18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 AĞUSTOS 2012 PAZAR CUMHURİYET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 ÇİNLİ MUHALİF SANATÇIYA BELGESEL Rotterdam’daki tarihi denizaltı iskelesinde sunduğu sergisiyle mekânı bir düş yatağına dönüştürüyor Sarkis’le deniz altından gökyüzüne ? Çağdaş besteci John Cage’in ‘Balinalara Ağıt’ eserinin onlarca metrelik, 43 çanlı bir müzik kulesinde seslendirildiği serginin en haylaz kuşları izleyicilerin binebildiği beyaz bisikletler. EVRİM ALTUĞ ‘Weiwei Asla Üzgün Değil’ Kültür Servisi ABD’li belgeselci Alison Klayman, Çinli muhalif sanatçı Ai Weiwei’in sanatsal uğraşını, politik etkinliklerini ve uğradığı baskıları öyküleyen bir belgesel film gerçekleştirdi. Ai Weiwei’in 2008 Beijing Olimpiyat Oyunları sırasında ünlü Kuş Yuvası Stadyumu’ndaki çalışmalarını ve Münih’te açtığı “Çok Üzgünüm” adlı sergisini yakından izleme olanağı bulmuş olan Klayman, “Ai Weiwei: Asla Üzgün Değil” adlı belgeselde, sanatçının eşi, annesi, erkek kardeşi, sanat dünyasından insanlar ve sanatçının kendisiyle içtenlikli söyleşilere yer veriyor. 91 dakikalık belgesel, çok yönlü bir sanatçı olan Ai Weiwei’in, mimar, fotoğrafçı, kavramsal sanatçı ve politik aktivist olarak değişik açılardan betimlenmiş bir portresini sunuyor. Sanatçının, modernist bir şair olan babası Ai Qing’in Çin’in uzak bir yöresine sürgüne gönderildiği dönemdeki çocukluk ve ilkgençlik döneminin de ele alındığı belgeselde, Ai Weiwei’in Tienanmen Meydanı’nda Çin yönetimine “parmak işareti” yaptığı ünlü fotoğrafına da yer veriliyor. Klayman’ın, blog yazarlığı ve tweet’leriyle de tanınan Ai Weiwei için yaptığı belgesel filmi, 1915’te haksız bir suçlama sonucunda idam edilen ABD’li işçi sınıfı eylemcisi, sosyalist ve şarkı sözü yazarı Joe Hill’in ünlü “Dertlenmeyin, Örgütlenin” sloganından esinlenerek “Asla Geri Çekilmeyin, Yeniden Tweet”leyin” sözleriyle sona eriyor. Bir politik aktivist olarak, Çin hükümetini demokrasi ve insan hakları temelinde sık sık ve açıktan açığa eleştiren Ai Weiwei, 2011’de Beijing Havalimanı’nda tutuklanarak hiçbir resmi suçlamada bulunulmadan iki ay hapiste tutulmuş, sonradan sanatçının “vergi kaçırdığı” ileri sürülmüştü. ROTTERDAM Yapıtları bugüne dek Venedik Bienali’nden dOCUMENTA’ya, Centre Pompidou’dan Paris Trienali’ne birçok yerde takdirle izlenen İstanbul doğumlu güncel sanatçı Sarkis’in (1938) yeni sergisi “Baladlar”, Hollanda’nın liman kenti Rotterdam’daki tarihi denizaltı iskelesi (1937) ve kentteki Boijmans Van Beuningen Müzesi’nde yer alıyor. Müzenin kentteki ana binasında ise, Amerikalı 20. yüzyıl bestecisi John Cage’in 198385 arasında ürettiği “Ryoanji” adlı bestesinin 72 metrelik, kesintisiz bir görsel yorumu sergilenmekte. 30 Eylül’e dek sürecek ve temelleri yaklaşık 3 yıl önce atılan sergi, kavramsal yapısının büyük kısmını, bu yıl 100. doğum yıldönümüyle İstanbul Kuad Galeri’de de anılan Cage’in “Balinalara Ağıt” adlı çalışmasından alıyor. Vaktiyle “denizlerin balinaları” olarak buradan doğup sulara karışan denizaltılara, dikey bir yaklaşımla karşılık veren (ve kariyeri boyunca geliştirdiği “Kaptan” ön eki ile de tanınan) Sarkis’in sergisi kapsamında, özellikle, 43 çan ve ahşap, şeffaf bir mekanizma ile oluşturduğu devasa ortaçağ çan kulesi “carillon” büyük ilgi görüyor. 18 metrelik bu kulede, sanatçı Frank Stejins ve eşlik eden diğer müzisyenler, Cage’in müziğini canlı olarak yorumluyor. Galerist’in katkılarıyla eserini yerinde görme imkânı bulduğumuz sanatçı, bu ilginç düzenlemeye paralel olarak, kuş tüyleri ve yanar söner bir aydınlatma biçimi tasarladığı 16 metrelik bir diğer devasa silindir ile de serginin gereksindiği temel estetik atardamarı sunmuş oluyor. Sarkis’in, Fransızca sözlük karşılığını “aylak gezintiler” olarak da okuyabileceğimiz “Baladlar” sergisinde, kişisel sanat tarihine aşina olabilecek birçok unsur, pedagojik bir yaklaşımla, burada da paylaşıma sokuluyor. Örneğin, izleyiciler için oluşturulan okuma, gezinti, müzik dinleme ve hatta su içme noktalarında, hep sanatçının önceki dönemlerinde ortaya koyduğu entelektüel, fiziksel ve soyut semboller, gerek kitaplar, gerek şarap, peynir, gerekse giyilebilen terlikler ile burada karşımıza çıkıyor. Güncel bir yapıt serası Böylece, sanatçının çok umursadığı bir yaklaşımla, bu eserler işlevlendirildikleri ölçek düzeyde canlı hale gelip, birbirleri ile bütünleştikleri oranda bir maksada hizmet etmiş oluyor. Bu sembol ve kaynaklar, cazcı Miles Davis’den mimar Peter Zumthor’a, Hollandalı ressam Pieter Saenredam’dan, De Stijl dönemi mimarı Gerrit Rievelt’e uzanan bir zenginlik içeriyor. Bu meyanda Sarkis’in izleyicilerden kendilerinden bir parçayı sergiye bırakmalarını talep ettiği yerleştirme masa da, mistik bir de nizaltıyı andıran modern ev/heykel Futuro da hiç boş kalmayarak adeta güncel bir yapıt serası ortaya koyuyor. Misafir küratörlüğünü Nicolette Gast’ın üstlendiği “Baladlar” sergisinde, renk, ölçekler, ışık, zaman ve mimarlık ile tarih bilgisi, serginin organlarını oluşturmakta pek nazik görevler üstleniyor. Sözgelimi (fiziksel büyüklüğü ile Tate Modern’e eş) mekândaki devasa renkli pencerelerden mavi olanı, hem ölüm, hem romantizm hem de Cage’in bestesini ithaf ettiği balinaların en eski türü olan “mavi balina”ya da bir gönderme yapıyor. Bu arada doğanın garip bir cilvesi olsa gerek ki, Sarkis bize geçen hafta liman bölgesine yavru bir balinanın girdiğini ve bölge çevrecileri tarafından balinanın sağ salim yeniden açık denize sevk edildiğini bildiriyor! Öte yandan, sergi mekânındaki dev pencerelere yayılan kırmızı ışıklar, tutkuyu, aşkı ve ateşi duyumsatır bir potansiyel yayıyor. Elbette, Sarkis’in sergisinin en delişmen enstrümanları arasında başı çekeni, Hollanda gündelik yaşamının karakteristik iletişim ve ulaşım sembolü halini alan, beyaz bisikletleri. Union’un desteğiyle mekâna deniz otobüsleri ile taşınan bu bisikletler aracılığıyla, sergiyi izleyen herkesi yediden yetmişe bir araya getirip kaynaştırmayı başaran Sarkis, tümüyle beyaz kuş tüyleriyle kapladığı bu cisimlere adeta can ve anlam aşılıyor. Kaptan’dan mutluluk temennisi Corendon havayollarının desteğini arkasında bulmuş kapsamlı sergisi hakkında fikrini aldığımız Kaptan Sarkis’e, sergisini ziyaretimiz esnasında mekânda gezinen bir beyaz güvercini hatırlattığımızda ise dolan gözleri ile bize şu sevinçli fikri veriyor: “İşte bakın, kuşlar orada nasıl mutluysa, izleyicilerin de öyle mutlu olmalarını isterim.” Bu arada anımsatalım; Sarkis’in sergisi, izleyici videolarını da ihtiva eden YouTube ve boijmans.nl ile, arttube.nl adreslerinde izlenebiliyor. Tıklamanızla uçmanız, an meselesi. Bizden söylemesi. Şenay Lambaoğlu ‘İçinde Aşk Var’ (Ada Müzik) Şenay Lambaoğlu adını pek çok caz dinleyicisi muhtemelen 10 yıl önce dünyaca ünlü bir bira markasının adını taşıyan bir big band projesinde duymuştur, benim gibi. Evveliyatı var; yıllar öncesinde bir Amerika tahsili, ardından yurda dönüş ve Randy Esen’den Şirin Pancaroğlu’na, Ahmet Yürür’den Alper Maral’a pek çok iyi isimle birlikte çalışma fırsatı yakalamış. Kiev’de İlyas Mirsayev’in albümünde yer almış. İrili ufaklı işlerde yer alırken, bir yandan da kendi caz dörtlüsünü kurmuş Şenay; bir gün ilk albümünü çıkaracağının heyecanıyla. O gün bu gün; Almanya doğumlu Şenay’ın ilk solo albümü “İçimde Aşk Var”, ne istediğini bilen bir ifadeyle, cin bakışlarıyla gülen bir fotoğraftan şimdi bize bakıyor. Derslerde öğrendiklerini papağan gibi tekrarlayan, sıradan bir tarzda standart okuyan sıkıcı bir caz şarkıcısı değil Şenay. Öncelikli olarak şarkıları caz formatlı olsa da içlerinde poptan funk’a çizgiler, okuyuşunda Doğu ve Türk müziği etkileri var. Dokuz Şenay Lambaoğlu bestesini içeren albümdeki şarkıların ortak paydası aşk. Gönlünün sesini dinleyen, aşka dair her duyguyu tarif eden şehirli aşk şarkıları bunlar. Albümün bir özelliği de Şenay’ın arkasındaki müzisyenlerin, neredeyse çalgısının en iyi isimleri oluşu. Müzik direktörlüğünü ve parça düzenlemelerini Ercüment Orkut’un yaptığı albümde, trompette Şenova Ülker, saksofonda Yahya Dai, gitarda Cem Tuncer, piyanoda Ercüment Orkut, kontrbasta Kağan Yıldız, elektrik basta Eylem Pelit, davulda Ediz Hafızoğlu yer alıyor. [email protected] Dead Can Dance Anastasis (PIAS) 1998’de dağılan Dead Can Dance’in (DCD), 2005’te turneye çıkmasından sonra, yeni bir albüm hayali kurup durmuştuk. Geçen yıl Lisa Gerrard ve Brendan Perry ikilisinin yeniden bir araya geldiği duyurulunca herkesi merak sarmıştı. Sonunda 8. stüdyo albümleri Anastasis hayata geldi. Yunanca “yeniden diriliş” anlamına gelen bu sözcük, küllerinden yeniden doğan DCD için mükemmel bir albüm ismi. Anastasis’te tam olarak ayağa kalkıp dimdik duruyor grup. Önceki albümleri bilenler için sound olarak sıradışı bir albüm değil Anastasis; ama hiçbir açıdan onlardan geride de değil. Albüme Yunanistan, Türkiye, Kuzey İrlanda (Kelt), Kuzey Afrika ve Ortadoğu müziklerinden belirgin etkiler yansımış; ilginç olan dünyanın farklı yerlerinden gelen bu seslerin İrlanda’ya ulaşıp Perry’nin kiliseden dönüştürdüğü Quivvy Stüdyosu’nda aldıkları şekil. Perry ve Gerrard, bugüne kadar müziğe daima deneysel bir bakış açısıyla yaklaştılar; bu albümde de ortaya koydukları müzik işçiliği ve sanatı çok yüksek seviyelerde. Hem Gerrard’ın hem de Perry’nin eşsiz vokalleriyle söylediği şarkılarda tema olarak yine insana ve hayata dair ilginç tespitler var. Mitoloji ve mistik referansları şiirsel bir akıcılıkla anlatma yeteneğini iyice ilerletmiş Brendan Perry. Yeni DCD albümü için çok bekledik ama buna fazlasıyla değdi. Albüm kapağında gözüken ayçiçekleri, 16 yıldır hüzünle boynunu büküp güneşte susuzluktan kurumuştu belki ama umut bitmemişti; çünkü kökler sağlamdı, yağmur yağdı, kuraklık bitti. DCD yeniden doğdu. www.zulalkalkandelen.com 12 üstsüz kadın, altlarına yalnızca birer kırmızı pantolon giyerek ‘Kırmızı Şalvarlı Odalık’ın çalınmasını protesto etti. ‘Kırmızı Şalvarlı Odalık’ın esrarı Kültür Servisi Geçenlerde, üstlerinde kırmızı pantolondan başka bir şey olmayan 12 kadın, Venezüella’nın başkenti Car acas’tak i Çağdaş Sanat Müzesi’nin önünde bir araya geldi. 12 üstsüz kadın, Fransız r e ss am Henri Matisse’ i n (18691954) “Kırmızı Şalvarlı Odalık” adlı tablosunun müzeden çalınmasını protesto ediyor ve yapıtın bir an önce müzeye geri verilmesini istiyordu. Giyimleriyle Matisse’in tablosundaki kadını yansıtan ve aynı pozu veren kadınların fotoğraflarını çeken Venezüellalı sanatçı Violette Bule’ nin amacı ise, yalnızca 10 yıl önce müzeden çalınarak yerine sahtesi bırakılan “Kırmızı Şalvarlı Odalık”ın geri verilmesini sağlamak değil, aynı zamanda sanat piyasasının işleyişinin ardındaki çelişkiye dikkati çekmekti. Bule, “Bu skandaldan sonra ‘Odalık’ın değeri hiç kuşkusuz daha da yükselecek!” diyordu. Matisse’in 1925 tarihli “Kırmızı Şalvarlı Odalık” adlı yapıtı 2002 yılında Caracas Çağdaş Sanat Müzesi’nden çalınmış; 3 milyon dolar değerinde olduğu tahmin edilen tablonun çalınmasının ardından müze yöneticileri hakkında soruşturma açılmıştı. Geçen ay, FBI ajanlarının, Miami’de iki kişiyi tabloyu satmaya çalışırken ele geçirdikleri ileri sürülmüştü. İddiaya gö ‘Araf’ New York Film Festivali’nde ? Kültür Servisi Yeşim Ustaoğlu’nun senaryosunu yazıp yönettiği “Araf” Venedik’in ardından New York Film Festivali’nde Main Slate Bölümü’nde gösterilecek. Ünlü yönetmen Ang Lee’nin “Life of Pi” adlı filmi ile açılıp; Robert Zemeckis’in Flight’ı ile kapanacak festival 28 Eylül14 Ekim tarihleri arasında New York’ta yapılacak. Arafta kalmış iki gencin hikâyesini anlatan filmde Özcan Deniz, Neslihan Atagül, Barış Hacıhan ve Nihal Yalçın başrolleri paylaşıyor. re, Kübalı Pedro Antonio Marcuello Guzman ve Meksikalı Maria Martha Elisa Ornelas Lazo, Matisse tablosunu 740 bin dolara satmaya çalışırken yakalanmışlardı. Ne var ki, başsavcı Luisa Ortega , ABD’li yetkililerle bağlantı kurmak için bulunduğu iki girişimin de yanıtsız kaldığını açıklamıştı. Fr ansa’daki Matisse Arşivi’nin başında bulunan Wanda de Guébriant’ın, “Miami’deki operasyondan kısa bir süre sonra FBI beni aradı. Tekrar arayacaklarını söyledilerse de bir daha aramadılar” demesi de FBI’nın e l e g e ç ir d i ğ i t a b l o n u n d a sahte olabileceği kuşkusunu doğurdu. YEM’den ‘Peyzaj Tasarımı’ ? Kültür Servisi YEM (YapıEndüstri Merkezi) Yayınları tarafından hazırlanan Projeler ve Yapılar dizisinin 6. kitabı “Peyzaj Tasarımı” çıktı. Kitapta son birkaç yılda Türkiye’de ve dünyada 29 peyzaj mimarı/grubu tarafından Türkiye’nin ve dünyanın 25 ayrı noktasında gerçekleştirilmiş 39 peyzaj tasarımı sunuluyor. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle