28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
30 TEMMUZ 2012 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Yeni Baş Ağrısı TÜMÖD Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, AKP iktidarının harçları kaldırılmasının bir anlamı olmadığını söylüyor: “Eğitimi dilediği fiyatla satan özel üniversite Stratejik derinlik, sıfır sorun filan derken... CHP’li Osman Korutürk, AKP iktidarının başta Suriye olmak üzere bölge politikasının baştan sona fiyasko olduğu kanısında: “Bir bahanenin arkasına sığınmaya başladılar: Arap Baharı değiştirmiş parametreleri... Eğer Türkiye kendi sağlam bölgede istikrarı sağlayıcı, barışçı politikasını uygulasaydı, Arap Baharı farklı bir boyut kazanabilirdi. Ama Arap Baharı bölgede bir Müslüman kuşağı kurulması yönünde bir açılıma doğru yöneldi. Müslüman Kardeşler ile başlıyor, ardından devreye Selefiler giriyor, Vahabiler giriyor. Nereye gideceği belli değil.” Baştan beri Türkiye’nin Suriye’nin iç çatışmalarına doğrudan taraf olmaması gerektiğini söylediklerini de anımsatıyor Korutürk: “İç çatışmaları barışçıl yoldan, Suriye’nin kendi iç diyalog dinamiklerini işletmek suretiyle çözüm yoluna sapılmalıydı. Bu yoldan da Suriye yönetiminin kendi halkına baskı uygulamasını engellemeye çalışmak gerekiyordu. Ama taraf olundu ve Suriye’deki baskı arttı. Karşı tarafa silah verildi, o silah kullandı, diğeri karşılık verdi ve tırmanma yaşandı.” Suriye’de bir Kürt bölgesi oluşması da yeni bir baş ağrısına yol açacak hiç kuşkusuz. Korutürk’e göre, iş çıkmaza giriyor: “Türkiye’deki Kürt sorunumuzu, kendi demokrasimiz, sosyal yapımız içinde çözebiliriz, girişimler yapabiliriz. Bu çözümün de milli mutabakata dayanması lazım. Neticede bu bir ulusal konu. Kendi ulusumuz içinde çözebilecekken sorunu, uluslararası boyuta itiyoruz. Suriye’de de bir Kürt bölgesi Çelişki patronlarının yüksek eğitimi ticarethaneye dönüştürmesine göz yumanların, üniversiteyi parasız kıldıklarını ileri sürmeleri, yaman bir çelişkidir.” Bu mudur Sizin Laikliğiniz? Laiklik, 1871 yılında Fransız pedagogu ve Nobel Barış Ödülü sahibi Ferdinand Buisson’un ortaya attığı bir kavramdır. Din ve devletin ayrışması olarak anlaşılan laiklik, 1905 yılında dönemin milletvekillerinden ve daha sonra başbakan olan Aristide Briand’ın çabalarıyla yasalaşmış, 1946 yılında da bir madde olarak anayasaya girmiş, Fransa kendini bir “laik cumhuriyet” olarak ilan etmiştir. Devletin laik niteliğinin anayasalarında yer aldığı ülkeler şunlardır: Arnavutluk, Ekvador, Fransa, Hindistan, Japonya, Güney Kore, Meksika, KKTC, Küba, Çin Halk Cumhuriyeti, BosnaHersek, Portekiz, Çek Cumhuriyeti ve Uruguay. Anayasalarında yer almamasına karşın Afrika, Kuzey, Orta ve Güney Amerika ile Avrupa ülkelerinin büyük çoğunluğunda din ve devlet işleri uygulamada birbirinden ayrılmıştır. Türkiye’de ise laiklik ilk kez 1924 Anayasası’nın 2. maddesinde, daha sonra da 1961 ve 1982 anayasalarında yer almıştır. Türkiye Cumhuriyeti “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”. Ülkemiz, Fransa’dan sonra laikliği ilk benimseyen ve uygulayan ülkelerden biridir. ??? Diyanet İşleri Başkanlığı 3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı kanunla TC Başbakanlığı’na bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur. Görevi, “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir”. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında etnisite olarak “Türklük”, dini inanç olarak da “SünniHanefi Müslümanlık” temel alındığından Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görev kapsamına Katoliklik, Protestanlık, Ortodoksluk, Süryanilik, Keldanilik, Nasturilik, Yezidilik gibi din, mezhep ve inançların yanı sıra Alevilik de alınmamıştır. Oysa Diyanet İşleri Başkanlığı tüm inançlardan yurttaşlarımızın ödediği vergilerle ayakta duran bir kurumdur. 2012 yılı bütçesi geçen yıla göre yüzde 22.4’lük bir artışla 3.891.000 TL’ye (eski değerle 3 katrilyon 892 trilyon) yükselmiştir. Bu, ülke bütçesinden yüzde 1.1’lik bir pay almak anlamına gelmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin çok büyük bir bölümünü SünniHanefi Müslümanlık dışında kalan yurttaşlarımız ödemekte, fakat karşılığında hiçbir hizmet almamaktadırlar. Bu, adaletsiz bir durumdur. Devlet, bu adaletsiz uygulamadan vazgeçmeli, her inanç kendi diyanet işleri kurumunu kurabilmeli ve inanç sahipleri birçok uygar ülkede uygulandığı gibi gelir ve ücret vergilerinden kesilecek bir payı Maliye Bakanlığı aracılığıyla kendi inancına hizmet veren kuruma ödemelidir. İnançsızlar ise bu verginin dışında tutulmalıdır. Bir ülkedeki din ve vicdan özgürlüğünün temellerinden biri de bu uygulamadır. ??? Öte yandan Diyanet İşleri Başkanlığı kendinde SünniHanefi Müslümanlık dışındaki inançlara “fetva vermek” gibi üzerine elzem olmayan işlere de karışmak hakkını görmektedir. Örneğin, kendi aralarındaki tartışmalara “müdahil” olmakta, kendisinden talep edilmediği halde ileri geri yorumlarda bulunmaktadır. Alevilik İslamın içinde mi, yoksa dışında mıdır, bunu bilecek olanlar Alevilerin kendisidir. Hem milyonlarca Alevi yurttaşımızın ibadethane olarak kabul ettiği cemevlerini yok sayacaksın, aynı konuda da yorumda bulunacaksın! Bu etik dışı bir davranış olduğu kadar bilinçli bir inanç ayrılıkçılığıdır. Din ve vicdan özgürlüğü inanç seçme/benimseme veya bir inançtan ayrılma özgürlüğünü de içeren temel haklar arasındadır. Bu temel hak bireye bir inançtan ayrılmak veya bir inancı seçmek/benimsemek hakkını güvence altına alır. Türkiye’de bireyler ille de SünniHanefi Müslüman olmak zorunda değildir; bilinen inançlar dışında Zerdüşt, Budist, Konfüçyusçu veya ateist de olabilirler. Laik olmak iddiasındaki bir devlet, yurttaşlarının inançları ya da inançsızlıkları karşısında eşit mesafede durmak, onlara eşit davranmak zorundadır. Ne var ki bu çağdaşevrensel kural Türkiye’de işlememektedir. Bunun son örneği Yargıtay 7. Hukuk Dairesi’nin, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yorumuna dayanarak verdiği, “cami ve mescit dışındaki yerlerin ibadethane olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı” yönündeki kararıdır. Bu karar, Aleviliği yok saymakla eşit bir karardır, bir insan hakları ihlalidir, vicdan özgürlüğüne vurulan bir darbedir. Hâlâ bu ülkenin “laik” olduğunu iddia edenlere soruyoruz: “Bu mudur sizin laikliğiniz?” Başımızdakiler, “kamuözel ortaklığı”nı yeni kamu hizmeti sistemine soktular. Hem de sağlık alanında... Bu kapsamda ilk ihale Kayseri entegre sağlık tesisi için Nisan 2011’de yapıldı, ardından AnkaraEtlik, Elazığ, Manisa, AnkaraBilkent, Yozgat ve son olarak KonyaKaratay ihaleleri tamamlandı. İhalelerde yönetmelik hükümlerine aykırı yöntemler uygulandı, kamuoyu yeterince bilgilendirilmedi, sözleşme içerikleri açıklanmadı. Bir başka anlatımla çok övünülen, ancak ne anlama geldiği bilinmeyen “şeffaflık” unutuldu. Türk Tabipleri Birliği (TTB), konuya ilişkin bilgileri ancak basın yoluyla öğrenebildi örneğin. Buna göre, bugüne değin yapılan ihalelerde Kayseri 137.73 milyon, AnkaraEtlik 319 milyon, AnkaraBilkent 289 milyon, Manisa 64.25 milyon, Konya GATA Bizi ilgilendirmeyen işler TOKİ’nin için Etlik’te yapacağı 800 Karatay hastaneleri 88.79 milyon liralık kiralarla devredildi. Yozgat ve Elazığ hastanelerinin ihalelerindeki tutara ilişkin hiçbir bilgi bulunamadı. Elazığ ihalesi tek teklifle tamamlandı. Kira bedeli saptanabilen beş ihaledeki yıllık kiralar toplamı, 898 milyon 770 bin liraya ulaştı. Bu rakam, 25 yılda toplam 22 milyar 469 milyon 250 bin lira olacak. Sağlık Bakanlığı’nın bu yılki bütçesinin 14 milyar, döner sermaye bütçesinin ise 16 milyar lira olduğu düşünülürse, yalnızca hastane inşaatları için ödenecek kamu kaynağının büyüklüğü ve harcanabilir kamu kaynağının tutarı da açıkça ortaya çıkıyor. Ancak, Sağlık Bakanı’nın memleketi olan Erzurum’da klasik ihale yöntemiyle 1200 yataklı hastane inşaatı 193 milyon lira bedelle sonuçlandı. yataklı hastane ve ek binalara dair ihalede verilen en yüksek bedel de 130 milyon lira. Yani bir ya da iki yıllık kira bedelleriyle, kiracılık ilişkisi olmayan hastaneler yapmak olanaklı. TTB’nin, Sağlık Bakanlığı’na konuya ilişkin yaptığı başvurular,“özel hayatın gizliliği” ve “ticari sır” gibi gerekçelerle yanıtsız bırakılıyor. Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nden gelen yazıda ise tüm sağlık alanını ilgilendiren bu yapılanma ve ihaleler “henüz düşünce aşamasında olan ve kamuoyunu ilgilendirmeyen yapım işleri” olarak niteleniyor. Kamuoyunu ilgilendirmiyorsa kimi ilgilendiriyor? İhaleyi girenlerle ihaleye verenleri herhalde... Al gülüm ver gülüm. Deniz Feneri işleri gibi yani. ortaya çıkınca ve bunlar Irak’taki Kürt bölgesi ile bağlantı kurunca, İran’daki Kürtler de bir şekilde devreye girecekler ve konu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne kadar gidecek, sorun ulusal konu olmaktan çıkacak. Sorunun çözümü, bizim elimizden çıkacak. Uluslararası alanda başkalarının, belki bize uymayacak şablonlarına göre çözümler aranmaya başlanacak. İşte asıl o zaman büyük dert açılacak başımıza. Bunun nedeni de bu hükümetin saçma sapan politikaları olacak.” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ‘Kaynayan Bir Cadı Kazanı’: Ortadoğu Günümüzde, geri kalmış ülkelerin eğitim sistemi, “eğitimsiz çoğunluk” oluşturmaya programlanmış durumda. Gelişmiş ülkeler ise, eğitim sistemlerini, “eğitimli ve nitelikli bireyler” yetiştirmeye yönlendirmiş. Geri kalmış ülkelerin yöneticileri, bu yüzden eğitim sistemlerini, dinsel kavramların ve kuralların “önünü açıp”, bilimselliğin, felsefenin ve sanatın “önünü kapayıp” eğitimsiz kalabalıklar yetiştirilmesine dönük olarak düzenlemekte. Eğitimsiz kalabalıkların yönetilmesinin, eğitimli bireylerden oluşan “nitelikli azınlıkları” yönetmekten çok daha kolay olduğu herkesçe bilinmekte... 2005 yılında yapılan bir araştırmada, Darwin’in evrim kuramının doğru olduğunu kabul edenlerin oranı en düşük ülkelerin, İslam ülkeleri olduğu aktarılmakta. İslam ülkelerinden sonra ikinci sıraya, yüzde 40 oranı ile, “akıllı tasarım” akımının ortaya çıktığı ABD yerleşmiş durumda. (**) “Akıllı tasarım argümanı, tüm canlı organizmaların aşağı yukarı günümüzdeki halleri ile bir akıllı tasarımcı tarafından tasarlandığını görüşünü benimser. Akıllı tasarım kuramını benimseyenler, çoğunlukla bu tasarımın kimin tarafından yapıldığını açıklamaktan özenle kaçınır, herhangi bir tektanrılı dinin tanrısının ismini telaffuz etmezler. (…) Bunun nedeni kısmen, Akıllı Tasarım’ın okullarda evrim teorisine bilimsel bir alternatif olarak okutulmasını sağlamaktır. Akıllı Tasarım’ın önderliğinin yapıldığı ABD’de din reklamının yapılması ve dinin yaygınlaştırılmaya çalışılması anayasaya aykırıdır. Gelişmiş Avrupa devletlerinde evrimin doğru kabul edilme oranları Türkiye’den ve Amerika’dan çok daha yüksektir. İzlanda’da halkın yüzde 80’inden fazlası; Danimarka, Fransa, İngiltere, Japonya’da yaklaşık yüzde 80’i evrimi kesin olarak doğru kabul etmektedir (…)” Charles Darwin’in 200. doğum yıldönümü anısına 2009 yılı, UNESCO tarafından “Darwin yılı” ilan edildi. Çağdaş eğitimi dışlayan ve Darwin kuramını da tümüyle tartışmasız yok sayan bazı İslam ülkeleri, bunun karşılığını, 1948’de kurulan İsrail’e karşı girdikleri savaşlarda başarısız kalarak almıştır. 14 Mayıs 1948’de, Ben Gurion’un başkanlık ettiği Yahudi Milli Konseyi, Tel Aviv kentinde, İsrail devletinin kurulduğunu dünyaya duyurur. İsrail devletini içine sindiremeyen, “Arap dünyası”, (Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak) birlik olup İsrail’in üzerine saldırır. 1967’de, İsrail’le, Arap ülkelerinden Mısır, Ürdün ve Suriye arasında savaş yeniden başlar. Bu üçüncü savaşa, Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir de asker ve silah yardımıyla katılır. Başlamasıyla bitmesi bir olan Üçüncü Arapİsrail Savaşı’na, “Altı Gün Savaşı” adı verilir. 6 gün süren bu savaş, “dünyanın en kısa süren savaşı” olur ve İsrail’in üstünlüğü ile son bulur. Arap ülkeleri içinde Mısır’ın en güçlü ve en güvenilir orduya sahip olduğu sanılmaktadır. Ancak savaşta en ağır yenilgiye uğrayan Arap ülkesi, Mısır olur. İsrail ordusu karşısında, Arap devletlerinin askeri gücünün yenik duruma düşmesi, Arap dünyasında “milliyetçilik” duygusunu “uyandırmış” ve Arap milliyetçiliği hareketini başlatmıştır. Aslında, Altı Gün Savaşları, çağdaş eğitimle yetişmiş “eğitimli azınlık” ile çağdaş olmayan eğitimle yetişmiş “eğitimsiz çoğunluk” arasında geçen bir savaştır. Bugün de “kaynayan bir cadı kazanı” konumunda olan “Ortadoğu”, yeni bir bölge haritası hazırlığı içinde olduğu görüntüsünü vermekte. (**) Kaynak: Vikipedi HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Polonya’ya özgü 1 halk dansı. 2/ Memelilerde ana ile dö 2 lüt arasında kan alıp 3 verme işini sağlayan 4 organ... Azerbaycan ve Kars yöresine öz 5 gü telli bir çalgı. 3/ 6 Uçurum... Adapazarı Ovası’na verilen 7 bir başka ad. 4/ Es 8 kiden Türk erkekle 9 rinin giydiği bir tür 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ceket ya da yelek. 5/ 106 taşla oynanan bir oyun... 1 S A K L I K E N T Pasak. 6/ Yiğit, güçlü kuv 2 İ D E A İ MA R vetli... Üzerinde film çev 3 S A R P A U Z O rilen stüdyo düzlüğü. 7/ 4 P İ D E İ N Üstü kapalı olarak anlat5S T E N F İ L A ma... Asya’da bir ırmak. 6 E R A L E M 8/ İyice olgunlaşmamış A L A C A ekin. 9/ Tümör... Saz ya da 7 L A T 8 İ T A P EM İ R kamıştan örülmüş büyük 9S A K L I K E N T sepet. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğu Anadolu’ya özgü bir halkoyunu. 2/ Soyundan gelinen kimse... Doğu Karadeniz yöresinde yetişen ve “kara ağu” da denilen ormangülü. 3/ “Hintsafranı” da denilen ve yemeklere lezzet vermek için kullanılan bir ot. 4/ Öğütülmüş tahıl... İnce dantel... Bir renk. 5/ Brezilya’nın para birimi... “Ak sakallı pir / Bilemez hali nice / Emek vermesin hacca / Bir gönül yıkar ise” (Yunus Emre). 6/ Elma, armut, kayısı gibi meyvelerin kurutulmuşu... Doğan kuşunun erkeği. 7/ Alıcı ve satıcıların fiyatları tek başlarına etkileyemeyecek kadar çok sayıda oldukları piyasa sistemi. 8/ İşsiz, aylak... Konut. 9/ Tütün dizmek, kurutmak ve işlemek için kullanılan üstü kapalı sergi... Argoda marka düşkünü züppe kimseye verilen ad. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle