18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 MAYIS 2012 CUMARTESİ 14 İstanbul Y Edirne PB Kocaeli Y Çanakkale PB İzmir PB Manisa PB Denizli PB Zonguldak Y Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Y Ankara 22 24 24 22 25 26 25 18 19 20 21 20 21 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y PB Y PB Y PB Y PB PB PB B Y Y 20 22 21 23 28 28 26 28 24 25 22 19 15 Oslo B Helsinki B Stockholm B Londra A AmsterdamA Brüksel B Paris A Bonn B Münih B Berlin PB BudapeştePB Madrid B Viyana PB HABERLER 24 17 21 22 23 22 23 22 24 23 22 27 20 Belgrad Y 22 Sofya Y 19 Roma Y 20 Atina B 23 Zürih B 22 Moskova PB 18 Aşkabat B 35 Taşkent PB 34 Baku B 25 Bişkek B 33 Tiflis Y 27 Kahire PB 34 Şam B 31 Ülke geneli parçalı ve çok bulutlu Marmara’nın doğusu, İç Ege, Karadeniz, İç Anadolu’nun kuzeyi, Doğu Akdeniz’in doğusu, Doğu Anadolu’nun kuzey ve batısı ile Adıyaman, Gaziantep, Diyarbakır, Kilis, Van ve Bitlis çevrelerinin aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 26 Mayıs GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada “34 insanımızın çoğu yaşı küçük. Bu olayın sadece figüranı. 34 kişi hayatlarını kaybetmemiş olsalar ve onlar sağ ele geçirilmiş olsalardı kaçakçılık suçundan yargılanıyor olacaklardı. Ama şimdi hayatlarını kaybettikleri için kaçakçılık tarafı ağır basıyor. Bu, özür dilenecek mahiyete dönüşmüş bir olay değildir. Filmin bütününe bakıldığı zaman özür dilenecek bir yanı yoktur” dedi. ??? Medyamız ertesi sabah Şahin İdris Bey’in yenir yutulur cinsten olmayan açıklamalarını yayımlar; olayı RTE’yi kızdırmadan nasıl yorumlayacağını düşünürken… …aynı sahildeki, AKP Genel Merkezi’nden, Genel Başkan ve Başbakan RTE’nin yeni genel başkan yardımcısı, üstelik parti sözcüsü, dinci eğitime ilk adımları atan eskilerden Milli Eğitim Bakanı Çelik Hüseyin Bey; AKP’li bakanı bir güzel (haşladı sözcüğü gerek ama) azarladı demekle yetineceğimiz açıklamasında: “Uludere’de hayatını kaybeden insanlarla ilgili herhangi bir delil yokken onları PKK’nin figüranları olarak nitelemek doğru değildir. Bakanın dünkü üslubunu ve yaklaşımını doğru bulmuyorum, ayrıca insani de bulmuyorum. Sayın bakanın bu üslubunun ve yaklaşımının AKP hükümetine ve AKP’ye ait bir yaklaşım ve üslup olmadığı da ortadadır” dedi. ??? Hüseyin Bey’in açıklamalarını göz önünde tutarak; her gün siyaset üzerine yaptığı hükümetle aynı koşuttaki söylemlerini Genel Başkan ve Başbakan’ı ile istişare ederek basına yansıttığını dikkate alan muhalefet partileri ve… …medyamızın yazılı, sözlü, sazlı TV anchormen’leri, analistleri, yazarları, aman Allah’ım, (örneğin MA Birand), o ne muhteşem demokrasi aşkı, ne köklü demokrasi sevdasıdır ki; dört bir koldan ve hep bir ağızdan “İdris Bey istifa, istifa” diye bastırmaya başladılar. Demokrasiyi “kokarsi”ye çeviren RTE’nin bile İçişleri Bakanı’na, “Ya çekil, ya azlederim ha!” diyeceği beklentisindeki kalemler, TV’ler ağız birliği içindeydi. ??? Havaalanında kalemler, mikrofonlar, kameralar tetikte. Gözler Pakistan’dan dönen RTE’nin ağzına çevrili. “Arkadaşlarımın bu konuda açıklama yapmasını doğru bulmuyorum” dedi. Sonra? Medya bakanı istifaya çağıracak bir cümleden vazgeçti. İstifayla ilgili tek bir sözcük çıkmadı RTE’nin ağzından ve… …İdris’ini rahatlatan… Çelik’i de hop oturup hop kaldıracak kadar sinirlendirecek açıklamasından ve önceki olaylara değinen sözlerinin kısa bir özetini basına sunduktan sonra, yallah! Doğğğru evine gitti. Demokrasi oldu mu kokarsi! ??? Medyaya gelince... Bir bakan partisiyle, iktidar partisi sözcüsü Başbakan’ıyla terse düşen demokrasilerde o gün, vakit yitirmeden istifa ederler diye başlayan, lakin RTE’den fırça yememeye özen gösteren yüksek perdeden demokrasi dersi veren yorumlar kapıda... Oysa bir başka toplumsal gerçeği yansıtan yüzü var ülkemizdeki demokrasinin: İşçi, memur, doktorlar, avukatlar, düşmüş sokaklara. Yargı bir taraf. Asker kışladan değil burnunu, sesini çıkaramıyor. Toplumun her kesiminde olağanüstü huzursuzluk. Direniş olayları her gün sabah akşam ekranlarda. Kısacası toplum ayakta! Ayakta mı? Öyleyse: Gelelim “Hatice’nin neticesine”: Başbakan’ın, “Elhamdülillah” çektikten sonra başlayıp açıkladığı anket sonuçlarına: “Şu anda üç tane. Yüzde 52 var, yüzde 54 var, yüzde 56 var!” ??? İçimden yuhhh diye bağırmak geçti: “Hatice’ye de neticelere de!” YARIN 27 Mayıs. Sıradan bir gün değil; pazara rastladı diye üzerinde düşünmeden, yazmadan olmaz. Üstelik, unutmayalım ki, pek uzak olmayan yakın bir geçmişe kadar ulusal “bayram”lardan biri olarak resmen kutlanmaktaydı. Şimdi, bu vesileyle konuşan ve yazan çok olacak ve kim bilir, neler neler söylenip yazılacak. Elbet, suçlayarak, sorumlulara çullanarak. Ama emin olabilirsiniz, olayı anlamaya çalışan, niçin meydana geldiğini ve öncesinde öyle bir oluşuma yol açmakla asıl kimlerin ne ölçüde suçlanabileceğini söyleyen ya da yazan pek az kişi çıkar; hatta bırakın söylemeyi ya da yazmayı, konunun o yanını düşünen olur mu? Şimdi de, harıl harıl Uludere’nin sorumlusu aranıyor; bulununca suçlayıcı parmakları ona yöneltmek ve üstüne çullanmak için. Peki, diyelim ki kaçakçılar fark edilmedi yahut fark edildi de hata olmasın diye geç Suçlamanın Kolaylığı kalınıp sınırdan girenler gerçek terörist olarak yığınla insanın canına kıydılar. Şimdi yanlış davranmakla suçlananlar o zaman da hiç davranmamış olmakla suçlanmayacaklar mıydı? unları düşününce, üzerinden yarım yüzyıldan fazla zaman geçmiş olsa da, 27 Mayıs’ın suçlanmasında hedef şaşırmak daha kritikleşiyor. Nedenler üzerinde durmak, darbelere özür aramak değil, olabilecek darbelerin olmaması için çalışmak demektir. B Öyle olunca, görünürdeki suçlamalardan başka sorulabilecek soruların haddi hesabı yoktur. Kötü yönetimden başlayıp Cumhuriyetin örselenmesine, niteliğini değiştirme niyetlerine, safsatacılığın azıtmasına, ulusal çıkarların göz ardı edilip başkalarının hesaplarına alet olmaya ya da olup bitenlere seyirci kalarak gerekeni yapmamış olmaya kadar o kadar çok neden bulunabilir ki saymakla bitmez. lbet, 27 Mayıs dolayısıyla şu çok söylenmiştir ve çok doğrudur: “Anayasaya aykırı davranışların çoğalması, kargaşanın ve gerginliğin artması karşısında sabırlı davranıp biraz daha beklenseydi iktidar yasal seçimle değişir, darbe olmaz, Yassıada ve sonrasının fecaati yaşanmazdı” falan. Doğrudur da, hiç değilse örnek olsun diye, “Bunları söyleyip yazanlar şimdiki genel seçimlerin yüzde on barajsız yapılması ya da seçilmişlerin tutuksuz yargılanması için ne yapmaktadırlar” diye sormak gerekmez mi? GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY E CHP, Dışişleri Bakanı’nın Türkiye’nin güvenliğini tehlikeye attığını belirtti Davutoğlu için gensoru ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında gensoru önergesi verdi. Gensorunun gerekçesinde, “İzlenen dış politika ulusal güvenliğimizi, bölgesel etkinliğimizi ve uluslararası saygınlığımızı sürekli zedelemekte ve tehlikeye atmaktadır” denilerek, “Neredeyse bütün komşularımızla sorunlu, aidiyeti ve kimliği belirsizleşen, dolayısıyla yalnızlaşan, sözü dinlenmeyen bir ülke olmaktayız” görüşüne yer verildi. Gensoru önergesinin gerekçesinde Kürecik’teki radar üssüne ilişkin mutabakat ve üsse yabancı askerlerin konuşlandırılmasının TBMM’ye getirilmeyerek anayasanın 92. maddesi ihlal edildiğine de vurgu yapılarak, “Üssün NATO’ya değil, ABD’ye ait olduğu gerçeği Türk kamuoyundan gizlenmiş, fakat ABD Başkanı Barack Obama Chicago’daki NATO zirvesinde gerçeği açıklamıştır” denildi. Suriye’de Beşşar Esad rejimi ile muhalifler arasında süren çatışmalarda AKP iktidarının tarafgir ve kışkırtıcı politikasıyla Suriye’deki şiddetin derinleşmesine neden olduğuna işaret edilen gerekçede, “Hükümet, Suriyeli sığınmacılar konusunu Suriye’ye müdahalenin gerekçesi olarak sürekli gündemde tutmaktadır. Suriye nedeniyle de ilişkilerimizin gerginleştiği İran, Kürecik’teki ABD’ye ait radar istasyonu nedeniyle ülkemizi tehdit etmektedir” görüşüne vurgu yapıldı. Önergede, şu gerekçeler sıralandı: İran’la birlikte Rusya da NATO füze sistemi bağlantılı olarak kurulan tesislerden duyduğu rahatsızlığı dile getirmekte ve gerekirse bu tesislerin hedef alınacağını ilan etmektedir. Kuzeydeki Kürt yönetimiyle olumlu ilişkiler kurulmasına karşın, hükümetin tarafgir Irak siyaseti nedeniyle Bağdat’la ilişkilerimiz bozulmuştur. Irak Başbakanı Maliki Türkiye’nin düşman bir ülke haline geldiğini ile Gül: NATO’yu düşünmedim ABD’de temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Kaliforniya eyaletindeki Silikon Vadisi’nde teknoloji devlerini ziyaret etti. Yazılım devi Microsoft şirketini gezen Gül burada yaptığı konuşmada, “Dünyayı değiştiren sosyal medya organlarının bulunduğu bu teknoparkta yaptığımız bağlantılar sayesinde Türkiye’nin bilişim ve teknoloji alanında geleceğine katkıda bulunmak” dedi. Google’ın üzerinde çalıştığı sürücüsüz arabayla bir gezi yaptıklarını söyleyen Gül, Google’ın icadı, bilgiye ulaşım sağlayan, televizyon ve film seyredilebilen gözlüğü de denediğini anlattı. Google’ın merkezindeki dev ekranda İstanbul’u seyredip Tarabya Köşkü’ne bakan Gül, aralarında Türklerin de bulunduğu çalışanlarla fotoğraf çektirdi. Cumhurbaşkanı, Facebook ve Twitter’a da ziyarette bulundu. Facebook logosu önünde hatıra fotoğrafı çektiren Gül çifti, “Facebook karatahtası”na isimlerini yazdı. Ziyaret sırasında NATO Genel Sekreterliği için adının geçmesiyle ilgili sorulara Gül, “Aklımdan böyle bir şey geçmedi. Böyle bir makama bir Türk Cumhurbaşkanı’nın düşünülmesi Türkiye adına sevindirici” diye yanıt verdi. ri sürmektedir. Ermenistan’la protokoller açılımı başarısız olmuş, ilişkilerimiz daha da çıkmaza girmiştir. Açılım, Azerbaycan’la ilişkilerimizi olumsuz etkilemiştir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz kaynaklarına el koymasına karşı hükümet etkisiz kalmaktadır. Yunanistan’la Ege ve Batı Trakya için Davutoğlu vaat ettiği çözümleri gerçekleştirememiştir. Hükümet bölgede ABD çizgisine bağımlı politikalar izleyerek Türkiye’nin konumunu zayıflatmaktadır. İsrail’le ilişkilerimizin bozulması Türkiye’yi Ortadoğu barış sürecinin dışına itmiş, İsrail Kıbrıs Rumları ve Yunanistan’la birlikte ülkemize karşı tertipler içine girmiştir. Erdoğan: Maç seyretmiyoruz İstanbul Haber Servisi Başbakan Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşananlara ilişkin olarak BM Güvenlik Konseyi’ni bir an önce harekete geçmeya çağırdı. 5 +1 ile sınırlı bir BM’nin adil kararlar alacağına inanmadığını belirten Erdoğan, “Biz futbol maçı seyretmiyoruz beyler. Bir dramı, trajediyi maalesef izlemek zorunda kalıyoruz. Burada çocuklar, savunmasız kadınlar, yaşlı insanlar öldürülüyor. Boğazları kesilerek öldürülen insanlar var. Bunu mu izleyeceğiz?. Buna kimse ‘duyarsız kalamaz. Elini uzatmak durumundadır” diye konuştu. ‘Kürtaj cinayettir, sezaryene karşıyım’ Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nda konuşan Erdoğan, sezaryenle doğuma ve kürtaja da karşı olduğunu açıkladı. Erdoğan, “Sezaryenle ilgili doğumlara karşı olan bir başbakanım. Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı. Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz ha doğduktan sonra öldürürsünüz. Hiçbir farkı yok” ifadelerini kullandı. Uzun zamandır, ne yazık ki bütün bayramlarımızı gerilimle karşılıyoruz, tartışmayla uğurluyoruz. Bayram tadında bayramlara hasretiz. Her 1 Mayıs’ın ortak iki konusu var: 77’nin failleri, Taksim Alanı’nın sahipleri. 77 tartışması bu yıl daha değişik dozda başladı, sarsıntıları devam ediyor. Taksim Alanı’nın sahipleri ise artık belli; 1 Mayıs katılımcıları. Yani halk, yani toplumun bütün renkleri. Bu yılki kutlamaların gerçek bir emek bayramı tadında geçmesi, toplumdan umudunu kesmeyen herkesi sevindirdi. ??? Daha 1 Mayıs’ın tadı damağımızdan gitmeden 19 Mayıs’ın nasıl kutlanmayacağına ilişkin tartışmalar başladı. Hükümet, 19 Mayıs’ın stadyumlarda kutlanmayacağını, böyle “zorlama” bayramların ileri demokrasiye yakışmadığını ilan ettikten sonra bir karar daha aldı: Atatürk anıtlarına çelenk koymak da özel izne bağlı. Özel izin dışında yasak. Mutlaka bu “çiçek yasağı” da demokrasinin ilerlemesine bağlanacaktır. Belki önümüzdeki yıllarda daha ileri gidilir, Atatürk anıtının bulunduğu alanlar “yayalara yasak bölge” ilan edilebilir. Soran olursa gerekçe mi yok: “Atatürk’ü en iyi biz koruruz. Başka niyetimiz yok. Her kararın ardında özel anlam aramayın!” Kara mizah bir yana... Stadyum törenlerinin kaldırılmasının, anıtlara çelenk koymanın yasaklanmasının ardından 19 Mayıs kutlamaları halksız ve sönük geçseydi, şu yorumlar öne çıkacaktı: “Alın işte; görkemli 19 Mayıs kutlamaları diyordunuz, Atatürk’ün doğum günü diyordunuz, içi boşmuş... Halk bu günlerin anlamını, önemini çoktan unutmuş. Zorlama törenler kaldırılınca bayramı kutlayan da olmadı...” Ancak durum tam tersi oldu. Halk 19 Mayıs’ı sahiplendi. Hem kendiliğinden, toplumsal bir refleksle bayrağını alıp sokağa çıktı, hem de düzenlenen alternatif törenlerin tümünün aktif katılımcısı oldu. Şunu söylesek yeridir: 19 Mayıs 1919: Atatürk Samsun’a çıktı. 19 Mayıs 2012: Halkımız meydana çıktı. Salt bir bayram kutlamasından bu kadar geniş anlam çıkarmak abartılı gelebilir ama, öyle bakmamak gerek. Başta vurguladığımız gibi, zaten bayramlara salt bayram gözüyle bakılmıyor. İçeriğinden kutlama biçimine kadar her şeyinden her türlü anlam çıkarılıyor. 19 Mayıs halk kutlamalarından çıkan temel anlam da şu: Toplum, her şeye karşın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerlerinin farkında. Bütün 19 Mayıs katılımcılarına bizden gökyüzü dolusu selam olsun. ??? 19 Mayıs’ın tadı sürerken sokaklar bu kez kamu çalışanlarının sesiyle doldu. Hükümetin önerdiği maaş zammını yetersiz buluyorlardı. Eğer medyanın ekonomi haberleri gerçeği yansıtıyorsa, çok iyi kalkınıyoruz. Bütün ekonomi kurumları, şirketler gidişten memnun, hızla ilk 20 ekonomiden ilk 10 ekonomiye doğru ilerliyoruz. Pek çok holding de 2012 kârlarından öte 2013, 2014 hedeflerini açıklıyor. Merkez Bankası rezervleri dolu; bütçe, açık bir yana fazla veriyor. Bu durumda sormak gerekmez mi! Memurun hakkını niye vermiyorsunuz? Hükümet fedakârlığı eşit paylaştırıyor. “Feda” kısmı çalışanlara, “kârlık” kısmı zenginlere! Hak arama bilinci gerçek demokrasinin bir parçasıdır. Kamu çalışanlarının bu cesaretini kutluyoruz. Çarşamba günü çok basit, rutin bir nedenle doktora danışmak istemiştik. “Yok” dediler. Nedenini sorduk, “greve katılmış” dediler. Sevindik... Halkımız canlansın. Biz ölürüz! C MY B C MY B ‘Obama giderse AKP’nin işi zor’ LEYLA TAVŞANOĞLU WASHINGTON “ObamaErdoğan arasında fazlasıyla samimi bir ilişki var. Ancak bu ilişkinin altı doldurulmadı. Kasımdaki başkanlık seçimlerinde Başkan Obama, Mitt Romney karşısında kaybederse AKP hükümetinin Washington’daki kredisi ciddi olarak yara alabilir.” ABD’nin başkentinde Türkiye’yi yakından izleyen uzmanlarla konuşmamızda bu görüşler dile getiriliyor. Vurgulanan önemli ve ilginç noktalardan birisi şu: ObamaErdoğan yakın ilişkisi modeli ilk değil. Turgut Özal 1980’li yıllardaki başbakanlığı döneminde Başkan Reagan’la yakın bir diyalog kurmuştu. Onun ardından 1989’da Özal cumhurbaşkanı sıfatıyla Baba George Bush’la ciddi bir samimiyet kurdu. Hatta direkt hattan telefon konuşmaları hâlâ hatırlardadır. Burada önemli bir sorun oldu. Bill Clinton, demokrat başkan olarak seçildiğinde bu tür ilişkilere hazırlıklı değildi. Benzer bir durum yakın gelecekte Obama seçimleri kaybederse yaşanabilir. İkili ilişkileri ciddi sorunlar bekleyebilir.” Cumhuriyetçi aday Mitt Romney’nin başkanlık seçimini ka zanması durumunda ise şu tahminler yürütülüyor: “ABD’nin eski Ankara büyükelçilerinden Eric Edelman, Romney’nin en önde gelen danışmanlarından birisi. Edelman İslamcı olarak gördüğü AKP hükümetiyle içli dışlı, sarmaş dolaş ilişkilerden hiç yana değil. Romney’nin seçilmesi Türkiye’nin Washington’da kredisinin düşmesine, AKP’nin de iç politikada yıpranma aşamasına gelmesine yol açacaktır. Ekonomiyle gelen ekonomiyle gider diye bir söz vardır. Bu gerçekleşebilir. Dış politikada Rusya ve İran’la da ciddi sorunların baş gös termesi kaçınılmazdır.” Washington’da, yüksek düzeylerde TürkABD ilişkileri konusunda çok ciddi rahatsızlık uyandıran genel bir sorun şu: ABD Dışişleri Bakanlığı’yla Pentagon birbiriyle açık konuşmuyor. Beyaz Saray ise ne dışişleri ne de Pentagon’la açık temas halinde. Beyaz Saray çalışanları Obama’dan gelen şu mesajı dinliyor: “Türkiye’yle aramız iyi olmalıdır. Bunda ısrarlıyım.” Dolayısıyla Dışişleri Bakanlığı ve Pentagon çetrefilli konuları Obama’nın önüne getirmekten çekiniyor, Türkiye’yle arayı iyi tutmaya çalışıyorlar. ObamaErdoğan arasında neler konuşulduğunu bilmeyen ABD’li ve Türk bürokratlar arasında ciddi kopukluklar oluyor. Öte yandan askerden askere ya da askerden sivile ilişkilere gelince... Washington’da Türk askerleri artık pek kale alınmıyor. Pentagon’daki üst düzey ordu mensupları Türkiye’yle önemli askeri konuları ele alabilecekleri Türk tarafından muhatap bulamıyorlar. Başkan Obama her önemli kararı seçimden sonraya ertelemeye çalışıyor. Türk tarafı o nedenle Suriye ve öbür konularda Obama’nın nerede durduğundan habersiz. Ya da belli bur duruşu olup olmadığını bilmiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle