19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 HAZİRAN 2012 CUMARTESİ 14 Din Uleması nımsayınız... Recep Tayyip Erdoğan, A Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin üniversitede türban yasağını onayan Üniversitelerde Seçim niversiteler ve üniversite öğretim üyeleri önümüzdeki günlerde büyük bir sınav verecekler. Rektörlük seçimleri yapılacak. Belki de, öğretim üyeleri son olarak kendi rektörlerini seçmek için sandık başına gidecekler. Çünkü, AKP’nin gündeminde, üniversiteleri köreltmek için seçilmiş yönetimler değil, tam tersine atanmış “mütevelli heyet”leri var. Dahası tüm kamu üniversitelerini de bir biçimde özelleştirmek var. Öğretim üyelerinin sınavı işte tam da burada başlıyor. rof. Dr. Esat P Rennan Pekünlü, Ege Üniversitesi Ü Üniversiteyi, badem bıyıklılara, fetvacılara, dogmacılara terk etmemek için, bilimi ve uygarlığı söndürmemek için mutlaka sandığa gitmeliler. Cumhuriyet’in ilk bilim kalesi Ankara Üniversitesi’nden başlayarak Atatürk’ün adıyla anılan Gazi Üniversitesi’ne değin her kurumda bilimsel eğitimi önceleyen insanların seçilmesi için yüksek katılımın sağlanması gerekiyor. Üniversite, bağnazlık karşısında başını öne eğmemeli. kararına yönelik olarak, “Türban konusunda mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur. Söz söyleme hakkı din ulemasınındır” dediğinde takvim yaprakları 2005’i gösteriyordu. Çok değil, 7 yıl sonra din ulemasının her konuda söz söyleme hakkına kavuştuğunu yaşayarak görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, görevine başlar başlamaz, ilk işi kendisine yeni bir cüppe diktirmek olmuştu. Daha görkemli ve gözalıcı bir giysiydi bu. Hemen ardından, sakal bırakmış, sonra da il müftülerini toplayıp demişti ki: “Biz, Diyanet olarak artık çekingen, lafı dolandıran, kendini açıklamaktan aciz bir tanımlama siyasetiyle mesafe alamayız. Her ahval ve şeraitte korumamız, güçlendirmemiz ve netleştirmemiz gereken bir misyon tanımında buluşmamız gerekmektedir. Halkımız, dini bir aidiyet ve referans ölçütü olarak görmekte her zamankinden daha çok ısrarlıdır. Sivil toplum kuruluşları, farklı toplumsal yapılar, uluslararası organizasyonların, sos inancında. İleri sürdükleri somut iki öneri var: 1 Komisyona havale edelim. 2 Akil adamlara havale edelim. Dileriz, bu süreç de, CHP’lilerin tutuklu milletvekilleri için başlatıp sonra sonuca vardıramadan vazgeçtikleri Meclis direnişine benzemez. karşı radar. İsrail’e İran’a van münit. Irak’taki Başbakanı takmıyoruz yönetimi, AKP ile CHP birlikte Kürt sorununu çözeceği Havale Önerisi Kalitesiz Yaşamda Birinci Olmak Üzerine Araştırmanın gösterdiği: Türkiye 36 OECD üyesi arasında yaşam kalitesinde en kötü ülke çıktı. Meksika bizden az iyi, Şili, Brezilya ve Rusya da ilk 5’te. Yaşam kalitesinin somut ölçütleri olan eğitimden barınmaya, kadın haklarından işyaşam dengesine kadar 11 ayrı ölçütte 36 ülkenin sonuncusuyuz. Bu araştırmada yok ama devletten beklenenlere günlük yaşamdaki ayrıntıları da ekleyebiliriz. Örneğin o çok övünülen Bağdat Caddesi’ndeki şık bir kafede yan masadaki mafya kılıklı adamın bağıra çağıra yaptığı tehditkâr telefon görüşmesini dinlemek zorunda kalmak da yaşam kalitemizi etkiler. Ya da bir sabah uyandığınızda gerçekte herkesin hangi iğrenç küfrü çağrıştırdığını pekâlâ anladığı “AMK” kısa adıyla bir spor gazetesinin çıktığına tanıklık etmek de kadın olarak size “pes” dedirtir. Her saniye şiddete maruz kalan bir toplumda yaşamanın çaresizlik duygusu kaplar içinizi o zaman. Siyasetin yapılış şekli de yaşam kalitesini belirler. CHP’nin Kürt sorunundaki girişimine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Gelin görüşelim” yanıtı vermesine sevinecek olursunuz, hevesiniz kursağınızda kalır. Başbakan’ın “MHP peki derse biz de varız” demesi karşısında yine karanlık bir odaya hapsolursunuz. MHP vetosunun arkasına saklanmanın düş kırıklığını yaşar, Avrupa’nın müzakereci kültürüne gıpta edersiniz. ??? Bu satırların yazarı Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyen bir üçüncü yolcudur. Ne müstemleke zabitlerini andıran bazı liberallerinki gibi teslimiyet ne de kapalı Türkiye’yi savunan, AB’nin bizi böleceğini söyleyen karşı duruşa itibar etmek. İkisi de yanlış! Bir Fransız kadar ulusal çıkarlarını savunmak ama Avrupa’nın ortak egemenlik potasından yararlanmak. Bu duruşun pek çok nedenini sıralayabilirim. Konumuz olan yaşam kalitesi üzerinden bakarsak, demokrasi kültürü zayıf bir ülkeyiz. Kuşkusuz AB, uzun sürece baktığımızda Türkiye’de katılımcı ve müzakereci demokrasinin gelişmesinde etkili oldu. Bireysel özgürlüklerin sağlanmasında, sivil toplumun gelişmesinde, cinsiyet eşitliğinden tüketicinin korunmasına kadar uzanan farklı alanlarda yaşam kalitemizi düzelten etkiler AB ile ilişkimizden kaynaklandı. Doğrudur, AB’nin son dönemdeki yaklaşımı heyecanımızı yok etti. AB süreci umulan biçimde ilerlemiyor. Resimde ağır basan karamsar renkler. Yine de olumlu gelişmelere göz atalım. Birincisi; AB ile Türkiye arasında 17 Mayıs’ta başlatılan “Pozitif Gündem Girişimi” süreçteki durağanlığı kırabilir. Bu çerçevede oluşturulan çalışma grupları donmuş bulunan müzakereler yeniden başlatılana dek uyum çalışmalarını yürüterek süreci devam ettirecek. Bunu iki tarafın ilişkileri ileri taşıma iradesinin göstergesi olarak yorumlamak mümkün. İkinci gelişme, Fransa’da Türkiye’yi AB’de istemeyen Sarkozy’nin yerini Hollande’ın alması. Bu ayki milletvekili seçimlerinden sonra Fransa’nın bloke ettiği müzakere başlıklarıyla ilgili tutumu değişebilir. Üçüncüsü ise Almanya’da gelecek seneki seçimlerde Merkel’in partisi CDU’nun yenilgiyle çıkması olabilir. Bunlar Avrupa’nın Türkiye konusundaki tutumunu etkileyecektir. Ortadoğu’daki son gelişmeler oradaki işbirliklerinin AB’ye alternatif olamayacağını gösterdi. Akıl ve mantık, kaliteli bir yaşam için yüzümüzün Batı’ya çevrili olmasını söylüyor. Sıfır Sorun yal sorunlar konusunda Diyanet’in hakemliğine, önalmasına ihtiyaç duyuyor.” Din uleması hakemliğe ve önalmaya başladı. Kürtaja da karışıyor, fetvayı da veriyor. Sıra, Diyanet’e bağlı beli kırbaçlı polis örgütü kurulmasında. bile. Suriye ile de kanlı bıçaklıyız. İlişki demek sorun demek. İlişkiyi sıfırladın mı, sorun da sıfırlanıyor... Hangisi Yasak? kıyafetlerine müdahale etmesi”dir. Oysa, TÜMÖD Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı’nın dediği gibi, yürürlükte olan yasalara göre, türbanla derslere girmek yasaktır ve YÖK resmen türbanla derslere girmeyi serbest bırakmamıştır. Yine Alpaslan Işıklı’nın dediği gibi: “Bu durum, YÖK’ün bağlı Astronomi ve Uzay Bilimi Bölümü öğretim üyesidir. TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi Akademik Kurul üyeliği yapmıştır. İlgi alanları plazma fiziği ve manyetohidrodinamiktir. Prof. Pekünlü’ye, YÖK, 1 Haziran tarihinden geçerli olmak üzere bir ay süreyle görevden uzaklaştırma cezası vermiştir. Gerekçe, Pekünlü’nün “öğrencilerinin kılık ve olduğu mevzuat hükümleriyle taban tabana zıt bir uygulamanın sürdürüldüğünü göstermektedir. Böylelikle son derece sakıncalı bir durum yaratılmıştır. Çok açıktır ki, yasakların en tehlikelisi, neyin yasak olduğunun bilinmemesidir. YÖK bu tutumuyla, üniversitelerimizi içine düşürdüğü hukuk anarşisine tehlikeli bir boyut daha eklemiş olmaktadır.” Saç Özgürlüğü illi Eğitim M Bakanlığı’nın, yeni dört dörtlük medrese eğitimi ile ilgili hazırladığı kitapçığa göre, imam hatip dışındaki okullarda da kız öğrenciler Kuran derslerinde başörtüsü takabilecek. Yalnız bununla kalır mı? Sanmıyoruz. Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, geçenlerde öğretmenlere bir öneride bulundu ve dedi ki: “Bırakın öğrenciler saçlarını uzatsınlar, bazen farklı bir şey giysinler.” Kuşkunuz olmasın, hemen ardından “Bırakın kızlar saçlarını kapatsınlar” uyarısı gelecektir. İthal Mont Konfeksiyoncuları Derneği Başkanı Mehmet Ali Dinç ile bir söyleşi yapılmış. Dinç, 2011 yılında yüzde 65’i Pakistan, yüzde 15’i Hindistan, yüzde 20’si de başka ülkelerden yaklaşık 800 bin adet deri mont ithal edildiğini belirtip demiş ki: “800 bin adet deri mont, ülkemizde 10 bin kişinin istihdamını ve ekonomik krizle birlikte 2008 yılında kapanan en az 300 firmanın tekrar işe başlamasını sağlayacak kadar önemli bir miktardır.” lusal Sanayici ve İşadamları UBildiren’de, Derneği’nin yayın organı Türkiye Deri Parasız Eğitime 8 Yıl! SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Ferhat ve Berna 2010’da gerçekleştirilen Roman Çalıştayı’nda Başbakan Erdoğan’ın konuşması sırasında “Parasız eğitim istiyoruz, alacağız” yazılı pankartı açtıkları için tartaklandılar, tutuklandılar. Ve tabii ki örgüt üyeliğiyle ve örgüt adına propaganda yapmakla suçlandılar. Savcı Kasım İlimoğlu geçen sene görülen duruşmada anayasanın düşünceyi açıklama özgürlüğü ve gösteri, yürüyüş düzenleme ile ilgili maddesini gerekçe göstererek gençlerin beraatını istedi. Bunu talep eden savcıya ne oldu? Özel yetkisi elinden alındı ve temiz hava alsın diye şehrin uzakça bir semtine, Büyükçekmece’ye gönderildi… İlimoğlu’nun yerine atanan savcı Adem Özcan özel yetkisini kullanarak sanıkların terör örgütü üyesi olduklarına karar verdi ve Berna ile Ferhat’ın cezası belli oldu; 8 yıl 5 ay hapis. Topluma kötü örnek olabilecek iki gencin daha faturası böylece kesildi. Siz siz olun paralı eğitimden şaşmayın. nefret söylemleri de hız kesmeden varlığını sürdürüyor. Hoşgörüsüzlük, kızgınlık, kindarlık toplum ruhunu hoyratça işlemeye devam ediyor. Uluslararası doğa koruma örgütü WWF’nin Türkiye ayağı bu sene 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü kutlamama kararı aldı. Sebep, TBMM Çevre Komisyonu’nda kabul edilen “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı”. Örgüt, bu tasarının ülkemizin doğal alanlarını geri döndürülemez bir yıkıma sürükleyecek düzenlemeler içerdiğini söylüyor. Kanun, koruma altına alınmış tüm doğal alanlarımızın, koruma statüleri yeniden değerlendirilerek değiştirilebilmesine imkân tanıyor. Bu sayede milli parklar, doğal sit alanları “üstün kamu yararı” gerekçesiyle kullanıma açılabilecek ve bu alanlarda örneğin evler, oteller, hatta nükleer santrallar bile yükselebilecek. Koruma alanlarının işletme yetkisi il özel idarelerine, valiliklere ve belediyelere verilebilecek. Uygun görülen koruma alanları turizme teşvik edilerek bu alanlarda yapılaşmaya olanak tanınacak. İşte bu sebeplerle doğa koruma örgütleri ülkemiz doğası için endişe ediyorlar. “Her ne kadar kanunun adı Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma olarak geçse de bu sizi yanıltmasın, çünkü kanun maddeleri doğamızı korumaktan çok, onu sınırsızca kullanıma elverişli hale getiriyor” diyorlar. Çevre haftasının anlamını sadece çöp toplayan öğrencilere indirgememiz bir yana; çevreyi bu derece tahrip ettiğimiz, ormanların yok edilmesine, doğanın kirletilmesine, daha geniş yol uğruna dağların oyulmasına, suların atıklarla grileşmesine, geri dönüşümün anlamını kaybetmesine göz yumduğumuz; bu toprakların zenginliklerinin, suyunun, havasının, denizinin, deresinin, vadisinin, gölünün kıymetini bilmediğimiz bir dönemde Çevre Haftası’nı kutlamaya bizim ne kadar hakkımız var acaba? [email protected] Çevre haftası ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN başına iş açtı Fazıl Say’ın tweet’i Fazıl Say’ın hakkında Twitter’da paylaştığı dörtlük nedeniyle soruşturma açıldı. 1.5 yıl hapis cezası istemiyle yargılanacak. Kendisi de dahil herkes şaşırdı davaya. Herkesin her an zanlı ve sanık olabileceği, hakaret davalarını çok sevdiğimiz ülkemizde, dünya çapındaki bir yeteneğimiz “dini değerleri aşağılamak” eylemi üzerinden sanık sandalyesine oturacak önümüzdeki güz. Gerçekleştirdiği tweet atma eyleminin kamu barışını bozmaya elverişli olup olmadığına karar verecek mahkeme. Elbette bu arada yabancı basın da boş durmayacak. Şimdiden dünyanın önde gelen basın mecraları aracılığıyla sinyallerini veren kayda değer tepkiler dava yaklaştıkça ayyuka çıkacak. Fazıl Say ceza aldığı takdirde Türkiye düşünce ve düşünceyi ifade etme özgürlüğü konusunda dünya nezdinde bir kez daha, haklı olarak, suçlanacak ve mahkum olacak. Bu arada Say’ı karalama kampanyaları, hakkındaki HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Gelecek za 1 2 3 4 5 6 7 8 9 man. 2/ İki ki 1 şilik bir yarış yelkenlisi... 2 Osmanlı ordu 3 sunda ve do 4 nanmasında 5 hafif piyade askeri. 3/ Afri 6 ka’da yaşayan 7 iri bir leylek 8 cinsi... Bir nota. 4/ Rüşvet 9 alma, yiyicilik. 5/ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Işık kaynağının 1 sa 1 A S T E R O İ T niyede çevresine 2 N A RMA N E K yaydığı ışık enerji3D R AM S O K U si... Halk dilinde ay4R A H İ P R A L rana verilen ad. 6/ 5 O T O A K İ D E Ankara’nın bir ilçeMA L A G A si... Çocukların oy 6 İ 7 T M MA L AMA nadıkları bilye, ceviz gibi oyunlarda sa 8 A N O N İ M L K İ NG hip oldukları serma 9 S T O R ye. 7/ Azerbaycan’ın plaka imi... Bir tür yumuşak hasır şapka. 8/ Parlak kırmızı renkte bir süs taşı... Bir köprüde iki dayanak arasına inşa edilen taşıyıcı yapı. 9/ Bir tür kek... Tazeliğini, körpeliğini yitirmiş olan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir konuğu, gelen bir kimseyi karşılama. 2/ Büyük ün kazanmış sinema ya da müzik sanatçısı... Çiftlik uşağı. 3/ Kimyasal bir element... Lantan elementinin simgesi. 4/ Kötü iş yapma, kötülük etme. 5/ Eliaçık, cömert, yiğit... “ göğsün arası Zemzem pınarı / İçsem öldürürler, içmesem öldüm” (Karacaoğlan). 6/ Yavru, çocuk... Yanağın alt kısmı. 7/ Ender, seyrek... Orta Amerika’da bir ülke. 8/ Dili tutulmuş, konuşamaz hale gelmiş... Antalya’nın bir ilçesi. 9/ Hisse... Futbolda iki sarısı bir kırmızı eder. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle