25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS 2012 CUMARTESİ 4 HABERLER AKP’li Kürt vekillerin hazırladığı raporda İçişleri Bakanı’na tepki, Uludere konusunda samimiyet çağrısı var NATO’nun Neresindeyiz? İki gündür gazetelerde, Tayyip Bey’in Astana’dan yaptığı açıklamalar var. Başbakan bu açıklamalarında Türkiye’nin “Füze Kalkanı” sistemiyle birlikte NATO içinde ağırlığının artacağını söylüyor. Haklıdır. Türkiye, örgütün kuruluşunun 63’üncü, kendi katılışının 60’ıncı yılında örgüt içinde ağırlığını arttırmıştır. Değil NATO üyeliğimizin zorunlu olup olmadığının, ama NATO’nun sürmesinin gerekip gerekmediğinin bile tartışma konusu olduğu dönemde, algılanması ne kadar güç olsa da Türkiye’nin NATO’ya üyeliği kolay olmamış ve iktidar ile muhalefetin oybirliğiyle desteklediği adaylığın üyeliğe dönüşmesi, “Sovyet tehlikesine” karşı Batı’nın savunma kalkanı altına girmenin gerçekleşmesi tüm ülkede, bugün düşlenmesi olanaksız ortak bir sevinç yaratmıştı. Türkiye’nin Batı dünyasında yerini alması, Avrupa Konseyi üyeliğinden çok, başlangıçta hiç de kolay olmamış olan NATO üyeliğiyle gerçekleşmişti. Türkiye NATO üyeliğiyle Batı dünyasının üyesi değil, bağlantısı konumuna gelmişti. ??? NATO üyeliği Türkiye’yi Batı dünyası içine sokmadı, yanında yer almasını sağladı. Türkiye’nin bugün NATO ve Batı dünyası içindeki yerinin ne olduğunu irdelemeden önce, NATO’nun bugünkü durumunun ne olduğuna bakmak, daha doğru olur. Blokların yıkılması ve Varşova Paktı’nın feshinden sonra, NATO’nun devam edip etmeyeceği tartışmasında karar çabuk verildi: NATO varlığını sürdürecekti. Amacı değişecek miydi? Aksini iddia eden çok olsa da gerçekte hayır. NATO kapitalizmin ve onun kalesi ABD’nin çıkarlarını korumak için kurulmuştu, hâlâ da aynı nedenden dolayı var. Ama değişen dünya koşulları, küreselleşen kapitalizm ve dünyanın şu andaki tek egemeni konumu NATO’nun amacını değiştirmese de, sorumluluk alanını ve ilgi konularını değiştirmiştir. Blokların ortadan kalkmasından sonra ortaya çıkan yeni tehdit biçimleri NATO’nun, özellikle “uluslararası terorizm” ilgisini ön plana çıkardı. Bu değişiklik, NATO’nun katı çekirdek yapısını da genişletti. Ona bir yandan BM’ye yüklenmesine nafile çalışılan işlevleri yüklerken, birlikte aktif katılımlı ülke sayısını da arttırdı. ??? Blokların ortadan kalkması ve NATO’nun amacının değilse bile işleyiş şeklinin değişmesiyle birlikte örgütün güneydoğu ucundaki sağlam kalesi Türkiye’nin konumunun ne olacağı sorusunu da gündeme getirdi. Türkiye Batı için yine eskisi kadar önemli bir ülke olarak kalacak mıydı? Bu soruya bağlı olarak, “sağlam müttefik” statüsünün getirdiği insan hakları ihlallerine göz yumma davranışı sürecek miydi, sürmeyecek miydi? Bu tereddütler çabuk aşıldı, değişen koşullara karşın, Türkiye’nin konumu, salt askeri nedenlerle olmasa bile, önemini korumayı sürdürünce ve Ankara’da, özellikle durumu iyi değerlendiren AKP iktidar olunca, yanıtlar berraklaştı. Evet, işleyişi değişen NATO’da Türkiye’nin önemi sürecekti. Hatta çok değişik konumunun getirdiği avantajlar dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın ülkesinin örgüt içindeki ağırlığı artacaktı da. Türkiye’nin NATO içinde artan ağırlığı, ona Batı Kulübü içinde yeni bir statü kazandırabilir mi? Şimdiye kadar NATO içindeki önemimizi AB içinde sağlam bir pozisyon elde etmeye tahvil etme çabaları sonuçsuz kaldı. Bundan sonra da durumun değişmesini sağlayacak bir neden görünmüyor. NATO içinde artan ağırlığı Türkiye’ye tabii ki gerçek üyelerle aynı durumda olmayacak olan “güvenlik görevlisi” statüsünün ötesinde “Batı Kulübü” içinde yeni bir yer sağlamayacaktır. Zaten Ankara’nın egemenleri de bu konumdan hiç de şikâyetçi değillerdir. ‘Şahin’i görevden alın’ ERDEM GÜL ANKARA AKP’nin Kürt milletvekillerinden, partide krize dönüşen İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e yanıt gibi Kürt raporu geldi. Milletvekillerinin Güneydoğu’da yaptıkları ziyaretler sonrası hazırlayıp parti yönetimine ilettiği raporda, “Uludere hükümetin samimiyet sınavı” denildi. AKP’li Kürt vekiller, Şahin’in parti sözcüsü Hüseyin Çelik tarafından uyarılmasını olumlu bulduklarını belirtirken, “Ancak bu yetmez. İstifa etmeli ya da görevden alınmalı” taleplerini de sözlü olarak parti yöneticilerine iletti. AKP’deki İdris Naim Şahin krizi, partinin Kürt milletvekillerinin Güneydoğu’da yaptıkları özel bir çalışma sonrası hazırladıkları raporla yeni bir boyut kazandı. Raporda Bakan Şahin’le birlikte AKP’nin Kürt milletvekillerinin hazırladığı Güneydoğu raporunda Uludere olayının bölgede en öncelikli gündem maddesi haline geldiği uyarısı yapıldı. Anadilde eğitim konusunu ve BDP’nin önerdiği demokratik özerklik benzeri bir güçlü yerel yönetim modelini bölgede öne çıkan talepler olarak belirten AKP’li vekiller, İdris Naim Şahin konusunda ise “Uyarı yetmez. İstifa etmeli ya da görevden alınmalı” dediler. Başbakan Erdoğan’ın Uludere ile ilgili açıklamalarına da yanıt niteliğinde saptamalar yer aldı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla AKP’nin Kürt milletvekilleri Güneydoğu’da iki hafta süresince özel bir çalışma yürüttü. Edinilen bilgilere göre AKP’li vekiller, her biri 5 milletvekilinden oluşan 4 grup halinde bölgeye giderek, iki hafta süresince parti tabanının yanı sıra il, ilçe ve beldelerdeki sivil toplum kuruluşları, vakıflar, dernekler, sendikalar, kanaat önderleriyle görüşmeler yaptı. Bu görüşmelede alınan notlar milletvekilleri tarafından rapor haline getirilerek parti yönetimine verildi. Erdoğan’ın önündeki raporda, bölgedeki talepler 4 başlık altında toplandı. Raporun ilk maddesinde ise Uludere olayının yer alması dikkat çekti. Raporda Uludere olayı için, “Roboski (Uludere) hükümet için bir samimiyet sınavıdır” diye ifade edildi. Raporda, Uludere olayının en öncelikli gündem maddesi haline geldiği, üzerinden geçen 5 aylık süreye karşın olayın aydınlatılmamış olmasının Kürtler arasında büyük bir kaygıya neden olduğu, sürecin bu şekilde uzamasının Kürtler arasında hükümete güvensizliğe dönüşme riski taşıdığı, bir an önce sorumluların ortaya çıkarılıp yargıya teslim edilmesinin bölgede birinci talep haline geldiği vurgulandı. Raporda Uludere olayının “en yakıcı gündem” olduğu belirtildikten sonra bölgede öne çıkan talepler de sıralandı. Talepler arasında ikinci sırada, yine Başbakan Erdoğan’ın soğuk baktığı anadilde eğitimin yer alması dikkat çekti. Taleplerin üçüncü sırasında yeni anayasa sürecindeki Kürt sorununa ilişkin beklentiler sıralandı. Raporda bu beklentiler, “anayasal vatandaşlık” olarak ifade edildi. Taleple rin 4. sırasında ise yerel yönetimlerin güçlendirilmesi yer aldı. BDP’nin “demokratik özerklik” talebine benzer bir şekilde yerel yönetimlerin daha da güçlendirilip yetkilerinin arttırılması AKP raporuna girdi. AKP’deki İdris Naim Şahin krizi Kürt vekiller arasında da önemli bir gündem konusu haline geldi. Kürt vekiller uzun bir süredir Şahin’e yönelik şikâyetlerini parti yöneticilerine iletiyordu. Parti sözcüsü Çelik’in, Şahin’e yönelik “uyarı” niteliğindeki açıklaması, Kürt vekiller arasında olumlu karşılandı. Kürt vekiller, “Çelik’in yaptığı açıklama bizim de uzunca bir süredir talebimizdi. Ancak bu yetmez. Bölgede Şahin’e büyük tepki var. Dolayısıyla Uludere sınavı açısından da artık Şahin istifa etmeli. Etmiyorsa azledilmeli” şeklindeki taleplerini parti yöneticilerine sözlü olarak iletti. 10 YIL HAPİS AB’nin Zana endişesi BRÜKSEL (AA) Avrupa Birliği Komisyonu, Diyarbakır bağımsız milletvekili Leyla Zana’nın 10 yıl hapis cezasına çarptırılmasından “derin endişe duyduğunu” bildirdi. Genişlemeden sorumlu AB Komisyonu Üyesi Stefan Füle’nin sözcüsü Peter Stano, basına yaptığı açıklamada, “AB Komisyonu terörle mücadelede Türkiye’yi desteklese de ifade özgürlüğünü temel değer olarak görmektedir ve etkin bir terörle mücadele ifade özgürlüğüyle uyumlu olmalıdır” dedi. Stano, Türkiye’de mahkemelerin terörü geniş şekilde yorumlamalarına çözüm getirilmesi ve fikirlerin şiddet içermeyecek şekilde ifade edilmesiyle şiddeti teşvik arasındaki bariz ayrımın yasalarda ve uygulamada yapılması çağrısında bulundu. Peter Stano, AB Komisyonu’nun bu davanın temyiz aşamasını yakından takip edeceğini bildirdi. Zana, “terör örgütü üyesi olmak” suçundan 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. ‘Gözaltında ölüm varsa kameralar bozuluveriyor’ CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, 20032011 arasında 44 “gözaltında ölüm” olayı gerçekleştiğine ve bunların 23’ünün yapılan açıklamalara göre “intihar” olduğuna dikkat çekerken “Bunlar kuşkulu ölümlerdir” dedi. Tanrıkulu, dün parlamentoda düzenlediği basın toplantısında “gözaltında ölüm” raporunu açıkladı. Tanrıkulu, “Gözaltında yaşanan ölümlerin pek çoğu ‘intihar’ olarak kayıtlara geçiyor ve yargı süreçlerinde de etkili soruşturma yürütülmediği için kamuoyunun kuşkuları giderilmiyor. Yapılan açıklamalara göre gözaltında ölenlerin 23’ü intihar etti, 5 kişi kalp krizi geçirerek öldü, diğerleri ise ya yere düştü ya fenalaştı veya güvenlik güçlerinin silahını almaya çalışırken öldü… Gözaltındaki kişinin intihar etmesi, yetkililerin sorumluluğunu hafifletmez” değerlendirmesini yaptı. Kişi gözaltındayken yaşamına dair her türlü önlemi almanın zorunluluk olduğunu vurgulayan Tanrıkulu, AKP hükümetinin karakollarda bu zorunlulukları yerine getirmek için herhangi bir adım atmadığını söyledi. Tanrıkulu, “Gözaltındaki ölüm vakalarının neredeyse hiçbirinde, kişinin intihar ettiğine dair bir görüntü bulunmamaktadır. ‘İntihar’ yerinde ya o gün ‘tesadüfen’ kameralar bozuktur, veya gözaltındaki kişi, kolluk güçlerinin elinden kurtularak kaçmış, yere düşüp ölmüştür! Bu ölüm vakalarının çoğu, bize göre kuşkulu ölümlerdir ve sorumlular çoğunlukla caydırıcı bir soruşturmakovuşturma uygulamasına tabi tutulmamaktadır” dedi. 28 ŞUBAT SORUŞTURMASI Sarmusak ifade verdi ? 28 Şubat döneminde Emniyet İstihbarat’ta görevliyken, onbaşı rütbesiyle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda askerlik görevini yapan ve burada ele geçirdiği BÇG belgelerini, Emniyet istihbaratına sızdıran Kadir Sarmusak, mağdurtanık sıfatıyla ifade verdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Batı Çalışma Grubu’na (BÇG) ilişkin belgeleri Deniz Kuvvetleri’nden alarak Emniyet’e ulaştıran Kadir Sarmusak, 28 Şubat soruşturmasında mağdurtanık sıfatıyla ifade verdi. Kadir Sarmusak, dün öğleden sonra Ankara Adliyesi’ne geldi. DGM kapısından girmeyerek gazetecileri atlatan ve girişte görüntü vermeyen Sarmusak, soruşturmayı yürüten isimlerden Özel Yetkili Savcı Kemal Çetin’in odasına çıktı. Savcı Çetin, Sarmusak’ı tanık olarak dinledi. Sarmusak’ın 6.5 saat ifade verdiği öğrenildi. 28 Şubat sürecinin önemli aktörlerinden olan Kadir Sarmusak, geçen haftalarda Vatan gazetesine verdiği demeçte şunları söylemişti: “Soruşturma ilerledikçe hepsinin hakkında yakalama kararı çıkartılacağına ben eminim. Eğer konuşursak çok şeyin aydınlığa çıkacağına eminim. Bu zamana kadar hiç konuşmadım. 15 yıl geçti! Siz askeri sorgunun ne demek olduğunu biliyor musunuz? 11 günüm kayıp. Nerede olduğum belli değil. Hiçbir kaydım tutulmadı. Beni öldürmeyi de düşündüler.” 28 Şubat döneminde Emniyet İstihbarat’ta görevli Kadir Sarmusak, onbaşı rütbesiyle Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda askerlik görevini yaparken, burada ele geçirdiği BÇG belgelerini, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi’ne sızdırmıştı. Çevik Bir imzalı belgelerden askerin darbe hazırlığında olduğuna ilişkin bilgiler çıkmıştı. Bu belgeler basına sızdırılarak, yayımlanmıştı. Askeri savcılık, bunun üzerine Sarmusak ve dönemin Emniyet İstihbarat Daire Başkanvekili Bülent Orakoğlu ve Yardımcısı Hanefi Avcı hakkında dava açtı. Bir süre tutuklu kalan üç isim, Genelkurmay’ın BÇG belgelerinin asıllarını mahkemeye göndermemesi üzerine beraat etmişti. Bakan ‘23 Mayıs’a soruşturma yok’ dedi fakat müdürler durumdan vazife çıkardı Öğretmenlere grev soruşturması MEHMET MENEKŞE/SEDAT KURT anadoğlu için suç duyurusu Öte yandan Anadolu Ahde Vefa Derneği Genel Başkanı Tayyar Tercan, 28 Şubat soruşturması kapsamında Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hakkında dün suç duyurusunda bulundu. Tercan, terör örgütü İBDAC davasında aldığı 12.5 yıl hapis cezasını o dönem Sabih Kanadoğlu’nun başkanlığını yaptığı Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 36 yıla çıkardığını belirterek, şikâyetçi oldu. K AMASYA / DENİZLİ Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in 23 Mayıs’taki genel greve katılan öğretmenler hakkında soruşturma başlatılmayacağını açıklamasına karşın Amasya ve Denizli’de öğretmenler hakkında soruşturma açıldı. Amasya’nın Gümüşhacıköy Kaymakamı Serdar Kartal, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile birlikte tüm kamu kuruluşlarına yazı göndererek, greve katılan öğretmen ve memurların listesini istedi. Bunun üzerine okul müdürleri işe gel meyen öğretmenlerin listelerini hazırlayıp İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderdi. Diğer memurların listesinin de ilçe kaymakamlığına gönderildiği belirtildi. EğitimSen Amasya Şubesi Başkanı Cumhur Koca, Danıştay kararı ve ilgili sözleşmeler uyarınca kamu emekçilerinin yasal haklarını kullandıklarını vurguladı. Denizli Milli Eğitim Müdürü Sebahattin Akgül ise tespit edilen öğretmenlerin görevlerini yerine getirmedikleri gerekçesiyle savunmalarının isteneceğini ve haklarında inceleme başlatılacağını kaydetti. Yaz tatilinde eğitim ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, öğretmenlere yaz tatilinde 5 hafta süreyle eğitim verileceğini açıkladı. 4+4+4 yasası ile ilgili üniversite öğrencilerini bilgilendirme toplantılarından ikincisini TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde düzenleyen Dinçer toplantıda yaptığı açıklamada, “Biz, bu sene haziran ayının 8’inden sonra, okul kapandıktan sonra 3 hafta süreyle ve eylül ayında okul açılmadan iki hafta önce toplam 5 hafta süreyle, haftada 36 saat olmak üzere 258 bin öğretmenimiz için eğitim programı tertip ediyoruz. Bunu her yıl yapacağız, hatta ara dönemlerde yapacağız, hafta sonlarında yapacağız” diye konuştu. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle