23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 HAZİRAN 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER Odatv davasından uzun süre tutuklu kalan gazeteci Yıldız, TÜBİTAK’tan gelecek raporu beklediğini vurguladı 7 ‘Tüm davalar düşecek’ HÜLYA KESKİN KOĞUŞTA SALONUN ÇEVRESİ YALNIZCA 38 ADIM Koğuşunun “salon” dediği bölümünün çevresinin 38 adım olduğunu anlatan Yıldız, “Günde iki kere yürüyordum. Hava soğuk olduğunda içerde, sıcak olduğunda ise avluda yürüyordum. Avlunun çevresi de zaten 40 adımdı. Bir süre sonra kitap okuyarak yürümeye başladım. 170 civarında kitap okudum. Kimse yok, konuşamıyorsunuz. O yüzden şimdi konuşurken bir süre sonra yoruluyorum. Yürürken de kendimi uzay boşluğunda gibi hissediyorum. Çünkü uzun zamandır bu kadar şey değişmedi, hâlâ aynı noktadayız. Nedim Şener ve Ahmet Şık tahliye edildiğinde de bir şey değişmemişti. Bu kararlardaki en önemli etken kamuoyu baskısıydı. O tahliyelerle galiba içerde kalanları, yani bizi unutturacaklarını düşündüler. Ben galiba unutturmamak için biraz fazla çaba sarf ettim, biraz fazla ses çıkarttım. Bence bir kadını bu kadar süre, haksız yere tutuklu bıraktıkları için de utandılar” dedi. Odatv davasının seyrinin TÜBİTAK’ın vereceği rapor olduğuna dikkat çeken Yıldız, TÜBİTAK’ın halen rapor hazırlamamasının “manidar” olduğunu söyledi. “TÜBİTAK bu kadar ayda geniş alanda yürümedim” dedi. Tahliye kararını duyduğunda neler hissettiğini anlatan Yıldız, “Tahliye olduğum andan, cezaevi kapısı önünde ailemle buluşana kadar ağladım. Hâlâ kendimi özgür değil, tutsak hissediyorum. Sevineceğim bir şey de yok. Adalet tecelli etmedi. Benim 16 ayımı bana nasıl geri verecekler” diye sordu. Yıldız, cezaevinde kalan diğer kişilerin unutulmadıklarını hissetmek istediklerini belirterek onlar için dışarda mücadele etmeye devam edeceğini vurguladı. İlahi Paşam Siz Niye Ağladınız ki? Terör örgütü ile otuz yıldır sıcak bir savaşın sürdüğünü görmezlikten gelenler için Dağlıca’da verilen 9 şehit dolasıyla başgösteren tepkiler toplumdaki travmanın yansımasıdır. Televizyonlarda gösterilen sonsuzluğa uğurlama törenlerinde, gözyaşları ile öfke haykırışları bir arada. Ağlayanlar arasında Genelkurmay Başkanı’nın da öteki komutanlarla birlikte gösterilmesi, izleyenlerin birbirlerine “Asker ağlar mı?” sorusunu yöneltmelerine neden oluyor. Onlardan birisi olarak bugünkü yazıma da “Askerler ağlar mı?” başlığını koyacak ve Sayın Orgeneral Necdet Özel’den gözyaşlarını akıtmak yerine silahlı kuvvetlerimizin bu başkaldırma karşısında neden gerekenleri yapmadığını öğrenmek isteyecektim. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, silahlı kuvvetlerimizin gerek görüldüğü zaman Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 51. maddesi uyarınca sınır ötesi harekât yapmasına izin veren kararı süresini neredeyse doldurmak üzere. O süre eylül ayı içinde dolacak olsa bile, hükümet gerekli görür ve Meclis Başkanlığı’na başvurursa, yine bir yetki belgesini Başbakan’ın masasının üstüne koyma olanağı var. Dahası, bir NATO üyesinin NATO üyesi olmayan bir başka ülkenin sınırlarından kendisine yönelik saldırılar için de benzer koşullar geçerli. Dün sabah Genelkurmay Başkanı’nın 9 evladımızın uğurlama töreninde gözyaşları arasında yaptığı açıklamaya bakınız: “Siyasi otorite işin sorumluluğunu üstüne alır da emir verirse, ben Kandil’e girerim.” Birisi eski Genelkurmay başkanı olmak üzere 60’tan fazla generali Silivri ve Hasdal’da tutuklu olan ordumuzun bugünkü başkomutanından, her cuma günü olağan görüşmelerini yaptığı sivil otoritenin iki başına, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan’a medya aracılığı ile gönderilmiş bir harekât emri için izin dilekçesi değil midir bu sözler? Ne ki, Sayın Cumhurbaşkanı da Başbakan da bu tür terör olaylarından sonra kamuoyunda artık kanıksanmış bir tür konserve açıklamalarla oyalanmayı yeğliyorlar. Kimsenin terörle bir yere varamayacağını söylüyorlar. Genelkurmay başkanlarının kendilerinden beklediği izin için devletin başındaki makam da, Başbakan da eyleme geçecek moral gücünü stratejik müttefiklerinden alamayacaklarını bildikleri için midir ki teröristlerin hangi gün, hangi vakitte Dağlıca eylemini yapacaklarını açıklayan telsiz dinlemeleri belgelendiği halde parmaklarını kıpırdatmıyorlar? Öyle bir kıpırdatma olayını ABD askerlerinin Irak’a girmek için sınırlarımızdan geçme isteklerine hayır diyen aziz Ecevit’in akıbetine uğramaktan korktukları için olmalı, şehit tabutları arkasından başsağlığı mesajları göndererek vicdanlarını temizleyeceklerini mi düşünüyorlar? Terörün arkasında ABD’nin de, bazı AB ülkelerinin de bulunduğunu genç yaşlı Türk ya da Kürt sağduyu sahibi her yurttaşımız bilmiyor mu? Bu yazıyı tamamlayarak dizgi servisine iletirken bilgisayarıma düşen bir TSK iletisinde Orgeneral Özel’in dünkü medyaya yansıyan haberi için farklı yorumlar yapıldığı ileri sürüldü. 18 Haziran Pazartesi günü Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı, Genelkurmay Başkanı’nı ziyaret etmişmiş de, o sırada kendisine “Bu terörle başa çıkamayacak mıyız” türünden sorular sormuşmuş da... Bu sorulara yanıt olarak komutanın verdiği cevaplar, sanki Uludere olayından sonra yapılmış gibi medyaya farklı yorumlarla yansıtılmışmış! A muhterem paşam, Sayın Orgeneralim. Siz TSK’nin bugünkü saygıdeğer komutanı... Bir diplomat ya da iktidar politikacısı olmadığınızı asla unutmayın. 18 Haziran’da sizi ziyaret eden bir siyasal parti başkanı ile paylaştığınız görüşlerin, 19 Haziran’daki o melun terör olayını da kapsamasında hangi sakınca var ki? Endişe buyurmayın; ilahlar o benzetmenizin örtüşmesinden ötürü kızmazlar... Odatv davası kapsamında tahliye edilen Müyesser Yıldız, “Tahliye oldum ama kendimi halen özgür değil tutsak gibi hissediyorum. Aklım henüz bu tarafa gelemedi. Aklım halen Silivri’de. Yürürken uzay boşluğunda gibiyim. Uzun süre bu kadar geniş alanda yürümedim” dedi. Yargılamanın TÜBİTAK raporunda kitlendiğini de vurgulayan Yıldız, “TÜBİTAK, virüslü belgeler ile ilgili halen rapor hazırlamadı. Balyoz davasında da belgeler TÜBİTAK’a gitmiyor. İki dava birbirine ipotek halinde. TÜBİTAK, belgeler ‘sahte’ derse, Balyoz da dahil tüm davalar çökecek. Bu yüzden Balyoz’da da YAŞ için uzatma derdindeler” diye konuştu. Müyesser Yıldız dün Basın Konseyi’ni de ziyaret ederek Yüksek Kurul Üyeleriyle bir araya gelerek yaşadıklarını anlattı. Odatv davası kapsamında tahliye edilen gazeteci Müyesser Yıldız, Silivri Cezaevi’nde tutuklu kaldığı 16 ay boyunca yaşadıklarını, Odatv yargılamasını ve tahliye edildiğinde neler hissettiğini anlattı. Tahliye kararını beklemediğini vurgulayan Yıldız, “Gözaltına alındığım günden bu yana hiçbir raporu vermediyse ya da veremediyse bir sebebi vardır” ifadelerini kullanan Yıldız, “Bizde TÜBİTAK rapor vermiyor, Balyoz davasında ise belgeler TÜBİTAK’a gitmiyor. Ortada bir şey var. O bir şey de TÜBİTAK’ta kitleniyor. Ben bu iki davanın birbirine rehin, ipotek edildiğini düşünüyorum. TÜBİTAK üzerinde ne kadar siyasi etki olduğunu varsayarsak sayalım, ‘belgelerin doğru olduğu yönünde’ bir rapor hazırlanamaz. TÜBİTAK bunu diyemeyeceği için süreci uzatıyor. Eğer bilim ahlakına uygun olan bir rapor gelirse, Balyoz olmak üzere tüm davalar çökecek” diye konuştu. 2 cezaevinin farkı Silivri Cezaevi’nde “insansızlaştırma ve tecrit” politikalarının uygulandığını vurgulayan Yıldız, “Urfa Cezaevi’nde insanlar üst üste konularak bir anlamda, ölüme yatırılıyor. Silivri Cezaevi’nde de insansızlaştırılarak ölüme yatırılmak isteniyor” dedi. TBMM Cezaevleri Alt Komisyonu üyelerinin Silivri Cezaevi’ne yaptıkları geziye de değinen Yıldız, “Güya en güzel koğuş benimkiymiş. 5 yıllık cezaevi çürümüş halde. Dolaplarımın içi çürümüş. Gazetelerden kestiğim güzel resimlerle, dolabımın içindeki küf ve pasları kapatıyordum” diye konuştu. Müyesser Yıldız gazetemizi ziyaret etti. Ergenekon davası duruşmasında avukat Özbey, mahkeme başkanınca dışarı çıkarılmasına isyan etti Duruşmada ‘yasaklılık’ tartışması ? Doğu Perinçek’in avukatı Özbey, “Yasaklı olmadığım bir davadan dışarı çıkarılıyorum” diye konuştu. HATİCE TUNCER ÇİLLİOĞLU’NUN ÖLÜMÜ CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın üç yılı aşkın süredir tutuklu bulunduğu Ergenekon davasına bir ay aradan sonra devam edildi. İP Genel Başkanı Doğu Perinçek’in avukatı Hasan Basri Özbey, 1. Ergenekon davasındaki duruşmalardan men cezası nedeniyle salondan çıkarıldı. Silivri Cezaevi yerleşkesi bitişiğindeki duruşma salonunda görülen 68’i tutuklu 273 sanıklı Ergenekon davasının dün 192. duruşması yapıldı. Mahkeme tarafından duruşmaya çağrılan tutuksuz sanık eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur, mazeret dilekçesi göndererek sağlık sorunları nedeniyle duruşmaya gelmedi. Son olarak İşçi Partililer ve Aydınlık dosyasının birleştirildiği davada Perinçek ile oğlu Mehmet Perinçek, aynı davada aralarında Mustafa Balbay, emekli orgeneraller Hurşit Tolon, Hasan Iğsız’ın da bulunduğu 57 tutuklu sanık salonda hazır bulundu. İkinci rapor ilkiyle örtüştü SELAHATTİN GÖKATALAY Aydoğan: Karanlık bir döneme giriyoruz Tutuklu gazetecilerin serbest bırakılması istemiyle Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) tarafından başlatılan “Tanıklık Günleri”nde konuşan KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Mehmet Aydoğan, “AKP hükümeti öyle bir düzen kurdu ki, bu düzende özgürlük yok, demokrasi yok. Karanlık bir döneme gidiyoruz” dedi. Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı önünde dün bir araya gelen gazeteciler ve tutuklu yakınları, “Hapisteki gazetecilere özgürlük” pankartı ile “İnadına daha fazla gazetecilik”, “Haberime dokunma”, “Tutuklu gazeteciler serbest bırakılsın” dövizleri açtı. Tutuklu gazetecilerin fotoğraflarının da taşındığı eylemde, KESK İstanbul Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Aydoğan, AKP hükümetinin düzeninde demokrasi olmadığını, gençlerin, milletvekillerinin, gazetecilerin, öğrencilerin, muhalif olan tüm kesimin cezaevinde olduğu bir dönem yaşandığını söyledi. Gazeteciliğin görevinin gerçeği ortaya çıkarmak olduğunu vurgulayan Aydoğan, “Bu arkadaşların tek suçu gerçeği ortaya çıkarmalarıdır. Onlar hep hak arayanların yanında oldular. Gerçeğin işçilerinin tanığıyız” dedi. Mikrofon kapalı, söz yok İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine başkanlık eden Hâkim Hüsnü Çalmuk, Doğu Perinçek’in avukatı Hasan Basri Özbey’in son savunmalara kadar duruşmalardan men cezası olduğuna dikkat çekerek “Avukat bey, lütfen çıkar mısınız” dedi. Özbey ise men cezasını 1. Ergenekon olarak bilinen davada aldığını, birleştirilerek İkinci Ergenekon davası üzerinde yürüyen davada cezasının bulunmadığını söyledi. Özbey ayrıca birleştirilen İP’liler davasında da müvekkilleri olduğunu dikkat çekti. Ancak Başkan Çalmuk, Özbey’e mikrofonların kapalı olduğunu ve sözlerinin kayda geçmediğini söyledi. Başkan Çalmuk’un ısrarı üzerine Özbey, “Yasaklı olmadığım bir davadan dışarı çıkarılıyorum” diyerek salondan çıktı. Başkan Çalmuk, söz isteyen tutuklu sanık Doğu Perinçek ve avukat Zeynep Küçük’e söz vermedi. MALATYA Tunceli Jandarma Alay Komutanlığı görevini yürüttüğü 1994 yılında lojmanında ölü bulunan Albay Kazım Çillioğlu’nun kemikleri üzerinde savcılığın talebiyle Ankara Adli Tıp Kurumu tarafından ikinci kez inceleme yapıldı. Çillioğlu’nun “kürek kemiğinde delik”, “kaburgalarında da kırık” olduğu vurgulandı. Kemiklerde gerekli incelemeyi tamamlayan Ankara Adli Tıp Kurumu, hazırladığı raporu ve Çillioğlu’nun kemiklerini Malatya Özel Yetkili Başsavcı Vekilliği’ne geri gönderdi. Raporda, İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan verilen ilk raporda olduğu gibi Çillioğlu’nun saç köklerinde arsenik olduğu, kürek kemiğinde delik ve kaburgalarında da kırık olduğu vurgulandı. Ankara Adli Tıp Kurumu’nun Çillioğlu’nun Düzce’de açılan mezarı çevresinde alınan toprak örnekleri üzerinde de inceleme yaptığı öğrenildi. Bu nasıl açıklama? Adil yargılamayı etkileme davası HİLAL KÖSE Kaya’dan ‘Ergenekon’ tepkisi dürüldü ve failleri halen bulunamadı. Bu ölüme üzülen biri olarak, bu davada suçlanmam üzüntümü kat kat arttırmıştır” dedi. Eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve çoğunluğu avukat 11 kişinin yargılandıkları davaya dün devam edildi. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki oturumda savunma yapan İP Genel Başkan Yardımcısı avukat Mehmet Cengiz, aylarca teknik takip altında olduğunu, avukat Tülay Bekar dışında davanın sanıklarından hiçbirisiyle bir görüşmesinin dahi olmadığını belirtti. Avukat olmasına karşın ofisinin mahkeme kararı olmaksızın arandığını ifade eden Cengiz, aramalarla ilgili HSYK’ye şikâyette bulunduğunu söyledi. Avukat Kudbeddin Kaya da Oktay ve Bekar dışında sanıkların hiçbirini tanımadığını söyledi. Kaya, “Ergenekonculuğa benim kimyam uymaz. Doğup büyüdüğüm Diyarbakır’da 12 Eylül’de, 1990’lı yıllarda ailece zorluklar yaşadık, eziyet gördük. Annem Türkçe bilmediği için yaşadığı müddetçe hiç Türkçe konuşamadım onunla” diye konuştu. Emekli Albay Cafer Balçık ise yıllarca terörle mücadele ettiğini ancak şimdi terörist olarak yargılandığını söyleyerek “İşçi Partililerle adımın anılmasından rahatsızım. MHP’de siyaset yapmayı düşünen biriyim” dedi. Mahkeme heyeti, 7 sanığın savunmasının ardından davayı 19 Ekim’e erteledi. Mahkeme, avukat Kudebettin Kaya’nın 3. kişilerle yaptığı telefon görüşmelerinin dosyadan çıkarılması yönündeki talebini kabul etmedi. İBDAC ifadesine yayın yasağı Şile’de ele geçirilen mühimmatla ilgili dosyanın sanığı Okan İşgör, bir süre İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şubesi’nde haber elemanı olarak çalıştığını anlattı. Ergenekon sanıklarıyla hiçbir irtibatının olmadığını belirten İşgör, emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün telefon numarasını iş istemek için Susurluk hükümlüsü Ziya Bandırmalıoğlu’ndan aldığını belirtti. Başkan Çalmuk, Okan İşgör’ün jandarma istihbarat elemanı olarak çalıştığı sırada İBDAC örgütüne karşı yaptığı operasyonları nedeniyle İBDAC tarafından iki kez vurulduğunu, sanıkların dışarı çıkarılmasını istediğini belirterek, İşgör’ün İBDAC ile ilgili ifadelerine yayın yasağı konulduğuna dikkat çekti. Ergenekon soruşturmasında adil yargılamayı etkilemeye çalıştığı öne sürülen avukat Kudbettin Kaya, “Suçlama ile yaşadığım hayat tamamen iki ayrı oluşum. Yanında çalıştığım avukat, karanlık derin devlet güçleri tarafından öl Genç şarkıcıya saldırı İstanbul Haber Servisi Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Recep Demirhan, Pendik’te görev yaptığı okuldan çıkarken yüzüne kimyasal madde atılması sonucu saldırıya uğrayan şarkıcı Zeynep Bektaş’ın sağlık durumuna ilişkin, “Gözüyle ilgili herhangi bir şey yok. Ama yüzünde ikinci dereceden yüzde 45 civarında bir yanık var” dedi. Bektaş’a ilk müdahaleyi yapan Opr. Dr. Hakan Ahmet Acar da Bektaş’ın sol alın, sol yanak, sol boyun ve kulak arkasında yanıklar olduğunu belirterek, “Pazartesi günü taburcu olur. Ama tedavisi evden devam edecek” diye konuştu. Zeynep Bektaş’ın, saldırıya uğrayan bir kişinin içinde olabileceği psikolojik bir ruh halinde olduğunu kaydeden Acar, “Hafif depresif ve olayın şokunda” diye konuştu. AVUKATLARDAN TUTUKLULUĞA İTİRAZ İstanbul Haber Servisi Balyoz davasında tutuklu sanıklar emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Tuğgeneral Süha Tanyeri ve emekli Albay Dursun Çiçek’in avukatları “tutukluluk hallerinin devamına” kararına itiraz etti. Avukatlar Celal Ülgen ve Hüseyin Ersöz, Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verdikleri itiraz dilekçesinde, darbe planlarını içerdiği iddia edilen dijital kayıtlara ilişkin Amerikan danışmanlık şirketi Arsenal ile Yıldız Teknik Üniversitesi’nden akademisyenler tarafından hazırlanan raporlara dikkat çekti. Avukat Ülgen ve Ersöz’ün “tutukluluk halinin devamı kararına itiraz” dilekçesinde, şu ifadeler yer aldı: “Anayasanın eşitlik ilkesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5 ve 6. maddelerine, evrensel hukuk kaidelerine, bilimsel raporlara ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşmiş içtihatlarına aykırı olan, manipülatif nitelikte olduğu dosyaya sunulmuş olan bilirkişi raporlarıyla tespit edilmiş dijital verilere dayanılarak, 15 Haziran 2012 tarihli celsede verilen tutukluluk halinin devamı kararından dönülmesine, istemimizin reddedilmesi durumunda dilekçemizin itirazen değerlendirilmesi için İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesini talep ederiz.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle