24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 2012 SALI [email protected] 14 KÜLTÜR 40. yıla Tersane’den bir selam Haliç Camialtı Tersanesi’nde ‘İstanbul İstanbul’ gösterisini sunan ünlü Katalan topluluk La Fura Dels Baus, İKSV’nin 40. yıl kutlamalarının önemli bir parçasıydı uşkusuz, yeni zamanların içinde İstanbul’la hayat bulan ve onun barındırdığı zengin kültürel renklere yeni renkler katan, onunla var olan bir soluk İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV). Tam 40 yıl önce, Cumhuriyet’in 50. yılında, Dr. Nejat Eczacıbaşı önderliğinde kurulduğu günden bu yana sanatın büyüsüyle İstanbul’un büyüsünü buluşturuyor... 2012’de, çeşitli etkinliklerle kutlanıyor bu güzelim 40 yıl... Edebiyat ve Sinema Gelişmiş teknolojinin eskiyeni istediğiniz filmlere ulaşma olanağı sağlaması evde sinema keyfini kolaylaştırdı. İnternetten hem klasiklere hem de bir önceki yılın filmlerine HD kalitesinde ulaşılabiliyor. Oğlum belirli aralarla on beş yirmi filmlik bir bellek dolduruyor bana. İzlediğim iyi bir film beni etkiliyor, gündelik yaşama hızının neden olduğu duygu kütlüğünü gideriyor ve yazma isteğimi arttırıyor. Tüm sanat dallarıyla etkileşim içinde olan sinema geçmişten günümüze en güçlü bağını edebiyatla kurdu. Her zaman hem klasik hem güncel roman ve hikâye uyarlamalarına ilgi duydu. Sayısız yazarın ürünü filme çekildi. “Romeo ve Juliet” başta olmak üzere, 300 kadar filmle eserleri en çok sinemaya uyarlanan yazar Shakespeare oldu. Tolstoy, Dostoyevski, Gorki, E. Hemingway, Turgenyev, Virginia Woolf, G. Garcia Marquez, J. Steinbeck, Goethe, J. London ise klasikleşmiş eserleriyle sinema sanatına kan ve can verdiler. Savaş ve Barış’tan Gazap Üzümleri’ne, Anna Karenina’dan Germinal’e, Gülün Adı’ndan Venedik’te Ölüm’e, belleklerimizde romanı kadar yer eden birçok film oldu. Bazı uyarlamalardan romandaki tadı alamadık, kimi ise orijinal metni aştı. ??? Sinema ve edebiyat ilişkisi tek taraflı değil, sürekli birbirini etkiliyor. Sinema edebiyattan sınırsız hayal gücü, yaratıcılık ve konu alırken yazarlar sinemadan soyutlama, çözümleme ve kavramlaştırmayı öğrendiler. Ben de yeni bir romana başlamadan önce iyi filmler izliyor, üzerlerine düşünüyor ve notlar alıyorum. Senaryo yazan ya da kamera arkasına geçen birçok yazar da var. Ticari sinemaya malzeme sağlayan popüler romancılar Stephen King ve benzerlerinin verimleri sanayi haline gelmiş durumda. Popüler romanlar bizde de filme çekildi ve ilgi gördü. Özellikle 1950’lerde Kerime Nadir ve Muazzez Tahsin’in romanlarından yapılan uyarlamalarla Türk sineması uzun yıllar klişelere teslim edildi. Aşırı duygusal, gerçeklikten uzak genç kızlar, Esat Mahmut’un serüven meraklısı maço erkekleri Yeşilçam’ın sevdiği tiplerdi. Bunların dışında eserleri sinemaya uyarlanmış önemli yazarlarımızın sayısı da az değil. Sabahattin Ali, Sait Faik, Orhan Kemal, Rıfat Ilgaz, Halide Edip, Necati Cumalı, Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Tarık Dursun K., Yusuf Atılgan, Bekir Yıldız, Osman Şahin, Ferit Edgü, Muzaffer İzgü, Attilâ İlhan listede yer alanlardan yalnızca bir bölümü. ??? Bir uyarlamanın başarısını kamera ve kurgu ile hikâyeyi yeniden yazan yönetmenin bakışı, yorumu belirliyor. Ölçüt, esere ne kadar sadık kalındığı, yorumun romanın özüne yakınlığı ya da yöntemsel sorunlarla ilgili olabilir. Yönetmen elindeki malzemeyi film sanatının gereklerine göre kullanırken değiştirir ama genelde eserin ruhunu koruması beklenir. Belirleyici olan ise heyecanı ve yeniden yaratma özgünlüğüdür. Sonuçta, film kendi bütünlüğü ve anlatım dili temelinde ele alınacaktır. Ne olursa olsun roman okurları sevdikleri eserin yorumlanışını ve hayal ettikleri karakterlerin nasıl can bulduğunu görmek istiyorlar. Merakla sinema salonlarına koşanların yanında o romanı okumamış, ama iki saatlik bir seyirlikle “okumuş gibi” olmak isteyenler eklenince, uyarlamalar her zaman seyirci topluyor. Başarılı bir uyarlama ise seyircide filmden sonra romanı da okuma arzusu uyandırıyor. Bu merak edebi eserin satışlarında “patlama” yaratmasa da çoğu zaman yeniden gündeme gelmesini sağlayabiliyor. K L a Fura Dels Baus ve ‘İstanbul İstanbul’ 2122 Haziran’da Haliç Camialtı Tersanesi’nde “İstanbul İstanbul” gösterisini sunan ünlü Katalan topluluk La Fura Dels Baus bu kutlamaların önemli bir parçasıydı. İki gecede 9000 seyirci izledi gösteriyi ve olayın en güzel yanlarından biri de 80 gönüllü gencin bu çalışmada adeta başrolü üstlenmiş olmalarıydı. İnanılmaz bir deneyimdi onlar için gökyüzünde özgürlüğün tadını çıkarmak, bizler için de onları onlarca metre yüksekte izlemek. Gençlerin yanı sıra Tilbe Saran, Sumru Ağıryürüyen, Ayrin Ersöz ve tabii ki İKSV’nin prodüksiyon ekibi, yani perde arkasında saniye sektirmeyen tüm gizli kahramanlar, La Fura Dels Baus’un hayranlığını kazandılar. 1992’de Barselona Olimpiyatları’nın açılışını “Akdeniz” adlı çalışmalarıyla yapan, 1998’de Tiyatro Festivali’ne “F@ust Sürüm 0.3”le konuk olan La Fura Dels Baus; ilk gözağrıları olan sokak etkinliklerinin yanı sıra Salzburg Festivali’nden La Scala’ya, BAM’dan Melburn Operası’na pek çok prestijli festival, opera ve tiyatroda sahneledikleri çalışmalarla bugün uluslararası sanat çevrelerinde önemli bir noktada duruyorlar. La Fura üstüne kitaplar yazılıyor, yaptıkları işler doktora tezlerine konu oluyor... La Fura dili ve karnaval esprisi Topluluğun belli bir dönem çalışmalarını kapsayan ve Londra Üniversitesi’nde gelişen bir akıştan da söz edilir ki, bu yapılan bir tez örneğin (Artistic Interdisözellik hemen göze çarpar Tersane’de izciplinary and La Fura Dels Baus), bu çalışmalarda farklı disiplinleri nasıl buluştur lediğimiz işte. Söz konusu aks çevresinde yerden havalanan veya boşluktan inen duklarını inceliyor. Kullandıkları tiyatro dilinin öykü kurma üstüne odaklanmadığı oyuncular, dev mitolojik figürler, kuleler, bu kulelerden atlayan ve de sanayi atıklanı ve bu anlamda konvansiyonları kırdığırından yapılmış eski bir demir arabayla nı vurguluyor. Kesinlikle uçlarda dolaşan halkın arasına girerek mobir topluluk. dern teknikle film çeken Topluluğun önde geoyuncular gösteride önemli len iki yönetmeni ve yöarı unsurlardır. neticisi Alex Olle ve ? La Fura’nın çalışmal de in es vr çe r le Özetle, zengin imgeler Carlos Padrissa, tiyatge im in ng ze çevresinde döner La Furoya farklı yaklaşımlar s se ve ik üz döner. M ra’nın çalışmaları. Müzik ve söz konusu olduğunda le lik bütünlüğü, önce ses bütünlüğü, öncelikle Alain Platell, Robert Le el oyuncularla birlikte görsel Page, Jan Fabre, Rooyuncularla birlikte görs La ir. nd uzamı yaratmak içindir. bert Wilson’la aynı çiziçi ak tm ra uzamı ya Aksiyon, müzik, ışık, ses gide duruyorlar. Belki on, aç am da Fura çalışmaların birbirini etkilediği, kucaklardan tek ayrıldıkları ek ladığı sürece özgür yorumnokta Katalan olmanın geanlatı çevresinde dönm ş dü ı tıy la lara yol açacaktır. La Fura tirdiği her an patlamaya an bu l, deği çalışmalarında amaç, anlahazır enerji ve sınır tanıak ar aç rı gücüne kapıla tı çevresinde dönmek demayan düş gücü. hayata geçirmektir. ğil, bu anlatıyı düş gücüne La Fura’nın karnaval eskapıları açarak hayata geprisi içinde yaptığı açık çirmektir. alan çalışmalarında da JuPek çok uluslararası sanatçı ve sanat kulia Kristeva’nın sözünü etrumunun La Fura Dels Baus ile işbirliği tiği “rüya beden kalabalıkla diyalog” yapmasının başlıca nedenlerinden biri de olgusu ele alınıyor. Bu olguyu kanımca böylesi sıra dışı ve vurucu bir çizgi yaka“İstanbul İstanbul”da da gözlemlemek lamış olmalarında yatmaktadır kuşkusuz. mümkün. Özellikle gençler için, yeniliklere, arayışAyrıca, La Fura’nın tüm gösterilerinde lara açık herkes için çok keyifli bir deneağırlık merkezini dikey sahnelemelerin yimdi La Fura Dels Baus ile tanışmak... oluşturduğu, uzam/zaman aksı çevresinde ‘Hassas vatandaş’ ‘DÖRT ŞEHİR’ ESERİ İLK KEZ LONDRA’DA SESLENDİRİLECEK yine işbaşında ‘Mimesis’ dergisinde yer verilen çizimler ‘müstehcen’ bulundu Kültür Servisi “Hassas” vatandaşların uyarısı üzerine engellenen yayınlara benzer bir olay şimdi de bir tiyatro dergisinin başına geldi. Tiyatro çeviri ve araştırma dergisi Mimesis’in 19. sayısı, Elazığ İl Halk Kütüphanesi tarafından “müstehcen” bulundu. Derginin yayın danışmanı Metin Göksel, Mimesis’in Kültür Bakanlığı tarafından Türkiye genelindeki kütüphanelere dağıtıldığını belirterek şunları söyledi: “Elazığ Kütüphanesi’ne üç sözde sorumlu vatandaş şikâyet dilekçesi yollamış. Bunun üzerine Elazığ Kütüphanesi de yayını müstehcen bulduklarını belirten bir dilekçeyle dergiyi geri göndermiş.” Derginin yayın kurulunun yaptığı yazılı açıklamada ise şöyle denildi: “20 yılı aşkın süredir yayımlanan ve danışma kurulunda Dikmen Gürün, Murat Tuncay, Zehra İpşiroğlu, Selda Öndül, Güngör Dilmen gibi tiyatro alanında önemli çalışmalarda bulunan akademisyen ve yazarların da sorumluluklar aldığı bir dergi, neden ahlaka aykırı bulunduğu konusunda açıklama bile yapılmadan, ‘müstehcen’ ilan edilmiştir. ‘Müstehcenlik’, ‘muhafazakâr’ duyarlık adına yayın ve tiyatro dünyasının düzenli olarak maruz kaldığı ithamlardan birisi. Mimesis dergisine dönük müstehcenlik ithamını da aynı sansürcü zihniyetin bir çeşitlemesi ve yasaklaması olarak görüyoruz.” Müstehcen bulunan, “Kadının Tasviri: Aristophanes’in Lysistrata’sı ve Yunan Eşlerinin ‘Hetairalaştırılması” başlıklı makalenin İngilizce orijinali Arethusa adlı derginin Kış 2004 sayısında yayımlandı. Washington Üniversitesi’nde ögretim üyesi olan Sarah Culpepper Stroup’un kaleme aldığı makale, Antik Yunan komedyası hakkında bir çeviriaraştırma dosyası. Makale, Antik Yunan toplumunda kadınların toplumsal işbölümü içerisindeki konumları ve bunun Aristophanes’in “Lysistrata” oyununda nasıl bir karşılığı olduğunu inceliyor. Makaleyi destekleyen görseller ise günümüze kadar ulaşan vazo ve kadehlerin üzerinde yer alan tasvirler. Elazığ İl Halk Kütüphanesi Müdürü Ahmet Pirinççi imzalı dilekçede dergide müstehcen resim ve çizgilerin bulunduğunun okuyucular tarafından tespit edildiği belirtildi: “Yapılan inceleme neticesinde müstehcen içerikli bulduğumuz bu dergilerin Elazığ İl Halk Kütüphanesi ve ilçe halk kütüphanelerimize bağış yolu ile olsa dahi göndermemenizi rica ederim.” Pirinççi ise, talimatın kendisine valilik tarafından iletildiğini belirtti. Say’dan ‘dört dörtlük’ prömiyer Kültür Servisi İstanbul Müzik Festivali kapsamında seslendirilen “Mezopotamya Senfonisi”nin dünya prömiyerinin yankıları devam ederken, besteci ve piyanist Fazıl Say’ın bir diğer yeni eseri, çello ve piyano sonatı “Dört Şehir”in dünya prömiyeri yarın 50. “City of London Festivali”nde yapılacak. İngiltere’nin önemli kurumlarından BBC’nin siparişi olan ve “Sivas”, “Hopa”, “Ankara” ve “Bodrum” adlı dört bölümden oluşan eser, çelloda Nicolas Altstaedt ve piyanoda Jose Gallardo’nun performanslarıyla Londra’daki St. Vedast Alias Foster’da dinleyici karşısına çıkacak. “Postcard From The Balkans” adı altındaki performansta Brahms, Dvorak, David Wilde ve Bartok gibi bestecilerin eserleri de seslendirilecek. Londra’da “Dört Şehir”in prömiyerinin yapıldığı tarihte Say, 8 Temmuz’a kadar altı konser vereceği Japonya turnesinde olacak. Ölümsüz bir müzisyen ÖMER ŞAN Kazım Koyuncu, ölümünün 7. yıldönümünde Hopa’da anıldı RİZE Karadeniz müziğinin önemli ismi Kazım Koyuncu, ölümünün 7. yıldönümünde dostları, sevenleri ve ailesi tarafından Artvin’in Hopa ilçesindeki mezarı başında anıldı. Kazım Koyuncu için öğle saatlerinde Hopa Belediye Parkı’nda toplanan yaklaşık 150 kişi, İnönü Caddesi’nden Cumhuriyet Caddesi’ne kadar, “Kazım Koyuncu ölümsüzdür” , “Kanser kaderimiz olmayacak”, “Nükleer santral istemiyoruz” sloganları atarak yürüdü. Anma sırasında Hopa Halkevleri adına konuşan Kamil Ustabaş, Kazım Koyuncu’nun barışsever, demokrat bir sanatçı olduğunu belirterek, “İnsandı, devrimci bir sanatçıydı. Onu aramızdan Çernobil belası aldı” dedi. Başbakan Erdoğan’ın Hopa mitingi sonrasında yaşananları anımsatan Ustabaş, “O zaman bu meydanda Çernobil yoktu ama gaz vardı. Metin Hocamızı da aramızdan aldılar. Kazım Koyuncu gibi Metin Hocamızı da mahalle aralarında, çay tarlalarında anacağız” diye konuştu. Anmanın ardından Koyuncu’nun mezarının bulunduğu Yeşilköy’e gidildi. Koyuncu’nun annesi Hüsniye, babası Cavit, ağabeyi Hüseyin, ablası Canan ve kardeşi Niyazi Koyuncu’nun da katıldığı törende sevenleri, sanatçı hakkındaki düşüncelerini dile getirdiler. Törene katılan Batum Üniversitesi Tarih Profesörü Roin Malakmadze “Kazım Koyuncu yalnız Türkiye’nin değil Gürcistan’ın da evladı. Şarkıları sesinden ritmine onu unutulmaz yaptı” diyerek duygularını dile getirdi. Koyuncu, mezarı başındaki anmanın ardından okuduğu ilkokulda düzenlenen etkinlikle de anıldı. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle