23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 AĞUSTOS 2012 SALI kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR Kurnaz köleden köleye Masumiyet Müzesi Newsweek’te ? Kültür Servisi Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, geçen nisan ayında kapıları ziyaretçilere açılan Masumiyet Müzesi ile ilgili olarak Amerikan haber dergisi Newsweek’e açıklamalarda bulundu. Dergiye verdiği demeçte, roman ile birlikte müze fikrinin doğuşu, müzenin oluşumu ve sergilenen eşyaların toplanma sürecini anlatan Pamuk, müzenin kurulmuş olduğu Çukurcuma semtinde geçen çocukluk anılarından ve semtin 1980 ve 90’lı yıllarındaki tarihsel değişim sürecinden de söz ediyor. İnsanın tarihsel süreç içindeki konumunun, tiyatroda ‘kölenin efendiyle dansı’ olarak dile geldiği düşünülebilir Hayat Yaşadığımız Şey midir? İsviçre’de, lisede klasik diller öğreten ve sıradan renksiz bir hayatı olan boşanmış, çocuksuz R. Gregorius, karşılaştığı gizemli bir kadının ağzından dökülen Portugues sözcüğünün müziğine kapılır. Hemen o gün, ders verdiği sınıfı bırakıp okuldan çıkar, kentte dolaşmaya koyulur. Bir sahafta bulduğu eski bir Portekizce kitaptaki bilgece, dokunaklı sözlerden çok etkilenir. “Hayat yaşadığımız şey değildir; yaşadığımızı hayal ettiğimiz şeydir” diyen, yazarı “Sözlerin Kuyumcusu Amadeu Prado”nun aşk, yalnızlık, zaman, babaoğul ilişkisi, hayat ve ölümle ilgili görüşlerinin yer aldığı kitap, hayatını değiştirme arzusu uyandırır içinde. Kimsenin tanımadığı bu yazarın izini sürmek üzere bir gece treniyle Lizbon’a hareket eder. Roman da vaat dolu bir ad kazanır. Lizbon’a Gece Treni. Gregorius, Lizbon’da bir otele yerleşir, bir yandan Portekizceyi sökmeye çalışarak Prado’nun yıllar önce bastırılmış kitabını okurken bir yandan da onu tanıyan insanlarla iletişim kurmaya çalışır. Rahip olan öğretmeniyle, dostlarıyla, Salazar diktatörlüğüne direnen yoldaşlarıyla, kız kardeşleri ve hayatına girmiş kadınlarla roman boyunca ve aralıklarla Prado’yu konuşur. Portre oluşmaya başladıkça Gregorius da bir başkasına dönüşmenin çekiciliğine kapılacak ve Prado’yla içsel bir yolculuğa çıkacaktır. Prado’nun kitabının hikâyeye girmesiyle birlikte, o kitaptan romana aktarılan ve italikle ayrılan bölümler temel anlatıyla iç içe akmaya başlıyor. Metnin bütününe yedirilmiş bu felsefi girdilerle, Prado’nun ağzından, pek çok insanın düşünmeden, görmeden, hissetmeden geçip gittiği insani zaaf, çaresizlik ve olgular sorgulanıyor. Yazılardaki anlam derinliği ise Gregorius’u ve dolayısıyla okuru kendine ve kabullerine dair kuşkulara ve yaşadıklarını sorgulamaya götürüyor. ??? Yargıç babasının isteğiyle doktorluğu seçen Prado, aristokrat bir ailede büyümüş, özgür ruhlu, romantik biri. Dilin gerçeğini aramanın peşinde ve yazmak en büyük tutkusu. Ateist, materyalist. Kalbi tekleyen ve muayenehanesinin kapısına yığılan Salazar’ın insan kasabı Mendes’i hayata döndürüyor. İtibarı zedeleniyor bu yüzden. Denemelerinden birinde doktorluğunu sorguluyor. Kefaretini ödemek için de direniş örgütüne giriyor. Prado’nun genç yaşta, beklenmedik ölümünden sonra yazılarını kız kardeşi kitaplaştırmış. Gregorius, Prado’nun müze gibi korunmuş evinde bu yaşlı kız kardeşle konuşuyor, kitaba alınmamış yazılarını okuyor. Huzurevindeki eski örgüt arkadaşı, işkence mağduru piyanisti dinliyor. Sevdiği kadınlara ulaşıyor. Prado’nun hüzünlü ama diri hikâyesi böyle, adım adım oluşuyor. Yargıç baba, faşizme karşı savaşan örgütün belleği olan, genç ve güzel bir kadın ve daha başka kişilerle genişliyor ilişkiler ağı. Pascal Mercier, Amadeu Prado’nun kişiliğinde dilin gücünü ve insanın baskı, direnç ve bağlanmalarla süren evrensel mücadelesini yüceltiyor. Gregorius ise Prado’yo dönüşmenin hem ağırlığını hem hafifliğini yaşıyor. Bir insanın gerçeğini keşfetme çabası onu kendi gerçeğiyle yüzleşmeye zorlarken özgürleşme ve yaşamını değiştirme cesareti de veriyor. Mercier, insanın var oluş bilincini besleyen çok katmanlı, zengin bir romana imza atmış. Deneyimsiz okuru zorlayabilecek düzeyde bir eserin bütün dünyada çok okunması insanların artık çerden çöpten kitaplardan bıktığına mı işaret acaba? ??? Lizbon’a Gece Treni / Pascal Mercier Kırmızı Kedi Yay. / 2012 Çev: İlknur Özdemir Dead Can Dance’e hazırlık gecesi ? Kültür Servisi Kadıköy Karga’da, 19 Eylül’deki Dead Can Dance konseri öncesi, 7 Eylül saat 21.00’de Dead Can Dance gecesi düzenlenecek. Uzun bir aradan sonra yeni albüm çıkartan grubun dünya turnesi kapsamında Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’ndaki konseri öncesi Murat Seçkin ve Murat Beşer’in DJ kabininde bulunacağı gecede, Dead Can Dance şarkılarının yanı sıra, Brendan Perry ve Lisa Gerald’ın diğer çalışmaları This Mortal Coil, Cocteau Twins’ten şarkılara da yer verilecek. sal ve bireysel “onur”unu korumayı başarıyordu. Fransız Devrimi’ne yalnızca 5 yıl kalmıştı… Georg Büchner’in “Woyzeck”i ise “Endüstri Devrimi”ne ulaşmış 19. yüzyıl Avrupa’sında, sınıfsal gerçeklerle yüzleşmenin sancısını çeken, hiçe sayılan bireysel varlığını ve onurunu korumak için ağır bedel ödeyen “sıradan insan”ın dramını sergiler. “Çalışan kesim” için biçilen yazgı ? Tiyatroda ‘köle’ örgesi, Büyük sorgulanmaya başlanmıştır artık. İskender’in İÖ 4. yüzyılda, düşünce Oysa “kölelik” olgusu da bir seçeözgürlüğünün yok edilmesi sonucunda nek olarak sürmektedir. Çehov’un 1904’te sahnelenen “Vişne Bahçesi” oluşan Yeni Komedya türünün oyununda yaşlı Firs, özgürlüğüne ürünüdür. II. Dünya Savaşı sonrasında kavuşturulmuş olmasına karşın, yaise entelektüel kesimin ‘çıkarcı’ şamı boyunca bağlılıkla hizmet ettiği efendilerinden ayrılamayacak, sonduruşuyla ilişkilendirilir. ‘Entelektüel ra da kapıları kilitlenerek terk edilen kölelik’, bilimin, sanatın, düşüncenin, evde unutuluverecektir. siyasal erki elinde tutanların hizmetine Firs’in durumu, “efendiye kölelik verilmesidir. etme”nin “alışkanlık” olabileceğini gösterir. Hem “efendiye kölelik etme”yi sürdürüp hem de emeğin hakiyatro tarihi köleefendi ilişkisinin takını savunmanın olanaksız oldunığıdır. İnsanın tarihsel süreç içindeki ğunu görmeyen toplumların durukonumunun, tiyatroda “kölenin efenmu ise ortadadır. (Vasıf Öngören, diyle dansı” olarak dile geldiği bile düşü1970’lerde yazdığı “Zengin Mutnülebilir. fağı” oyununda, Yeşilçam sineTiyatroda “köle” örgesi, Büyük İskenmasının sevimli/kurnaz ahçışoder’in Yunan dünyasına egemen olduğu İÖ 4. förhizmetçi tiplerini, 1617 Haziyüzyılda, düşünce özgürlüğünün yok edilmesi ran 1970 tarihinde yaşanan işçi sonucunda oluşan Yeni Komedya türünün ürühareketinin eylemcileriyle yüz yünüdür. Menandros ve başka yazarlar, o döze getirerek bu gerçeği vurgular.) nemin sınıflı toplumuna, burjuva ahlak anlaII. Dünya Savaşı sırasında ve sonyışı içinde, evcilleştirilmiş güldürüler sunrasında ise tiyatrodaki “köle” oldular. Yeni Komedya, fırsatları değerlendigusu entelektüel kesimin “çıkarGenco Erkal’ın yönettiği ve Galilei Galileo karakterini canlandırrerek yaşamı mutlu bir düzene oturtan zeki, cı ” duruşuyla ilişkilendirilir. “Endığı “Galilei Galileo” ( 198384). kurnaz kahramanlar türetti. telektüel kölelik”, bilimin, saİÖ 3. yüzyılda Plautus, Roma Tiyatronatın, düşüncenin, siyasal erki su’na Yeni Komedya yazarlarından yaptığı larında sık sık yer veren Shakespeare, “Bir Yaz elinde tutanların denetimine/hizmetine verilmeuyarlamaları sunarken kullandığı “tip”lere te Gecesi Rüyası”, “Fırtına” gibi yapıtlarında sidir. Brecht, 193839 yıllarında yazdığı “Galiatral canlılık kazandırdı. Zengin /inatçı babaların “köle” tipini de özgün bir yaklaşımla ele aldı. Do lei Galileo” oyununda, “dünyanın güneşin haksız/baskıcı tutumunu “aldatmaca” yoluyla ğaüstü güçlere sahip Puck ve Ariel bu yaklaşı çevresinde döndüğü” gerçeğini, engizisyonun etkisiz kılıp genç âşıkları kavuşturan “köle” ti mın ürünleridir. Commedia dell’arte’nin ünlü uşak eline düşmemek ve bilimsel çalışmalarını sürpi, orta sınıf yaşamını konu alan güldürülerde tiplerinden Scapino ise 17. yüzyılda Moliere’in dürmek için “inkâr eden” Galile’yi “insanlığa çeşitlenerek, sınıfsal kimlik ve konum değişti “Scapin’in Dolapları” oyununda başkişiydi. ihanet”le suçlar. rerek (bizde de Karagöz, ortaoyunu, tuluat, Mo Moliere tiyatrosunun hizmetçi ve uşakları, çoBu tür köleliğin en temel örneklerini, dünyaliere uyarlamaları, Yeşilçam sineması, şimdi de ğunlukla yüksek orta sınıfı taşlama işlevi taşı yı kana boyayan Hitler’in çevresinde konuşlamaktaydı. TV dizileri yoluyla) günümüze dek yaşadı. nıp “siyasal erk”ten pay alan bilim, sanat insanları 18. yüzyılın üçüncü çeyreğinde ise Pierre Be ve yazarlar oluşturur. Beckett’in “Godot’yu BekProf. Dr. Sevda Şener’in, “Tiyatroda Yaşam Oyun İlişkisi” kitabında (Dost Yay. 2010, 29 aumarchais, daha sonra opera yapıtlarına dö lerken” oyunundaki “efendiköle” ikilisinin 32) “kölenin fendi” belirlemesinin sevecenliğiyle nüşecek olan “Sevil Berberi” ve “Figaro’nun Lucky’si, despot “efendi” Pozzo’ya, yaşamın insarıp sarmaladığı “köle tipi”, Roma güldürüsünde, Düğünü” oyunlarının Figaro karakterini “odak celiklerini, düşünmeyi, güzel konuşmayı, sanat“efendiyi yenmek” için her çeşit hile ve kur noktası” alarak tiyatroda sınıfsal bir devrim yap tan tat almayı öğretendir. Efendisini yücelten, ona nazlığa başvurabilme özelliğiyle öne çıktıktan tı. Kral XVI. Louis’nin, aristokrasiyi eleştirdi akıl öğretmenliği ve kalemşorluk yapan çağdaş sonra, zaman içinde “uşak” kimliğine bürünerek ği için sahnelenmesine 1784’e dek izin verme “entelektüel köle” tipinin simgesidir. 16. yüzyılın Commedia dell’arte’sinin vazge diği “Figaro’nun Düğünü”nde Figaro, “efenYeni Komedya ve Roma komedisinde köleye di”ye “ilk gece” hakkını veren “feodal gelenek” verilen en büyük armağan “özgürlük”tür. Güçilmezi oldu. Kurnaz, muzip, bilge ya da saf uşaklara oyun karşısında, “aldatmaca” yoluyla olsa da, sınıf nümüzdekiler ise ün, güç ve para peşinde… T Altın Koza takviminin, Altın Portakal’la çakıştırılmasının etik bir ayıp olduğunu söyleyen Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Akaydın’a Adana Büyükşehir Belediye Başkanvekili Zihni Aldırmaz’ın yanıtı ‘polemiğe girmeyiz’ oldu Etik bir ayıp mı polemik mi? Kültür Servisi Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’ın, Adana Altın Koza Film Festivali takviminin, festival yönetimi tarafından etik olmayan tutumla Altın Portakal Film Festivali ile yakın zamanda yapılarak çakıştırıldığını söylemesi üzerine Adana Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Zihni Aldırmaz’dan “Polemiğe girmeyiz” şeklinde açıklama geldi. Başkan Akaydın ayrıca hükümeti de Altın Portakal ödeneğini 7.7 milyon liradan 500 bin liraya düşürdüğü için eleştirirken “Siyasi hesap var” diyerek Türkiye’de birçok yerde film festivali düzenlendiğini, ancak ünlü festivaller denildiğinde İstanbul Film Festivali ile Altın Portakal’ın akla geldiğini ifade etmişti. Akaydın, “İstanbul’un yüzü uluslararası, bizimki ulusal endüstriye dönük. Altın Koza uzun zamandır haziran ayında yaptığı etkinlikleri, gitgide Altın Portakal’a yaklaştırdı. Bu sinema alakadarlarıyla da İstanbul’da tar tışıldı, bunun etik bir ayıp olduğu düşünüldü. Ama neticede yapacak bir şey yok” şeklinde konuşmuştu. Adana Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Zihni Aldırmaz ise Akaydın’ın açıklamalarıyla ilgili polemiğe girmek istemediğini belirterek “Altın Koza Festivali olarak, etkinliklerimizi Türk Sineması’na ve ülkemizin kültürel ve sanatsal gelişimine en iyi katkıyı sağlayacak şekilde gerçekleştirme çabası içerisindeyiz. Festival programları içeriği dışında herhangi bir açıklama yapmanın işlevsel olmayacağını düşünüyoruz. Türkiye’de gerçekleştirilen tüm kültürsanat etkinlikleri ülkemiz sanatının gelişimine değerli katkılar koymaktadır. Bu etkinlikler her kesim tarafından sahiplenilmeli ve yaşatılmalıdır” dedi. 70’li ve 90’lı yıllarda eylül ve ekim aylarında gerçekleşen Adana Altın Koza Film Festivali, bu yıl da dahil olmak üzere son üç yıldır eylül ayında yapılıyor. Altın Portakal Festivali ise son beş yıldır Ekim ayının ilk haftalarında düzenleniyor. K A M İ L M A S A R A C I K Ü L T Ü R ? Ç İ Z İ K ‘En İyi Aşk Romanı’ beyazperdede ? Kültür Servisi Yazar ve oyuncu Margaret Mazzantini’nin 2009 yılında İtalya’nın edebiyat ödülü Campiello’ya değer görülen “Sen Dünyaya Gelmeden” adlı romanı, İtalyan yönetmen Sergio Castellitto Saadet Işıl Aksoy tarafından beyazperdeye aktarıldı. “Twice Born” adlı filmin başrollerini ünlü İspanyol oyuncu Penélope Cruz ile Amerikalı oyuncu Emile Hirsch ve Türk sinemasının genç yıldızlarından Saadet Işıl Aksoy paylaşıyor. Ayvalık’ta kültür sanat günleri Kültür Servisi Her yıl 110 Eylül tarihleri arasında Ayvalık Belediyesi’nin düzenlediği Ayvalık Kültür Sanat Günleri etkinlikleri bu yıl da yoğun bir programla, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Ankara Devlet Opere ve Balesi’nin “Harem Balesi”yle başlıyor. Etkinlikler kapsamında İdil Biret, Selda Bağcan, Hüsnü Şenlendirici, Göksel konserleri, Süleyman Saim Tekcan sergisi ile Ayvalıklı sanatçıların karma resim sergisi, yine Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin “Bir Yaz Gecesi Rüyası”, İclal Aydın’ın “Emanetçi”, Levent Kırca’nın “Harem” “Azınlıklar”, Ali Poyrazoğlu’nun “İyi Günde Kötü Günde” oyunları Ayvalıklı sanatseverlerle buluşacak. Ayrıca etkinlik programı çerçevesinde Enver Aysever’le söyleşi ve imza günüyle fotoğraflarla Sabahattin Ali’yi anma da gerçekleştirilecek. Dokuz gün sürecek Ayvalık Kültür Sanat Günleri’nde artık geleneksel hale gelen ve bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilecek Şiir Ayvalık’ta etkinliği ise 2 Eylül Pazar günü Sanat Fabrikası’nda Ayvalıklı şiirseverlerle buluşacak. 2012 PEN Şiir Ödülü sahibi ve 21 Mart Dünya Şiir Günü bildirisini kaleme alan Sennur Sezer’le, bu yıl “Kent Kırgını” adlı kitabıyla Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazanan Eray Canberk, şiir etkinliğinin onur konukları. Gültekin Emre’nin onur konuklarıyla yapacağı söyleşinin yanı sıra Gonca Özmen, Sina Akyol, İsmail Mert Başat, Oğuzhan Akay, Aydan Yalçın, Pelin Onay, Fethi Yıldırım ve Turgut Baygın şiirlerinden örnekler okuyacaklar. Fotoğraf sanatçısı Uğur Bilge’nin “Şairlerin Fotoğraflık Halleri” başlıklı fotoğraf sergisi de etkinlik kapsamında yer alacak. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle