26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 HAZİRAN 2012 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA [email protected] EKONOMİ 11 Yimpaş’tan ilk tahsilatı yapan yeşil sermaye mağdurunun avukatı: O şirket iflas edebilir SPK’ye YİMPAŞ uyarısı AYKUT KÜÇÜKKAYA AKP hükümeti 28 Şubat’tan büyük zarar gördüğü gerekçesiyle yeşil sermaye şirketlerini Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) aracılığıyla borsaya açmaya hazırlanırken mağdur avukatından SPK’ye “uyarı” geldi. Türkiye’deki tüm yargı aşamalarını geçerek Yimpaş’a karşı açtığı davayı kazanarak hem Türkiye’deki hem de Almanya’daki mağdurlara umut ışığı olan mağdur H.Ö’nün avukatı Acun Papakçı, “SPK ‘Bu şirket birkaç ay içinde borsada işlem görecek’ diyor. Biz de mağdurlar adına ‘Hayır bu şirket birkaç ay içinde iflas edecek’ diyoruz” uyarısını yaptı. 2005 yılından bu yana hukuk mücadelesi sürdüren yeşil sermaye şirketi Yimpaş mağduru H.Ö. 7 yıl sonra bir ilke imza atmış; 1 Ocak 2001 Cumhuriyet, Türkiye’deki tüm yargı aşamalarını geçerek Yimpaş’a karşı açtığı davayı kazanan mağdur H.Ö’nün “12 Haziran 2012” tarihinde Yimpaş’ın patronu Dursun Uyar’dan 196 bin TL’yi icra yoluyla aldığını önceki gün kamuoyuna duyurdu. tarihinde Yimpaş’a ortak olurken verdiği “83 bin 180 DM”yi tam 11 yıl sonra 12 Haziran 2012 tarihinde Yimpaş’ın sahibi Dursun Uyar’dan 196 bin TL olarak tahsil etmişti. SPK’den Yimpaş’a kıyak Bu ilk tahsilatla birlikte ilginç bir tablo ortaya çıktı. SPK’nin resmi internet sitesi incelendiğinde “İMKB İkinci Ulusal Pazarda İşlem Gör mek veya Fiili Halka Arz Yapmak İçin 30 Haziran 2012 Tarihine Kadar Ek Süre Verilen Şirketler” listesinde toplam 13 şirket yer alıyor. Bu şirketler arasında, “Yimpaş Gıda Sanayi ve Ticaret AŞ, Yimpaş Holding AŞ, Yimpaş Yozgat İhtiyaç Maddeleri Paz. ve Tic. AŞ” olmak üzere tam 3 Yimpaş şirketi bulunuyor. Mağdur H.Ö’nün avukatı Papakçı, mağdurların Yimpaş’a binlerce dava açtığını ve son dönemde onlarca da vanın H.Ö’nün davasında olduğu gibi kazanıldığına dikkat çekti. Papakçı, “Yimpaş ve Dursun Uyar tarafından yapılan milyonlarca Avro tahsilatın konu olduğu bu davalarda gerekçeli kararların elimize ulaşmasını takiben milyonlarca TL icraya konulacak. 1 hafta içinde ödenmezse Yimpaş ve Dursun Uyar’ın malları haciz edilecek. Şirketin iflası talep edilecektir” dedi. “Dolayısı ile SPK ‘Bu şirket birkaç ‘SPK sorumlu olur’ ay içinde borsada işlem görecek’ derken, biz de mağdurlar adına ‘Hayır bu şirket birkaç ay içinde iflas edecek’ diyoruz” diyen Papakçı uyarısını şöyle sürdürdü: “SPK, Yimpaş’ın borsada hisseleri işlem görsün diye çaba sarf etmekte ve hukuken bu durumdaki şirketle görüşmeler yapmakta. Mağdurların alacaklarının Yimpaş veya Dursun Uyar’dan tahsil edilememesi durumunda hukuki adımlar atabiliriz. Son dönemdeki tutumuyla Yimpaş’a verdiği destek nedeniyle SPK’nin doğan zarardan sorumlu tutulacağını, zararın tazmini için dava açılacağını ve SPK çalışanları hakkında görevi kötüye kullanmak ve Yimpaş ile yöneticisi Dursun Uyar’a çıkar sağladıkları gerekçesiyle Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulacağını belirtmek isteriz.” Küresel Fırtına Şiddetleniyor İyimser olmak mümkün değil. İspanya’da bankacılık kesimine sağlanan fon desteğinin yarattığı ılımlı hava çoktan dağılıp gitmiş durumda. Bu hafta sonu Yunanistan seçimlerinde ise ne sol koalisyon cephesi Syriza’nın, ne de muhafazakâr Yeni Demokrasi Partisi’nin belirgin bir seçim başarısı elde edememiş olması sonucu, Avro bölgesinin siyasi geleceğine ilişkin karamsar senaryolar giderek yoğunlaşıyor. Bu yazımızda uluslararası iki önemli iktisatçının yorumlarını sizlerle paylaşmak arzusundayım. Bunlardan ilki New York Üniversitesi iktisat profesörü Nouriel Roubini, diğeri ise Harvard Üniversitesi profesörü Dani Rodrik. (Her iki iktisatçının da, tesadüf, İstanbul doğumlu olduğunu belirtelim.) Roubini, Social Europe Journal ağında yayımlanan 19 Haziran tarihli yazısında 2013’ün tüm dünya ekonomisi için küresel bir fırtına yılı olacağını vurguluyor. Avro bölgesinde, Avro’nun diğer para birimleri karşısındaki aşırı değerli konumu sürdükçe ve mali sıkılığa öncelik veren daraltıcı politikalar sürdürüldüğü sürece Avrupa’nın iktisadi krizinin derinleşmeye devam edeceğini öne sürüyor. Daha batıda ise Amerikan ekonomisi, 2012’nin ilk çeyreğini sadece yüzde 1.9’luk bir büyüme oranıyla geçmiş olması ve nisan ve mayıs ayları istihdam artışlarının da son derece cılız kalması nedeniyle 2013’e durgunluk konjonktüründe sürükleniyor. Amerikan başkanlık seçiminin yarattığı siyasi rekabetin polemik alanı, “kamu harcamalarını kim daha fazla sıkacak” yarışına dönüşmüş durumda ve dolayısıyla küresel ekonomiye canlılık verebilecek bir harcama ivmesi ABD’den de gelebilecek gibi durmuyor. Dünya ekonomisinin büyüme kaynağı Çin’de ise tasarrufların azaltılarak daha fazla tüketim harcamasına yönelinmediği sürece, doğu kaynaklı bir büyüme ivmesinin söz konusu olamayacağı biliniyor. Roubini’ye göre 2013’te dünya ekonomisini canlandırmak 2008/2009’da olduğu gibi göreceli olarak kolay olmayacak. Zira, artık neredeyse “sıfır” düzeyine gerilemiş olan faiz oranlarını daha da düşürerek yeni bir genişleyici para politikası uygulamak artık olanaklı değil. Geriye de sadece genişleyici kamu maliye politikaları kalıyor. Dani Rodrik ise geçen haftaki yazısında, bu gözlemlere olası bir ticaret savaşları senaryosu ekliyor. Olası bir senaryoda, ABD’nin 2013’teki yeni başkanının Çin ile ticaret açığını daraltmak amacıyla Amerikan ithalatının kısıtlamaya gidecek tedbirler alması ve bu adımın da diğer gelişmiş ülkeler tarafından takip edilmesinin bütün dünyada ticaretin ve üretimin çökmesine yol açabileceği kurgulanmakta. Ancak çökmekte olan şey sadece “iktisadi akımlar” ile sınırlı kalmayıp AB’nin siyasi varlığına da sıçraması durumunda, Avrupa coğrafyasının Fransa ve Almanya’nın tahakküm savaşı haline dönüşmesi ve bir dizi etnik/siyasi parçalanmışlığı da tetiklemesi, bu senaryonun kaçınılmaz bir öğesi olarak görülüyor. Dani Rodrik, bu senaryonun gerçekleşmesi sonucunda önümüzdeki dönemin yıllar sonra tarihçiler tarafından İkinci Büyük Buhran diye adlandırılabileceğini ve artık emekli olmuş Almanya Şansölyesi Merkel’e “Yıllar önce uyguladığınız ve ısrarcı olduğunuz politikalardan pişman mısınız” diye sorulduğunda, kendisinin vereceği yanıtın artık çok geç kalacağını belirtiyor. Neresinden bakarsanız bakın, çözüm önerileri bizi yine Yunanistan sol cephesi Syriza’nın seçim sloganına götürüyor: Krizden çıkış soldadır. Zirveden Notlar Türkiye’den IMF’ye 5 milyar dolar katkı Türkiye IMF’nin sorunlu ülkelere yardım yapmak için oluşturduğu fona uluslararası rezervler arasında sayılmak kaydıyla 5 milyar dolara kadar katkıda bulunacak. Los Cabos’ta devam eden G20 toplantısında alınan kararlar sonucu IMF, krizle mücadele fonunu aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin de yer aldığı 12 ülkeden alacağı destekle 456 milyar dolara çıkardı. Türkiye’nin IMF’ye 1.7 milyar dolar borcu bulunuyor ve borcun Nisan 2013’te bitmesi öngörülüyor. Liderlere çağrı: Satılık değiliz Meksika’da toplanan G20 liderleri, yine somut bir adım atamazken zirve sırasında dünyanın pek çok kentinde protesto gösterileri yapıldı. Endonezya’nın başkenti Cakarta’da toplanan eylemciler, G20 liderlerinin karikatürize edilmiş maskeleriyle bir yürüyüş düzenledi. Eylemde “Dünyamız satılık değil” pankartlarıyla G20’nin öngördüğü kâr odaklı ekonomi politikaları protesto edildi. Çin yardım havuzuna 43 milyar dolar önerdi Çin, IMF’nin krizle mücadele fonuna 43 milyar dolar vermeyi teklif etti. Ancak Çin; diğer gelişmekte olan ekonomiler olan Brezilya, Rusya, Hindistan, ve Güney Afrika gibi yardım sözünü IMF’de ABD ve Avrupa hâkimiyetinin değişmesi gerektiği uyarısını yaparak verdi. Daha önce Rusya da aynı amaçla 10 milyar dolar önermişti. G20 dağı yine fare doğurdu ? 2008 krizinden bu yana küresel ekonomik krize çare bulmak için bir araya gelen G20 liderleri, yedinci kez toplandıkları bu yıl da koordineli adımlar atma mesajı verdi. Ekonomi Servisi Avrupa’nın borç krizi gölgesinde bu kez Meksika’nın plajlarıyla ünlü tatil kenti Los Cabos’ta toplanan G20 zirvesi, önceki senelerden aldığı gündem maddelerini bir kez daha tartıştı. Dünya ekonomisinin yüzde 80’ini temsil eden 20 ülkeden oluşan G20 grubu, borç krizini çözmek için bankacılık sisteminde daha ileri bir entegrasyon da dahil olmak üzere, ciddi tedbirler alınmasını bir kez daha kararlaştırdı. Reuters tarafından elde edilen taslak sonuç Jose Manuel bildirgesinde, Barroso Avrupa’da bankacılık sisteminin ortak denetimi ve mevduat sigortasına yönelik “daha entegre finans yapısı”na yönelik somut adımlar atılması istendi. Avrupa Birliği üyesi ülkeler, zor durumdaki bankalar ile bu bankaları kurtaran ülkelerin maliyeleri arasında oluşan ve iki tarafı da bir kısır döngüye sokan ilişkiyi ortadan kaldırması için ABD, Avrupa Komisyonu ve IMF tarafından baskı altında tutuluyor. Bankalar ve ülkeler arasındaki bu ilişkinin borç krizini derinleştirdiği düşünülüyor. Yunanistan’da zoraki hükümet MURAT İLEM İspanya’da banka endişesi büyüyor İspanya’da bankacılık sektörü hakkında hazırlanan ikinci ve daha ayrıntılı denetleme raporunun açıklanacağı tarihin, 31 Temmuz’dan eylüle ertelendiği bildirildi. Endişelerle İspanya’nın tahvil ihalesinde borçlanma maliyeti, Avro tarihinin en yüksek seviyelerine ulaştı. Piyasalar G20’den de umduğunu bulamadı. İspanya’ya ilişkin endişeler gün boyu piyasaları baskılarken ABD Merkez Bankası’nın yeni bir parasal gevşemeye gideceği yönündeki beklentiler yeniden yükselişi sağladı. Avrupa borsaları yüzde 1’in üzerinde yükseldi. Demek sıra geldi sessiz sedasız elimizdeki en önemli madenlerden biri olan bor madenlerini özelleştirmeye. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın hazırladığı ve 5 Mart’ta Başbakanlığa ilettiği kanun tasarısından bahsediyorum. Tasarı ile doğrudan ‘özelleştirilecek’ denmiyor, onun yerine ‘hizmet alımı’ adı altında bor madenlerinin özel sektör tarafından işletilmesinin önü açılıyor. Anlayacağınız bir AKP katakullisi daha… Gerek TMMOB gerekse Petrolİş Sendikası tasarı ile bor madenlerinin özelleştirilmesinin ilk adımının atıldığı konusunda hemfikir. 14 Haziran’da TBMM Enerji, Sanayi, Ticaret Komisyonu’nda görüşülen ve komisyona havale edilen tasarı şimdiden yabancı şirketleri heyacanlandırdı. Birçok dev bor madenleriyle ilgili bilgi toplamaya başladı. ‘Bize öğüt vermeyi kesin’ Zirveye, Avrupa ülkeleri üzerinde bulunan baskının boyutlarının ne kadar büyük olduğunu su yüzüne çıkaran Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun konuşması damga vurdu. Toplam 17 ülkeden oluşan Avro bölgesinde tam anlamıyla finansal, mali ve siyasi birliği sağlamasının vakit alacağını söyleyen Barroso, G20 ülkelerinden artık kendilerine öğüt vermeyi durdurmalarını istedi: “Buraya kimseden akıl almak için gelmedik.” G20 grubu, ekonomik büyümeye ve istihdam yaratılmasına öncelik vermek için de anlaşmaya vardı. Son birkaç yılda birçok ülkede uygulanan kemer sıkma politikaları, küresel ekonomide yavaşlamanın hızlanmasına yol açıyor. ATİNA Yunanistan’da 1.5 ay arayla ikinci defa yapılan genel seçimler sonrasında üç parti anlaşarak koalisyon hükümeti kurma kararı aldı. Seçimden birinci parti olarak çıkan Yeni Demokrasi Partisi lideri Andonis Samaras’ın önceki günden bu yana yaptığı görüşmeler tıkanma noktasına gelmişti. Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in sert uyarıları sonucu dün akşam Yeni Demokrasi Partisi (ND), sosyalist PASOK ve Demokratik Sol (DS) liderleri zoraki anlaşarak koalisyon hükümeti kurma kararı aldı. Anlaşmaya göre hükümete sosyalist PASOK ile Demokratik Sol Parti kesinlikle milletvekili olarak bakan vermeyecek. Söz konusu iki parti lideri istedikleri bakanlıklara kendi partilerinden teknokrat düzeyinde atama yapılmasını istiyor. Buna göre başbakan, Yeni Demokrasi Partisi Başkanı Samaras olacak. PASOK’un lideri Evangelos Venizelos ile Demokratik Sol Parti DİMAR’ın lideri Fotis Kuvelis ise başbakan yardımcılığı görevlerini kabul etmediler. Yeni kabinenin bugün açıklanması bekleniyor. Öte yandan ekonomist Nouriel Roubini, ekonominin depresyona girmesiyle kurulacak koalisyonun 612 ay içinde dağılacağını ve ülkenin Avro’dan çıkacağını öngördü. CitiGroup RAPORU: Yabancı yatırımcı Türkiye konusunda temkinli Ekonomi Servisi CitiGroup’un “Yatırımcılar tetikte bekliyor” başlığı ile yayımlandığı Makro Görümüm Türkiye Raporu’na göre, küresel ekonomik belirsizlik nedeniyle uluslararası yatırımcılar Türkiye konusunda temkinli. Citi analistlerinin Londra’da 1115 Haziran tarihleri arasında 15 yatırımcı ile görüştüğü ve bu görüşmelerin sonucunda, Türkiye’de varlıkların bu zaman kadar göreceli olarak daha iyi görünüm sergilemesiyle birlikte, yatırımcıların Türkiye’de yatırım konusunda daha istekli olmasını bekledikleri ifade edildi. Raporda, yatırımcıların, Avro Bölgesi borç krizi ve Yunanistan’daki önemli liderlik seçimi sebebiyle de dikkatlerinin dağınık olduğu belirtildi. Raporda şu ifadelere yer verildi: “Yatırımcıların süregelen Avro Bölgesi endişeleri ve Türkiye’nin bazı belirli etmenleri sebebiyle, Türk varlıklarına olan inancının eksildiği izlenimi oluştu. Dış dengeleme konusundaki belirsizlikler ve isteğe bağlı parasal politikalar, yatırımcıların çekincelerini oluşturan başlıca sebeplerdir.” Raporda, yatırımcılardan birinin, “Türkiye bir 555 ekonomisi olmak istiyordu. Yüzde 5 büyüme, yüzde 5 enflasyon ve gayri safi milli hasılanın yüzde 5’i oranında cari açık. Bunu yerine, şu anda bir 378 tipi ekonomi görüyoruz” şeklinde görüşlerini ifade ettiği kaydedildi. n stratejik madenlerden biri Biliyorsunuz Türkiye, dünya bor rezervinin yüzde 70’ine sahip ve bor günümüzün stratejik ürünlerinden biri. Önce kısa bir bilgi: Cam, seramik, nükleer, uzay ve havacılık, elektrikelektronik, bilgisayar, enerji, ulaşım, akıllı tekstil, ilaç ve kozmetik başta olmak üzere 500’e yakın kullanım alanı var. E Bor minerallerinin işlenmesi halinde yarattıkları katma değer ve kâr oranları hayli yüksek. Türkiye’de bor madenlerinin sahibi, bir kamu kuruluşu olan Eti Maden. Yasalar Eti Maden’e bor madenlerini işletme, zenginleştirme, rafine ürün üretimi, dağıtım ve pazarlama faaliyetlerinin tümünü veriyor. Zaten Eti Maden de bugüne kadar üstlendiği görevi başarı ile sürdürmüş. Bizzat Eti Maden’in Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Dr. Orhan Yılmaz şu anda Türkiye’nin en büyük holdinglerinden bile daha kârlı olduğunu söylüyor. Yılmaz “Kârlılık oranlarımız çok yüksek. Türkiye’nin ilk 500 şirketindeki kârlılık oranlarına bakın. Yüzde 67’dir. Biz geçen yıl 842 milyon TL kâr ettik. Bu kârı elde etmek için ilk 500’deki şirketlerin yapması gereken ciro miktarı kârlılık oranını yüzde 10 olarak kabul edersek 8.6 milyar TL’dir. Halbuki biz bunu 850 milyon dolarlık ciroyla yaptık” diyor. Öyleyse Eti Maden neden özelleştiriliyor? Bir kurum kâr ediyorsa, gelecek vizyonu oluşturup yatırım yapabiliyor, üretimine katma değer katabiliyor ve dış pazarlara ihraç edebiliyorsa neden özelleştirilir? Üstelik Sıra Türkiye’nin Bor Madenlerinde stratejik öneme sahip bir sektörde ise? Bugüne kadar Türkiye’de bu soruya yanıt alabilmiş değiliz. Alamadığımız gibi yapılan yanlış özelleştirmelerin faturasını da hepimiz ödüyoruz. Örneğin Eti Alüminyum’un hali ortada... Yargının durdurma kararına karşın bir şey yapılmıyor. TMMOB Maden Mühendisleri Odası önceki gün bu konuda hazırladığı raporu kamuoyu ile paylaştı. Medyanın ilgi göstermediği rapor aslında kâr eden bir işletmenin neden özelleştirilmeye çalışıldığını da gözler önüne seriyor. Bakın rapor neler söylüyor: abancı şirketler madenlerin peşinde Y Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün en büyük rakibi olan Rio Tinto’nun Kuzey Amerika’da bulunan rezervleri tükenmek üzeredir. Şirketin 20152016 yıllarında üretime başlayacağı Sırbistan’daki bor rezervleri, ülkemizle kıyaslanamayacak kadar küçüktür. Türkiye’nin dünya genelinde bor konusunda tekel olma fırsatını yakaladığı bir ortamda 2840 sayılı yasada değişiklik yapılma çabası düşündürücü ve manidardır. 16 Haziran 2005 tarihinde Avustralya/Canberra’da Türkiye Cumhuriyeti hükümeti adına Devlet Bakanı Kürşat Tüzmen tarafından imzalanan, Türkiye Cumhuriyeti ve Avustralya arasında yatırımların karşılıklı teşviki ve korunmasına ilişkin anlaşmanın masada görüşülen eklerine istişareler ile eklenmiş 10. maddesi 1. cümlesinde “Türkiye’nin İzmir bölgesinde potansiyel bir yatırımcı olan BHP Biliton’un, Türkiye’nin dünya rezervlerinin yüzde 70’ine sahip olduğu boratları ile ilgili olarak madencilik, işleme/zenginleştirme ve pazarlama dahil olmak üzere uzun vadeli planları” olduğu belirtilmiştir. Söz konusu anlaşma ve buna bağlı ek protokol TBMM tarafından 07.04.2009 tarih ve 5883 sayılı yasayla uygun bulunarak 14 Nisan 2009 tarih ve 27200 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. 2010 yılı cirosu 250 milyar dolar ile dünyanın en büyük madencilik şirketi olan BHP Biliton’un uzun vadeli planlar yaptığı bilinmektedir. Bor madenimizi ilgilendiren bu kanun değişikliğinin söz konusu şirketin taleplerine denk düşmesi de ilginç bir tesadüftür. Mevcut kanunun 2. maddesine eklenen fıkrada “Bu madenlerin üretilmesi ve zenginleştirilmesi, teknik, ticari ve ekonomik sebeplerle ürünün mülkiyeti ruhsat sahibinde kalmak üzere 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri çerçevesinde ihale edilmek suretiyle üçüncü şahıslara gördürülebilirler” denilmektedir. Madenlerde mülkiyet, madenin miktarı ile (rezervle) doğrudan ilgili bir kavramdır. Rezerv tükendiğinde mülkiyet hiçbir anlam ifade etmemektedir. Madenin kalmadığı bir yerde mülkiyet kavramı sadece içi boş bir kelimedir. Bor madenlerinin uzun sürelerle üçüncü şahıslara kiralanması da benzer sonuç doğuracaktır. Bu nedenle kanunda yapılması düşünülen değişiklik, sonuç itibarıyla özelleştirme ya da satış anlamına gelmektedir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle