli olarak artması”nın kaygıyla izlendiği kaydedildi. Üçüncü yargı paketinin “Kendi iradesi ile yurtdışından gelerek ifade veren ve bulunduğu konum itibarıyla delil karartması mümkün olmayan insanların bile tutuklu olarak yargılanmaları ve tutukluluk sürelerinin kabul edilemez şekilde uzaması ile yargılanma sürecinin kendisinin bir cezalandırma aracı hale gelmesinin ülkemizde ağır baskı ortamı oluşturması” sorunlarını ortadan kaldırmadığı belirtildi. ‘Silahlar PKK’nin eline geçebilir’ 3 bin kişiyle iftar yaptı Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Zeytinburnu ilçe örgütünün düzenlediği iftar yemeğine katıldı. Nuripaşa Mahallesi’nde önceki akşam düzenlenen iftara, yurttaşlar büyük ilgi gösterdi. Ezanın okunmasıyla birlikte kurulan sofralarda yaklaşık üç bin kişi hep birlikte oruçlarını açtı. İftarda, Kılıçdaroğlu, yurttaşlarla sohbet ederek, sorunlarını dinledi. İftara CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, CHP Genel Sekreteri Bihlun Tamaylıgil ve CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı da katıldı. (Fotoğraf: KAYHAN AYHAN) BAHADIR SELİM DİLEK Kanadoğlu, anayasanın 14’üncü maddesi konusunda iktidarı uyardı ‘Ülke bütünlüğü ortadan kalkar’ ALİCAN ULUDAĞ BDP’Lİ SAKIK’TAN TUHAF TEPKİ ‘Bizden, bayrağa, saygı beklemesinler’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Malatya’da Alevilere saldırıldığını, Muğla’da bizzat CHP’li belediye başkanının Kürt yurttaşlara saldırdığını savunarak, “Bize bayrakla, İstiklal Marşı’yla saldıranlar, bizden bayrağa ve İstiklal Marşı’na saygı beklememelidir” sözleriyle tepki gösterdi. Sakık, MuğlaDalyan’da Kürt işçilere yapılan saldırıyla ilgili CHP’li belediye başkanının işçilere “Sizi ayağınızdan asarım” tehdidi savurduğunu ileri sürdü. Sakık, “Bize bayrakla, İstiklal Marşı’yla saldıranlar, bizden bayrağa ve İstiklal Marşı’na saygı beklememelidirler” dedi. Gazetecilerin Şemdinli’deki olaylarla ilgili sorusu üzerine de Sakık, “Alanlarda göğüs göğüse çarpışmaların olduğu, hatta Şemdinli’nin havadan ve karadan bombalandığı söyleniyor. İki taraftan da kayıplar var” görüşünü dile getirdi. Kanadoğlu ANKARA Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AKP’nin yeni anayasada 14’üncü maddesinin kaldırılmasına yönelik önerisine tepki gösterdi. Kanadoğlu, “Bu maddeyi kaldırdığınızda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesine uygun üç ana temeli oluşturan laiklik, demokratik cumhuriyet ve devletin ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğü yok olur” dedi. AKP’nin yeni anayasa önerilerinde “temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması”nı düzenleyen 14. maddeye yer vermemesi tartışma yarattı. Kanadoğlu, hiçbir hak ve hürriyetin “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı, laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçla yan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı”nı düzenleyen anayasanın 14’üncü maddesinin tamamen kaldırılmasını “Türkiye’nin bütünlüğü ve bunu koruma anlayışı ortadan kaldırır” şeklinde değerlendirdi. Bu adımın “karşı bir hamle gibi” olduğunu vurgulayan Kanadoğlu, “Bu maddede yer alan laiklik, demokratik cumhuriyet ve ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, zaten korunması gereken ilkeler. Bunları kaldırırsanız, ortada Türkiye kalmaz ki. Bu sanki bir karşı hamle gibi sonu hayırlara gelsin” dedi. 14’üncü maddeyi kaldırmanın ne tür olumsuz sonuçlara yol açacağını anlatan Kanadoğlu, gazetemize yaptığı değerlendirmede şöyle konuştu: “Siz bunu ortadan kaldırırsanız, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğini hem demokratik cumhuriyet durumunu hem de ülkesiyle ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü nasıl koruyacaksınız? Yani, bunu yapmak demek Türkiye cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş felsefesine uygun bu üç ana temelini yok etmektir. Bunun başka bir amacı yok. Bu durumda Türkiye, laik bir devlet olduğu iddiasından vazgeçer. Demokratik bir Cumhuriyet olduğundan vazgeçer ve bölünmez bütünlüğünden vazgeçer.” Anayasanın 14’üncü maddesinin kaldırılmasının nedenini soran Kanadoğlu, “14’ü kaldırdığınız zaman bu bölücü, ayrılıkçı mücadeleden vaz mı geçeceksiniz? Çünkü bölünmez bütünlüğü savunmak diyorsanız, bu ayrılıkçı harekete karşı nasıl davranacağınızı da açıklamak zorundasınız” diye konuştu. Seçim yasalarında yapılması düşünülen değişikliklerle 1 yıl sınırı kalkıyor AKP laiklik ilkesini ayıkladı AYŞE SAYIN ANKARA 2014’te yapılacak yerel seçimleri 2013 sonbaharına çekmeyi planlayan AKP, bunun için mevcut anayasadaki “Seçim yasalarında yapılan değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamaz” hükmünün kaldırılmasını önerirken birçok maddeden de “laiklik” ilkesini ayıkladı. TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu, önceki gün yeniden çalışmaya başlarken siyasi partilerin “temel hak ve özgürlükler” bölümüne ilişkin önerilerinde ilginç ve sürpriz düzenlemeler ortaya çıkmaya başladı. Milletvekillerinin tutuklanmasına gerekçe gösterilen ve “temel hak ve özgürlüklerin laik cumhuriyet, ülkenin bölünmez bütünlüğü aleyhine kullanılamayacağı” hükmünü düzenleyen mevcut anayasadaki ünlü 14. maddeye yer vermeyen AKP’nin, “seçim” önerisi dikkat çekti. 2014 yılında yapılacak olan yerel seçimleri, 2013’e çekmeyi planlayan AKP’nin önerisinde, 1982 Anayasası’na 2001 yılında giren, “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz” hükmü yer almadı. AKP’nin “din, vicdan ve inanç hürriyeti”, “düşünceyi ifade hürriyeti” ve “eğitim ve öğrenim hakkı ve hürriyeti”, “temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması (14. madde)” başlıklı önerilerinde olduğu gibi “siyasi parti kurma ve siyasi faaliyet hürriyeti” başlıklı maddeden de “laiklik” kavramının ayıklanması dikkat çekti. “Siyasi parti kurma ve siyasi faaliyet hürriyeti” başlıklı madde önerisinde ise mevcut anayasadaki “partilerin program ve eylemlerinin devletin bölünmez bütünlüğü ile laik cumhuriyete karşı suçları teşvik edemeyeceği” hükmü çıkarıldı. AKP’nin anayasa önerileri arasında, “siyasi partilere ticaret yasağı”nın da kaldırılması öngörüldü. AKP’nin önerisinde Seçim Yasası’nda yüzde 10 barajına dayanak oluşturan, mevcut anayasadaki “Seçim kanunları temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir” hükmüne de yer verilmedi. AKP’nin önerisinde, siyasi partilerin mali denetiminde Anayasa Mahkemesi’ni de devre dışı bırakırken bu yetkinin doğrudan Sayıştay’a bırakılması öngörüldü. ANKARA Türkiye üzerinden Suriyeli muhaliflere ısı güdümlü füze gönderildiği iddiası, Türkiye’nin PKK ile mücadelesine ilişkin çok ciddi kaygıları da beraberinde getirdi. Terör uzmanı ve düşünce kuruluşu olan 21. Yüzyıl Enstitüsü Başkanı Prof. Ümit Özdağ, bu silahların Beşşar Esad yönetimini çok zor duruma sokacak olmasına dikkat çekerek Şam yönetiminin sıkışmış durumda olduğu ve Türkiye’ye misilleme yaparak elindeki benzer silahları PKK’ye bırakabileceği uyarısında bulundu. Konuyla ilgili olarak değerlendirme yapan Özdağ, geçmişte bunun örneğinin Irak’ta yaşanmış olduğunu anımsatarak “PKK’nin 1990’lı yıllarda, 1992’den itibaren terör sürecini tırmandırmasının en önemli faktörlerinden birisi de Irak ordusunun 8. Tümeni’nin çekilirken silahlarını terör örgütüne bırakmış olmasıdır” dedi. Irak ordusunun 8. Tümeni’nin bıraktığı silahların, Türkiye’ye karşı 1995’e kadar terör örgütünün cephane altyapısını oluşturduğuna işaret eden Özdağ, “Suriye rejimi de şimdi muhalifler karşısında sıkışmış durumda. Eğer bu silahlar Türkiye üzerinden veya Türkiye’nin sağladığı destek ile muhaliflere gönderilmişse, Suriye ordusu da Türkiye’ye misilleme yaparak bu silahların benzerlerini PKK’ye verir” diye konuştu. Özdağ, Türkiye’nin bu konuda hatalı bir yaklaşım içinde olduğuna vurgu yaparak, “Biz vermesek, Suriye ordusu verir mi? Bizim, bunun için yani Suriye’nin PKK’ye bu silahları vermesi için gerekçe yaratmamamız gerekir. Şam yönetimi; PKK’ye daha kötüsünü de verebilir, kimyasal silah da verebilir. Bu yapılmışsa tam bir çılgınlık...” şeklinde konuştu. Özdağ, Türkiye’den giden Adana merkezli silahların bir bölümünün Araplar tarafından daha sonraki ikinci iç savaşta kullanılmak üzere gömüldüğü yönünde de Türkmen kaynaklardan kendilerine bilgi ulaştığını dile getirdi. Şemdinli’de yaşanan gelişmelere de değinen Özdağ, “Şu anda Şemdinli’de tam bir felaket yaşanıyor. Artık, kimse kahraman filan olmak istemiyor, PKK Şemdinli’de bu kadar direniyorsa, bunun nedeni sahadaki hiçbir subayın risk almamasıdır. PKK’yle savaşan subaylar yargılanacak deniyor, bu durumda kim risk alır ki” dedi. Güvenlik kaynakları, ısı güdümlü füzelerin muhaliflerin elinde olmasının, PKK’nin eline geçmeyeceği anlamı taşımadığına işaret ederek, bölgede büyük silah hareketliliği yaşandığını, PKK’nin bu hareketliliğin tam ortasında bulunduğunu dile getirerek “PKK’nin önemli miktarda parası olduğunu biliyoruz, eğer ısı güdümlü füzeler, Suriyeli muhalilerin elindeyse, bunlar kısa süre içinde PKK’nin eline geçecektir” görüşünü dile getirdi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle