22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS 2012 CUMARTESİ 14 İstanbul B Edirne Y Kocaeli B Çanakkale B İzmir B Manisa B Denizli B Zonguldak PB Sinop PB Samsun Y Trabzon Y Giresun Y PB Ankara 32 31 33 33 36 37 37 30 29 28 29 30 32 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars PB PB PB B B B B B B B B B PB 31 31 31 36 37 35 40 39 36 39 33 29 29 Oslo Y Helsinki Y Stockholm Y Londra PB AmsterdamY Brüksel PB Paris PB Bonn PB Münih PB Berlin Y BudapeştePB Madrid PB Viyana Y HABERLER 22 18 22 24 22 22 26 22 27 21 24 40 22 Belgrad PB 27 Sofya Y 27 Roma B 29 Atina PB 34 Zürih B 23 Moskova Y 24 Aşkabat B 40 Taşkent B 38 Baku B 33 Bişkek PB 32 Tiflis B 34 Kahire A 36 Şam A 37 Ülkemizin kuzey kesimleri parçalı ve çok bulutlu, Orta Karadeniz kıyıları Doğu Karadeniz ile Kırklareli, Edirne, Bursa, Bilecik, Sakarya, Kütahya’nın kuzey kesimleri Karabük ve Ardahan çevrelerinin yerel sağanak ve gök gürültülü sağanak, diğer yerlerin az bulutlu ve açık geçeceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 11 Ağustos GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK Muhalefet, hükümetin girişiminin anayasaya aykırı olacağını düşünüyor ? Baştarafı 1. Sayfada sularda mı düşürüldü, sorusuna yanıt aranıyor. Başbakan biraz sabırlı olun diyordu “milletine”: Denizin dibinden düşürülen jetin parçaları çıkarılıyor. Parçalar incelenecek ve muamma çözülecek! Muamma çözüldü mü? Önce jetimizin nasıl düşürüldüğüne bakalım: 20 kritik parça çıkarıldı. Haberlere göre parçalar Jandarma Kriminal Laboratuvarı’nda incelendi. Üstelik telsiz konuşmaları deşifre edildi. Hazırlanan rapora göre, F4 uçağının Suriye tarafından vurulduğunu kanıtlayan hiçbir bulguya rastlanmadı. Bir olasılığa göre jet “virile girerek” (vida gibi dönerek) denize çakıldı. Şu veya bu neden ama bir türlü kesinleşmeyen olasılıklar. Sonuç: Jetimizin nasıl düşürüldüğü hâlâ muamma! ??? F4’ün Suriye hava sahasında mı yoksa uluslararası sularda mı düşürüldüğü veya düştüğü konusu da çözümlenemedi. Yabancı kaynaklar, jet Suriye hava sahasında düşürüldü, diyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, 24 Haziran’da, olayın duyulmasından hemen sonra yaptığı açıklamada, Suriye’yi suçladı. Başbakan 26 Haziran’da; “(Jetimiz) Altını çizerek söylüyorum: Uluslararası sularda vurulmuştur” diyen bir açıklama yaptı. Hükümetin jetin hangi silahla Suriye tarafından vurulduğunu içeren açıklamalarıyla; Suriye hava sahasında mı, yoksa uluslararası sularda mı düşürüldüğü iddialarının hangisinin doğru olduğu anlaşılamıyor. Muamma! ??? Hükümetin jet muammasını çözemeyeceği anlaşıyor. Jet düştü mü düşürüldü mü, Suriye hava sahasında mı, uluslararası sularda mı vuruldu, sorularını yanıtlayamıyor hükümet. Öyleyse ne yapmalı ki, sorulara kamuoyunu doyurucu yanıtlar bulabilsin? “Gâvura” savaş açayım mı açmayayım mı diye istihareye yatan Osmanlı padişahı gibi; dini bütün Müslüman, İslam öngörülerine bağlı mı bağlı Başbakan da jetin nasıl nerede düştüğünü görebilmek için acaba bir gece istihareye mi yatmalı? Yok hayır! Başbakan, Genelkurmay, uzmanlar bir masa etrafında toplanmalı. TV’lerden canlı yayımlanacak bir seansta şehit iki pilotumuzun ruhları çağrılmalı ve… ...jetin nerede nasıl düşürüldüğü, teknik bir nedenle mi düştüğü şehit pilotların ifadeleriyle aydınlığa kavuşmalı. Muammaya böylece kesin son vermeli! ??? Ya da birbirini yalanlayan, tutarsız açıklamalardan sonra konuşan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, kara mizah değerindeki şu söylemi zihinlerde giderek yerleşecek: “Jetimiz terlikle mi, sapanla mı düşürüldü?” ‘Tezkeresiz girilmez’ ? CHP Genel Başkan Yardımcısı Loğoğlu, “Böyle bir düşünceyi tezkeresiz hayata geçirmek, her yönü ile yanlış olur” dedi. BAHADIR SELİM DİLEK/MAHMUT LICALI Esad’ı Anlamak EMPATİ denen tutumu deneyenler, bunu daha çok acıdıklarını, sempati duyduklarını, kendilerine yakın bildiklerini, hatta sevdiklerini daha iyi anlamak ve ilişkilerini ilerletmek amacıyla yaptıklarından, kızdıklarına, antipati duyduklarına, tiksindiklerine ve hele düşman saydıklarına yönelik olarak böyle zahmete pek katlanmazlar. Ne demektir empati? Kendi bilincini ya da vicdanını bir başkasının bilinci ya da vicdanı yerine koyarak öyle düşünmeye, öyle duygular içine girmeye ve olup bitenlere o “bir başkası” gibi bakabilmeye çalışmak demek değil mi? Elbet, zor iş. “bir başkası”nı iyi bilmek, onun düşüncelerini ve duygularını anlamakla ya da “anlamaya çalışmak”la yetinmeyip her iki taraf için de doğru olan tutumu bulmaya çalışmak. Ki, o tutum daha sonra doğru ve hakça savunulabilsin. Yani, hem cin hem melek olmak. Peki, karşıdaki şeytansa ya da öyle sayılıyorsa, ne yapacaksınız? İlle yenilmek zorunda mısınız? ilmek, her zaman kazançlı olmayabilir; ama hiçbir zaman zararlı olmaz; zarar, mutlaka başka nedenlerden geliyordur. Görmek ve bilmek gerekir ki, Esad, devletine ve rejimine yönelik olarak kışkırtılmış bir komplo karşısında haklı olduğuna inandığı için direnmekte, her türlü şiddeti, zulmü, hatta başka mezheplerce günah sayılanı bile göze alabilmektedir. Böyle bir hak ve inat karışımıyla “sonuna kadar” mücadeleyi sürdürmek, aynı zamanda sonuna kadar şiddete ve zulme, hatta günaha hedef olmak demektir. Ama, bu korkunun sonucu “teslimiyet” de olamaz. Dolayısıyla, inatlaşma karşısında evrensel mekanizmaları ve kurumları devreye sokmaktan başka çare yoktur. Bu açıdan, çok şükür, çelişkili olmakla birlikte, ilk bakışta umutsuzluğu ve çaresizliği giderecek tek yol olarak görünen bir Birleşmiş Milletler var. Suriye dolayısıyla ortaya çıkan “bloklararası kilitlenme”yi aşılamaz ve kırılamaz bir engel olarak görüp hiç kımıldamadan inisiyatifsiz bekleşmek çağdaşlığa yakışmıyor. Durumdan zarar gören Türkiye Cumhuriyeti, hiç değilse kendine yakışanı yapmalı ve Birleşmiş Milletler’in hantallığını değiştirecek devletlerarası ortak bir başvuru kampanyasına önayak olmalıdır. BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ ‘Bütün seçenekler masada’ Haber MerkeziBaşbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye’nin Suriye toprakları içinde bir güvenlik bölgesi kurmasının bir seçenek olarak masada olduğunu açıkladı. Arınç gazetecilere yaptığı değerlendirmeler sırasında, “Suriye’de olaylar iyiye gitmiyor. Tezkere çıkarmaksızın Suriye içlerinde bir güvenlik bölgesi kurulabilir mi” sorusuna şu yanıtı verdi: “Yaptığımız analizlerde Türkiye’ye göç hareketinin artacağını görüyoruz. Halep’teki bombalamalardan sonra 50 bini geçti bu rakam. Daha da artacağını gösteriyor. Umarız aksi olur. Ama biz bazı bölgelerde konteynır kentler hazırlamaya çalışıyoruz. Bu yaşanmakta olan bir insanlık dramıdır. Bütün seçenekler masada. Sorduğunuz seçenek de, onun daha ilerisi daha gerisindeki seçenekler de masada. Şartlara göre değerlendireceğiz.” ANKARA Suriye’de olayların giderek tırmanması üzerine hükümetin güvenlikli bölge planını tezkere olmadan uygulamaya koyma hazırlığı tepkileri de beraberinde getirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu, “Böyle bir düşünceyi tezkeresiz hayata geçirmek, her yönü ile yanlış olur, anayasamıza da aykırılık teşkil eder” derken uluslararası hukuk uzmanı emekli büyükelçi Prof. Hüseyin Pazarcı, Türkiye’nin ancak doğrudan saldırı altında kalması durumunda meşru savunma hakkı gerekçesiyle anında yanıt verebilmek için tezkeresiz asker gönderme hakkının bulunduğuna işaret etti. CHP İstanbul milletvekili emekli büyükelçi Osman Korutürk , “Giriş stratejisi olanların çıkış stratejisi de olması lazım, yoksa ABD’nin daha önce girdiği gibi batağa saplanıp kalırlar” diye konuştu. Hükümetin planına ilişkin görüşler şöyle: Hüseyin Pazarcı: Normalde anayasamızın 92. maddesi çok açık, Meclis’in izni olmadan giremezsin, özel anlaşmaya dayandırılsaydı olurdu. Özel bir anlaşma olsaydı, Meclis’ten tezkere gerekmiyor; o da NATO anlaşması gibi bir şey, o da kalkıp silahlı müdahale hakkı vermiş ve Meclis’ten geçmişse... Bir durumda tezkereye ihtiyaç duyulmayabilir, o da Türkiye saldırıya uğramışsa, o zaman meşru savunma hakkını kullanabilir. Hükümet, buna dayandırmak istiyor. BM 51. maddesindeki gereklilik, fiili saldırının olması ve buna cevap verilmesi, meşru savunmayla ama devrinde bunu İsrail kullandı. 1956’da Mısır’a karşı kullandı Süveyş Kanalı konusunda, “Ben kesin ve mutlak ağır saldırıya uğrayacağımın tehdidini algılarsam, meşru savunma hakkımı kullanırım” dedi, ağır bir saldırıya maruz kalacağı hesabıyla. Mısır savaş uçakları hazırlık içindeydi, bunun üzerine dayandırdı. Bu tartışmalı bir durum, normal kabul edilebilir bir durum değil. Meşru savunma hakkım çerçevesinde güvenlikli bölge kuruyorum, bu benim ülkemi tehdit ediyor, demesi lazım. Sığınma istemiyle gelmesi, böyle bir fiili saldırıyı oluşturur mu? Bu Türkiye’yi savaşa sokma sonucunu doğuracak. Direkt bir saldırı yok, ama direkt kuvvet kullanılırsa başka, güvenlikli bölge oluşturulması, acelecilik içinde Türkiye’yi savaşa sürükleyen bir yaklaşım olacaktır. Meclis iradesi dışında bunun yapılması doğru değildir. Osman Korutürk: Bir ülkeden çıkış stratejisi olmadan, giriş olmaz. ABD’lilerin girdiği gibi batağa girersiniz. Arap topraklarında gözünüz olduğu şeklinde bir algı oluşur. Uluslararası meşruiyet olmadan girerseniz, misli ile zarara girersiniz. Çok daha etraflı değer O Bülent Arınç B GENELKURMAY’DAN AÇIKLAMA ‘Hükümete yanlış bilgi vermedik’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Genelkurmay Başkanlığı, Türk RF4 keşif uçağının düşmesine ilişkin Genelkurmay ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın hükümete yanlış bilgi verdiği yönünde haberin gerçeği yansıtmadığını bildirdi. Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, Taraf gazetesinde Genelkurmay Başkanlığı’nın hükümete yanlış bilgi verdiği yönünde bir haber yer aldığı anımsatıldı. Açıklamada, “Genelkurmay Başkanlığı her konuda hükümetimizi ve kamuoyunu doğru ve zamanında bilgilendirmektedir. Haber, tamamen spekülatif mahiyet taşımaktadır” denildi. Taraf gazetesinde dün yer alan haberde, özetle şu iddialarda bulunuldu: “Hem Köşk hem hükümet uçağın Suriye hava sahasında düşürüldüğünü artık kabullenmiş. AKP ve Başbakan Erdoğan kendilerinin kandırıldığını düşünüyor. Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na da çok kızgınlar. Her iki kurum da hem Cumhurbaşkanlığı’nı hem Başbakanlık’ı başta koordinat olmak üzere birçok konuda yanlış bilgilendirmiş.” Öte yandan enkazı bulunan RF4’ün parçaları incelendi. Radikal’in haberinde, hükümet tarafından açıklanan ve Genelkurmay’ın radar verilerine dayanan rota ile ABD’nin radar bilgilerinin uyuşmadığı belirtildi. Clinton’ı protesto Adana’da çok sayıda sivil toplum kuruluşu ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın bugün Türkiye’ye yapacağı ziyareti protesto etti. İnönü Parkı’nda bir araya gelen sivil toplum örgütleri adına açıklamayı okuyan Güven Boğa, “Bir yandan Suriye’deki gelişmeler bütün bölgeyi sarsan ve bütün dengeleri altüst eden bir hal alırken, diğer taraftan da ülkemiz topraklarında adı konmamış bir savaş durumu genişleyerek devam ediyor. Tam da böylesi bir zamanda Clinton, ani bir kararla Türkiye’ye geliyor. Bütün dünyanın baş belası Amerikan emperyalizminin eli kanlı temsilcisinin böylesi bir zamanda ülkemizi ziyaret etmesi hayra alamet değildir” dedi. STK’ler 1 Eyül Cumartesi günü saat 17.00’de Mimar Sinan Açık Hava Tiyatrosu önünden Uğur Mumcu Meydanı’na kadar yürüyerek bir barış mitingi gerçekleştireceklerini ifade ederek “Tüm halkımızı da savaş kışkırtıcı politikaları mahkum etmek, kardeşlik duygularını pekiştirmek, ABD ve onun işbirlikçilerini protesto etmek için mitinge katılmaya çağırıyoruz” dedi. (Fotoğraf: SAVAŞ KÜRKLÜ) FINANCIAL TIMES GAZETESİ ‘Suriye’deki çatlak limitleri zorluyor’ LONDRA (ANKA) Financial Times, “Türkiye’nin Kâbusu” başlığını kullandığı başyazısında Türkiye’nin “en derin korkularının” Güneydoğu sınırında gerçekleşmekte olduğunu savunurken “Suriye’deki çatlak, Türkiye’nin toplumundaki fay hatlarını ve bölgedeki nüfuzunun limitlerini gözler önüne seriyor” dedi. Financial Times başyazısında, “Kürt güçleri Suriye’nin kuzeydoğusundaki kentlerin kontrolünü ele alırken Ankara, yanı başındaki Iraklı Kürdistan ile gevşek bir federasyon içerisinde özerk bir Kürt bölgesinin doğuşu olasılığıyla karşı karşıya” görüşünü öne sürdü. Bunun Türk kurumları için “varoluşsal bir tehdit” olduğunu belirten gazete, Suriye’deki embriyo halinde bir Kürt devletinin Türkiye’nin 13 milyonu aşkın Kürt nüfusunun bölgesel özerklik taleplerini cesaretlendirmesinin kaçınılmaz olduğu değerlendirmesini de yaptı. İngiliz gazetesi Suriye’deki Kürt grupları koalisyonunun “güçlü bir unsuru” olarak nitelediği PYD’nin, PKK’nin müttefiki olduğunu belirterek PKK’nin şimdi durumdan yararlanarak Türkiye’nin güneydoğusundaki karakollarına saldırılar düzenlediğine dikkat çekti. Başyazıya şöyle devam edildi: “Suriye’deki çatlak, böylece Türkiye’nin toplumundaki fay hatlarını ve bölgedeki nüfuzunun limitlerini gözler önüne seriyor. Batı da, Esad rejiminin parçalamasının bu yan etkisi üzerinde daha çok üzerinde durmalı. Kaos sırasında Türkiye’ye istikrarlı bir müttefik olarak her zamankinden fazla ihtiyacı var ve iktidardaki AKP’ye, laik bir demokrasiyi yöneten ılımlı bir İslami hükümetinin örneği olarak bakıyor.” Genelkurmay, Diyarbakır İkinci Hava Kuvvet Komutanı Korgeneral Veysi Ağar’ın, 34 kişinin öldüğü Uludere olayı nedeniyle emekli edildiği iddiasını da yalanladı. Yapılan açıklamada, “2’nci Hava Kuvveti Komutanı kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayrılmıştır. Emeklilik işleminin basında yer alan olaylarla ilgisi bulunmamaktadır” denildi. nedeni ‘Emeklilik Uludere değil’ lendirmek gerekiyor. Meclis’teki toplantıya AKP’nin gelmesi gerekiyor. Anlaşılan o ki gelmeyecekler, bu ben bunları Meclis çatısı altında görüşmek istemiyorum demek. AKP’nin toplumu arkasına alması lazım bu işleri yaparken, Suriye politikasının halk arkasında, bu doğrudan bir savaş çıkartmak ki, halk bunu istemiyor. Birtakım bahanelerle AKP’nin bundan kaçacağı anlaşılıyor. Etraflı şekilde konuşalım, oradan bir ulusal konsensüs çıksın. Onu yapacak yerde tek taraflı temasla yapıyorlar, Meclis’e gelerek Meclis’te konuşmaktan kaçınıyor, Barzani ile Clinton ile kapılar ardında ele alıyorlar. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Faruk Loğoğlu: Birincisi böyle bir düşünceyi tezkeresiz hayata geçirmek, her yönü ile yanlış olur, anayasamıza da aykırılık teşkil eder, ikincisi yakın ve ciddi tehdit savı uluslararası hukuk edebiyatında var olan bir kavram, ama bir uluslararası hukuk kuralı değil, tartışmalı bir husus. Dolayısıyla BM Güvenlik Konseyi yetkisinin olmadığı, hele hele bir de TBMM’nin icazet vermediği bir harekete böyle bir savı, yakın ve ciddi bir tehdit savı, meşruiyet kazandırmaz. Böyle bir girişim hangi gerekçe ile olursa olsun komşu ülke tarafından savaş ilanı olarak algılanır ve bu Türkiye ve bölgeyi içinden çıkamayacağı bir çatışma bataklığına sürükler. MHP Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş: Hükümet Bakanlar Kurulu kararına dayanarak, TBMM’den tezkere alınmadan Suriye’ye asker gönderemez. Suriye’ye asker gönderme kararı Türkiye’yi çok yönlü olarak etkileyecek önemli bir karar. Hükümetin böyle bir risk alacağını düşünmüyorum. Böyle bir kararın hem Türkiye hem de hükümet için çok iyi olmayacağını düşünüyorum. Türkiye ile Suriye sınır komşusu. Bunun iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Okyanus ötesinden Amerika’nın Irak’a girip ondan sonraki 10 yılda başına ne geldiği herkes için bir ibret tablosudur. Türkiye’nin Amerika gibi birliklerini çekebileceği bir yer de yok. Suriye ile sınır komşusuyuz. Suriye konusunda atılacak her adamın çok dikkatle atılması gerekir. Türkiye’nin genelini etkileyecek böyle bir meselede hükümetin tek başına hareket etmemesi gerekir. Türkiye’nin komşuları arasında en uzun kara sınırına sahip olan Suriye’ye girmek hata olur. 21. yüzyılın süper gücü olan Amerika’nın Irak’a girdikten sonra ne hale geldiğini gördük. Amerika 2011’de birliklerini çekme kararı almak zorunda kaldı. Türkiye böyle bir durumda birliklerini nereye çekecek? Kendileri çok büyük bir mesuliyeti üstlenmiş olurlar. Meclis’teki siyasi partilerin de bu konudaki görüşlerinin muhakkak alınması gerekir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle